• Sonuç bulunamadı

Mevsimlik Törenlerde Ateş ve Ocak

1. BÖLÜM

1.1.2. Törenlerde Ateş ve Ocak

1.1.2.2. Mevsimlik Törenlerde Ateş ve Ocak

Bütün dünya kültürlerinde yılın belli zamanlarında periyodik olarak gerçekleştirilen kolektif katılımlı merasimler düzenlenmektedir. Bu merasimler özellikle tarımcı topluluklarda ziraî takvime göre ayarlanmakta, bolluk ve bereket getirmek için gerçekleştirilmektedir. Ancak bu mevsimsel törenler yalnızca tarıma ait işlerle ilgili olmayıp, kozmogoninin tekrarıyla dünyanın yenilenmesi isteği ile ilgilidir ve daha eski, tarım öncesi döneme ait olmalıdır (Eliade, 2007, 60). Çünkü tabiat sürekli olarak yenilenmekte, tabiatın bu sürekli yenilenişi ve yinelenişi mevsimlerle gözlemlenebilmektedir. Ancak bu merasimlerin takvimi ve adeti her topluluğun coğrafî ve iklim şartlarına göre değişmekte ve çeşitlilikler arz etmektedir. Hatta bazen her mevsim başında kutlama yapılırken, bazen de bir defa baharın başlangıcında kutlama yapılmaktadır. Hangi tarihe denk gelirse gelsin bahar mevsimi, kış mevsiminin soğuk ve ölü dinginliğinden sonra tabiatın uyanışı ve yeniden canlanışı anlamına gelmektedir. Dolayısıyla mevsimsel döngü içinde bahar mevsimi bir başlangıç olarak algılanmakta, bu mevsimin başlangıcında biten yılın ardından yeni bir yılı karşılama törenleri yapılmaktadır. Ancak dünyanın neresinde kutlanırsa kutlansın bu “baharı karşılama” törenleri, “yeni yıl” için yapılan sıradan kutlamalar olarak düşünülmemelidir. Çünkü bu törenlerde yapılan her uygulamanın ve bu uygulamalara yönelik inanışların temelinde dünyanın ve insanın yaratılışına ya da insanın tabiatı algılayışına ait kültürel kodlar bulunmaktadır. Başlangıçta bu törenler nasıl dinden ayırt edilmeyip dinî âyinlerle iç içe kutlanıyorsa, daha sonra da çeşitli dinlerin etkisiyle dinî bir kisveye bürünerek kutlanmış ve şimdi de kutlanmaktadır.

Hemen hemen bütün toplumlarda mevsim törenlerinde ve yılbaşı kutlamalarında yapılan uygulamaların içinde ateş, büyük bir rol oynamaktadır. Bu törenlerde yakılan ateş, dünyaya ve insan hayatına dair bir mevsimin veya yılın bittiğinin, başka bir mevsimin veya yılın başladığının sembolü hâline gelmiştir. Ateş ve ateş etrafındaki uygulamalar, bir nevi mevsimleri ve yılları birbirine bağlayan bir zincir gibidir. Örneğin Aztek panteonunda ateş, Xiuhtecuhtli adındaki tanrısal bir varlığa karşılık gelmekle birlikte, “yılın efendisi” olarak da algılanmakta ve her yıl “ateş yenileme” ritleri düzenlenmektedir. Bunun yanı sıra eskiden Aztekler elli iki yıllık “asırlarının” sonunda büyük bir yeni ateş yakarak “yılların birbirine

62

bağlanmasını” kutlamışlardır (Bonnefoy, 2000a, 83). Dolayısıyla Aztekler’de büyük bir tören ateşinin yakılışı, bir yılın veya 52 yıllık bir döngünün bittiğini, yeni bir yılın veya döngünün başladığın temsil etmektedir.

