• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: AVRUPA’DA ÇALIŞANLARIN KATILIM VE

3.2. Endüstri Đlişkilerinde Son Dönemlerde Yaşanan Gelişmeler

Son yıllarda çalışanlar, yaşanan küresel değişimler ve artan rekabet baskısıyla birlikte çeşitli problemlerle karşı karşıyalar. Bu sorunlar tüm dünyada olduğu gibi bizim endüstri ilişkiler sistemimizi de etkilemektedir.

Bilindiği gibi tüm dünyada ve ülkemizde sendika üyeliğinde ve toplu pazarlığın kapsamında bir azalma görülmektedir. 1995 yılında Avrupa Birliği ülkeleri genel ortalamasında %42 civarında olan sendika yoğunluğu, 2004 yılında %25’ler seviyesine gerilemiştir (Eurofound, 2007: 6). Avrupa ülkelerinde yaşanan sendika yoğunluğundaki düşüş çok açık bir şekilde görülmektedir. Özellikle de Doğu Avrupa ülkelerindeki işçi sendikaları çok ciddi üye kayıplarıyla karşılaşmıştır. Đşçi sendikalarının tüm dünyada yaşadığı bu sorunda; özelleştirme ve kamu kesiminin iktisadi faaliyetlerde etkisi azalırken özel kesimin payının artması, imalat sanayinin istihdam içerisinde oranı düşerken hizmetler sektörünün payının artması, işletmelerdeki küçülme stratejileri, istihdamın yaş ve cinsiyet dağılımında kadın ve genç işçiler yönünde artış, yeni ve esnek istihdam biçimlerinin ortaya çıkması, alt işveren kullanımının yaygınlaşması gibi nedenleri sayabiliriz. Bununla birlikte tüm bu sayılan nedenler ülkemizde de işçi sendikalarının son 20 yıldır güç kaybetmelerinde etkili olmuştur (Makal, 2007: 530-531).

Sendikalar ve toplu pazarlık yapısı, artan küresel rekabet, eğitimli işgücünün artması ve üretim teknolojilerinde yaşanan hızlı değişim neticesinde örgütlenmeye müsait sanayi işçisinin azalması problemi ile karşı karşıyadırlar. Bunun yanında esneklik, emek maliyetlerinin artışı ve karlılıktaki düşüşü önleme amacı ile işverenlerin oluşturduğu, çalışanların istenildiği zaman çalışıp istenildiğinde işten atılmalarını kolaylaştıracak bir yapı olarak karşımıza çıkmaktadır. Güvencesiz koşulları yaratan A-tipik çalışma yöntemlerinin oranı son yıllarda tam süreli çalışanlara göre çok artmıştır (ICFTU, 2000: 144-145).

Günümüzde emek piyasasındaki kuralların değişmesi, çalışma ilişkilerini karşıtlıklar ve dışlamaların odağında, parçalanmış bir yapıya büründürmektedir. Araçsal akılcılık tüm işletme seviyesine yayılmıştır. Etkileşimli iletişim şirket bütünleşme biçimlerini bir sitem olarak düzenlemektedir. Şirketlerdeki bu iletişim sisteminde gerekli olan katılım biçimlerinin temel özelliği bireysel katılım yöntemlerini kapsamasıdır. Bu da genel olarak kolektif kimlik ve dayanışmanın oluşturulmasına hizmet etmektedir. Bu anlamda araçsal akılcılık bireyselliğin ötesinde kolektif ve dayanışmacı bir davranış önünde engel olarak durmaktadır (Catalona, 2003: 96).

Günümüzde küreselleşme sonucu ortaya çıkan yeni ekonomik şartların olumsuz etkilerini hafifletmek, rekabet gücünü arttırmak, işsizliği azaltmak, çalışma koşullarını geliştirmek ve sosyal barışı sağlamak için işbirliği ve uzlaşmaya gereksinim olduğu iddia edilmekte (Bingöl, 2000) ve uzlaşma ve işbirliği kavramları çağdaş toplumlarda giderek ön plana çıkmaktadır. Bu kavramların toplumsal düzeyde ele alınması ikili ve üçlü uzlaşma arayışlarını gündeme getirmektedir (Erkan, 2000).

Çalışanlar açısından bakıldığında genel olarak, endüstri ilişkilerinin geleneksel paradigmasının değiştiği yönünde iddialar da önemli bir yer tutmaktadır.

yeni iş ve insan kaynakları uygulamaları endüstri ilişlerindeki temel yenilikçi güç olarak sendikalar ve toplu pazarlığın yerini almıştır (Godard ve Delaney, 2000: 482).

ifadeleri bu iddiaları doğrular niteliktedir. Bununla birlikte çalışanların katılımı, yükümlülük ve kısmi katılım kavramlarının iş dünyasında önemi artmıştır. Bu endüstri ilişkileri alanında bilimsel çalışmaların bir parçası olduğu kadar iş dünyasının

kalkınma programlarında da ifade edilmektedir. Çalışanların katılımı konusu, işletmelerin gelişmesi, ilerleme ve etkinlik amacını kapsayan iddialar tarafından geniş bir alanda kullanılmaktadır. Böylece çalışan katılımı günümüz çalışma yaşamında yönetim mantığıyla uyumlu gözükmektedir (Falkum, 2003: 1–2).

