• Sonuç bulunamadı

Misâk-ı Millî’nin Hazırlanması

Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları, “Misâk-ı Millî Beyannamesi”nin ilkelerine dayanılarak belirlenmiştir. Ahd-ı Millî, bölünmez ve millî bir Türk vatanının sınırlarını belirlediği gibi Millî Mücadele’nin de ruhunu ortaya koymuştur.

Ayrıca Türk dış politikasının hedefleri bu ilkelerle belirlenmiştir429.

Misâk-ı Millî kararlarının alt yapısı, millî sınırlara çekilme düşüncesi Mustafa Kemal Atatürk’te daha 1907’lerde oluşmuştur. Ali Fuat Cebesoy anılarında, Misâk-ı Millî esaslarının ortaya çıkışını şu şekilde anlatmıştır:

“Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı sırasında Türk milletinin emellerini ve maksatlarını özetleyen Misâk-ı Millî programının ilk müsveddelerini 1920 yılı ocak ayında yazmıştır. Ben, bu tarihî olayı en yakın bilenlerden biriyim. O tarihte Batı Anadolu Kuvâ-yı Millîye Umum Kumandanı idim. Fakat şunu da ifade etmeliyim ki, Mustafa Kemal «Millî Misâk»ın esaslarını bu tarihten on üç yıl önce, 1907’de tespit etmiş, vatanını tehlikeden kurtarmak için ne gibi çareler düşünüp bulduğunu cesaretle ortaya koymuştur. Ben aziz arkadaşımın fikirlerini daha Karaferiye’de iken dinledim. O, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılacağını, bu yıkılışın altında Türklerin ezileceğini seziyor ve müteessir oluyordu. Diyordu ki:

- Nüfusun yarısı Türk olmayan ve hâlbuki geniş bir saha işgal eden devletin bütün ağırlığı ve müdafaası Türkün omuzlarına yükletilmiş, Hristiyan azınlıklar ise yalnız kendi çıkarlarını sağlamakla kalmıyorlar, komşu ve aynı ırktaki devletlerle birleşmek için fırsatı kaçırmak istemiyorlar. Geriye kalan Türkler ve Araplar, ayrı ayrı devletlerin sömürgeleri haline getirilecek, Türkten başka olan unsurlar, düşman

428 İlker Alp, Misâk-ı Millî ve Türk Dış Politikasında… , s. 184-187.

429 İlker Alp, “Misâk-ı Millî Hedeflerinin Lozan Antlaşmasına Yansıması”, Türkler Ansiklopedisi, C. 16, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s. 293.

devletlerin tarafını tutacaklar. Şu halde devlet gövdesinin çökmesiyle hâsıl olacak enkazın altında ezilip perişan olmak mı, yoksa çoğunluğu Türk olan millî bir sınıra çekilerek burasını mı savunmak daha doğru ve hayırlı olacak? Ben, selâmeti ikinci fikrin tatbik edilmesinde görüyorum”430.

I. Dünya Savaşı’ndan sonraki gelişmeler, Mustafa Kemal Atatürk’ü haklı çıkarmıştır. O, “millî sınırlar içinde bir vatan” anlayışını benimsemekle ne kadar

gerçekçi ve ileri görüşlü olduğunu göstermiştir431.

Ahd-ı Millî kararları, Mustafa Kemal’in Anadolu’ya geçmesi ve Erzurum Kongresi ile şekillenmeye başlamıştır. Erzurum Kongresi kararları, millî bir bütünlük göstermiş, Sivas Kongresi kararlarına ve Ahd-ı Millî ilkelerinin hazırlanmasına temel teşkil etmiştir.

Kongre kararlarının 2. maddesinde “Osmanlı vatanının tamamiyet ve istiklâli millîyemizin temini”nden bahsedilmiştir. Böylece “bölünmezlik” fikri, tüm vatanı içine alacak bir ifade kazanmıştır.

Yine, “her türlü işgal ve müdahale, Rumluk, Ermenilik teşkili ve gayesine matuf telâkki edileceğinden müttehiden müdafaa ve mukavemet esası kabul edilmiştir” ilkesi 3. maddede yer almıştır.

