• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 4: AVRUPA ÇALIŞMA KONSEYLERĐNĐN TÜRK ENDÜSTRĐ

4.1. Araştırmanın Bulguları

4.2.2.1. Mevcut Katılım Yapısı Đle Đlgili Đçerik Analizi

Mevcut katılım yapısı ile ilgili düşünceleri ortaya çıkarmak amacıyla ilk önce mülakatlar ile toplanan veriler analiz edilmiştir. Yapılan bu analizler sonucunda Türk Endüstri Đlişkilerinde çalışanlar, kültürel altyapının olmaması, demokraside yaşanan sorunlar, endüstri ilişkilerini oluşturan taraflar arasındaki güç dengesizliği ve işçi sınıfının baskı unsuru olarak yer alamaması gibi nedenlerden dolayı kendilerini ilgilendiren kararlara etki edemedikleri sonucu tespit edilmiştir. Konu ile ilgili olarak yapılan içerik analizi mevcut katılım yapısı ile ilgili dört tema ortaya çıkarmıştır.

Đşyerlerinde Katılım Kültürünün Olmamasının Olumsuz Etkilediği Katılım Yapısı

Ülkemizdeki sanayileşmede, işçi sınıfının oluşması ve demokratikleşmede yaşanan gecikmelere (Çelik, 2008) bağlı olarak, çalışanların kendilerini ilgilendiren kararlara katılmalarını sağlayan bir altyapı oluşturulamamıştır. Yasal olarak engellemeler olmamasına rağmen işyerlerinde sendika ve toplu pazarlık dışında işçilerin katılımını sağlayan yöntemler yok denecek kadar azdır.

Avrupa’da çalışanlar ve örgütlerinin politika oluşturma sürecine katılmaları, Avrupa’nın sosyal modeli temelinde şekillenmiştir ve işyerlerinde katılımı sağlayan bir kültürel birikime sahiptir. Avrupa geneline bakıldığında, farklı yöntemler kullanılsa da, genel olarak çalışanlar işyerlerinde kendilerini ilgilendiren kararlara katılmaktadırlar. Analiz sonuçlarında ortaya çıkan, ülkemizde çalışanların katılımını sağlayan bir kültürel altyapının olmaması, temelinde yasal engellerden çok, kültürel ve yapısal sorunlardan etkilenen katılım yapısı ve farklı katılım yöntemlerinin oluşumuna izin

39 Türk Endüstri Đlişkilerindeki mevcut katılım yapısına ait içerik analizinde kullanılan alıntılar, kod listesi ve tespit edilen temalar için EkVI’ya bakınız.

veren bize özgü bir katılım kültürünün olmadığı bir katılım yapısı gibi ifadeler, işyerlerinde katılım kültürünün gelişemediğini destekler gözükmektedir.

Bununla ilgili olarak Hak-Đş konfederasyonuna üye Özgıda-Đş sendikası, örgütlü olduğu bir işyerinde çalışanların katılımını sağlayan bir yöntemi “Endüstri Đlişkileri Kurulları”nı oluşturmuşlardır. Ancak sendika yetkilileri, bu yöntemi oluşturabilmek için, gerekli kültürel altyapının bulunduğu bir işletmenin arandığını ve bunun da uluslar arası bir şirkette mümkün olduğunu ifade etmişlerdir. Bu sendikadaki uzman kişinin ifadesinde şu şekilde görülmektedir:

Öncelikle bizim işverenlerimiz kapitalist değil, işçilerimizde işçi sınıfı değil. Bu yapıların Avrupa’daki altyapısının farklı olduğunu söylemeliyiz. Ülkemizde Endüstri Đlişkilerinde herkes çatışan taraflar tabirini kullanıyor. Biz çatışan taraflardan uzlaşan taraflara bu seyri dönüştürebilir miyiz? noktasından hareketle, işyerlerinde sorunların çözümüne katkı sağlayacak bir yöntem tesis etmeye çalıştık. Ancak bunun, böyle bir kültüre sahip olan (yani işyeri katılım kültürü) uluslar arası bir şirket olan Unilever’de yapabileceğimizi düşündük (Kişisel görüşme, 2009).

Sonuç itibariyle sendika yetkilileri, bu kurulları belirli bir işyeri katılım kültürüne sahip uluslar arası bir işletmede oluşturmuşlar ve daha sonra bu kurulların iyi uygulamalar yoluyla örgütlü oldukları diğer yerli işletmelerde de uygulanabileceği bir altyapı oluşturmayı amaçlamışlardır.

