• Sonuç bulunamadı

I. KISIM

2.3. Toplumsal Hareketler

39 muhakeme ve tartışmalarla düzeltilebilecek “hatalı” bir politikadır. Bütün toplumsal düzeylerde sermaye ile emek arasındaki güç ilişkilerini sermayenin lehine olacak şekilde yeniden düzenlemeyi amaçlayan bir sınıf politikasıdır” (Milios, 2007: 347).

Neo-liberalizm, yukarıda belirtildiği gibi temelde sınıfsal bir karakterdir.

Toplumda, başta emek olmak üzere, siyasal, sosyal, çevresel, coğrafi ve bölgesel olmak üzere, talan, yağma ve sömürü pratikleriyle kendini ifade eden bir sürece karşılık gelmektedir. Tüketim ve yok etme ideolojisi ekseninde hareket eden Neo-liberal anlayış, küresel ölçekte hakim sermaye ve güç yapılarının çokluk üzerinde kurduğu baskılama aracıdır. Harvey (2015)’in Neo-liberal politikaların yağma ve talan sürecine ilişkin nasıl karşı hareketlerin doğduğuna/oluştuğuna ilişkin gözlemleri önelidir: “Neo-liberalleşme, kendi çevresi içinde ve dışında bir yığın karşıt hareket üretti ve üretiyor.

Bu hareketlerin pek çoğu 1980 öncesinde hakim olan işçi tabanlı hareketlerden radikal şekilde farklı” (208). Bu farklılığı oluşturan temel unsur, Neo-liberalizmin emek-sömürü ilişkisi işçi sınıfıyla sınırlı olmamasıdır. Etnik, mezhepsel, dinsel, kadın ve azınlık kimliklerinde bu süreçte yoğun baskı ve tecritlere maruz kalmaları, Neo-liberalizme karşı alternatif arayışları yaratmıştır.

40 toplumsal yaşam bir anlamda zorunlu olarak çatışmanın da kaynağı olmuştur. Doğal yaşamda insanların eşit koşullarda var oldukları düşünülürse, toplumsal yaşamın başlamasıyla insan üretimi olan eşitsizlik, adaletsizlik vb. durumlar ile birlikte direniş, isyan ve başkaldırı hareketlerinin de başladığı söylenebilir. Başkaldırı, isyan ve direniş hareketleri toplumsal ilişkinin çatışma temelli olarak yükselmesidir. Tüm bu hareketlerin meydana geliş biçim ve görünümleri farklı olsa da benzer reddetme ve karşı çıkma olgusundan hareket ettikleri söylenebilmektedir.

Başkaldırılar zaman zaman toplumsal, kültürel ya da siyasal bir hedef taşısalar da genellikle bir reddetme duygusuna dayanmaktadır. Burada esas olan adaletsizlik ve eşitsizlik olarak algılanan toplumsal ya da kültürel kurulu düzene karşı çıkıştır. Bu nedenle de yaşamın var olduğu ilk günden itibaren gündeme gelen çeşitli çatışma biçimleri arasında ayrım yapmak oldukça güçtür. Kimi zaman bireysel özgürlük, kimi zaman kolektif yükümlülük, kimi zaman da “güç” elde etmek için gündeme gelen bu hareketler, temelde toplumun ana çizgisine meydan okurlar. Ancak tüm başkaldırı, isyan ve direniş hareketlerini kendi özgül tarihsel nedenleri, bağlamları ve amaçları olan özgül tarihsel olaylar olarak algılamak gerekir. Bu hareketler başlangıçta küçük grup yönelimli, kısa süreli ve geçici olarak gündeme gelmiş olsalar da zamanla kolektif bir kimliğe dayalı, sürekli ve örgütlü toplumsal hareketlerin oluşmasına zemin hazırlamışlardır. Toplumsal hareketler 19. yüzyılda kendiliğinden ve aniden gündeme gelmemiştir. Ancak yine de başkaldırı ve toplumsal hareket olgularını tarih her ne kadar birbirlerine yakınlaştırmış olsa da aralarında derin ayrımlar olduğunu da göz ardı etmemek gerekir.

Toplumsal hareketler başta siyasal, sosyal ve diğer toplumsal yapıların krizlerine bireyselden kitlesel bir örgütlenişe dönüşerek verilen tepkilerin genel adıdır.