Neredeyse dünyanın bütün topluluklarında gerçekleştirilen bu törenlerde evlerdeki ve tapınaklardaki bütün ateşlerin söndürülmesi, tören ateşinin yakılması, yakılan “yeni ateş”ten alınan korlarla evlerdeki ve tapınaklardaki ocakların yeniden yakılışı, yakılan ateşin etrafında dans etme ya da üstünden atlama, meşalelerle dolaşma gibi uygulamalar, insanların “yeni yıl” ve yeni yıl içerisinde “ateş”e dair algı ve düşünceleri ile ilgilidir. Burada “yeni yıl” ve bu bağlamda yer edinen “ateş” etrafındaki uygulamalar üzerine farklı gibi duran, ama aslında aynı noktada yer alan ve birbiriyle çok alakalı olan iki görüşü özetlemek istiyoruz. Bu görüşlerden birisi, dinler tarihi üzerine önemli çalışmalara imza atan Mircea Eliade’ya aittir. Ona göre her zaman için bir çevrim, yeni bir başlangıcı ve sonu olan bir zaman süresi söz konusudur. Bu bir çevrimin sonu ve sonraki çevrimin başında dünyanın yenilenmesini amaçlayan bir dizi dinsel tören gerçekleşmektedir. Ateşin söndürülmesiyle kaotik bir ortam yaratılarak dünyanın sonu temsil edilmekte, ateşin yeniden yakılmasıyla da yeni bir yaratılışa adım atılmaktadır. Bu dinsel törenler, kozmogoni modeline göre gerçekleşen bir yeniden yaratılıştır. Çünkü yeni yıl, yaratılışın ilk gününe denk gelmektedir. Tören esnasında zaman ilga edilerek periyodik olarak her yıl yeniden doğum gerçekleşmektedir. Bu yeniden doğum, kozmogonik eylemin tekerrürü yoluyla din-dışı zamandan ilk yaratılış anının gerçekleştiği kutsal zamana geçiş yoluyla olmaktadır. Zamanın ilga edilerek kutsal zamanda tekrar yenilenen dünya, yaratıcının elinden çıktığı yenilik, saflık ve kutsallığa her yıl yeniden kavuşmaktadır. Bu törenlerde dünyanın ve zamanın yeniden yaratılışına eşlik eden insan da bir anlamda geçmiş yılın tüm günahlarından ve kirliliklerinden arınmakta ve o da dünya ile birlikte yeniden saf olarak doğmaktadır (Eliade, 1991, 55–85; Eliade, 1993, 45–46; Eliade, 1994, 73–88; Eliade, 2007, 60). Dolayısıyla bahar mevsiminde kutlanan yeni yıl törenleri ve bu törenler içerisinde ateş etrafında yapılan uygulamalar, sıradan ve din-dışı olarak değil, sihrî öğeler de taşıyan dinî tören ve uygulamalar olarak algılanmalıdır.

Dünya kültürlerinde mevsime bağlı yılbaşı kutlamaları ve bu kutlamalarda önemli bir işleve sahip ateş etrafındaki uygulamalar üzerine bir diğer önemli görüş ise, James Frazer’a aittir. Frazer’e göre mevsimleri belirleyen şey, Güneş’in gökyüzündeki seyridir. Güneş’in gökyüzündeki seyrinin iki büyük dönüm noktası ise

