• Sonuç bulunamadı

METNİN TRANSKRİPSİYONU GERÇEKLEŞTİRİLİRKEN

Daha önce ifade ettiğimiz gibi Hâb-nâme’nin bilinen tek nüshası İstanbul Üniversitesi Nâdir Eserler Kütüphânesi T6739 numarada kayıtlıdır. Eserin metni latinize edilirken bu tek nüsha esas alındı fakat Hâb-nâme’nin, birçok kaynaktan beslenmiş olmasından dolayı gerek beyitlerde ve gerekse de mensur metinlerde birçok alıntıyı içerdiği görülür. Müellifin atıf yaptığı bu eserler tespit edilerek metin bu kaynaklarla mukayeseli olarak değerlendirildi. Değerlendirme sırasında müellif ya da müstensihten kaynaklandığı tespit edilen hatalı bilgiler dipnotla düzeltilmeye çalışıldı.

Metin içindeki Arapça ve Farsça sözcük ve tamlamalar aslına sadık kalarak tekrar yazılmış, anlamları dipnotta gösterilmiştir. Yabancı kaynaklı bazı kelimeler ise italik yazılıp anlamları dipnotta verilmiştir.

Hâb-nâme, mensur bir çalışma olduğu için varak numaraları köşeli parantez içinde [ör: 34/b] şeklinde, satır numaraları ise parantez içinde (1), (2) vb. şekilde gösterilmiştir.

Âyetten yapılan iktibasların mealleri, Türkiye Diyanet Vakfı adına bir komisyon tarafından hazırlanan Kur’ân-ı Kerîm ve Açıklamalı Meâli’nden yararlanılmıştır. Hadisler için ana kaynak Kütûb-ı Sitte (Buharî, Tirmizî, Müslim, Ebu Davut, Nesaî, İbn Mâce) olmuş ancak bu eserlerin yanında İmam Suyûtî’nin, Câmiu’s-Sağir, Taberanî'nin Mu’cemü’l-kebîr, Hakim'in Müstedrek, Aclûnî’nin Keşfü’l-Hafâ, Beyhakī’nin Şu’abu’l-Îmân adlı çalışmaları kaynak olarak kullanılmıştır. Kaynağı tespit edilemeyen hadislerin ise sadece tercümesinin verilmesi uygun görülmüştür.

Beyitler vezinleriyle beraber verilmiş ve italik olarak yazılmıştır. Yazara ait olmayan beyitler dipnotta belirtilmiş, alıntı yaptığı beyitler orjinaliyle mukayese edilerek müstensih hataları, farklılıklar ve tespitler dipnotta gösterilmiştir.

46

Harf inkılâbından sonra Arap harfli metinlerin neşirlerinde sorunlar yaşanmış ve bu sorunların çözümüne yönelik olarak transkripsiyon (çevriyazı) sisteminin kullanılması ilmî bir teâmül hâline gelmiştir. Muhtelif zamanlarda bu soruna çözüm önerileri getirilmeye çalışılmış ancak ortak bir kullanım sağlanamamıştır. İlk olarak İsmail Ünver’in yapmış olduğu teklifler büyük oranda kabul görmüş ve birçok araştırmada uygulanmıştır. Ayrıca birçok araştırmacı bu soruna bir çözüm bulmaya çalışmış ve ortaya koydukları çalışmalarla meseleye katkıda bulunmuşlardır.112

Çalışmamızın konusu 19. yüzyılda yazıldığı için imla, dil bilgisi, noktalama işaretleri gibi konularda ihtilaflar olmuş; metnin transkripsiyon alfabesiyle düzyazıya aktarılmasında hâlen ortak bir mutabıka varılamamıştır. Örneğin bazı araştırmacılar bu dönemdeki eserlerde noktalama işaretleri kullanırken bazıları kullanmamıştır. Çeviriyazılı metnin hazırlanmasında birkaç istisna dışında ekserî İsmail Ünver’in çeviriyazıda yazım birliğini sağlamaya yönelik önerileri113

göz önüne alınmıştır. Yaptığımız incelemeler sonucunda Muhammed Râsim’in hiçbir eserinde müellif nüshası mevcut olmadığı tespit edilmiştir. Müellif hattı olan nüshasına ulaşılamadığı için eserin bilinen tek nüshası üzerinden çalışmayla ilgili bilgiler tespit edilmeye çalışılmıştır. Eserin temellük kaydında müstensihin Yazıcızâde İsmâil Hakkı olduğu belirtilmiştir.

