• Sonuç bulunamadı

2.14. EFSANEVÎ ŞAHISLAR, HÜKÜMDARLAR,VEZİRLER

2.14.1. İskender-i Zülkarneyn

Edebiyatımızda iki İskender mevcut olup bunlardan birincisi Makedonyalı İskender; diğeri ise İskender-i Zülkarneyn’dir. Hâb-nâme’de ismi zikredilen İskender-i Zülkarneyn’dir. Onun ismi sürekli ab-ı hayat ve Hızır ile birlikte anılır.

Rivayete göre İskender, ordusu ile zulûmât ülkesine âb-ı hayatı aramaya gitmiş; ama veziri olan Hızır suyu bulup içtiği halde ona nasip olmamıştır.198

Aşağıdaki bölümde

de sedd-i İskender ifadesi bölümde kullanılmıştır.

bu yüzden yedlerinde olan aķçeler iħtilās olunup Ǿāķibetü’l-kār iflās śandālıyasına sedd-i İskender gibi iķǾād oluna ve ehl-i mürüvvet ķalmayup fuķarāsı nān-ı Ǿazįze muĥtāc ola ve bir dereceye geleler ki gırįbanları Ǿiśmet perde-yi ĥayā gibi çāk veāb rū-yı şeriǾat çeşme-i śafā gibi ħāk ola (vr. no: 40/a)

2.14.2. Rüstem-i Zâl

İsmi Şeh-nâme’de zikredilen Acemler’in milli kahramanıdır. İktidarı ve cesareti ile divan şiirine konu olmuştur.

Çeşitli özellikleriyle Hint-İran tanrılarından İndra ve Grek mitolojisinden Herakles ile Prometheus’a benzeyen, onlar gibi daima iyinin yanında yer alan ve daima galip gelen Rüstem, İslâm sonrası İran kültüründe de en ünlü ve en etkili efsanevî kahraman olarak yerini almış ve edebiyatta özgün bir konum kazanmıştır. Ayrıca onun tasavvuf edebiyatına da girdiği ve mutasavvıf şâirler tarafından

104

özellikle Dîv-i Sepîd hikâyesindeki tiplemelerle kişinin nefs-i emmâresini yenilgiye uğratıp egemenliği altına alması arasında bağlantı kurulmuştur.199

Eserde yiğitlik ve

kahramanlığıyla örnek gösterilmiştir.

cümlesi gök ķandįl her biri saħāda Ĥatemį Ŧayyį ve şecāǾatde Rüstem-i Zāl ve metānetde sedd-i İskender Begden ve pāşādan ħavfları yoķ iflās śandaliyesine ķuǾūd itmişler ħazįneyi iflāsı küşād itmişler (vr. no: 102/b)

2.14.3. Hızır

Hızır, âb-ı hayatı içip ölümsüzlüğe kavuşan kişidir. Peygamber ya da velî olduğu hususunda rivayetler vardır. Halk inanışında büyük bir yer edinmiş olup Kur’ân-ı Kerim’de Musa Peygamber ile olan macerası anlatılır. Darda kalanların yardımına yetişme ihtiyacı hayli yaygındır. Edebiyatımızda âb-ı hayat, İskender ve zulumat imajlarının kopmaz bir parçasıdır.200

Hâb-nâme’de birçok yerde ismi geçmekte özellikle İlyas ve Musa Peygamber ile birlikte anılmaktadır :

nefįse meyl olur meŝelā ħārįķ-i Ǿādāt ve ižhār-ı sādāt ve ifşā-i kerāmāt ve iĥśā-i maķāmāt gibi bālāda źikr olunan ki śūret-i nāsda nesnās pür vesvāsdur ki efsūs ve efsūn ile Ħıżır u İlyās ve ħayrü’n-nās diyü…(vr. no: 94/b)

2.14.4. Cemşîd

İran kültürünün mitolojik kahramanlarından olup başta Firdevsi’nin Şehnâme’si olmak üzere birçok yerde ismi geçmektedir. Divan şiirinde ismi bazen Cem olarak da zikredilmiştir. İran mitolojisine göre bin yıl yaşamış bir hükümdardır.