63

Yaz dönümü ve Kış dönümüdür. İlkel insanın görüşüyle göklerdeki büyük ışık kaynağı olan Güneş’in ateşinin ve sıcağının zayıflamaya ya da artmaya başladığı iki noktada yeryüzündeki ateşleri yakmaya daha uygun bir şey yoktur. Frazer, özellikle Avrupa kıtasından verdiği örneklerle yılın her zamanında, her yerde yapılan ateş şenliklerinin ve bu şenliklerden beklentilerin benzer nitelikler taşıyıp, genellikle ateş şenliklerinin kutlandığı mevsimin yaz gündönümü olduğunu belirtmektedir. Yaz gündönümü, güneşin yörüngesindeki dönüm noktasıdır; gökyüzünden her gün biraz daha yükseğe tırmanan güneş bu noktada durur ve bundan sonra aşağı düşmeye başlar. Bu duruma endişeyle bakan ilkel insan, güneşe yardım edebileceğini, elindeki ateşle güneşi destekleyebileceğini, sönmekte olan alevi yeniden tutuşturabileceğini hayal etmiş olabilir. Bu maksatla yakılan ateşlerin, dolaştırılan meşalelerin, yanmakta olan ateşten közler ve küller alarak çeşitli uygulamalar yapmanın, aynı zamanda insanların ve hayvanların refahını, ürünlerin büyümesini sağladığına, insanları çeşitli felaket ve hastalıklardan koruyup kurtardığına dair inanışlar da bulunmaktadır (Frazer, 2004, 248–249; 264–269). Aslında bu görüşü Eliade de desteklemektedir. Ona göre özellikle Avrupa’da, gündönümleri sırasında yakılan tekerleklerin yuvarlanması ve buna benzer âdetler, güneş güçlerinin büyüsel bir biçimde yenilenmesi işlevine sahiptir. Özellikle Kuzey ülkelerinde, kış gündönümüne doğru günlerin kısalması, güneşin bir gün söneceği kaygısını getirmektedir. Güneşin düşüşü ya da sönüşü dünyanın sonunun işaretlerinden biri olarak, kozmik döngünün sonunu işaret eder. Böyle bir düşünce içerisinde olan Meksikalılar, güneşin sürekliliğini sağlamak için güneşe mahkûmları adayarak, güneşin tükenen enerjisini yenileyeceğine inanmışlardır (Eliade, 2000, 161). Eliade ve Frazer’in görüşlerini birleştirmek gerekirse, mevsimsel döngüyü belirleyen Güneş’in gökyüzündeki seyridir. Mevsimler, Güneş’in gökyüzündeki hareketine göre belirlenir; dolayısıyla Güneş’in gökyüzündeki hareketi insanların yeryüzündeki yaşam şartlarını oluşturur; yani yağmurun yağışı, toprağın tohumlanması, filiz vermesi, ürünlerin toplanması ve hayvanların beslenmesi gibi durumlar Güneş’e ve Güneş’in belirlediği mevsimlere göre ayarlanır. Aynı zamanda Güneş, zamanın ve takvimin belirlenmesinde etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Tabiatın uyanışı ve bahar mevsiminin gelmesi ile birlikte yeni bir yıla da başlanmakta, bu yeni yıl ilk yaratılış anı ile özdeşleştirilerek kutlanmaktadır. İnsanlar, ateş etrafında bir takım törenler yaparken, ateşin kutsallığı ve temizleyiciliği gibi özelliklerini kullanarak bu ilk anın kusursuzluk ve mükemmelliğine ulaşıp yeniden yaratılmış gibi yeni bir yıla

64

başlamaktadır. Bununla birlikte Güneş’in gökyüzünde en yüksek noktaya ulaştığı andan itibaren alçalması, insanları ısı ve ışık kaynaklarından mahrum olacakları korkusuyla karşı karşıya bırakmakta, bunu engellemek için de Güneş’i yeryüzündeki temsilcisi olan “ateş”le besleyerek veya Güneş’in döngüsel hareketini çeşitli şekillerde taklit ederek bir takım törenler düzenlemişlerdir. Dolayısıyla mevsimlere bağlı olarak kutlanan yılbaşı törenleri, ya kozmik yaratılışın tekerrürü ile kutsal zaman ve bu zamandaki yaratıcı veya yaratıcılar ile andaş olup ilk yaratılış anındaki mükemmellik ve kusursuzluğa ererek yeniden var olma şeklinde ya da güneşin gökyüzündeki seyrinde iki önemli nokta olan kış gündönümü ve yaz gündönümünde taklit ve duygusal büyü yollarını kullanarak güneşe hâkim olma düşüncesi ile açıklanmaktadır.