Çalışanların Katılımını Tam Olarak Sağlayamayan Demokrasi Anlayışı

Türkiye’de devletin, gerek sanayileşme hareketine öncülük etmesi gerekse bu süreç içerisinde çalışanlarla ilgili kararların alınmasında, belirleyici bir rol üstlenmesi, çalışanların haklarının da tepeden inme bir şekilde verildiği sonucunu ortaya koymaktadır. Bunun yanında çalışanların temel haklarına yönelik birçok uluslar arası düzenlemeyi kabul etmemize rağmen, uygulamada çeşitli sorunlarla karşılaşılmaktadır. Türkiye genel olarak AB standartlarını, ILO normlarında olduğu gibi, sözleşmenin gereklerine aykırı hareket etme ve zamana yayma taktikleriyle kabul etmektedir. Mevcut uygulamalar da, ya geç onaylamakta ya çekinceler koymakta ya da iç hukukta gereklerini yerine getirmemektedir (Çelik, 2005: 26-27). Bunun sonucunda çalışanlar en temel haklarını kullanırken bile çok fazla sorunla karşılaşmaktadırlar.

Analiz sonuçlarında ortaya çıkan, çalışanların evrensel haklara sahip olmasını engelleyen bir demokrasi anlayışına dayanan katılım yapısı, yasal olarak sağlanmasına rağmen, gerekli demokrasi anlayışına sahip olmadığımızdan uygulamaya tam olarak aktarılamayan katılım yapısı, taraflar arasındaki güç eşitsizliğini doğuran demokrasi anlayışına bağlı katılım yapısı, çalışanları ekonomik ve sosyal gelişmede danışılması gereken bir değer olarak görmeyen demokrasi anlayışına dayalı katılım yapısı, sendikaların demokratik kurumlar olup olmadığının sorgulandığı katılım yapısı gibi ifadeler, mevcut yapıda çalışanların kendilerini ilgilendiren kararlara katılımının tam olarak sağlanamadığı ve çalışanların demokratik haklarını tam olarak kullanamadığı temasını destekler gözükmektedir.

Bu konuyla ilgili olarak bir mülakattan elde edilen ifade şu şekildedir;

Türkiye’de mevcut katılım yapısı çeşitli nedenlerden dolayı gelişmiş bir yapıya sahip değildir. Öncelikle geç sanayileşme, geç işçi sınıfı ve geç sosyal politika gibi nedenler, çalışanlara yönelik politikaların oluşumunu ve bu politikaları oluştururken işçi sınıfının rolünü olumsuz etkilemiştir. Burada tüm süreçlere devlet eliyle yön verilmeye çalışılması sonucu birçok düzenlemenin de, sermaye birikiminin oluşturulmasına yönelik tedbirlere öncelik verilmesini sağlayacak ve çalışanlar üzerinde kısıtlayıcı bir şekilde oluşturulmasına yol açmıştır. Çalışanlar sermaye birikimi önünde engel oluşturmaması gerek bir faktör olarak değerlendirilmiş ve sürece katkı sağlamasına izin verilmemiştir. Çalışanlara yönelik düzenlemeler de çoğunlukla, uluslar arası sözleşmelere uyma zorunluluğu neticesinde düzenlenmiştir. Ancak bu düzenlemeler de bile çeşitli maddelere çekince konularak, düzenlemenin hak doğuracak esaslı maddeleri yok sayılmıştır. Örgütlenme özgürlüğü verilmiş kapsam daraltılmış veya grev hakkı tanınmamış vs (Kişisel Görüşme, 2009).

Görüldüğü gibi, Türkiye’de çalışanlar evrensel demokratik haklarını tam olarak kullanamamakta ve ekonomik ve sosyal politikaların belirlenmesinde etkili bir faktör olarak görülmemektedirler.

Taraflar Arasındaki Güç Dengesizliğine Dayanan ve Sosyal Kontrol Amacı Taşıyan Katılım Yapısı

Türkiye’de sosyal politikanın, sanayileşmede yaşanan gecikme ve buna bağlı olarak işçi sınıfının oluşumunun gecikmesi gibi nedenlerden dolayı devletin egemenliğinde ve sosyal dinamiklerden bağımsız olarak oluşturulması, çalışanların katılımı konusunu olumsuz etkilemiştir. Türkiye’de devlet, gerek korporatizmi andıran uygulamalarla

gerekse otoriter niteliğiyle sosyo-ekonomik alanda belirleyici olmuş ve bu belirleyicilik endüstri ilişkileri ve çalışanlar üzerinde daha fazla hissedilmiştir.