Güneşin harekatı esasına dayanan güneş yılını o kabul etmiş ve nevrûzu yılın başı olarak ilan etmiştir. Önceleri İdris peygamberin şeriatına bağlı iken ululuğuna güvenerek tanrılık iddia edince halk ondan yüz çevirmiş, Dahhak onun yerine şah olunca Çin’e kaçmış ve orada öldürülmüş. İslam edebiyatlarında tahtı, saltanatı ve zevk-eğlence sembolü olarak efsaneştirilmiştir. 201 incelediğimiz eserde tahtı ve

199 Nimet Yıldırım, Rüstem-i Zâl mad. DİA, C.35, s.294. 200 Pala, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, s204

105

sihirli kadehiyle gündeme gelmiştir. Aşağıdaki beyitte Cemşîd’in camı (sihirli kadeh) İskender’in aynası ile birlikte kullanılmıştır.

Cām-ı Cem āyine-i İskenderį Āb-ı Ħıżr oķursam adını revā (vr. no: 98/a)

2.14.5. Nemrûd

Zulmüyle ön plana çıkan, Hz. İbrahim döneminde yaşamış hükümdardır.

Nemrud ile Hz. İbrahim arasındaki mücadeleyi konu alan hikâyeler hem Yahudi hem İslâm kaynaklarında yer alır. Bu menkıbevî rivayetlere göre Nemrud, İbrahim’in dünyaya gelişiyle ilgili olarak rüyasında yeni doğan bir yıldızın parlaklığının ay ve güneşi bastırdığını görür. Rüyayı yorumlayan kâhinler, ona ülkesinde doğacak olan bir erkek çocuğun halkın dinini değiştireceğini ve kendisini öldüreceğini söyler. Bunun üzerine Nemrud, doğan erkek çocukların öldürülmesini emreder ve şehirdeki bütün erkekleri şehir dışına çıkararak hanımlarıyla ilişkiye girmelerine engel olur. Ancak Âzer’e (Terah) olan güveni sebebiyle onu hanımıyla görüşmemek şartıyla bir iş için şehre gönderir. Bu arada Âzer hanımıyla ilişkide bulunur ve bunu gizler. Eşi hamile kaldığında onu şehir dışında bir mağaraya saklar ve Hz. İbrahim burada doğar.202

Eserde kendisine lanet edilmesiyle, inatçılığıyla, kötü karekteriyle ön plana çıkmıştır:

Nitekim Nemrūd-ı mutemerrid Ĥażret-i İbrāhįm ‘aleyhi’s-selām efendimize suǿālinde Rabbiñ TeǾālā ķullarına ne işler didikde ol Ĥażret daħı cevābında yuĥyi ve yumįtu diyü cevāp virdikde Nemrūd daħı maĥbūsħāneden iki ķātil çıķārup birini ķatl ve digerinuñ sebilini taħliye itdükde Ĥażret-i İbrāhįm ‘aleyhi’s-selām işbu daǾvāyı terk idüp delįl-i āħara intiķāl ile benüm Rabbim şemsi maşrıkdan maġrįbe götürür diyu cevāb buyurdular (vr. no: 50/b)

2.14.6. Firavûn

Hz. Mûsâ zamanında yaşamış, Mısır kralı olarak tarihe geçmiştir. “Kur·an-ı

Kerim'de firavun kelimesi sadece Hz. Mûsâ dönemindeki Mısır kralını ifade etmekte olup Yûsuf devrindeki kral için “rab ve melik” kelimeleri kullanılmaktadır (Yûsuf:

106

12/ 41 -43, 50) Kur'an'da yetmiş dört yerde geçen Firavun Hz. Mûsâ'nın karşısında yer alan, büyüklük taslayan, böbürlenen, ilahlık iddiasında bulunacak kadar kendini beğenen, Musa 'nın tanrısına ulaşmak için kuleler yaptıracak kadar taşkınlık gösteren, halkını küçümseyip zayıfları ezen, gerekirse sırt çeviren bir kral olarak tasvir edilmektedir203 Esere, merhametsiz zalim sıfatıyla konu olmuştur:

bundan ġayrı ne ĥüccet olsun ki yedi seneden berü dergāh-ı mucįbü’d-

daǾavāta bu ħuśūśda tażarruǾ ve niyāz-kerdeyim ol ki cenāb-ı ĥażretiñe cümleden iǾlāmdur ki Nemrūd-ı mütemerrid ve FirǾavn-ı bį-Ǿavn Ǿaleyhimā māyesteĥiķķān mülküñde iştirāk daǾvāsın idüp (vr. no: 55/a)

2.14.7. Nuşirevân

Enûşervân, Nûşîrevân, Nûşervân şeklinde de kaydedilen bu kelime, Pehlevîce’de “ölümsüz ruh” anlamına gelen ve Zerdüşt metinlerinde ölüler için övgü sıfatı olarak kullanılan enûşeg-rüvânın değişik bir şekli olup genellikle Kisrâ I. Hüsrev’i II. Hüsrev Pervîz’den ayırt etmek için kullanılmıştır. I. Hüsrev, Pehlevîce eserlerde olduğu gibi Arapça ve Farsça kaynaklarda da bu unvanla zikredilmiştir. Avesta’nın nihaî derlemesi ve mevcut alfabeyle yazılması belki de Enûşirvân dönemine aittir. İslâmî kaynaklarda âdil bir hükümdar olarak zikredilen Nûşîrevân’la ilgili hikâye ve menkıbelere sıkça yer verilir. Bu sebeple âdâb ve ahlâka dair Pehlevîce kaynaklarda, İslâmî eserlerdeki pek çok hikmetli söz ona atfedilmiştir.204

Eserde bir gurup onun uyku gafletinde olduğunu ileri sürmüştür : Teveccüh itdi şāh-ı Ǿālem ġāfil şems-i devlete küŝūf ve iķbāl ķamerine ħusūf ŧārı oldı mādem ki vaķtiñ pādişāhı Nūşirevān ħˇāb-ı ġafletde ve firāş-ı sincābda nevm-i nāzdadür yaķın vaķitde nice māllar telef ve nice cānlar helāk olup bį-ĥesāb köşkü ve sarāylar yıķılup ħarāb olsa gerekdür (vr. no: 120/b)

2.14.8. Behram Şah

203 Ömer Faruk Harman, “Firavun”, TDV İslam Ansiklopedisi, TDV Yayınları, Ankara 1996, C.13. s.119.

107

12. yüzyılda yaşamış Gazne Devletinin hükümdarıdır. Siyasî olarak olmasa da kültürel anlamda Gazneli devleti parlak dönemini onun hükümdarlığı zamanında yaşamıştır.

Behram Şah âdil, iyi kalpli ve cömert bir hükümdardı. Zengin bir kütüphanesi vardı. İlim, edebiyat ve şiire ilgi duymuş, bu sebeple âlim, şâir ve edipleri himaye etmiştir. Mes‘ûd-i Sa‘d-i Selmân, Senâî, Seyyid Hasan Gaznevî, Kelile ve Dimne’yi Arapça’dan Farsça’ya çeviren Ebü’l-Meâlî Nasrullah-ı Şîrâzî (eser onun teşvikiyle tercüme ve kendisine ithaf edildiği için Kelîle ve Dimne-i Behrâm Şâh adıyla şöhret bulmuştur), Seyyidü’ş-şuarâ Ebû Bekir b. Muhammed, Muhammed b. Nâsır-ı Alevî ile kardeşi Hasan, Şehâbeddin Ali ve Fahreddin Muhammed gibi şâir ve edipler onun himayesine mazhar olmuş ve bazıları eserlerini ona ithaf etmişlerdir. Bu bakımdan onun dönemi kültür açısından Gazneliler’in son parlak dönemini teşkil eder.205 Eserde ismi iki yerde zikredilmiştir.