Bu açıklamalardan sonra dünyanın çeşitli topluluklarında kutlanan ve herhangi bir dinî tören ve ayinlerden ayırt edilemeyen mevsim törenlerinde ateşe dair uygulamaların nasıl gerçekleştiği ve bu uygulamaların temelinde yatan inanışların neler olduğu konusuna birkaç örnekle değinmek istiyoruz. Bu törenlerde ilk önce dikkati çeken uygulama, yılbaşı olarak kutlanan mevsim törenlerinde evlerdeki ve tapınaklardaki bütün ateşlerin söndürülmesi ve “ilk ateş”in özel bir şekilde yakılması, daha sonra bütün ateşlerin bu ilk ateşten alınan korlarla tutuşturulmasıdır. Bunun sonrasında ise tören ateşinin etrafında ya da bu ateşe bağlı olarak çeşitli uygulamalar yapılmaktadır.

Eberhard’ın verdiği bilgilere göre eskiden Çin’de kış gündönümünden 105 gün sonra, eski ateş söndürülür ve ateş çubuğuyla yeni ateş yakılırdı. Bunun için bu bayrama ‘Soğuk Yemek Bayramı’ denirdi. Çinliler yeni yıl günü büyük ateşler yakarak zenginlik tanrısından kendilerine zenginlik ve güzel bir hayat vermesini dilerlerdi. Bu şekilde yeni yıl karşılanırdı (Eberhard, 2000, 44–45). James Frazer’in verdiği bilgilere göre, İskoçya’nın orta yaylalarında 1 Mayıs günü “Beltane ateşleri” diye bilinen şenlik ateşleri yakılır. Ateşler “ateş tepeleri” denilen tepelerin üstünde yakılır. 1 Mayıs sabahı tam ortaya bir yığın odun koyulur ve “zorunlu ateş” veya “ihtiyaç ateşi” dedikleri ateş yakılır. Bir gece önce köydeki bütün ateşler söndürülür, ertesi sabah bu kutsal ateşi uyandırmak için gerekli malzemeler hazırlanır. İyice kurumuş meşe ağacından bir kütük bulunur, ortasına bir delik delinir. Daha sonra aynı ağaçtan bir lobut yapılır, ucu deliğe uydurulur. Fakat anakaranın bazı bölgelerinde bu alet farklıdır. Kare şeklinde, yeşil ağaçtan yapılma bir çerçeve kullanılır, bunun ortasına bir araba dingili konur. Bazı yerlerde üç kişi, bazı yerlerde

