• Sonuç bulunamadı

II. KISIM

2.1. Mizahın Neliği Üzerine

2.1.2. Mizaha İlişkin Teorik Çerçeve

2.1.3. Uyumsuzluk Ve Gerilim Olarak Mizah

Mizahın temelinde gülme yoksa o sadece sıradan bir söylem/metin olmaktan öte bir işleve sahip olamaz. Gülme kavramı, ilk çağ uygarlıklarından beri birçok felsefeci, düşünür ve edebiyatçı tarafından ele alınmış bir konudur. İnsan neden güler sorusu bugün ki modern psikoloji ve Tıp’ın bile anlamaya/açıklamaya çalıştığı konulardan birisini oluşturmaktadır. İnsan, gerek fizyolojik ve gerekse psikolojik olarak basit, tek düze ya da kolay ele alınıp açıklanabilecek nitelikte bir var olma biçimine sahip varlık değildir. İnsan ve davranışları ya da varlığına ilişkin eylemleri, karmaşık, açıklanması uzun yıllar hatta yüzyıllar alabilen bir karmaşaya sahiptir. Gülme kavramı da, insana içkin olan bir tepkime, kusma, dışa vurma ya da boşalma olarak birçok farklı şekilde ifade edilebilecek bir şeydir.

“Eflatun, gülmeyi, zayıf ve zararsız olmak şartıyla, bir kişinin diğerleri üzerinde üstünlük kurma isteğinin ifadesi şeklinde tanımlayarak gülme ve üstünlük duygusu arasındaki ilişkiye dikkat çeker” (Eker, 2014: 141). Üstünlük kuramı bilinen ilk gülme kuramı olarak kabul edilir. Gülme eylemi, bu kurama göre: insanın, bir başka kişi ya da kişiler üzerinde galibiyeti, kazanç ve hâkimiyetini pekiştiren bir ifade olarak kabul edilir. Bu kuramın en somut örneği olarak, politikacıların rakipleri karşısında başarı, beğeni ve ya destek kazanmak için oluşturdukları söylemde, temel argümanları aşağılama, küçük düşürme ve bunları dile getirirken pekiştirme göstergesi olarak gülme, ve ya kahkaha gibi davranışları ortaya sergilemeleri olur.

Gülme, kişinin kendisini sinirsel olarak boşaltması kadar, aynı zamanda rekabet içerisinde bulunduğu kişiler içinde ezme, dışlama, baskılama, zor durumda bırakma

66 aracı olarak işlev görebilmektedir. Gülmenin bu özelliği; onu din dışı bir olgu olarak nitelenmesine neden olmuştur. Üstünlük kurma kuramının bazı savunucuları, gülmenin bu özelliklerine ilişkin şunları söyler: “ Bu kuramın bazı taraftarları, kaynağındaki kötü niyetten ve hasetten dolayı gülmeyi insana değil, şeytana yakıştırırlar ve gülmenin şeytansı, hınzırca bir düşünceden kaynaklandığını, buna bağlı olarak “şeytan imlerinden biri” olduğunu söyler” (Usta, 2005: 70). Gülmeye ilişkin bu yaklaşım, gülmeyi pejoratif bir eylem ve davranış olarak ele alır.

“İnsan neden ve niçin güler?” soruları tarihin her döneminde cevabı merak edile gelen sorular olmuştur. İnsan, bir başka insanın kusur ya da başına gelen talihsiz kazalar durumunda neden güler? Üstünlük kuramının bu sorulara cevabı; insanın doğasında, kendini bir başka insandan üstün görme duygusunun var olmasından kaynaklı olarak bu şekilde davrandığı tezi vardır. Örneğin; Aristo bu durumu gülmenin temelinde kıskançlık, haset ve ya karşısındakinin sahip olduklarına sahip olamama olarak açıklar (Usta, 2005).

İnsan her daim bir başkasının başarısını, zenginliğini ve üstünlüğünü azda olsa kıskanır. Gülmede, aslında bir yoksunluğun dışa vurumu olarak kabul edilir. Üstünlük kuramına göre: üstünlük kuramının temelinde Aristo’nun açıklamaları belirleyici, hatta bu kuramın ilk söyleyicisi olduğu iddiası vardır. Daha sonrasında Hobbes düşüncesinde gelişme gösteren üstünlük kuramı 18. Yüzyılın ortalarında gülmeye ilişkin yeterli açıklama oluşturamayınca yerini farklı teorilere bırakmıştır.