Farsça konsonant hı, ħˇ Ħˇ (vav-ı madule) şeklinde gösterilmiştir.

Farklı şekilde okunması mümkün olan zamân-zemân; ‘ayş-‘ıyş-‘ çarħ-çerħ; tamâm-temâm, gice, et-it-, eyle-iyle-, yoħ-yoķ gibi kelimelerin okunmasında metne sadık kalınmıştır. Örneğin “yok” kelimesi bazı yerlerde yoħ olarak yazılmış, eseri latinize ederken esas metinde geçen ifadeye göre yazılmıştır.

Âşkâr, âftâb, kısm gibi kelimelerdeki ses türemeleri gösterilmiştir: âşikâr, âfitâb, kısım gibi.

112 Ahmet Tanyıldız, İsmâîl Rusûhî-yi Ankaravî, Şerh-i Mesnevî (Mecmû'atu'l-Letâyif ve

Matmûratu'l-Ma'ârif) Cilt I (İnceleme-Metin, Sözlük), Erciyes Üniversitesi, Sosyal Bilimler

Enstitüsü, Kayseri, 2010, s.159

113İsmail Ünver, “Çevriyazıda Yazım Birliği Üzerine Öneriler”, Türkoloji Dergisi, c. 11, S. 1, 1993, s. 51-89.

47

Farsça yer ve zaman bildiren “gâh” eki bitişik yazılmıştır. Örneğin bârgâh, dergâh, nâgâh gibi.

İyelik eklerinde düz ünlüler yerine yuvarlak ünlüler kullanılmıştır: benüm, anuñ, senüñ gibi.

Beyitlerde imale, med ve zihaflar gösterilmeyerek uzunluklar korunmuştur. Vezni bozuk beyitlerde, mümkünse, metin tamiri yoluna gidilmiş, yapılan ekler köşeli parantez [ ] ile gösterilmiştir. Düzeltilemeyen beyitlere dipnotta işaret edilmiştir.

Harf-i cerler bir kelimeye harf-i ta’rîf (elif-lâm) vasıtasıyla bağlanmışsa izâfet durumu ve çizgiler korunmuştur. fi’l-cümle, mine’l-ķalbi, Ǿale’t-tariķ vb.

Arapça ön ek konumundaki olumsuzluk edatları (lâ, lem) isim ve fiillere çizgisiz olarak eklenmiştir: lâyuġni, lâyefnâ, lemyezel vb.

Türkçe bildirme ekleri -dır -dir aslına bağlı kalınarak -dur -dür şeklinde okunmuştur.

Eserin yazıldığı tarihte imla işaretleri kullanılmadığından metin çevirisinde aslına sadık kalınılarak noktalama işaretleri kullanılmamıştır.

Metnin Farsça kısımlarında bazı Farsça kelimelerin Latin harflerine aktarılmasında “o” sesli imlânın yerine “u” harfli imlâ kullanılmıştır. Örneğin:

Şod-şud/ şodem-şudem/goft-guft/

Hâb-nâme, çeviri yazı alfabesiyle yazılmıştır. Çeviri yazı alfabesi tezin

başında gösterildiği için tekrar burada göstermeye ihtiyaç duyulmamıştır.

Eserin ilm-i cifr bölümünde rakam sayısının fazla olmasından dolayı görüntü açısından bazı yerlerde satır numarası verilmemiştir.