65

dokuz kişi bu araba dingilini ya da takozu üç defa döndürür. Bunlardan herhangi biri adam öldürme, zina, hırsızlık ya da diğer çirkin bir cürümden suçlu olacak olursa, ya ateşin yanmayacağı ya da her zamanki erdemlerinden yoksun olacağı düşünülür. Şiddetli sürtünme yoluyla kıvılcımlar çıkmaya başlar başlamaz, üzerine yaşlı huş ağaçlarından çıkan bir tür kav atılır. Ateşin büyücülüğe karşı bir koruyucu, hem insan türlerine hem de hayvanlarda rastlanacak kötü hastalıklara karşı baş ilaç olduğu düşünülür. Bundan sonra ateşin çevresinde şarkı söyleyerek ve dans ederek eğlenilir (Frazer, 1992, 233–234). Avrupa’nın çeşitli yerlerinde baharı karşılamak için düzenlenen törenler, her ülkenin iklim ve coğrafyasına göre değişmekle beraber Haziran ayının sonlarına denk gelir, ancak 1 Mayıs şenlikleri olarak bilinir ve kutlanır. Noel, Karem ve Saint-Jean (24 Haziran) törenleri, daha çok Hıristiyanlık dini kisvesiyle kutlanmasına rağmen yaz ve kış gündönümü tarihlerine (21 Aralık ve 21 Haziran) yakın bir zamanda kutlanırlar ve bu törenlerdeki uygulamaların kökeninde yine tabiî unsurlar yer alır. Çünkü bu kutlamaların başlangıç veya bitişleri, ya kış gün dönümüne ya da yaz gün dönümüne rastlamaktadır (Bonnefoy, 2000a, 303; Frazer, 2004, 248–249). Örneğin Noel zamanı evde ocağın etrafında yapılan rit çok ilgi çekicidir. Buna göre 24 Aralık Noel akşamında evde ızgaraların üstüne büyük bir ocak koyulur. Yanmaya başladığı zaman, bütün ev ahalisi ateşin yanına toplanır. Evin en küçüğü, sağ eliyle şarap dolu bir kadeh, bir parça ekmek ve biraz tuz, sol eliyle de yanan bir şamdan tutar. Sonra bütün oğlan çocukları ve erkekler şapkalarını çıkarırlar. Evin en küçüğü ya da baba şunları söyler: “Ev reisinin gidip geldiği her yere Tanrı iyilik etsin ve hiç kötülük göstermesin. Tanrı doğurgan kadınlar, doğurgan keçiler, kuzulayan koyunlar, doğurgan kısraklar, enikleyen kediler, enikleyen sıçanlar versin ve hiç ama hiç kötülük göstermesin…”. Bu törende ayrıca kızgın bir köz masa örtüsünün üstüne konulduğunda örtüyü delip geçemeyeceği inancı vardır. Bütün bir yıl bu köz saklanır. Saklanan köseğiler ise çoğunlukla bazı büyülerde kullanılır: İnsanları ve hayvanları hastalıktan korur, zararlı hayvanları evlerden ve tarlalardan kovar. Cadıların büyülerine karşı da etkilidir. Noel için yakılan ateş, Aziz John ateşi gibi el yakmaz. Kıvılcımları da zararsızdır. Bunun için kimi yerlerde, daha fazla kıvılcım çıkarmak için köseğiye vurulur ve bunu yaparken de bir refah duası okunur: “Setye setye buğday, testi testi buğday olsun”, “Ne kadar tohum ve tohumcuk, o kadar çok demet ve demetçik olsun” (Bonnefoy, 2000a, 304). Bu törenler her ne kadar Hıristiyanlık dini kisvesiyle kutlanırsa kutlansın törenin tarihinin gün dönümüne denk geldiği ve törenin evin

66

ocağı etrafında gerçekleştiği düşünülürse, evde aile içinde kutlanan bir yılbaşı olduğu anlamı çıkarılabilir.