Analiz sonuçlarında ortaya çıkan, devletin belirleyiciliği çerçevesinde ve çalışanları kontrol amacıyla uygulanan katılım yapısı, işverenlerin ayrıcalıklarına zarar vermeden çalışanların kontrolüne yönelik uygulanan katılım yapısı, eşit temsile dayanmayan sosyal diyalog yapılarının mevcut olduğu katılım yapısı gibi ifadeler, taraflar arasındaki güç dengesizliğini ve katılımın çalışanların kontrolüne yönelik uygulandığını destekler gözükmektedir.

Bu konuyla ilgili olarak bir mülakattan elde edilen ifade şu şekildedir;

Türkiye’de sosyal diyalog ve çalışanların katılımı öteden beri bir sosyal kontrol fonksiyonu görmektedir. Yasal olarak bu yöntemler sağlansa da uygulamadan kaynaklanan sorunlar nedeniyle başarılı değildir. Birer sivil toplum kurumu olarak sendikaların yukarıdan aşağı örgütlenmesi, toplumsal dayanışmayı sağlayarak bir güç dengesi oluşturma yetilerini önemli ölçüde sınırlandırmakta; dolayısıyla siyasi otoritenin sosyal taraflar üzerindeki belirleyici rolü, bu arada devlet kapitalizmi sonucu işverenler üzerinde de, yoğunluk kazanmaktadır (Kişisel görüşme, 2009).

Đşçi Sınıfının Bir Baskı Unsuru Olarak Yer Almadığı, Dar Kapsamlı ve Temsil Boşluğu Doğuran Katılım Yapısı

Türkiye’de örgütlenme tarımdışı sektörlerde ön plandadır. Enformel sektör, esnaf ve zanaatkârlar ile küçük işyerlerinde ise örgütlenme ve toplu pazarlık süreçleri yer almamaktadır. Ülkemizde işletmelerin çoğunluğu küçük işletmelerden oluşmaktadır. Bunun yanında örgütlü işgücünün toplam ücretlilerin yaklaşık %15’i civarında olduğunu söylersek, mevcut katılım yapısının dar kapsamlı olduğunu ve işçi sınıfının bir baskı unsuru olabilecek güce sahip olmadığı ifade edilebilir.

Analiz sonuçlarında ortaya çıkan, sanayileşmede gecikme ve buna bağlı olarak işçi sınıfının oluşumu ve sosyal politika tedbirlerinin yetersizliği tarafından etkilenen katılım yapısı, örgütlü işgücünün yaşadığı sorunlar nedeniyle sınıf bilincinin oluşamamasından ve işçi kesiminin bir baskı unsuru olarak gücünü ortaya koyamamasından etkilenen katılım yapısı, kapsamı dar sendikacılık ve toplu pazarlık dışında katılım yöntemlerinin olmadığı katılım yapısı gibi ifadeler mevcut katılım yapısının dar kapsamlı, temsil boşluğu doğuran bir yapıda olduğunu ve bu süreçte işçi sınıfının bir baskı unsuru oluşturamadığı temasını destekler gözükmektedir.

Bu konuyla ilgili olarak bir mülakattan elde edilen ifade şu şekildedir;

Çalışanlar Türk Endüstri Đlişkileri Sisteminde tam olarak temsil edilemiyorlar. Yasal olarak bu haklar sağlansa da, katılma yönelik demokrasi anlayışı eksik. Özelikle işverenler bu konuda baskın rol oynamaktadırlar. Bunun yanında yasal olarak AB ve ILO normları tam anlamıyla içselleştirilememiştir. Çünkü bazı maddelerine koyulan çekinceler çalışanların katılım haklarını oldukça kısıtlamış durumdadır. Ama temel sorun işçi bilinci meselesidir. Çalışanlar bir güç olarak kendi isteklerini kabul ettirmede bir baskı unsuru olarak rol alamıyorlar. Bu Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan beri yaşanan bir sorundur. Temelinde sermaye birikiminde yaşanan sorunlar vardır. Bu süreçte yaşanan gecikme de çalışanlar arasında batıya özgü bir bilincin oluşumunu engellemiştir (Kişisel Görüşme, 2009).