• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM

3.2 Saʻdi Çelebi’nin Fetvalarının Unsurları

3.2.2 Meseleye giriş cümlesi

Fetvalarda davet unsurundan sonra meseleye “Bu mes’ele beyânında ne buyurulur ki”, “Bu mes’ele beyânında cevâb ne veçhiledir ki”, “Bu mes’ele husûsunda (veya beyânında) eimme-i Hanefiyye’den cevâb ne veçhiledir”, “Eimme-i din işbu mesele beyânında ne buyururlar ki” şeklindeki formüllerden biri ile geçilir.287 Heyd, İbn Kemal zamanından sonra meselenin “Bu mes’ele beyânında (veya husûsunda) eimme-i Hanefiyye’den cevâb ne veçhiledir (veya buyurulur) ki” şeklinde standart ibare ile başladığını belirtir. Bu formül fetvaların sûretlerinin derlendiği mecmualardaki fetvalarda yer almaz, soru “mesele” veya “sual” denildikten sonra yazılır.

Saʻdi Çelebi’nin fetvalarının hepsinde meseleye giriş cümlesi “Bu mes’ele husûsunda/beyânında eimme-i Hanefiyye’den cevâb ne veçhiledir ki” şeklinde tek satır ve meselenin “sin”i uzatılarak yazılır (Şekil-27). Bazılarında kelimeler satır sonuna sıkıştırılarak veya birbirinin üstüne gelecek şekilde yazılmıştır. Davet formüllerinde olduğu gibi stilize hale gelip okunamayanlar da mevcuttur (Şekil-28).

Şekil-27: Meseleye giriş cümlesi.288

287 Kütükoğlu, Osmanlı Belgelerinin Dili, s. 342; İlmiyye Sâlnâmesi, s. 323-641; Heyd, “Osmanlı’da Fetva Müessesesinin Bazı Tezahürleri”, s. 293-294.

Şekil-28: Stilize olmuş meseleye giriş cümlelerine örnekler.289

Saʻdi Çelebi’nin fetvalarının hepsinde sorulan sorunun yalnızca Hanefî hukukunun hükümlerine göre cevaplandırılması beklenir. Sorulan soruların Hanefî mezhebinin görüşlerine göre cevaplandırılmak üzere sınırlandırılması Osmanlı’da resmî mezhep tercihini akla getirir. Selefleri Selçuklular ve beylikler ile olan tarihi, kültürel, dinî ve ilmî bağın bir sonucu olarak ulema ve halk nezdinde Hanefîlik Osmanlı’da yaygın olarak benimsenen mezhep olsa da Osmanlıların ilk dönemleri için hükümlerin Hanefî mezhebine göre verilmesi konusunda açık bir şart koşmaya rastlanmamaktadır. Osmanlı şeyhülislam şukkalarında ne zamandan itibaren mezhep zikredilmeye başlandığına dair kesin bir bilgi yoktur. Kaynaklarda Hanefî mezhebinin resmî mezhep olarak Anadolu ve Rumeli ile sınırlı olmak üzere 16. yüzyılda uygulanmaya başlandığı belirtilir.290 Nitekim Mısır, Osmanlı idaresine geçtikten sonra buradaki adaletle ilgili kişiler ve kurumlar üzerindeki denetimler artmış olsa da davalarda dört mezhebin kadılarını istihdam eden Memlük uygulaması devam etmiştir.291

289 Saʻdi Çelebi, Fetâvâ-yı Saʻdi Efendi, vr. 40a; 58b.

290 Aydın, Türk Hukuk Tarihi, s. 90-92; Recep Cici, “Osmanlı Hanefîliği: Hanefî Mezhebi’nin Resmî Mezhep Haline Gelmesi”, Devirleri Aydınlatan Meşale İmam-ı Azam Ulusal Sempozyum Tebliğler

Kitabı, Eskişehir: Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, 2015, s. 269-270; Hayrettin Karaman, “Osmanlı

Hukukunda Mezhep Tercihi”, Osmanlı Ansiklopedisi, VIII, s. 188.

291 Abdurrahman Atçıl, “Memlükler’den Osmanlılar’a Geçişte Mısır’da Adlî Teşkilât ve Hukuk (922- 931/1517-1525), İslâm Araştırmaları Dergisi 38 (2017): 89-91.

Şimdiye kadar incelenebilen diğer şeyhülislam ve müftü fetvalarında hükmün Hanefî mezhebi dışındaki Şâfî, Malikî veya Hanbelî mezheplerinden herhangi birisine göre nasıl olduğunu soran fetva şukkasına rastlanmamıştır. Ancak hem Hanefîliğin Anadolu ve Rumeli’de resmî mezhep olarak uygulandığı dönemde gayri-Hanefî olan nüfusun yaşadığı yerlerde hem de resmî uygulama öncesi tüm Osmanlı’da bu tür fetvaların talep edilmesi muhtemeldir.