Bu tarz törenleri elbette çoğaltmak mümkündür. Ancak konuyu ayrıntıya boğmadan değerlendirmek gerekirse, şu sonuçlara varılabilir: Yeni yıl merasimleri mevsimlere ve insanların mevsimlerden beklentilerine göre, örneğin tarımcı bir toplumsa ziraat işlerine göre, avcı bir toplumsa av zamanına göre uygun bir zamanda kutlanmaktadır. Dünyanın neresinde hangi topluluk tarafından düzenleniyorsa düzenlensin bu yeni yıl kutlamalarında ateş çok önemli bir işleve sahiptir. Ateşin sahip olduğu işlevler, ateş etrafında yapılan uygulamalar ve bu uygulamaların temelinde yatan inanışlarla ilgilidir. Ateş etrafında yapılan uygulamaları şu şekilde sıralayabiliriz: Mevsim başlarında ya da gündönümlerinde (yaz veya kış gündönümü) geçmiş yıla ait kullanılmayan ve eskiyen her şey yakılır; evlerdeki ve tapınaklardaki bütün ateşler ve ocaklar söndürülür, yeni yılın ilk ateşi çakmak taşıyla ya da iki ağaç parçasının birbirine sürtülmesiyle ve buna benzer yöntemlerle en ilkel şekilde elde edilir, söndürülen bütün ocaklar bu ilk ateşten alınan korlarla yakılır; yakılan ilk ateşe dualar eşliğinde sunular, özellikle yeni yılın ilk ürünleri takdim edilir; ateşin etrafında belli sayılarda dönülür, dans edilir, oyunlar oynanır; ateşin yanışına göre gelecek yıla ve mevsimin nasıl geçeceğine dair kehanetlerde bulunulur; tepelerde yakılan ateşlerden tekerlekler tutuşturularak tepeden aşağıya yuvarlanır, sokak ve meydanlarda meşalelerle dolaşılır. Bütün bu uygulamaların temelinde, ateşin insanlar için hayatî bir öneme sahip oluşu ve bununla ilgili olarak ateşe ve ateşin yandığı yer olan ocağa yüklenen bir takım değer ve anlamlar yatmaktadır. Peki bu değer ve anlamlar nasıl oluşmaktadır ve mevsim törenleri ile ateş ve ocağın ne ilgisi vardır? Mevsimlerin oluşmasının Güneş’in gökyüzündeki döngüsü ile ilgili olduğu düşünülürse, insan hayatında mevsime bağlı bütün uygulamalar aslında Güneş’le ilgili demektir. İnsan, yaşamına dair her şeyi, özellikle ısınma, barınma, beslenme, ziraî işleri vb. Güneş’in gökyüzündeki hareketlerine göre belirlemek zorundadır. Güneş’in bütün hareketleri periyodik şekilde gerçekleşir ve bu periyodik döngü de zamanı, yani yılı belirler. Bütün toplumlar kendi iklim ve coğrafî özelliklerine göre belirledikleri mevsim başlarını aynı zamanda yılbaşı olarak algılar ve bu yılbaşlarında şenlikler yaparlar. Bu şenliklerin merkezini Güneş’in yeryüzündeki simgesi olan “ateş” ve “ocak” oluşturur. Yıl sonlarında söndürülen “ateş” ve “ocak”, dünyanın sonunda gerçekleşecek olan kaos ortamını temsil eder. Bütün ateş ve ocakların söndürülmesi demek, aynı zamanda dünyanın ısı ve ışık kaynağının

67

sönmesi, kısacası yok olmak demektir. Bu kaos ortamı bir kozmos’u, yeniden düzeni ve yaratılış ortamını belirlemektedir. Dolayısıyla söndürülen ateşin yeniden, üstelik ilk yakıldığı şekliyle yakılışı geçmiş zamanın tamamen ilga edilerek o anın, ilk yaratılış anıyla özdeş olmasına, gerçekleştirilen bu ritüelle orada bulunanların yaratılış anındaki kutsallarla aynı anda var olmasına, bir anlamda yaratılış anındaki kusursuzluk ve mükemmelliğe eriştikleri algısına yol açmaktadır. Her yılbaşı periyodik olarak gerçekleştirilen bu törenler sayesinde yaratılış anı yeniden güncellenmekte, hatta yakılan ilk ateş yaratılış anında yakıldığı şekliyle, yani çakmak taşıyla ya da iki kütüğün birbirine sürtülmesiyle yakılmaktadır. Bu ilk ateşin aynı zamanda bir din adamı tarafından yakılışı, bu kutsallığı göstermektedir. Burada şunu da belirtmek lazımdır ki, gündönümleri, mevsim başları veya yılbaşları, “yok oluş” ve “yaratılış” anının tam ortasındadır; işte bu nokta, daha önce yaşanan zamanı tamamen yok eder ya da temizler, bu noktadan sonra gelecek yılbaşına kadar temizlenecek, saflaştırılacak yeni bir hayat başlar. Bu yüzden yeni bir ateş yakılmadan, yani yeni bir yıla başlanmadan önce bütün eski, yıpranmış, kullanılmayan eşyalar ve geçmiş yılın artık ürünleri ateşe atılarak yok edilir; dolayısıyla insanlar eskilerinden, pisliklerinden arınmış ve temizlenmiş olurlar, hatta bütün hastalıklarından arınmış olarak temiz bir sayfa açarlar. Yılbaşında meşalelerle sokak ve meydanlarda dolaşmanın nedeni de ateşin yok ediciliği ve temizleyiciliğine bağlanabilir. Bu meşaleler sayesinde insan yalnızca maddî ve görünen pisliklerden değil aynı zamanda görünmeyen kötülüklerden, kötü ruhlardan da arınmış olur. Bütün arındırıcı maddelerin en güçlüsü olan ateş, üzerinden atlayanların günahlarını da dökmüş olur.

