• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: AVRUPA’DA ÇALIŞANLARIN KATILIM VE

2.2. Avrupa Çalışma Konseylerinin Kavramsal Çerçevesi

2.2.3.1. Avrupa Düzenleyici Kimliği, Korporatizm ve

Öncelikle AB’nin kendisi, birçok üye devletin ekonomik ve sosyal boyutlarını bütünleştirmeye çalışan bir projedir. Daha önce de değinildiği gibi, ekonomik tedbirlerin yanında sosyal alanda yaşanan eksiklikler bu projenin kendisini tehlikeye atmaktadır. Bu nedenle ekonomik düzenlemenin yanında sosyal boyutun da düzenlenmesi AB projesinin ana hedeflerinden birini oluşturmaktadır.

AB’nin ekonomik entegrasyonu, 1989’da “sosyal şart (başlık)” tarafından hızlandırılan, 1991 Maastricht Antlaşmasının sosyal politika protokolü ile devam ettirilen ve son olarak 1997 Amsterdam Antlaşmasının sosyal başlığı olarak birleştirilen bir sosyal düzenlemeyi harekete geçirmiştir. Ancak ekonomik bütünleşmeyle karşılaştırıldığında henüz, “Sosyal Avrupa”nın gelişimi şüpheli ve son derece sınırlı olmuştur (Marginson, 2003: 466). Bununla birlikte sosyal alandaki en önemli düzenleme örneklerinden biri de çalışanların işyerlerinde katılımını sağlayan

AÇK Direktifidir. Bu Direktifin kabul edilmesi, uluslar arası ve AB seviyesinde endüstri ilişkilerinin ortaya çıkmasının yolunu açarak, sosyal politika alanında önemli AB kararlarından biri olarak görülebilir (Müller and Platzer, 2003: 58).

Tarihsel olarak bakıldığında AÇK işçi-işveren ilişkilerinin doğal bir sonucu olarak değil AB Komisyonu’nun çabalarıyla ortaya çıkmıştır. Bu kurumlar genelde uluslar arası bir düzenleme olarak görülür (Ramsay, 1997: 318). Bu Direktif AB seviyesinde düzenlemenin politik baskısı neticesinde çalışan katılımıyla ilgili ilk AB Kanunu olmuştur (Müller and Platzer, 2003: 62).

AÇK Direktifi, ÇUŞ’lerin şirket yönetimlerine bir müdahale şeklini kapsayan yeni düzenleme biçiminin bir unsurudur. AB politik sürecinin içsel ve dışsal sınırlamaları içerisinde direktif, karar almada işçi temsili yoluyla, yeni düzenleme yapılarını tesis eder ve farklı sosyo-ekonomik bileşenleri ve projeleri bir araya getirir. Bu onun hem gücünü hem de zayıflığını simgeler (Lucio and Weston, 2007: 186).

AÇK’leri doğal ve gönüllü bir yöntemle oluşturulmamıştır. Çünkü önce bu direktifi AB Komisyonu tarafından benimsenmiş ve daha sonra işçi sendikaları ve işçi temsilcileri bu direktife uymaya zorlanmışlardır. Đşçi temsilcileri kendilerini zorla başlatılan bir sürecin içerisinde bulmuşlardır. AÇK’lerinin oluşmasıyla temsilciler kendilerini diğer ülke ve işletmelerden gelen diğer temsilcilerle yan yana bulmuşlardır (Knudsen ve diğ., 2007: 12).

AB gelişmektedir ve bu projenin devam edebilmesi, sahip olduğu düzenleme şekillerine bağlıdır. Burada temel konu, AÇK’lerinin yönetimin ayrıcalıkları ve karar almasını etkileme fonksiyonlarını yerine getirirlerse, merkezden destek görüp göremeyecekleridir. Bu konuda AÇK’lerinin pazarlık rolü, yapısı ve anlaşmalardaki içeriğin ötesine geçmek gereklidir. Gerçekte AÇK’leri siyasal ve sosyal çevre tarafından şekillendirilir (Lucio and Weston, 2000: 212).

Avrupa’daki düzenleme mantığında yer alan sosyal uzlaşmanın, sadece politik olarak uygulanmaya çalışılması uygun bir yöntem değildir. Aksine 1970’lerden bu yana yaşanan deneyimler bize sıkı ve bağlayıcı düzenlemelerin hiçbir başarı şansı olmadığını göstermiştir. Önceki strateji, AB genelinde kapsayıcılığı olan, mevcut standartlar, ulusal uygulama ve mevzuatın en üst seviyede uyumunu gerekli kılıyordu.