“Bu kurama göre, herhangi bir gülmece öğesini ya da fıkrayı okuyan, ya da duyan, ya da seyreden bir kimse, olay kahramanının yaptığı yanlışlığı kendisinin yapmayacağından emin olarak, daha üstün hisseder, bir rahatlama duyar, bu durum

67 hoşuna gider ve güler”(Özünlü,1999: 21). Üstünlük kurma kuramı, “ Eksik/yetersiz olma ve küçük düşme, sosyal bir varlık olan insana, toplum içinde uygulanabilecek en ağır cezalandırma şeklidir. Eksiklik ve ya küçük düşme kaygısı taşıyan insan, toplum tarafından başarısız, yeteneksiz, niteliksiz olarak adlandırılma ya da tanınma endişesi içindedir” (Eker, 2014: 142). İnsanın bu korkuları bir başka kişi/kişiler tarafından yıpratılma, topluluk karşısında küçük dürülme ve fiziksel olarak sahip olduğu kusurlar ile alay edilmesi gülme aracılığıyla gerçekleşmektedir.

2.1.4. Dışavurum, Rahatlama ve Mizah

Gülme baskılanmış ya da kişinin bir kişinin yaşadığı psikolojik bunalımdan kısa sürelide olsa rahatlamasını sağlayan sinirsel bir boşalımıdır. Gülmenin insana rahatlama sağladığı üzerinde tartışılmayacak kadar açık bir konudur. Gülmenin bu durumuna ilişkin bir diğer kuramsal bakış açısı ise rahatlama kuramıdır.

Rahatlama kuramı, temel olarak kişinin fizyolojik ve psikolojik olarak baskılanmışlığını gülme aracılığıyla dışa vurduğunu var sayar. Bu kuramsal yaklaşımın gülmeye ilişkin bakışı özetle şu şekildedir: “ Gülme, herhangi bir nedenle insanın içinde biriken sinirsel enerjinin boşaltılması sonucu oluşur. Gülme yoluyla gereksiz enerjiden kurtulan insan rahatlar. Sinirsel enerjinin birikmesine neden olan en önemli hadise, kişinin bilincinin önemli şeylerden önemsiz şeylere, hazırlık olarak aktarılmasıdır”

(Usta, 2005: 73).

Kişinin bastırılmış lığının dışa vurumu olarak da nitelenen rahatlama kuramı Freud’un çalışmalarından esinlenerek geliştirilmiştir. “Freud, mizahın bastırılmış;

seksüel ve saldırgan uyarıların, ifadelerinin sosyal olarak ortaya çıkmasına izin

68 verdiğini savunmaktadır. Bir başka anlamda mizah sansürün dışa vurulmuş halidir”

(Yardımcı, 2010: 23).

Freud’a göre bu süreç; kişilerin Libido ya da Eros’ unu kısaca saldırgan dürtüleri ve seksüel enerjilerini dışa vurmak için genelde baskılanmışlardır. Fakat gülme ve mizah, dışa atılımı engellenen enerjinin boşalımını sağlamaktadır. Mizahın baskılanmış enerjiyi gülmeye ve bunun sonucu olarak da insanda rahatlama durumun oluşmasını sağlar (Yardımcı, 2010). Varoluşla birlikte gelen, psikolojik ve fizyolojik baskılanmışlıklar gülme aracılığıyla bedenin ve ruhun dengesinin oluşması noktasında önemli bir anlamsal içeriğe sahiptir.

2.1.5. Uyumsuzluk Ve Gerilim Olarak Mizah

Uyumsuzluk ve gerilim olarak mizah, zıtlıkların bileşimi olarak düşünülür.

“Aristo’nun, insanların belli bir beklenti içindeyken beklenmedik başka bir sonuçla karşılaşmanın gülme eylemini ortaya çıkardığı düşüncesi oluşturmaktadır. Kant ve Schopenhaver tarafından geliştirilen, James Beattie ile sistemleştirilen ve Fransız filozof Henri Bergson tarafından da savunulan bu kuram, karşıtlık temeline dayanır” (Eker, 2014: 138).

Mizaha ilişkin bu kuramsal yaklaşım, “Mantıksal kavrama ve alımlıma temeline dayanmaktadır. Yeryüzünde, canlı-cansız bütün varlıklar, yaşamın başlangıcından itibaren belirli sistemlerin parçalarıdır. Bu sistemlerde yer alan her kavram/olay/

varlığın, sebebi bilinen ya da bilinmeyen özellikleri vardır”( Eker, 2014: 138). Aklın ve mantığın hiç beklemediği bir anda ortaya çıkan her hangi bir ters/farklı sonuç karşısında kişi tepkimesini gülerek sergiler.