Metin içerisindeki gördüğümüz birtakım hususiyetler ve tespitler şu şekilde değerlendirilmiştir:

48

Metinde ceza kelimesi bir çok yerde Kur’an-ı Kerimdeki anlamıyla (karşılık) ifade edilmiştir:

Cenāb-ı Ħūd her fiǾliñ cezāsın verir didikde meger ki ĥakįm-i Ĥicāz orada ĥāżır ve buraya nāžır idi (vr no: 43/b)

Müellif Hâb-nâmede’ki eserlerin isimlerini zikrederken bazen yarıda kesmiş, eserin tamamını söylememiştir. Örneğin Muhammed b. Ahmed el-Kastallanî’nin Cümle’l-Îcâz fi’l- İ’câz bi-nâri’l-Ḥicâz” adlı eserin ismini tam olarak söylememiş, “Cümle’l-Îcâz fi’l- İ’câz” olarak eserin içeriğini tanıtmıştır.

…ve Ķuŧb-i Ķasŧalānį daħı Cümelü’l-Įcāz fi’l-İǾcāz nām risālesinde beyān itmişdür baǾdeźā śallallāhu Ǿaleyhi ve’s-sellem Ĥażret-i ǾAlį bin Ebū Ŧālib ĥażretlerine bu esrār-ı ħafįyyeyi taǾlįm buyurmuşlardur (vr no: 9/a)

Eserde müstensihten kaynaklandığını düşündüğümüz yazım ve imla hataları mevcuttur. Bu yazım hatalarından şüpheli olanlar dipnotta gösterilmiş, olması gereken sözcük metin tamiriyle düzeltilmesi uygun görülmüştür.

Sayfaların büyük çoğunluğu on dokuz satırdan oluşmaktadır ancak [6a- 23a], [25a-25b], [30a-32b] sayfalar arası on yedi, [24b] sayfası ise on sekiz, [71a] sayfası yirmi satırdan oluşmuştur.

Eserde geçen “kimse” sözcüğü ekserî bu şekilde, bazen de Eski Anadolu Türkçesi’nde kullanılan “kimesne” şeklinde yazılmıştır. (vr. no: 151/b)

Kimse/kimesne çelişkisinden dolayı yazarın ikilemde kaldığı bir başka husus yoksa /yohsa sözcüğünün kullanımıdır. Genel itibariyle çoğu kelime “yoksa” yazılmış, bazı sözcüklerde ise arkaik unsur olan “yohsa” kullanılmıştır. [76a/1], [101a/8], [105b/5]

İkilemde kalınan bir başka sözcük akşam/ahşam kelimesidir. Bazı yerlerde ahşam yazılmıştır. (vr. no: 95/a)

Eser, daha önce ifade edildiği üzere genel itibariyle akıcı, konuların işlenişi bakımından sürükleyicidir; fakat tespit ettiğimiz birkaç yerde gerek cümlelerin ifade

49

edilişi ve gerekse de aynı kelimelerin tekrarından dolayı anlamda tekdüzelik söz konusu olmuştur. Örneğin aşağıdaki metinde delâlet etmek kelimesinin sürekli tekrarı dikkat çekmektedir:

Ŧāife-yi nisāda gözüñ siyāh olmaķlıġı fercin żayķ ve Ǿumķuna delālet ider ve burnuñ kebįr olması cigerde Ǿillet ve urma delālet ider ve yanaķlarıñ ķabālıġı fercin ķabalıġına delālet ider aġzıñ śaġįre olması fercin żayķ olmasına delālet ider vüsǾati genişligine delālet ider çenenüñ śaġįre olması fercde ķıllet-i şaǾr olup nezāketine delālet ider ġāyetle maķbūledür ve keffiñ ŧāreş olması ĥaml-i veledde ġāyetle śuǾūbet çekmesine delālet ider ŧopuķlarında laĥm olmayup sāde ķuru olursa ġāyetle nāşizeligine delālet ider (vr. no: 168/a)