41 Toplumsal hareketlerdeki amaç bireylerin ya da kitlelerin gündelik yaşamındaki ekonomik, toplumsal, siyasal ve diğer ihtiyaç temelli ortaya çıkan gereksinimlerinin üzerinde oluşan hak ihlali, baskı, kısıtlama gibi rejim veya toplumsal güçler tarafından uygulanan politikaların değiştirilmesi ve düzenin eşitlikçi ve özgürlükçü bir temelde oluşturulmasını sağlamaya çalışmaktır.

Günümüz modern toplumlarının oluşmasıyla birlikte, belirli tarihsel aralıklarla kendisini göstermeye başlayan toplumsal hareketler, toplumların geleceğini belirleyen temel değişim dinamiklerinden birisi haline gelmiştir. Toplumsal hareketlerin ortaya çıkmasına neden olan unsurlar yukarıda sıralandığı gibi toplumsal yapıların genel krizidir. 21. Yüzyıla gelindiğinde toplumsal hareketler günümüz dünyasının çehresini değiştirecek ölçüde varlığını sürdürmektedir.

Toplumsal hareketlerin eyleyicisi konumunda olan özne, “kendi üzerine ve yaşanılan deneyim üzerine düşünme değildir; tersine, önce toplumsal roller olarak adlandırma eğiliminde olduğumuz, ama gerçekte toplumsal ve kişisel yaşamın birer tüketici, seçmen ya da hedef kitle yaratan, en azından toplumsal ve kültürel taleplere birer yanıt sundukları ölçüde, iktidar merkezleri tarafından kurulması olan şeyin tam karşıtıdır” (Touraıne, 2014: 297). Toplumsal hareketlerin kültürel mantığında, iktidar ve güç yapıları tarafından dolaşıma giren imge, fikir ve söylemler yıkılması ya da dönüştürülmesi gereken hedef noktaları oluşturmaktadır.

Toplumsal hareketler “Tarihte, toplumsal bir ilerlemeyi yöneten, siyasal iktidarın ve zenginliklerin en iyi biçimde dağıtılması için toplumun örgüt yapısını değiştirmeye çalışan belli bazı grupların gelişimindeki olayların tümüdür.” (Perriault, 2016: 51).

42 Perriault (2016), “Toplumsal Hareketlerin Kavşağında Medya” adlı makalesinde toplumsal hareketleri şu şekilde açıklar: “Her toplumsal hareket bir takım özellikleri içerisinde barındırır;

•Toplumsal bir hareketin üyeleri bir değerler sistemini paylaşırlar ya da belli bir dayanışma ve aidiyet duygusuyla birbirlerine bağlı olduklarını hissederek ortak bir tasarı oluştururlar.

•Toplumsal hareket, somut olaylar için belli sayıda kişiyi bir araya getirme ve harekete geçirme yeteneğine sahiptir. Bu durum ile birlikte, toplumsal bir hareketin var olması için güçlü anlar arasında süreklilik gerekir

•Son olarak toplumsal hareketin protesto biçimleri; Bildiri, grev, iş grevi, yolları kapatma, kamusal alanların işgali, binaların işgali, yolların festival havasında ele geçirilmesi, alternatif medya, medyatik protestolar vs. şeklindedir”(51-52).

Arato ve Cohen , Toplumsal hareketlerin kullanımına ilişkin üçlü bir sınıflama önerirler: “ilk model, gözü kara ve kendinden geçmiş biçimde hareket eden, sadece kontrolden çıkmış vahşice duygular tarafından yönlendirilen isyankar ayaktakımına, gürültücü kalabalığa aittir: örneğin Fransız Devrimi, işçi Hareketi ve sosyalist kalkışma karşısında dehşete uğrayanların kitlesel aktivizmi tipik olarak algılama biçimidir. İkinci model ilkinin tam tersi bir şekilde: toplumsal hareketleri rasyonel aktörler olarak görür.

Bu görüşe göre, genel kamunun üyeleri, mülk sahipleri olmadıkları ve çoğunlukla yoksullaşmış olduklarından, politikada ve bölüşüm sürecinde etki sahibi olmadıkları ve çoğunlukla yoksullaşmış olduklarından, politikada ve bölüşüm sürecinde etki sahibi olabilmek için alternatif kaynaklar geliştirmek zorundadırlar. Bu alternatif kaynaklar grevler, oturma eylemleri, işgaller, gösteriler, iş yavaşlatmalar ve yol kapatma gibi

43 kolektif eylemlerden oluşurlar. Üçüncü olarak, kızgın kalabalıkların akıldışı patlamasının çok ötesinde, zenginliğe ve devlet iktidarına sahip olmayanların dikkatlice hazırlanmış taktikleriyle oluşmasıdır”( Arato ve Cohen’den akt. Downing, 2017: 54).