Mevsim başları ve yılbaşlarında kutsal bir yöntemle tapınaklarda, meydanlarda ve evlerdeki ocaklarda yakılan ateş, basit bir ateş değil, kutsal bir ateştir. Çünkü “Dinî Törenlerde Ateş ve Ocak” başlığında ayrıntısıyla belirttiğimiz gibi ateş, “canlı” bir varlık olarak algılanır. Ateş, ister bir tanrı veya tanrıça, ister ataların ruhunu barındıran bir varlık, isterse de kendi ruhunu (ateş ruhu) barındıran bir varlık olsun, kutsaldır ve insanlar ateşi memnun etmek zorundadırlar. Bundan dolayı ateşe çeşitli sunular takdim edilir; böylelikle hem ateş ruhu hem de atalar ruhu aracılığıyla asıl varlık olan “tanrı” memnun edilir. Çünkü ateş, “aracı bir varlık” olarak kendisine sunulan takdimeleri “asıl varlık” veya “varlıklar”a iletir. Üstelik bu takdimeler, yeni yılın yeni ürünleri veya kutsal olarak farz edilen sunulardır. Ateşin ruhu ve diğer kutsal varlıklar ne kadar memnun edilirse edilen dualar, tutulan niyetler

68

gerçekleşecek, gelecek yıl da bereketli ve verimli geçecektir. Özellikle ziraatla uğraşan toplumlarda mevsim törenlerinin ürünlerin toprağa verilmesi, filizlenmesi ve hasat edilmesi zamanında gerçekleştirilmesinin tamamen bereket elde etmek maksadıyla kutlandığını söyleyebiliriz. Ateşten alınan sönmemiş korların veya küllerin tarlalara konulması, yine meşalelerle tarlalarda dolaşılması bereketi sağlamak ve verim elde etme maksadıyla yapılmaktadır. Tabiî bereket elde etmek yine Güneş’in hareketlerinin bir sonucu olan yağmur mevsiminin de verimli geçmesine bağlıdır. Çeşitli toplumlarda yağmuru yağdırmak için de ateşe bağlı uygulamalar yapıldığını görüyoruz. Transilvanya’nın bir bölgesinde, yağmur yağmadığı zaman, birkaç kız çırılçıplak soyunur, yine çıplak bir yaşlı kadının eşliğinde bir tırmık çalarak tarlaların içinden bir çalılığa götürürler ve suda yüzdürürler. Bundan sonra tırmığın üzerine oturarak her iki ucunda bir saat süreyle yanan küçük bir ateş tutarlar (Frazer, 1991, 17). Burada istenilen dileğin, yani yağmurun yağması isteğinin ateş tarafından gökyüzüne iletileceği düşüncesi yatmaktadır; yani ateş, burada da aracı vazifesi görmektedir. Bechuana’larda akşamleyin bir öküzün işkembesi yakılarak, kara dumanların bulutları toplayacağı ve yağmuru getireceği düşünülür (Frazer, 1991, 18). Bu uygulamada çıkan dumandan kara bulutların toplanarak yağmuru getireceği düşüncesi (Frazer, 1991, 18) olabileceği gibi, öküzün işkembesinin ateşe verilen bir takdim olarak, ateşin bu