Źükūr eyitdi rivāyet olunur ki ħaķan Behrāmı telef itmek içün vezįrine emr idüp ol vezįr daħı ķarındaşını alup ŧoġru Behrāmıñ dārü’l-mülküne vāśıl oldıķlarında vezįr karındaşına ġulāmımdur deyü Behrāmıñ ħıdme-i ĥāś ķurnā-yı Behrāmdan birine fürūħt eyledikden śoñra ol ġulām daħı icrā-yı melǾanet mā fi’ż-żamįrlerine vesile olmaķ üzere kendüyi iştirā iden efendisiniñ senüñ leyl ü nehār tahśįl-i rıżāsında ve ħiđmet-i lāzımesinde žüĥūr iden ħidmeti lāyiķası efendisiniñ farŧ-ı iǾtimādını mūcib olmaġla kāffe-i umūr ve ħiđmetin āña iĥāle ve kendünüñ ħiđmet-i ħāśśaśı olan muĥāfaža ve muĥārese ve ķaśr-ı Behrāmı daħı tefvįż eyledi (vr. no: 124b)

2.14.9. Harun Reşid

Abbasî devletinin 5. hükümdarı olup devletin en parlak dönemi onun zamanında olmuştur. Dönmeminde bilim sanatta büyük ilerleme görülmüş; ekonomi, ticaret ve kültürel yönden zirve dönemi yaşanmıştır. Eserde dönemin veziri ve yöneticilerinden olan Fazl bin Rabia ile diyaloğuna yer verilmiştir.

108

Nitekim devlet-i ǾAbbāsįden Hārun Reşįd Fażl bin RabįǾa eyitdi yā Fażl derūnuma baǾżı ħavāŧır-ı ħuŧūrį beni bį-ārām eyledi suāli māfi’ż-žamįr idecek bir źāt- i Ǿālį-ķadra götür beni irşād eylesün didiginde Fażl daħı Süfyān ĥażretlerine götürüp bir saǾāt miķdārį müĥādeŝe ve mükālemeden soñra yā Süfyān deyniñ var mıdur ol daħı vardur (vr. no: 148/a)

2.14.10. Hülagu

İlhanlı Devleti’nin kurucusu ve ilk hükümdarı olan Hülagu on üçüncü yüzyılda yaşamıştır. “Hülâgû matematik, astroloji, astronomi ve kimya ile ilgilenmiş,

Posta teşkilâtını geliştirerek idaresi altındaki şehirler arasında ulaşım ve haberleşmeyi kolaylaştırmıştır. Kararlı, savaş taktiklerini iyi bilen, ulemâ ve filozofları koruyan bir hükümdar olarak tanınan Hülâgû, Nasîrüddîn-i Tûsî ile Târîḫ-i Cihângüşâ adlı eserinde Cengiz Han ve haleflerinden bahseden Alâeddin Atâ Melik Cüveynî’yi himayesi altına almıştır ancak döneminde birçok müslüman zulüm, işkence ve katliama mâruz kalmıştır.”206

Eserde ise Abbasî vezirlerinden İbnü’l- ǾAlkame ile gizli anlaşma yaptığı, hile ve entrika ile Abbasi Devletinin sonunu getirmesiyle konu olmuştur.