2.3.1. Toplumsal Hareketleri Yeni ve Eski Olarak Sınıflandırmak

“Yeni toplumsal hareketler eylem alanlarına ( kültürel, etnik, dilsel ya da ulusal kimlikler), yaşam dünyalarına ( cinsel kimlik, sağlık gibi) ya da fiziksel alanlara(

komşuluk, şehir, doğa) demirlemiştir” (Perriault, 2016: 52). Yeni Toplumsal Hareketler, her şeyden önce 1970’li yılların sonunda ortaya çıkan hareketler olarak bilinir. Ekoloji Hareketi, Anti- Atom Hareketi (Nükleer Kuvvet Karşıtı Hareket), Barış Hareketi, Kadın Hareketi, Küreselleşme Karşıtı Hareket, Dijital Haklar Hareketi, kimlik temelli siyasi oluşumlar, yeni toplumsal hareketler arasında sayılabilir.

“Yeni toplumsal hareketler, kapitalist sistemin olumsuzluklarına karşı bir tepki hareketidir aynı zamanda. Yeni toplumsal hareketlerin aktivistlerinin yapısal karakteristiği; yüksek eğitimli ve ekonomik güvene sahip kişiler, orta sınıf üniversite öğrencileri oluşlarıdır” (Offe, 1999: 74).

“Günümüz kolektif aktörleri yeni kimlikler inşa etmek, toplumsal hareket için demokratik alanlar yaratmak, normları yeniden yorumlamak ve kurumları yeniden şekillendirmek için bilinçli bir mücadele sergilemektedir”(Cohen, 1999: 120) .

Offe’ye göre: “Yeni toplumsal hareketler; toprak, beden, sağlık, cinsel kimlik, komşuluk, şehir, fiziksel çevre, kültür ve kimlik gibi konularla ilgilenmektedir”(1999:

60). Yeni toplumsal hareketlerin belirgin özelliklerinden birisi ise, Alberto Melucci’ye göre: “Yeni hareketler; eşitlik, farklılık, katılım ve kimlik inşası gibi konularda yoğunlaşmaktadır”(Akt. Çayır, 1999: 27).

44 Sıkışmış ya da sistem tarafından kapatılma yaşayan kimlikler yeni alanlar açma noktasında toplumsal mücadeleyi bir yöntem olarak kullanabilmektedir. “Yeni toplumsal hareketlerin varlığı, sistemin alternatifleri sağlayamamasını ve sistemdeki çatlakları yansıtmaktadır. Bireyler, yeni hayat tarzlarının ve toplumsal kimliklerin tanımlanacağı "yeni toplumsal alanlar" üretmektedirler”(Johnston, 1999: 139).

Günümüz toplumsal hareketlerinin niteliğinde bir değişim mevcuttur. Aslında yeni toplumsal hareketlerle siyasal değişim hedeflenmez, ama siyasal kurumlar üzerinde bazı etkileri olduğu ve kurumları modernleştirdiği bilinmektedir, bundaki önemli etken, kültürün ve alışkanlıkların yenilenmesidir.

Yeni toplumsal hareketler, eski toplumsal hareketlere göre farklı motivasyon ve taktikleri kullanmaktadırlar. “Yeni toplumsal hareketler, şiddet karşıtı ve sivil itaatsizlikle bağdaştırılan yeni mobilizasyon modelleri kullanmaktadır”(Johnston, 1999:

137). Yeni toplumsal hareketlerin bir diğer önemli özelliği ise, iktidar olmayı değil tam tersine mevcut iktidar ya da iktidar yapılarını revize etmeye yönelik bir karakter taşımasıdır. Geleneksel toplumsal hareketlerden, ayrışma noktasında önemli bir özellik olan bu durum, yeni toplumsal hareketlerin sınıfsal değil tam tersine kimlik ve benzeri tarzda değerler, semboller ve kültürler üstünde uzlaşarak ortaya çıkmasından kaynaklanmaktadır.