Bunları bütünleştiren diğer noktalar da 2. maddede yer alan “Kuvây-ı Millîye’yi âmil ve irâde-i millîye’yi hakim kılmak esastır” şeklindeki kongre kararı ve beyannamenin 3. maddesinde ifade edilen “Hâkimiyet-i siyasiye ve müvazene-i içtimaiyeyi muhil olacak surette anasır-ı Hristiyaniyeye yeni bir takım imtiyazat itası kabul edilmeyecektir” kararıdır.

Sivas Kongresi’nde ise Misâk-ı Millî kararları büyük ölçüde

şekillenmiştir432.

Erzurum ve Sivas Kongreleri kararları ile Mîsâk-ı Millî metninde dikkati çeken nokta, hedeflenen sınırların 30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalandığı zamanki fiili sınırlar olmasıdır. Mustafa Kemal Paşa, Sivas’ta iken

430 Ali Fuat Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk, Temel Yayınları, İstanbul 2000, s. 136-138. 431 Ali Güler, Türk’ün Unutulan Yemini Misâk-ı Millî, Halk Kitabevi, İstanbul 2015, s. 19. 432 Mesut Aydın, “Yeni Türk Devleti ve Misâk-ı Millî”,…, s. 57-58.

kendisine bazı sorular gönderen Tasvir-i Efkâr gazetesi Başyazarı Velid Ebüzziya’ya verdiği mülakatta bu konuyu açık bir şekilde gündeme getirmiştir.

13 Ekim 1919’da Velid Ebüzziya tarafından gönderilen “Müstakil sınırlarımız sizce ne olabilir?” sorusuna verdiği cevap, “Müstakil hudutlarımız bizce 30 Teşrinievvel 34 (30 Ekim 1918) tarihinde mütareke akd edildiği günde fiilen sahip kaldığımız huduttur” şeklinde olmuştur.

Mustafa Kemal Paşa Ankara’ya geldikten bir gün sonra (28 Aralık 1919), Ziraat Mektebi’nde Ankaralılara yaptığı konuşmasında, Mütareke sınırlarına dikkat

çekmiştir. Güney sınırımızı, şehir ve köylerini sayarak belirlemiştir433.

Mîsâk-ı Millî’ye temel olan metnin taslağı, 1920 yılının Ocak ayı başlarında, Ankara’ya gelen milletvekilleri ile Mustafa Kemal Paşa arasında yapılan görüşmeler sırasında belirlenmiştir. Taslak hazırlanırken ülkenin durumu göz önünde

bulundurulmuş ve Erzurum ile Sivas Kongreleri kararları esas alınmıştır434.

Mustafa Kemal, bazı miletvekilleri ve Heyet-i Temsiliye üyeleri ile yaptığı toplantılarda, Mebusan Meclisinde takip edecekleri hareket tarzını ve orada oluşturucakları grubun programını görüştü. Yapılan toplantılar 5, 7, 8, 18 Ocak 1920

tarihlerinde gerçekleştirilmiştir435. Bu görüşmeler sırasında alınan kararlar da Misâk-ı

Millî ile yakın kararları içermektedir436.

Bu toplantılarda alınan kararlar, Mebusan Meclisinde oluşturulması düşünülen “Müdafaa-i Hukuk Grubu’nun Programı” olarak ele alınmış, tartışılmış ve belirlenmiştir. Bu tutanaklara göre Mebusan Meclisinde oluşturulacak grubun adı “Müdafaa-i Hukuk Grubu” olarak tespit edilmiş, bunun bir siyasi parti değil grup olacağı karara bağlanmıştır. Manda meselesi ve sınırlar ayrıntılı olarak tartışılmıştır. Özellikle 18 Ocak 1920 tarihli toplantıda görüşülen konular madde madde okunarak değerlendirilmiş ve metne son şekli verilmiştir. Hazırlanan metin Müdafaa-i Hukuk yanlısı milletvekillerine de tebliğ edilmiştir.