Bermekį diyü ila yevminā haźā şöhret-şiǾār oldı ve nihāyetü’l-emr devlet-i ǾAbbāsįye Ǿįş u Ǿişret ve Ǿulemādan nefret sādāta ĥaķaret ile ħuźmā śafā daǾ mā keder zemzemesiyle bā-nūñ olup tā sefāĥ zamānuña gelince ol daħı zimām-ı devleti ħāǿin-i dįn olan İbn ǾAlķameye tefvįż idüp ol daħı Ǿinān-ı devleti ve miftāĥ-i memleketi ĥįle vü ħudǾa ile Hülāguya teslįm eyledigi kitab-ı tevāriħde meźkūrdur (vr. no: 143/a)

2.14.11. İbn Alkamî

Abbasi Devleti’nin son veziri olan Alkamî, uzun bir süre yöneticilik yapmış, vezirliğe kadar yükselmiştir ancak Abbasi Devleti’nin yıkılma sürecinin baş müsebbibleri arasında gösterilmiştir.

İbnü’l-Alkamî’nin öldürülmeyip tekrar vezir olarak atanması bir takım soruları akıllara getirmektedir. Özellikle İbnü’l-Alkamî’nin Şiâ mezhebinden olması

109

nedeniyle Sünni tarihçilertarafından hainlikle itham edilmiştir. İbnü’l-Alkamî, esasen Hülagü’yü Bağdad’a sefer düzenlemesi için teşvik etmek, mektuplaşmak ve Abbasi ordusunu dağıtarak zayıflatmak gibi konurlarda suçlanmıştır.207

Nitekim eserde de

müellif onu Hülagü ile işbirliği yaparak ihanetle suçlamıştır:

Bermekį diyü ila yevminā haźā şöhret-şiǾār oldı ve nihāyetü’l-emr devlet-i ǾAbbāsįye Ǿįş u Ǿişret ve Ǿulemādan nefret sādāta ĥaķaret ile ħuźmā śafā daǾ mā keder zemzemesiyle bā-nūñ olup tā sefāĥ zamānuña gelince ol daħı zimām-ı devleti ħāǿin-i dįn olan İbn ǾAlķameye tefvįż idüp ol daħı Ǿinān-ı devleti ve miftāĥ-i memleketi ĥįle vü ħudǾa ile Hülāguya teslįm eyledigi kitab-ı tevāriħde meźkūrdur (vr. no: 143/a)

2.14.12. Mahmud-ı Gaznevî

Miladi onuncu yüzyılda Buhara’da doğmuş, Gazneli Devleti’nin hükümdarlarındandır. Gazneli Devleti en parlak dönemini onun zamanında yaşamıştır.

İdarî kabiliyeti, siyaseti ve muazzam fütühatı ile Türk-İslâm dünyasının müstesna devlet adamlarından biri olan Mahmud hayatının büyük kısmını savaş meydanlarında geçirmiştir. Öldüğü zaman Gazneli Devleti batıda Azerbaycan topraklarından doğuda Hindistan’ın Yukarı Ganj vadisine, kuzeyde Hârizm’den güneyde Hint Okyanusu sahillerine kadar uzanan çok geniş bir sahayı içine alıyordu. Mahmud dindar, zeki, ileri görüşlü, ihtiyatlı ve âdil bir hükümdardı.

Âlimleri himaye eden Sultan Mahmud’un Şâfiî ve Hanefî fakihlerine huzurunda münazara yaptırdığı bilinmektedir. Âlimlere olan saygısı, adaleti ve iyi yönetimi, gerek kendi döneminde gerekse sonraki devirlerde edip ve şâirler tarafından övülmüş, Fars edebiyatında adalet ve insafın timsali olarak gösterilmiştir.208

Eserde

veziri Ayâs ile birlikte zikredilmiştir.

ŞiǾārıñ vezįr-āśaf śıfātıñ efǾāl ve aĥvāli ve ĥarekātı ve sekenātı Belħ pādişāhı Maĥmūd Ġaznevįnüñ vezįr-i müdebbiri mānend Ayāsdur ne āña ki vezįr-i seffāĥ

207 Bk. Ahmet Özdemir, Moğol İstilası ve Abbasi Devletinin Yıkılışı, s.291. 208 Erdoğan Merçil, “Mahmud-ı Gaznevî ”, DİA, C.27, s.364.