Dünyada meydana gelen bu değişimlere, ülkemizdeki işletmeler de üretim ve yönetim tekniklerini bu gelişmeler çerçevesinde düzenleyerek uyum sağlama gayreti içerisindedirler. Bununla birlikte son yıllarda Türk işletmeleri yeni üretim ve yönetim tekniklerini ve modern ĐKY tekniklerini kullanmada artış göstermişlerdir (Şenkal, 1999: 326). Türkiye’de özellikle ABD ve Japon kökenli birçok uluslar arası şirketin sendikasız bir politika izledikleri ve yeni yönetim ve üretim tekniklerini kullanmayı arttırdıkları söylenebilir (Şenkal, 1999: 323). Bununla birlikte sendikacılık ve işçi hareketlerinde görülen gerilemenin endüstri ilişkilerinin öneminde bir azalmaya yol açması, gelecekte endüstri ilişkilerinin sendikasız bir ortamda faaliyet göstereceği ya da yerini insan kaynaklarına bırakacağını söylemek pek doğru değildir. Bununla birlikte alan olarak endüstri ilişkileri faaliyetlerini sendika ve yönetim ile sınırlandırmamalı, istihdam ilişkisini konu alan her türlü birey, grup ve kurum, bunlar arasındaki ilişkiler ve etkileşim ve bunları etkileyen istihdam içi ve dışı faktörlerin analizine doğru genişletmelidir (Yıldırım, 1997: 13–14).

Ortaya çıkan bu gelişmeler endüstri ilişkilerini üç farklı açıdan etkilemektedir. Bunlar; ilk olarak endüstri ilişkilerini etkileyen kurallar yeniden düzenlenmeye başlanmış ve esneklik uygulamalarının tüm çalışma hayatına uyarlanması sağlanmış; ikincisi, endüstri ilişkilerindeki belirleyici faktör devlet unsurunun önemi azalmış ve artık endüstri ilişkilerinde belirleyici etken olarak küresel güçlerin etkisi artmış ve üçüncü olarak da işçiler ve onların sendikaları bu değişimler nedeniyle güç kaybetmişler bunun karşılığında sermaye ve işverenler belirleyiciliklerini arttırmışlardır. Küreselleşmenin endüstri ilişkileri üzerindeki etkisi ülkeler arasında farklılıklar göstermesine rağmen son yıllardaki araştırmalar endüstri ilişkilerinde “sosyal ortaklık” düzenini kurabilen ülkelerin çoğunda işçi-işveren-devlet ilişkilerinin “çatışma” anlayışını sürdüren ülkelere göre küreselleşmeye karşı daha iyi mücadele ettiği ifade edilmektedir (Tokol, 2001: 142–143). Küreselleşme; sendikaların pazarlık güçlerini mevcut üyelerini koruyamama ve yeni üye kazanamama konusunda azaltmakta ve

işyerini merkez alarak âdem-i merkezileşmeye yol açmakta diğer taraftan bölgesel ve küresel olarak toplu pazarlığı gerektirerek onların uluslar arası düzeyde örgütlenmelerini ve işlevlerinin tartışılmasını gündeme getirmektedir (Tokol, 2001: 144).

Ülkemizde yaşanan ekonomik, sosyal ve siyasal alanlardaki değişimler; sanayi sektörünün gelişememesi, yeni istihdam olanaklarının oluşturulmaması buna rağmen hizmet sektörünün hızla büyümesi; yeni teknoloji ve yönetim tekniklerinin devreye sokulması gibi nedenlerden dolayı Türk Endüstri Đlişkiler Sisteminde çalışanların temsilinde neredeyse tek yöntem olarak görülen sendikalar üye kayıpları ve etkilerinin azalması problemleriyle karşı karşıyadırlar (Yorgun, 2007).

Sendikaların üye ve güç kayıpları, sınırlı sektörlerde kalarak alanlarının daralması sonucu Türk Endüstri Đlişkiler Sisteminde birçok çalışan kendilerini etkileyen kararların alınmasında söz hakkına sahip değildir. Bunun yanında Đş K. ve ĐKY gibi uygulamalardaki yetersizlikler sonucunda çalışanlar işyerlerinde mevcut koşullar karşısında ya sessiz kalıyorlar ya da daha iyi şartlarda yeni iş aramak zorunda kalıyorlar. Đşyerini ve çalışanları hedef alan bu değişimler karşısında çalışanların işyerlerinde daha fazla söz hakkı istekleri ve temsilin arttırılması konusu, önemi azalmayacak bir konudur. Bununla birlikte çalışanların söz hakkı ve işyerlerinde temsil edilmesi yeni ekonomik ve işçilerin savunmasızlıklarının arttığı bu dönemde bir gereklilik olarak karşımıza çıkmaktadır.