433 Ali Güler, a.g.e., s. 19-20.

434 İlker Alp, “Misâk-ı Millî Hedeflerinin Lozan Antlaşmasına Yansıması”, … , s. 293. 435 Ali Güler, a.g.e., s. 30.

436 İlker Alp, Misâk-ı Millî, Basılmamış Ders Notları, Trakya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, Edirne 2010.

Misâk-ı Millî metni ile burada görüşülen metin arasında içeriğin çok değişmediği, konuların madde numaralarında bir değişiklik yapılmış olduğu anlaşılmaktadır. “Osmanlı İslam çoğunluğu meselesi” hazırlanan metinde 2. maddede, Misâk-ı Millî metninde 1. maddede; “azınlık hakları konusu” hazırlanan metinde 3. maddede, Misâk-ı Millî metninde 5. maddede; “Batı Trakya meselesi” ve “Elviye-i Selâse meselesi” hazırlanan metinde 4. maddede, Misâk-ı Millî metninde 2. ve 3. maddede; “İstanbul’un durumu ve Boğazlar meselesi” hazırlanan metinde 6.

maddede, Misâk-ı Millî metninde 4. maddede yer almaktadır437.

19 Ocak 1920 tarihli “Müdafaa-i Hukuk Grubu’nun Programı” başlığını taşıyan metin ile 21 Ocak 1920’de İsmet Bey tarafından yazılan ve başlık taşımayan metin, Misâk-ı Millî kararlarıyla yakın kararları içeren taslak metinler olarak düşünülebilir. Ancak yaptığımız tetkikler sonucu, Atatürk’ün ve Heyet-i Temsiliye

üyelerinin imzasını taşıyan “Misâk-ı Millî” başlıklı metin bulunamamıştır438.

Gazi Mustafa Kemal, Nutuk’ta, Ahd-ı Millî’nin ilk müsveddesinin hazırlanmasını şu şekilde ifade etmiştir:

“Efendiler, milletin âmal ve maksadını da kısa bir programa esas olacak surette toplu bir tarzda ifadesi de görüşüldü. Misâk-ı Millî unvanı verilen bu programın ilk müsveddeleri de, bir fikir vermek maksadıyla kaleme alındı. İstanbul Meclisinde bu esaslar, hakikaten toplu bir surette tahrir ve tespit olunmuştur”439.

Mebusan Meclisinin kabul ettiği Misâk-ı Millî metninin Atatürk tarafından formüle edildiğini Yunus Nadi Bey ifade etmektedir. Ali Fuat Cebesoy da “Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı sırasında Türk milletinin emellerini ve maksatlarını özetleyen Misâk-ı Millî programının ilk müsveddelerini 1920 yılı ocak ayında yazmıştır” diyerek Yunus Nadi Bey’i doğrulamaktadır440.

Ali Fuat Cebesoy, Mazhar Müfit Kansu ve İsmet İnönü söylediği gibi Ankara’da hazırlanan ve Heyet-i Temsiliye üyelerine imzalatılan Ahd-ı Millî metni, heyette yazman ve sözcü görevi yapmakta olan, Trabzon milletvekili seçilmiş

437 Ali Güler, a.g.e., s. 31-33.

438 İlker Alp, Misâk-ı Millî, Basılmamış Ders Notları,... 439 Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk …, C. 1, s. 360. 440 Ali Güler, a.g.e., s. 30.

bulunan Hüsrev Sami (Gerede) Bey’e verilerek İstanbul’a gönderilmiştir441.

Hamdullah Suphi (Tanrıöver) Bey, Hüsrev Bey’in getirdiği bu metni, Mebusan Meclisinin 22 Ocak 1920 tarihli gizli oturumunda okuduğunu teyid etmektedir.

