• Sonuç bulunamadı

Güney Anadolu’da Mondros Mütarekesi’nden sonra Fransızlar Adana’yı, İngilizler Urfa, Maraş ve Antep’i işgal etmişti. İngilizler bu bölgeden çekilince Urfa, Maraş ve Antep’i Fransızlar işgal ettiler ve Ermenilerle işbirliği yaptılar. Halk bu işgaller sebebiyle, Fransızlara karşı millî kuvvetler kurup teşkilatlandılar. Adana, Antep, Maraş ve Urfa Cepheleri oluşturuldu. Bu cephelerde verilen mücadele Fransızlara, Türklüğün hür yaşama azim ve kararında olduğunu gösterdi. Fransızlara karşı direnen bu millî kuvvetler, Fransızları 20 günlük bir ateşkes antlaşması yapmaya, Sakarya Zaferi’nden sonra da Ankara Antlaşması’nı imzalamaya zorlamıştır. 29-30 Mayıs 1920’den itibaren başlayacak olan bu ateşkes antlaşmasına göre, Fransızlar Pozantı, Sis, Antep, Maraş ve Urfa’yı boşaltacaklar ve Adana- Mersin demiryoluna kadar çekileceklerdi. Bu ateşkesin en önemli tarafı Fransızların İngilizlerden ayrılabileceği kanaatinin yerleşmiş olması ve Fransızların Adana

havalisini terk edecekleri görünümünü vermiş olmasıdır550.

23 Şubat - 12 Mart 1921 tarihleri arasında Londra Konferansı yapıldı. Konferansın sonunda İtilaf Devletleri arasında görüş ayrılığı olduğu ortaya çıktı.

548 Yücel Özkaya - Enver Konukçu - Rifat Önsoy - Dursun Ali Akbulut - Mustafa Balcıoğlu - Vehbi Tanfer, a.g.e., s. 352.

549 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. 1, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 2006, s. 133. 550 Hamza Eroğlu, a.g.e. , s. 163-168.

İtalya bir an önce Anadolu’dan ayrılmaya çalışıyordu. Nitekim II. İnönü Zaferi’nden sonra, Anadolu’daki kuvvetlerini çekmeye başlamıştı. Fransa’nın ise bu sırada öncelik verdiği konu, Almanya’ya karşı bir an önce güvenlik tedbirleri almaktı.

Ankara hükümetinin gücü, gün geçtikçe artmaktaydı. Yunanlılara karşı kazanılan II. İnönü Zaferi (30 Mart - 1 Nisan 1921), Fransızların Millî Mücadele’ye karşı politikalarında bir dönüm noktası oldu. Fransızlar Güney Cephesi’nde,

Türklerin sert direnişi karşısında551, Türklerle barışçı ilişkilere girmenin faydalı

olacağını anlamışlardı. Bu sebeple Fransız hükümeti, Franklin Bouillon’u Ankara

hükümetiyle gayri resmi bir temas kurmak üzere gönderdi552.

F. Bouillon, 9 Haziran 1921’de Ankara’ya gelmiş, burada Mustafa Kemal Paşa, Hariciye Vekili Yusuf Kemal Bey ve Fevzi Paşa ile iki hafta süren bir görüşme yapmıştır. Bu görüşmelerde Mustafa Kemal Paşa, F. Bouillon’a “hareket noktasının Misâk-ı Millî” olduğunu anlatmış ve özellikle “siyasi, mali, iktisadi, adli, askeri, kültürel vs. her konuda tam bağımsızlık” üzerinde ısrarcı olmuştur. F. Bouillon ise en çok “kapitülasyonların kaldırılması” konusu üzerinde durmuştur.