Hanefîliğin resmî mezhep olarak uygulanmasına genellikle Ebussuûd Efendi döneminde başlandığı belirtilir.292 Bu durum Ebussuûd’un bazı fetvalarına dayandırılır. Bunlardan biri Ebussuûd’un kadıların Şâfî mezhebine göre hüküm vermesinin yasaklandığına dair fetvasıdır.293 Diğer fetva ise teşeffuʻun Diyâr-ı Rum’da yasaklandığına dair sultanın emri bulunduğunu belirtir.294 Bu iki fetva resmî mezhep uygulaması olarak yorumlandığı takdirde uygulamanın çok daha önce başladığı söylenebilir. Saʻdi Çelebi’nin fetva mecmuasında Hanefî kadının Şâfî mezhebi üzerine verdiği bir hükmün geçerli ve sahih olmayacağı ile ilgili fetvası dikkat çekmektedir.295 Bununla beraber Ebussuûd Efendi’nin teşeffuʻnun yasaklandığına dair fetvasında bununla ilgili sultanın emri vardır dediği emir Saʻdi Çelebi’nin şeyhülislamlığı dönemine rastlayan 27 Receb 943/9 Ocak 1537 tarihli Kanunî Sultan Süleyman’ın fermânıdır:

Gâib olanların zevceleri husûsiyçün ahkâm

292 Hayrettin Karaman, “Osmanlı Hukukunda Mezhep Tercihi”, s. 188; Abdullah Demir, “Ebussuud Efendi’nin Osmanlı Hukukundaki Yeri”, (Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2004), s. 212; Aydın, Türk Hukuk Tarihi, s. 90-92.

293 “Mesele: Zeyd-i Hanefî gâib iken fevt olub Şâfîʻî olan dâinleri cümle verese gâib iken deynlerini isbât edüp, Şâfîʻî kâdısı hükm edüb baʻdehu Hanefî kâdısı tenfîz eylese, şerʻan makbûle olur mu? El-cevâb: Olmaz. Kuzât-ı Memâlik-i Mahmiyye, müddeʻâ aleyh mezhebine muhalif hükümden memnûʻdurlar. İmza ve tenfîz dahi lağvdır. Ketebehû Ebussuûd Ufiye anh.”, bkz. Akgündüz, Osmanlı Kanunnâmeleri ve

Hukûkî Tahlilleri IV. Kitap, s. 51.

294 “Mesele: Zevc-i nâbedîd olan Hind, nafakaya aczi olucak teşeffuʻ edip, Şâfʻî kâdısı tefrik edip zevc-i âhara varsa baʻdehu Zeyd gelse zevcesin geri alabilir mi? el-Cevap: Alamaz. Ahmed. Cevab-ı âhar: Teşeffuʻ husûsu Diyâr-ı Rûm’da câri olmaya deyu men-i sultânî vâkiʻ olmuştur”, bkz. Ebussuûd; M. Ertuğrul Düzdağ, Şeyhülislam Ebussuûd Efendi Fetvaları Işığında 16. Asır Türk Hayatı, İstanbul: Enderun Kitabevi, 1983, s. 44; Teşeffuʻ Şafî mezhebine geçmek, Şafî olmak anlamına gelir. 295 “Nahmedüke allahümme veliyye’t-tevfîk. Eʻin lenâ ve’hdi sevâe’t-tarîk. Bu mes’ele husûsunda eimme-i Hanefiyye’den cevâb ne vechiledir ki?. Kādı-ı Hanefî Şâfiʻî mezhebi üzerine müdebberin beyʻinin cevâzına hükm eylese şerʻan hükmü nâfiz ve sahîh olur mu? Beyân buyurula. El-cevâb Allahu aʻlem nâfiz olmaz. Ketebehu el-fakīr Saʻd ʻufiye anh.”; Saʻdi Çelebi, Fetâvâ-yı Saʻdi Efendi, vr. 32a.

İstanbul ve Bursa ve Edirne ve Üsküb ve Siroz ve Selanik kâdılarına, Anadolu ve Rumeli ve Karaman beğlerbeğilerine bir hüküm yazıla ki hâliyâ memalik-i mahrûsemde sipâhî taifesinden ve sâir reʻâyâdan bazı kimesneler anun gibi gâib olup henüz hakikat-i ahvâlleri maʻlûm olmadın Şâfîʻî kâdıları anların zevcâtı içün nafakaya muhtâcdır deyü hîle ve telbîs edüb bu bahane ile menkûhelerini tefrîk edüb âhara nikâh etdükleri pâye-i serîr-i âlem-masîrime arz olunmağın memalik-i mahrûsemde min-baʻd Şâfîʻî kâdı olmasın refʻ edüb buyurdum ki: Hükm-i şerîf-i vâcibü’l- ittibâʻım varıcak te’hîr ü terâhî etmeyüb taht-ı hükümetinizde olan mevâzıʻa bu emr-i cihân-mutâʻı umûmen halka her zamanda bu emr-i celîlü’l-kadrim muktezasınca amel eyleyesin. Ve eğer bi’l-fiʻil nasb olunmuş Şâfîʻî kâdıları var ise ve her ne mahalde ise giderdüb emr-i şerifime muhâlif iş olunmakdan ziyâde ihtiyât ü ihtirâz eyleyesiz. Fî 27 Receb sene 943.296

