• Sonuç bulunamadı

Eserin dili Türkçe’dir ancak başta iktibas ve müellifin kaynak gösterdiği alıntılar olmak üzere Arapça sözcüklerin de kifâyeti bilinmektedir. Bunun yanında Râsim’in Mesnevî’den vermiş olduğu örnekler ve beyitlerden dolayı Farsça kelimeler de bu eserde sık kullanışmıştır. Tamlamaların çoğu Farsça ve Arapça ağırlıklıdır. Mezkur dillerin yanında sınırlı da olsa Süryanîce birkaç sözcüğün varlığı da eserde mevcuttur.

19. yüzyıla ait bir çalışma olan Hâb-nâme’de, yoġ, sögün, eyitmek, kanı, kangı, kimesne, eyü, deyü, yeg, uşbu, söbü, savmak vb. örneklerini çoğaltabileceğimiz Eski Anadolu Türkçesi dönemine ait özellikler gösteren Türkçe sözcükler ve arkaik unsurlar yer almaktadır.

Deyimler genellikle gerçek anlamından az çok ayrı, ilgi çekici bir anlam taşıyan kalıplaşmış söz öbekleridir.114 Yazar, gerçek anlamından çok kendine özgü bir anlam taşıyan ve ifadeyi daha etkileyici kılmak amacıyla söylenen deyimlerden, istifade ederek anlatımı zenginleştirmiştir. Örneğin: Terayağından kıl çekmek, tavlum tavlum kırmak.

Hoca-zâde Muhammed Râsim bu eserde Türkçe basit, türemiş fiil, birleşik fiilleri, sıfat ve zarf fiil eklerini, zamirleri kullanmıştır. Arapça ve Farsça kökenli

50

kelimeleri birleşik fiil haline getirmek için, et-, eyle-, ol-, kıl- Türkçe yardımcı fiilleri, bu kelimelerle birlikte kullanır. Örneğin : setr et, kerem eyle.

Hâb-nâme’de üslup adına dikkatimizi çeken ilk özellik eserin dil hususiyetleridir. Eserde zaman zaman ağır bir dil kullanılmasına rağmen eserin dili ekserî basit ve sadedir. Özellikle müellife ait şiirlerde dil son derece yalın olup verilmek istenen mesaj nettir.

Dinî ve tasavvufî nitelikli bir çalışma olan bu eserde, estetik gaye güdülmemiş okuyucuya bilgi kazandırma ve fayda sağlama ön plana çıkmıştır. Her ne kadar nasihat türü bilgiyi okuyucuya didaktik tarzda öğretme gayesi olsa da müellif, daha çok soru cevap yöntemini kullanarak Hâb-nâme’yi tek düzelikten kurtarmıştır. Eserin büyük çoğunluğu “Hakim”in çeşitli şahıs ve hayvanlarla kurmuş olduğu diyalogtan oluşmaktadır.

Bununla birlikte eserde secîǾli bir üslûb kullanılmıştır. Farsça ve Arapça tamlamaları ihtiva eden cümleler azımsanmayacak kadar mevcuttur. Eserde âyetlerin, hadîslerin sık kullanımı ve yazarın kendisinden önceki alim ve fikir adamlarının düşüncelerine ve eserlerine yer vermesi sade ve açık olan üslupta anlam kapalılığına sebep olmuştur.

Muhammed Râsim’in Arapça ve Farsça’ya anadili kadar vâkıf olması, bazı âyet, hadis ve iktibasları da orjinal diliyle aktarmasını sağlar. Bunun yanında ilmî konulardaki fikirlerini bazen bu dilleri kullanarak aktarır :

ماو قّلعتي لاو بلقلا نلايم نع ةرابع ةدارلاا ّنلا رهاظف ىديرت املاو ىرعشلاا نيب فلاتخلاا ا هب ةدارلاا قّلعتي ىرعشلاا دنعو هيديرت املا لوق اذهو خراخلا يف دوجو لاو مودعم هنلا هب ةيلعلا ةدارلاا طسوتملا ربجلا هوز ّوج اذهلو دبعلا رطاخ ئجمب ىلاعت قحلا قلخيو 115

Yeri geldikçe bid’at, istiğrâk, icmâve istimnâ, âyân-ı sâbite, vahdet-i vücûd gibi fıkhî ve tasavvufî terimleri uzun alıntılarla îzâh etme yoluna gider. Hoca-zâde, kimi zaman aynı iktibası birkaç yerde tekrarlarken bazen de asıl konudan uzaklaşıp

115

Eş’arî ve Maturidî arasındaki farklılıklar zahirdir; çünkü irade kalbin meyline kalmış bir şeydir, bu yüzden yüksek irade dışarıdan görünmeyen, var olmayandır ve bu Maturidî’nin görüşüdür. Eş’ariye göre ise, irade ona bağlıdır Hakk onu yaratır düşünceye sevkeder. Kulu merkezi güç olarak uygun görür ve işler.