Atatürk Nutuk’ta bu görüşme ile ilgili olarak şöyle demiştir:

“… Ben bizim için noktai hareketin, Misakı Millî muhteviyatı olduğu esasını vaz’ettim... Avrupa’nın Misakı Millî’den haberdar olmamasına imkân yoktur. Avrupa, Misakı Millî tâbirini öğrenmemiş olabilir. Fakat senelerden beri kan döktüğümüzü gören Avrupa ve bütün dünya, şu kanlı mücadelâtın neden ileri geldiğini elbette düşünmektedirler. Misakı Millî ve hareketi millîye hakkında İstanbul’un haberdar olmadığına dair beyanat, doğru değildir. İstanbul halkı, bütün Türk milleti gibi, hareketi millîyeye vâkıf ve onun taraftarıdır. Gayrivâkıf ve aleyhtar görünen zevat ve tevabii, mahdut ve milletçe malûmdur… Nihayet, uzun müzakere ve münakaşalardan sonra, Mösyö Franklin Bouillon evvelâ Misakı Millî’yi okuyup anladıktan sonra görüşmek üzere, müzakerenin tehirini teklif etti. Ondan sonra Misakı Millî’nin maddeleri baştan nihayete kadar birer birer okunarak müzakere ve

551 Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi… , s. 318-319. 552 Sadi Irmak, a.g.m., s. 493.

münakaşaya devam olundu. En çok tevakkuf olunan nokta kapitülâsyonların lâğvını, istiklâli tanımımızı talebeden madde üzerinde vukubuldu…”

Sakarya Meydan Muharebesi’nin (23 Ağustos - 13 Eylül 1921) kazanılmasından sonra, Fransa ile TBMM Hükümeti arasında 20 Ekim 1921’de

Ankara İtilafnamesi imzalanmıştır553.

Ankara İtilafnamesi’nin sınırlar ile ilgili maddeleri aşağıdadır.

Madde 3- “İşbu itilafnamenin imzasından itibaren azami iki ay müddet zarfında Fransız kıtaatı sekizinci maddede mezkûr hattın cenubuna ve Türk kıtaatı hattı mezkûrun şimaline çekileceklerdir.”

Madde 6- “Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti Misâk-ı Millî’de alenen tanınan ekalliyetler hukukunun, bu hususta Düvel-i Mütelife ile bunların hasımları ve bazı müttefikleri arasında münakit mukavelattaki aynı esasa müstesniden kendi tarafından teyit olunacağını beyan eyler.”

Madde 7- “İskenderun mıntıkası için bir usulü idare-i mahsusa tesis olunacaktır. Mıntıka-i mezkurenin Türk ırkından olan sekenesi harslarının inkişafı için her türlü teshilattan müstefit olacaklardır. Türk lisanı orada mahiyeti resmiyeyi haiz olacaktır.”

Madde 8- “Üçüncü madde de zikredilen hat berveçhiati tesbit ve tasrih edilmiştir:

Hatt-ı hudut İskenderun Körfezi üzerinde Payas mevkiinin hemen cenubunda olmak üzere intihap olunacak bir noktadan başlayacak ve kariben Meydanı Ekbeze doğru gidecektir. Oradan hattı mezkûr Marsuva mevkiini Suriye’ye ve Karnaba mevkii ile Kilis şehrini Türkiye’ye bırakmak üzere cenubu şarkiye doğru meyledecektir. Oradan Çobanbey İstasyonu’nda demiryoluna mülaki olacaktır. Badehu Bağdat demiryolunu takip edecek ve demiryolunun platformu Nusaybin’e kadar Türk arazisi üzerinde kalacaktır. Oradan Nusaybin ile Cezire-i İbni Ömer arasındaki eski yolu takip ederek Cezire-i İbni Ömer’de Dicle’ye vasıl olacaktır. Nusaybin ve Cezire-i İbni Ömer mevkileriyle yol Türkiye’ye kalacaktır. Bu yoldan

istifade hususunda her iki memleket aynı hukuka malik olacaklardır. Çobanbey ile Nusaybin arasındaki demiryolunun istasyon ve mevkileri demiryolu platformunun aksamından addedilerek Türkiye’ye kalacaktır.

