• Sonuç bulunamadı

2.15. TELMİH VE TAHKİYE UNSURLARINA KONU OLAN DİĞER

2.15.8. İbn Haldun

Asıl adı Abdurrahman olan İbn Haldun, 14. yüzyılda Tunus'ta yaşamış, tarihçi ve sosyologdur. Tarih felsefesinin kurucusu olan Haldun, kendine mahsus

fikir ve metoduyla sonraki nesiller üzerinde derin etkiler uyandırmıştır. 223

Başta Mukaddime olmak üzere Kitabu’l-İber, Şifâ’ü’s-sâǿil, et-Tarîf bi İbn Haldûn önemli eserleridir. Hoca-zâde Muhammed Râsim’in eserde Mukaddime’den sık alıntı yaptığı tespit edilmiştir.

MeǾāni ve kelāmda SaǾdeddin Taftazānį Ǿįlm-i ferāǿiżde Seyyid-i Şerįf Ǿįlm-i fıķıhda Ŧaĥŧavį Ǿįlm-i uśūlde Mollā Ħüsrev ve Ǿįlm-i ĥadįŝde Ǿaynı uśūl-i ĥadįŝde ǾAsķalānį Ǿįlm-i tefsįrde Ebū’s- SuǾūd ķanāǾatde İmām-i Birgivį taķvāda İbn Mālik dirāyetde İbn Ħaldūn olmalıdur (vr. no: 132/a)

2.15.9. İbn Sînâ

Batı toplumunda Avicenna olarak tanınan İbn Sînâ, başta tıp olmak üzere birçok alanda eserler vücuda getiren bir bilim adamıdır. Hekimliğinin yanında bir şâir olarak edebî yönü de kuvvetlidir. Nitekim eserde onun şu beyitlerine yer verilmiştir.

Bi’z-zenc hür gayrü’l-ecsāda Ĥatta kesā cüludhā sevāda Va’l śaķleb ektesebetü’l-beyāżā Ĥatta ġuddet cülūdhā bafāżā

yaǾnį zenc ŧāifesinüñ sākin olduķları iķlįmde vaķiǾ ifrāŧ-ı ĥarāret-i hevā cesedlerinüñ levnini teġyįr idüp cildleri esved oldı (vr. no: 75/a)

2.15.10. Ashab-ı Kehf

118

Putperest bir hükümdar olan Dakyanus devrinde yaşamış ve onun inançlarını kabul etmediği için ondan kaçıp bir mağaraya saklanmış ve bu mağarada yıllarca uyuduktan sonra tekrar uyandıkları, Kur’ân-ı Kerîm’de haber verilen yedi kişiden oluşan inançlı kişilerdir.

Ashâb-ı Kehf kıssasının anlatıldığı Kur’ân-ı Kerîm’in on sekizinci sûresine, bu kıssanın önemi dolayısıyla “Kehf” adı verilmiştir. Sûrenin 9-26. âyetlerinde bildirildiğine göre, putperest bir kavmin içinde Allah’ın varlığına ve birliğine inanan birkaç genç bu inançlarını açıkça dile getirip putperestliğe karşı çıkmış, taşlanarak öldürülmekten veya zorla din değiştirmekten kurtulmak için mağaraya sığınmışlardır. Yanlarındaki köpekleriyle birlikte orada derin bir uykuya dalan gençler muhtemelen 309 yıl sonra uyanmışlardır. Bu süre Kur’ân-ı Kerîm’de, “Onlar mağaralarında 300 yıl kaldılar, dokuz da ilâve ettiler” şeklinde belirtilmektedir. 300 yıla 9 ilâvesi, şemsî takvimle belirtilen sürenin kamerî takvime göre ifadesi olmalıdır. Müfessirlerden bazıları, bu âyetteki ifadenin meseleyi aralarında tartışan grupların sözü olduğu görüşünü benimsemekte, gerçek süreyi sadece Allah’ın bilebileceğini bildiren âyetin de bunu gösterdiğini söylemektedir.

Mağarada “bir gün kadar” uyuduklarını sanan gençler, içlerinden birini gümüş bir para vererek yiyecek almak üzere şehre gönderirler. Böylece onların durumuna muttali olanlar Allah’ın vaadinin hak olduğunu ve kıyametin mutlaka geleceğini anlarlar.224

Kehf süresindeki bir ayetten iktibas yapılarak esere konu

olmuştur.

ِدي ِص َولْاِب ِهْيَعَارِذ ٌطِسَاب ْمُهُبْلَك َو ِلَامِّشلا َتَاذ َو ِنيِمَيلْا َتَاذ ْمُهُبِّلَقُن َو 225 āyet-i

kerįmesinde maǾnā-yı bāŧın böyle işāret buyurmuşlar ki Aśĥāb-ı Kehfden murād ehlullāhı Ǿižāmıñ cesed-i şerįfleridür źātü’l-yemįnden murād cismāniyyeti źātü’ş- şimālden murād ruĥāniyyetleridür venuķallibuhum dan murād nefs-i giryeleridür (vr. no: 93/a)

2.15.11. Şemseddin Sivâsî

224 İsmet Ersöz, Ashâb-ı Kehf mad. DİA, C.3; s.466.