51

birkaç konuya değindikten sonra “gelelim maksada” veya “hulasa ” diyerek asıl konuya rücu eder:

İmdi gelelim beyt-i evvelüñ binā lafžıña ki āyet-i kerįmede daħı buña muvāfaķat iden lafž muĥacceb dür ve bu iki lafža muvāfıķ olan ism-i Aĥmeddür ki bu daħı śadāreti ĥāǿiz olur bunuñ zamānında berrde ve baĥrda menāziǾ-i keŝįre vuķūǾ bulup cim lafžı der-saādetde zuhūr idüp miyānelerinde ķıtāl žuhūr idüp Ǿala’t- ŧarįķi’t-tedrįc fesād münķaŧıǾ olup iħtilāf refǾ olur (vr. no: 3/a)

Mensur hikâyelerde diyaloglar hem konuşma dilinin tabiiliğini ve canlılığını yansıtmak hem de karşılıklı konuşmalar sayesinde karakter ya da tiplerin düşüncelerini okuyucuya ve dinleyiciye aktarmak hedeflenmektedir.116 Hâb- nâme’deki karşılıklı konuşmalar hikâyenin üslubuna etki eden önemli faktör olarak dikkatimizi çekmektedir :

Hümā eyitdi Ḳur’an-ı Kerįm ve furḳān-ı ʿaẓįmde daḫı bu maʿnāya işāret var mıdur Ḥakįm eyitdi ىَمَر َالله َّنِكَلا َو َتْيَمَر ْذِا َتْيَمَر َام َو117

Bu ḳażiyyenüñ ḥaḳḳını nāṭıḳ u ḥaḳįḳatine şāhid-i ṣādıḳdur Hümā eyitdi bu āyet-i kerįmede mütekellimin ve māturįdį vü eşʿarį ve cebrį vü muʿtezile ve ṣūfiyye meẕhebleri ne gūnā tefrįḳ u įżāḥ olunur Hakįm eyitdi burası mezāliḳ-i aḳdāmdandur

(vr. no: 105/b)

Başta alıntı yaptığı şiirler olmak üzere müellif genel olarak Türk, Acem ve Arap şâir ve mütefekkirlerin ileri gelenlerinden etkilenmiştir.118 Mezkur zatların şiirlerine eserinde yer veren Râsim Efendi, üslup olarak eserde dil birliğinden söz etmeyi zorlaştırmıştır. Nitekim Hoca-zâde’nin diğer eserlerinde de bu ifadeleri tespit etmek mümkündür. Eserin manzûm kısmının büyük bir çoğunluğu Arap, Fars, Türk şâir ve mutasavvıflara âittir. Bu nedenle eserde bir dil bütünlüğünden söz etmek zordur. Yapılan iktibaslarla bağlantılı olarak müellifin bazen basit ve anlaşılır bir üslûba yaklaştığı bazense ağır ve sanatlı bir dil kullandığı söylenebilir. Nesirde ahnek

116Mustafa Uğurlu Arslan, Türk Edebiyatında Temîmü’d-Dârî Hikâyeleri (İnceleme-Metin), Dicle Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, 2015, s.50

117 Attığın zaman da sen atmadın fakat Allah attı. (Enfal/17)

52

unsuru gözetilmiş, kelimeler arasındaki ses uyumuna ve anlam bütünlüğüne özen gösterilmişse de müellife âit manzûmelerde bu ahenk, vezin ve kâfiye hatâları sebebiyle yakalanamamıştır.119

Eserin, önemli bir kısmı “Hakim”in ağzından tarihȋ anekdotlar ışığında diyalog yöntemiyle anlatılmaktadır. Eserde, alegorik unsurlar ve metaforlar dikkat çekmektedir. Peygamber kıssalarında kronolojik olarak esere yaklaşan yazar, bölümlerde vakaların tarihsel süreçleri üzerinde durmuş, didaktik unsurları bünyesinde barındırmıştır. Hakim genel olarak birçok bölümde farklı bir üslupla karşımıza çıkmıştır. Kimi zaman coşkulu ve canlı bir anlatımla karşımıza çıkarken; kimi zaman düşünceli bir ses tonundadır.

Her tablonun sonunda “Allahu alem” diyerek “yine en doğrusunu Allah bilir” ifadesini kullanır. Yaptığı şekiller oluşturduğu hesaplar her ne kadar hadislere dayansa da şekillerin bir yordama olduğu kesinlik ifade etmediği ön plana çıkar.

Eserde müellif, anlatıcı pozisyonda olduğundan anlatımı canlı tutabilmek için manaya dayalı sanatlardan teşhîs ve intakı yoğun bir şekilde kullanır. Yazar “Hakim”in ağzından bizzat açıklamalar yapmış kendini çeşitli canlılarla konuşturmuştur. Diyalog üsluba canlılık katmıştır. Kimi zaman yumuşak, kimi zaman sert bir üslup kullanmıştır. Özellikle şahısları değerlendirirken sert bir üslup kullanmış, objektif olarak değerlendirmemiş, kendi duygularını katmıştır. Örneğin Nemrud hakkındaki görüşleri “Nemrûd Ǿaleyhi’l-laǾne, Nemrûd-ı mütemerrid” şeklinde geçmektedir. (vr no: 51a/ 55a]

Yazar anlatılan hikayelelere ve menkıbelere dahil olmuştur. Anlatıma dayalı vâkıa devam ederken müellif, zaman zaman bazı yerlerde anlatımı doğrudan kesip bahis konusu olan şahısa hitap eden manzûm metinlere yer verir.

Eser muhtelif şâirlere ait yüzden fazla şiir ihtivâ etmesi sebebiyle vezin, kâfiye ve redif bakımından oldukça zengindir. Bu vezinler metin içinde tespit edilip dipnotta belirtilmiştir. Aruzun özellikle bahr-ı tavîl, bahr-ı kâmil, bahr-ı basît gibi

119 Bayraktar, Hoca-zâde Muhammed Râsim Hikmet Efendi'nin Tuhfetü'l-Aşıkîn Hediyyetü'l- Ma'şûkîn adlı Mevlid Şerhi s.64.

53

farklı kalıpları kullanılmıştır. Vezin bakımından zenginlik; nazım şekillerinde de çeşitlilik söz konusudur.