Bu durum, ulusal sistemlerden vazgeçmeye niyetli olmayan üye devletler tarafından kabul görmemişti. Çalışma ilişkilerinin her iki tarafına gönüllü ve bağımsız müzakerelere ayrıcalık tanıyan ve açık bir kapı bırakan son dönemdeki strateji, tek gerçekçi alternatif olarak ortaya çıktı. Diğer bir deyişle, asgari seviyede çalışanların katılımını sağlayan ve sadeleştiren taslaklar kabul edilebilir çözümlere ulaşma ihtimalini yükseltmiştir (Keller, 2002: 441).

AB’ndeki düzenleme politikası (uyumun arttırılması, karşılıklı tanınma ve rekabetçi yeniden düzenleme) ile karşılaştırıldığında Direktif bir paradigma kaymasını ifade etmektedir. Bu değişikliğin yeni şekli “kendi kendine düzenlenme” (regulated self-regulation) olarak nitelendirilmektedir. Bu AÇK Direktifinin yapısı ve uygulamalarının ucu açık doğası, onun özellikle işgören katılım haklarını güçlendirmek ve genel olarak istihdam düzenlemesinin uygun bir aracı olarak hizmet etme yeteneğinden kaynaklanmaktadır (Müller and Platzer, 2003: 58). Ayrıca AÇK Direktifi, ulusal ekonomik ve sosyal politikanın artan bir şekilde arz yanlı politika ve deregülasyona odaklandığı bir paradigma kaymasını da yansıtır (Müller and Platzer, 2003: 62).

Korporatizm kavramının Avrupa topluluğunda AÇK’lerinin gelişimini kavramsallaştırmada önemli siyasal bir kavram olduğu ve AÇK’lerinin hem korporatist bir sürecin sonucu ve hem de onun gelişimine muhtemel bir katkı sağlayıcı yapı olarak görüldüğü ifade edilmektedir. Çalışanların katılımı konusundaki önemli tarihsel gelişmeler, ulusal sosyal demokrat partiler ve onların işçi sendika hareketleriyle olan korporatist ilişkileri yoluyla AB içerisine kanalize edilmiştir (Fitzgerland ve Stirling, 2004: 13-14).

Bilindiği gibi direktifin benimsenmesine yönelik gelişmeler çeşitli aşamalardan geçmiştir. 1994’e kadar olan bu süreçte korporatizm kavramının çeşitli tanımlamaları ile karşılaşılmakla beraber Nisan-Eylül 1994 dönemindeki prosedürler ve sonucun ana unsurları dikkate alarak değerlendirildiğinde, bu süreci yasal demokratik korporatizmin bir ifadesi olarak tanımlamak daha mantıklı gibi görünmektedir. Yasal tarafı, anlaşmalar tarafından ortaya konan oyunun kurallarına sıkıca bağlılıkta, demokratik unsurlar ise ekonomik ve endüstriyel konularda daha fazla etki yaratmada ve

Maastricht anlaşması gereğince bu tür konularda kısmen aktif olarak nitelikli oyun kullanımına imkân vermesinde görülebilir (Knutsen, 2004: 30).

Avrupa bütünleşmesi tarihsel olarak değerlendirildiğinde, 1980’lerdeki Thatcherizmin etkisi altındaki sosyal boyut ve Tek Pazar projesinin neo-liberal hegemonyası ile karşılaştırıldığında AÇK Direktifi, siyasi bir adımdır. Direktifin son hali AB karar alma ve uzlaşı mantığını takip etmiştir. Bununla birlikte, onun kendine özgü yasal yapısı, özellikle çeşitli ulusal model ve geleneklerle yan yana gitmek zorunda olan endüstri ilişkilerinde, AB’de “çeşitlilik yönetiminin” genel mücadelesini yansıtır (Müller ve Platzer, 2003: 79).

Bu düzenleme sürecinde AÇK’leri ilk olarak farklı aktörlerin hükümranlığına girme, ikincisi bürokratik olarak durgunluğa açık olabilmeleri ve asıl amaçları ile bağlantı kurmada başarısız olabilmeleri ve farklı düzenleyici aktör ve yapılar arasında koordinasyon eksikliğinden kaynaklanan çeşitli sorunlarla karşılaşabilirler (Lucio ve Weston, 2000: 206- 207).

AÇK’lerinin oluşumu ile ilgili karmaşık yapı ele alındığında, düzenlemenin yeni şekli kendilerini nasıl geliştirecek ve hayatta kalacaktır. AÇK’leri, işçi katılımının önceden var olan ve kabul görmüş sistemleri içerisinde yer alabilecek mi? Yeni düzenleme stratejisinin temelindeki hedeflere ulaşmada etkili olacaklar mı? Bu sorular son yıllarda Direktifin Nisan 2009’da revize edilmesinin gerekçelerini oluşturmaktadır.

2.2.3.2. Avrupalılaşma/Uluslararasılaşma, Sınırlararası Koordinasyon ve Avrupa