Hamdullah Suphi Bey tarihi konuşmasında şöyle demiştir:

“Arkadaşlar! Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin bize gönderdikleri Misâk-ı Millî metnini Hüsrev Beyefendi okudular. Aramızda müzakereye başlamadan evvel bir noktanın tasrihini elzem addediyorum… Türk vatanı aleyhine tertib edilen suikastin mutlak esaret halinde karşımıza çıkacağını bildiren deliller çoktur. Biz kimleriz? Sözlerimizin kıymet ve mahiyeti neden ibarettir? Bunları tayin edecek en esaslı şartı temin etmeden, ne desek beyhudedir, ziyandır… Her şeyden evvel kabul edilmesi zaruri olan bir karar vardır. Onu size teklif ediyorum. Anadolu’da, vatan müdafaası için ortaya çıkmış olan Kuvayı Millîye’yi tanıdığımızı, millî hareketi tasvip ettiğimizi ve bu harekete istinat etmekte olduğumuzu dünyaya karşı ilân etmeliyiz. Şüphe yok ki, koskoca bir memleketin içinde, her düşüncede adama tesadüf olunabilir. Fakat Türk milleti, esareti kabul etmediğini ve etmeyeceğini, herkesin anlamaya mecbur olduğu fiili, beliğ ve mutantan bir lisan ile ifade etmiştir. İçimizi dinlediğimiz vakit, kendimiz nereye tutunuyoruz? Bize ümit nereden geliyor?… Dağınık sürüye yol gösterecek çoban yıldızı, millî bir ümit halinde Anadolu topraklarının üzerinde doğup yükselmiştir. Bugünkü vazifesi vatan müdafaasından ibaret olan Millet Meclisi, bu müdafaada yalnız olmadığını, son vazife için yeni bir mücadelenin lüzum gösterdiği bütün fedakârlıklara razı olarak, mücadele ve istiklâl bayrağını çeken Anadolu hareketiyle, bizim aramızdaki iştirak ve vahdeti kayıt ve ilân etmelidir. Ancak bundan sonra söz söylemek, müzakere etmek, karar vermek hakkını haiz oluruz. Arkadaşlar, fevkalade vaziyetlerin iltizam ettiği fevkalâde tedbirleri ittihaz etmeğe müstait bir heyet olduğumuzu gösterecek böyle bir karar, müstakbel mesaimizi mümkün kılacak yegâne karardır. Size ben her şeyden evvel bu kararı teklif ediyorum”.

441 Nejat Kaymaz, “Mîsâk-ı Millî Üzerinde Yapılan Tartışmalar Hakkında”, VIII. Türk Tarih

Rauf Bey, Mebusan Meclisindeki milletvekillerinin bir Ahd-ı Millî hakkında görüşmeler yaptığını belirtmiştir. Bu metin üzerinde anlaşma sağlamak

amacıyla da bir komisyon oluşturulduğunu ifade etmiştir442.

Atatürk Nutuk’ta bunu doğrulamaktadır. Rauf Bey’in 27 Ocak 1920 tarihli telgrafında “…geldiğimiz günden beri bir Ahdi Millî içtimai karşısında bulunduk…”

ifadesi yer almaktadır443.

Misâk-ı Millî metninin, on kişilik bir komisyon çalışması sonucu hazırlandığı, komisyon üyeleri tarafından teyid edilmiştir. Bu komisyonda Yusuf Kemal (Tengirşenk) Bey, Rıza (Nur) Bey, Rauf Bey, Mazhar Müfit (Kansu) Bey, Abdülaziz Mecdi Efendi de yer almıştır.

Yusuf Kemal Bey, komisyonun faaliyetleri hakkındaki açıklamalarında, “…Seçim yapıldı. Kastamonu’dan milletvekili seçildim. Meclis açıldı. Çalışmaya başladık. Yaptığımız işlerin en önemlisi, esas Sivas Kongresi’nde görüşülmüş olan Misâk-ı Millî’yi yapmak oldu. Misâk-ı Millî’yi hazırlayan encümende ben de çalıştım. Misak’ın başlangıcı ve maddeleri baştan aşağıya İstiklal!… İstiklal!… diye haykırmaktadır” , ifadelerine yer vermektedir.

Rıza Nur Bey ise komisyon çalışmalarında görüşülen konularla ilgili bilgi vererek, “Bir encümen teşekkül etti. Misâk-ı Millî’yi yaptı… Rauf ve Mecdi, Suriye’yi de millî hududa dâhil etmek istediler. Ben şiddetle itiraz ettim” demektedir444.