110

olan İbn ǾAķlemi şöyle ki şāhı müşārun ileyh vaķten meni’l-evķāt śaydgāhında ķurnāsından devr olup bir ħayme-i türkmāna misāfir oldıķda sen temyįze irmiş….(vr. no: 137/a)

2.14.13. Ayâs

Sultan Mahmud-ı Gaznevî’nin veziridir. Rivayetlere209 göre Sultan Mahmud bir av merâsiminden dönerken Ayas isminde bir genci tanır, bu genç ile hasbihal ederken onun yeteneklerinden ve zekasından etkilenir. Ayâs saraya yerleşir, bilgeliğiyle kısa sürede sultanın gözüne girer. Sultanın diğer vezirleri bu yakınlaşmadan rahatsız olurlar. Eserde alınan bir bölümde bu rahatsızlık diğer vezirler tarafından dile getirilmiştir :

Ayās eyitdi efendim mesāfe-i baǾįdeden teşrįf buyurmañız ile vech-i şerifiñizde aĥmer arupdan leŧāfetiñizde olan Ǿırķ-ı manžūr-ı Ǿācizi oldıķda teskįn-i ĥarāret ve temkįn-i raĥat içün ol ābıñ nūşundan Ǿavķ-ı teǿħįr eyledim ki vücūd-ı hümāyūn-ı Ǿālem-şümūllarına bir żarar iśābet itmeye işbu taķrįr-i meşrūĥ ŧabǾ-ı şāhāniye muāfıķ gelmeġin Ayās-ı mūmā ileyh pederinden alup başda külā arķada keçe ayaķda çarıķ olaraķ getürüp baǾde’t- tertibihi kendülerine ser ķurnā eyledikde sāǿir ķurnā Ayāsa ĥasede mütecāsir oldıķlarında yevmen mine’l-eyyām fırśatı ġanimet bilüp ĥużūr-ı pādişāhįde (11) Ayās ĥaķķında şöyle ifāde-i merām itdiler (vr. no: 137/b)

2.14.14. Timur

14. yüzyılda yaşamış Tümurlu hanedanının kurucusu ve ilk hükümdarıdır. Osmanlı Devleti’nin Ankara Savaşı sonrası Fetret dönemi yaşamasına sebep olmuştur.

Timur’un teşkilâtçı bir lider niteliği taşıdığı anlaşılmaktadır. Devlet teşkilâtı ve ordu sisteminde bunun izleri görülür. Bozkır kültürünün hüküm sürdüğü bölgelerden çok şehir kültürünün hâkim olduğu memleketleri ele geçirme amacını

111

taşımıştır. Büyük bir cihangir olarak tanınan Timur, sayısız zaferlere imza atmıştır. Seferlerinin Türk-İslâm devletleri üzerine yöneltilmiş olmasından dolayı ağır eleştirilere uğramıştır. Timur’un, hâkimiyetini kabul etmeyenlere çok sert ve zalimce davrandığına, İsfahan’dan Delhi’ye, Tebriz’den Sivas’a, Astarhan’dan Bağdat’a kadar ele geçirdiği bazı şehirlerde büyük tahribat ve katliam yaptığına dair dönemin kaynaklarına yansıyan birçok rivayet vardır.210

Nitekim eserde onun mezkur

coğrafyaları istilasından bahseder. Bunun yanında Muhyiddin Arabî, Rum suresi ilk ayetlerininden yola çıkarak onun Ortadoğu ve Anadolu coğrafyasını ele geçireceğini yorumlamıştır.

Ĥażret-i Śıddıķ daħı taśadduķ itdiler ve bi’l-cümle āyet-i kerįme muġayyebātdan iħbār itdiginde şüphe ķalmadı ŞeyħüǾl- Ekber ķuddise sırrıhu bu āyet-i kerįmeden Şāh Timūruñ bilād-ı İslāmiyyeye istilāsını istiħrāc buyurmuşlardur (vr. no: 7/a)