İşbu itilafnamenin imzasından itibaren bir ay zarfında hattı mezkûru tesbit etmek üzere tarafeyn murahhaslarından mürekkep bir komisyon teşkil olunacaktır. Bu komisyon aynı müddet zarfında işe mübaşeret edecektir”554.

Bu antlaşma Fransa ile savaşı sona erdirmiştir. Fransa Misâk-ı Millî’yi tanımış ve Güney Anadolu’dan çekilmeyi kabul etmiştir. Suriye Cephesi’ndeki çarpışmalara son verilmiş ve Türkiye-Suriye sınırı belirlenmiştir. Yalnız İskenderun bölgesi Suriye sınırları içinde kalmakla beraber, 7. maddeye göre burada özel bir idare kurulması, Türklerin millî kültürlerini geliştirmek için her türlü kolaylıktan

faydalanması ve resmi dilinin Türkçe olması kabul edilmiştir555. 9. maddeye göre

Türkiye sınırları dışında kalan Caber Kalesi Türk toprağı sayılmıştır556.

Ankara İtilafnamesi ile siyasi, askeri ve diğer konularda taviz verilmeksizin Güney bölgeleri işgalden kurtarılmış, Ermenilerin Çukurova üzerindeki hayalleri sona ermiştir. Misâk-ı Millî, Fransa tarafından tanınmış ve İngiltere-Fransa arasındaki anlaşmazlıklar daha da büyümüştür. Güney Anadolu Cephesi’nin kapanmasıyla bu cephedeki askerler ve savaş araçları Batı Cephesi’ne gönderilmiştir.

Bütün bunlar Sevr Antlaşması’nın uygulama imkânı bulamayacağının bir kanıtıdır557.

Mustafa Kemal Atatürk, TBMM’nin 3. Toplanma Yılı’nı açarken (1 Mart 1922), “siyaset-i dâhiliyemizde olduğu gibi siyaset-i hariciyemizde de umde-i esasiyemiz Misâk-ı Millî mevâddından ibarettir. Misâk-ı Millîyi kabul ederek, maddiyat ve maneviyat sahasında istiklâl-i tammımızı tasdik edenleri derhal dost telâkki ediyoruz” diyerek Misâk-ı Millîyi gerçekleştirme yolunda hareket edildiğini

tekrar vurgulamıştır558.

Lozan Antlaşması’nda Suriye sınırı olduğu gibi bırakılmıştır.

554 Atatürk’ün Milli Dış Politikası (Milli Mücadele Dönemine Ait 100 Belge) …, s. 587-588. 555 Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi… , s. 320.

556 Atatürk’ün Milli Dış Politikası (Milli Mücadele Dönemine Ait 100 Belge)…, s. 588-589.

557 Adil Dağıstan, “Millî Mücadele’de Türk Fransız İlişkileri 1918-1921”, Türkler Ansiklopedisi, C. 16, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s. 276

Ankara İtilafnamesi’nden bir ay sonra Türkiye - Suriye sınırını çizmek üzere karma bir komisyon kurulacaktı ama bu gerçekleşmedi. Komisyon ancak 1925 Eylül’ünde kurulabildi. Sınırların çizilmesinde anlaşmazlıklar ortaya çıktı. Bu mesele 18 Şubat 1926 tarihli antlaşma ile sona erdi. “Dostluk ve İyi Komşuluk Sözleşmesi” adını alan bu antlaşma sadece Türkiye-Suriye sınırını çizmekle kalmayıp genel olarak Türk-Fransız ilişkilerini de düzenlemekteydi.

Türkiye 1929’da çıkardığı bir kanun ile bir Fransız şirketi tarafından işletilen Adana-Mersin demiryolunu satın almak istedi. Bunun üzerine Fransa ile yine sorun yaşandı ancak Haziran 1929’da yapılan bir antlaşma ile Fransızlar

demiryolunu Türkiye’ye teslim ettiler559.