Hüseyin Kâzım Bey ise Misâk-ı Millî ilkelerini hazırlayanın ve teklif edenin kendisi olduğunu hatıralarında şu şekilde açıklamıştır:

“Bundan evvel yani mebusların hususi surette toplanıp görüştükleri sırada ayan tarafından çaya davet edildik ve riyaset odasında içtima ettik. Herkeste bir sükût! Nihayet Abdurrahman Şeref Efendi merhum;

-Beyler, biz sizi aramızda bir muarefe hasıl olmak ve siyaset ve istikbal-i memleket hakkında teâti-i efkâr etmek maksadıyla davet eyledik. Fakat kimse bir söz

442 Mesut Aydın, “Yeni Türk Devleti ve Misâk-ı Millî”,…, s. 59, 69.

443 Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, C. 3 Vesikalar, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1969, Belge No 232, s. 1199.

söylemiyor. Böyle birbirimize yabancı durmak olur mu? Hüseyin Kazım Bey, rica ederim, bari siz bir şeyler söyleyiniz ve muhavereye bir mecra açınız, dedi.

-Hocam, şimdi çok vahim ve müşkil bir mevkide bulunuyoruz. Ben efkârı pek dağınık görüyorum. Bu hal u vaz'da milletin kendi mukadderatı ve istikbali hakkında bir kanaat sahibi olmasına ve bunu da en vazıh ve kati bir tarzda ifade etmesine lüzum görüyorum. Müsaade ediniz de biz istikbale ait âmâl-i milleti bütün dünyaya bildirebilecek bir beyanname hazırlayalım. Sonra yine bir araya gelip müzakere ederiz... , dedim.

Bu sözlerim herkes tarafından takdir edildi. Ertesi günü Meclis-i Mebusan'da toplanıp müzakerâta başladık. Muahharen Misâk-ı Millî denilen ve bir düstur-ı hareket ve siyaset addedilen mukarrerat da burada kararlaştırıldı. Meclisin küşadı üzerine Anadolu'dan gelen mebuslarda bunu hemen olduğu gibi kabul ettiler. Bu misakın benim kalemimle yazılmış ilk müsveddesi Bursa mebusu Asaf Bey’dedir… Muahharen riyaset vekâletinde bulunduğum sırada Misâk’ın Fransızcaya tercüme ettirdiğim nüshalarını, kendi imzamla Avrupa Mecalis-i ayan ve mebusânına göndermiştim. Kemal-i iftiharla söylerim ki bu Misâk-ı Millî benim eserimdir ve benim ihtarımla vücuda gelmiştir”445.

Görüldüğü gibi bazı Meclis-i Mebusan üyeleri, Peymân-ı Millî taslağını kendilerinin şekillendirdiğini belirtirken bazıları da Peymân-ı Millî’nin, Mebusan Meclisinde oluşturulan bir komisyonda şekillendirildiğinden bahsetmiştir. Bu farklı açıklamaların nedeni Ahd-ı Millî metninin, grup niteliğindeki özel toplantılarda

görüşülmesidir446. Misâk-ı Millî metnine görünen biçimini veren öğeler, Türkiye’nin

o gün içinde bulunduğu durum, milletin bu durumdan kurtulma isteği ve çabası ile buna yardımcı olacak imkanların aranmasıdır.

Hüsrev Gerede, 28 Ağustos 1958’de Tevfik Bıyıklıoğlu’na gönderdiği mektupta, Mustafa Kemal’in kendisine verdiği metnin Meclis-i Mebusanda çok az bir değişiklikle kabul edildiğini ifade etmektedir. Atatürk, Nutuk’ta bu konuda “İstanbul Meclisinde bu esaslar, hakikaten toplu bir surette tahrir ve tespit

445 Hüseyin Kâzım Kadri, a.g.e, s. 162-163.

olunmuştur” diyerek olumlu bir kanaat belirttiğine göre, yazdığı metinden fazla

uzaklaşılmamış olduğu anlaşılmaktadır447.