Saʻdi Çelebi fetvalarından birinde kadının kendisine verilen berâttta esahh-ı akvâlle amel etmesi istendiği takdirde esahh-ı akvâli dikkate alması gerektiğini, berâtta bu zorunluluk yoksa fetva kitabından vereceği esahh-ı akvâle muhalif görüşün de geçerli olacağını söyler. Kaynaklarda Osmanlı’da kadı ve müftülerin esahh-ı akvâle göre hükmetmesi şartının yer aldığı berâtlara 16. yüzyılın ortalarından itibaren tesadüf edildiği belirtilse de Saʻdi Çelebi’nin bu fetvası 16. yüzyılın ilk yarısında da uygulanmış olabileceğini gösterir.297

Şeyhülislam fetvalarında “Bu mes’ele husûsunda/beyânında eimme-i Hanefiyye’den cevâb ne veçhiledir ki” ibâresi ile cevabın Hanefî mezhebinden sorulması resmî olsun olmasın bir tercih olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Mezhep tercihinin uzun bir sürece dayandığı ve birden fazla etkenin etkisi ile oluştuğu görülmektedir. II. Bayezid’in (ö. 1512) İslam’ın Sünnî yorumu dışındaki yorumlara karşı sert bir tutum takındığı ileri sürülür. Emecen, Sünnî akaide aykırı cereyanlara karşı ilk ciddi tedbirlerin II. Bayezid’in son on yılında alınmaya başlanmasının tamamen Doğu’da

296 Akgündüz, Osmanlı Kanunnâmeleri ve Hukûkî Tahlilleri VI. Kitap II. Kısım, s. 368-369. 297 “Nahmedüke allahümme veliyye’t-tevfîk. Eʻin lenâ ve’hdi sevâe’t-tarîk. Bu mes’ele husûsunda eimme-i Hanefiyye’den cevâb ne vechiledir ki? Bir kādı bir kazıyyeyi baʻzı fetâvâ kitaplarında mestûr ve mukayyed olan meseleye binâen hükm eylese lâkin ol fetâvâda mukayyed olan mesele esahh-ı akvâlin hilâfı olub ammâ kādı esahh-ı akvâlin hilâfı idüğün bilmeyüb mücerred fetvâ kitaplarında mestûr olmağla esahh-ı kavl zann eyleyüb hükm eylese hükmü şerʻan nâfiz ve sahîh olur mu olmaz mı? Beyân buyurula. El-cevâb Allahu aʻlem menşûrunda esahh-ı akvâlle amel eyleye denilmedi ise nâfiz olur. Ketebehu el- fakīr Saʻd ʻufiye anh.” ;Saʻdi Çelebi, Fetâvâ-yı Saʻdi Efendi, vr. 6b.

ortaya çıkan siyasi-dini tehdidin bir sonucu olduğunu belirtir ve Safevî-Şiî hareketine dikkat çeker.298 1514’de Çaldıran Savaşı’nda Safevîler karşısında kesin bir üstünlük kazanılması ile beraber Osmanlılar’ın Sünnî inancın koruyucusu misyonunu da yüklendiklerini ve bu dinî görevin idari ve siyasi alanda da etkili olacağını belirtir ve giderek daha katı sayılabilecek bir Sünnî inanış yerleştirilmeye çalışılacağına işaret eder.299 Osmanlılar’ın Safevî propagandasına karşı kendi hâkimiyet ve dini telakkilerini korumak için ulemayı harekete geçirmek ve karşı propaganda yapmak gibi yollar izlediklerini belirten Emecen, Kanuni Sultan Süleyman döneminde de bu durumun ulemanın desteğiyle daha belirgin hale geldiğini söyler.300

Osmanlı’da Hanefilik tercihinin yalnızca Şiîlik karşısında Sünnî bir tercih değil Sünnî mezhepler arasında da bir tercih olduğu düşünülebilir. Hanefî ve Şâfî mezhepleri arasında pek çok ihtilaflı fıkhî mesele olduğu bilinmektedir. Bu ihtilaflı meselelerde Osmanlı hukukunda benimsenen yaklaşımların incelenmesi böyle bir tercihin olup olmadığını aydınlatmaya yardımcı olacaktır. Nitekim Saʻdi Çelebi’nin fetvalarının birçoğunun konusunu oluşturan rehin, sulh, kefalet, şirket, vekâlet, vedʻia, nikâh, mehir, talak, liʻan, nafaka ve diyet gibi konularda Hanefî ve Şâfî mezhepleri arasında ihtilaflar bulunur.301 Fetva mecmualarında bir araya getirilmiş fetvalara bu ihtilaflı meselelerin yansıyıp yansımadığı, ne ölçüde yer tuttuğu başka çalışmaların konusu olabilir.