225 Ve onları sağa ve sola doğru çeviririz. Onların köpeği, ön ayaklarını (mağaranın) giriş kısmına uzatmış vaziyettedir. (Kehf /18)

119

16. yüzyılda yaşamış Halvetiye tarikatının şemsiyye kolunun kurucusudur. Tasavvufî yönünün yanında âlim ve şâir bir kişiliği de vardır. Şemseddin Sivâsî’nin

eserlerinin incelenmesinden Arapça’ya ve dinî ilimlere tam vâkıf olduğu anlaşılmaktadır. Farsça’dan tercümeler yapması, Farsça grameri hakkında bir risâle yazması, ramazan gecelerinde Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin Mes nevî’sini müridlerine okuyup şerhetmesi onun Farsça’yı da bildiğini ortaya koymaktadır. Eğri seferi için İstanbul’a geldiğinde Aziz Mahmud Hüdâyî tarafından karşılandığı, Hüdâyî’nin kendisine büyük saygı gösterdiği, elini öptüğü, üç gün Hüdâyî Tekkesi’nde kaldığı, bu sırada İstanbul’un ileri gelenleri tarafından ziyaret edildiği, III. Mehmed’in kendisi için Sinan Paşa Köşkü’nde ziyafet verdiği, ziyafette bulunanların ve Şeyhülislâm Hoca Sâdeddin Efendi’nin hürmetine mazhar olduğu belirtilmektedir. Şemseddin Sivâsî’nin Ehl-i sünnet’in görüşlerine sıkı bir şekilde bağlı olduğu, Ehl-i sünnet dışı görüşlere, Râfizîler’e, Şîa’ya ve Bektaşîler’e karşı son derece sert bir tavır ortaya koyduğu görülmektedir. Şiirlerinde “Şemsî” mahlasını kullanmıştır.226

Eserde ondan atıf yapılan bir beyitiyle gündeme gelmiştir.

Şems-i Sivasį buyurmuşdur Beyt Yüzüñdür veǾđ-đuĥa śacıñdür ve’l-leyl

Ķaşıñdür riķâb-ı ķavseyn ev ednâ (vr. no:91/a) 2.15.12. İbn Askalanî

Hadis ilminin ileri gelenlerinden olup Hicri dokuzuncu yüzyılda yaşamıştır. Askâlânî hadis ilminin yanında fıkhî konulara da hakimiyetiyle ön plana çıkmıştır. Hâb-nâme’de hadis nakilleriyle ismi zikredilir.

meǾāni ve kelāmda SaǾdeddin Taftazānį Ǿįlm-i ferāǿiżde Seyyid-i Şerįf Ǿįlm-i fıķıhda Ŧaĥŧavį Ǿįlm-i uśūlde Mollā Ħüsrev ve Ǿįlm-i ĥadįŝde Ǿaynı uśūl-i ĥadįŝde ǾAsķalānį Ǿįlm-i tefsįrde Ebū’s- SuǾūd ķanāǾatde İmām-ı Birgivį taķvāda İbn Mālik dirāyetde İbn Ħaldūn olmalıdur (vr. no:132/a)

2.15.13. Tahtavî

120

Hicri on üçüncü yüzyılda yaşamış, Hanefi mezhebi itikadına mensup İslam hukuku âlimidir. Asıl adı Seyyid Ahmed bin Muhammed’dir. Soyu Hz. Ali’ye kadar dayanmaktadır. Başta fıkıh ile ilgili olmak üzere İslamî bilmilerin birçok alanında eseri mevcuttur. Hâb-nâme’de ismi kendi alanlarında öne çıkan diğer şahsiyetler ile birlikte geçmektedir.

meǾāni ve kelāmda SaǾdeddin Taftazānį Ǿįlm-i ferāǿiżde Seyyid-i Şerįf Ǿįlm-i fıķıhda Ŧaĥŧavį Ǿįlm-i uśūlde Mollā Ħüsrev ve Ǿįlm-i ĥadįŝde Ǿaynı uśūl-i ĥadįŝde ǾAsķalānį Ǿįlm-i tefsįrde Ebū’s- SuǾūd ķanāǾatde İmām-ı Birgivį taķvāda İbn Mālik dirāyetde İbn Ħaldūn olmalıdur (vr. no:132/a)

2.15.14. Karun

Hz. Mûsâ döneminde yaşamış, zenginliğiyle tanınmış ve İlahî emirlerlere karşı çıktığı için cezalandırılmış bir şahıstır. Edebiyatımızda daha çok mecazî olarak kullanılmıştır.

Kur’an’ın Kasas sûresinde (28/76-82) Kârûn Hz. Mûsâ’nın kavminden, hazinelerinin anahtarlarını ancak güçlü bir topluluğun taşıyabildiği, zenginliğiyle mağrur bir kişi olarak takdim edilir. Kârûn gösterişi sevmekte, kavminin arasında ihtişamla dolaşmakta, bu ise bazılarının hayranlığını celbetmekteydi. Kavminin, servetiyle böbürlenmemesi gerektiği yönündeki uyarılarına karşı Kârûn bu serveti kendi bilgisi sayesinde yaptığını ileri sürüyordu. Nihayet kendisi ve evi yerin dibine geçirilmiş, bu âkıbetten ne kendini kurtarabilmiş ne de onu kurtaracak bir topluluk çıkmıştır.227

Eserde hazineleriyle birlikte zikredilmiştir.

İşbu nā-merd gedā iken şāh olmaķlıķ murād ider ĥatta ol ķadar ħazįne cemǾ eyledi ki Ķārūnı sebķat itdi eġer bu ħuśūśda müsāǾade-i ĥażret-i tācidāri buyurulursa mūmā ileyhiñ ķapalu oŧasını fetĥ idelüm terāküm itmiş olan źi ķıymet eşyāyı ĥużūr-ı şehriyāriye Ǿarż idelüm (vr. no:137/b)

2.15.15. Mekkî bin Ebu Talib