• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM

3.2 Saʻdi Çelebi’nin Fetvalarının Unsurları

3.2.3 Mesele

Fetva kazâdan farklı olarak genel hukukî bir karar niteliğinde olduğu için mesele daima mümkün olduğu kadar soyut bir tarzda formülleştirilmiştir. Bu nedenle fetvalarda fetva isteyen kişinin ve ilgili kişilerin gerçek isimleri belirtilmez.302 Saʻdi Çelebi’nin fetvalarında da gerçek kişilerin isimleri yerine erkekler için Amr, Zeyd, Hâlid, Bekir,

298 Feridun Emecen, Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluş ve Yükseliş Tarihi (1300-1600), İstanbul: Türkiye İş Bankası, 2015, s. 204-205.

299 Emecen, Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluş ve Yükseliş Tarihi (1300-1600), s. 213-214. 300 Emecen, Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluş ve Yükseliş Tarihi (1300-1600), s. 261-262.

301 Zamahşeri, Hanefi ve Şafii Mezhepleri Arasındaki İhtilaflı Fıkhi Meseleler, trc. Zeynel Abidin Çiçek, İstanbul: Seyda Kitabevi, 2012, s. 81-123.

302 Heyd, “Osmanlı’da Fetva Müessesesinin Bazı Tezahürleri”, s. 295; Uzunçarşılı, İlmiye Teşkilatı, s. 200; Örsten, Osmanlı Hukukunda Fetva, s. 12; Kütükoğlu, Osmanlı Belgelerinin Dili, s. 342.

Beşir, kadınlar için Hind, Zeynep gibi sembol isimler kullanılmıştır. Sadece bir fetvada Hafsa ismi geçmektedir. Diğer fetvalarda karşılaşılmaması bu ismin sembol yerine fetvaya konu olan gerçek kişinin ismi olma ihtimalini akla getirir.303 Bazen isim kullanmaksızın “bir kimesne” denildiğine de rastlanır.304 Gayrimüslimler için ise Bekir-i Yahûdî, Beşir-i Nasrânî, Zeyd-i zımmî tabirleri kullanılır. Fetvaları soran kimselerin gerçek isimleri ise şukkanın arka yüzünde tespit edilebilmektedir.

Saʻdi Çelebi’nin fetvalarında sorulara konu olan kimseler kadı, müftü, müderris, imam, hatip, naip, kassam, âlim, beytülmalcı, mütevelli, zaviye şeyhi, câbi, şakird, sipahi, subaşı, eskici, sığırtmaç, tabip, kervansaraycı, hizmetkâr, tüccâr gibi toplumdaki farklı meslekî ve sosyal gruplardandır. Fetvalardan birinin padişahın talebi üzerine sorulduğu anlaşılmaktadır. Yahudi Bekir’in, Hristiyan Beşir’e “sizin peygamberinüz Îsa hâşâ veled- i zinadır” demesi üzerine bu kelimeler padişaha arz olunmuş, padişah şerʻle görülsün demiştir. Bekir’e ne gerektiği sorusuna Saʻdi Çelebi, peygamberlere iʻlân-ı sebb eyleyen yani söven ehl-i küfr katl olunur cevabını verir.305

Sorular kişilerin ağzından çıktığı hali ile değil hukukî, ilmî bir şekle dönüştürülerek yazılmıştır. Meselelerin, meseleye konu olan durumun diğer ihtimallerini dışarıda bırakarak formüle edildiği görülür. Soruların çerçevesi çoğunlukla açıklama gerektirmeyen kısa bir cevap ile cevaplanabilecek bir şekilde sınırlandırılmıştır. Bu durum soruları hazırlayanların ilmî yetkinliklerine ve fetvaları formülleştirmede uzmanlaşmış olduklarına işaret etmektedir. Saʻdi Çelebi’nin fetvalarındaki hukukî dilin gelişmişliği ile ilgili bir tespit Saʻdi Çelebi öncesi ve sonrası şeyhülislamlarının fetvaları ile karşılaştırılarak yapıldığında daha açıklayıcı olacaktır.

İlmi, hukukî bir forma dönüştürülmüş olmakla beraber Saʻdi Çelebi’nin fetvalarının anlaşılır olduğu görülür. Nitekim fetva usulcüleri sorunun rahatça anlaşılabilecek şekilde açık-seçik ve net olarak yazılması gerektiğini ifade ederler. Bu

303 Saʻdi Çelebi, Fetâvâ, vr. 14b.

304 “Bir kimesne çuka çağaşur üzerine mesh eyleyüb namaz kılsa ol namazı şerʻan iʻâde lâzım olur mu olmaz mı? Beyân buyurula”; Saʻdi Çelebi, Fetâvâ-yı Saʻdi Efendi, vr. 11b.

nedenle soruyu yazan kişinin, maksadı iyi ifade edebilen hem de imla hatalarına düşmeyecek ilim ehlinden biri olması tavsiye edilir.306

Saʻdi Çelebi’nin fetvaları arasında aynı konuda ve birbirine çok benzer sorular bulunsa da genellikle aynı sorular değillerdir. Sorular arasında cevabı değiştirecek nüanslar bulunur. Bununla beraber bu durumun birkaç istisnasına rastlanır. Tekrarlayan bu şukkalar birinin fetva makamında diğerinin soru soran kimsede kalması için hazırlanmış olabileceğini akla getirir ancak bu ihtimal zayıf görünmektedir. Zira tekrar eden şukkaların sayısı oldukça azdır. Fetvalar ilk yazılışında ikişer tane yazılıyor olsaydı Saʻdi Çelebi’nin ve diğer şeyhülislamların şukkaları arasında birbirinin kopyası olan daha çok örneğe rastlanabilirdi. Bununla ilgili bir sonuca varmak için Saʻdi Çelebi’nin yanı sıra diğer şeyhülislamlara ait daha fazla sayıda şukka incelenmelidir. Şeyhülislamlıkta imzalı orijinal fetvaların iki tane hazırlanması fetva bürokrasisi açısından maliyetli ve zaman alıcı görünmekte ise de bu durum gerekli görülen fetvalar ile sınırlı tutulmuş da olabilir. Soru soran kişinin aynı fetvadan iki tane yazdırmasının sebebi fetvalardan birini mahkemeye veya ilgili kişiye vermek istemesinden kaynaklanabilir.

Saʻdi Çelebi’nin şukkaları arasında aynı sorunun yazıldığı fetvalardan birinin konusu velâdır. Azad edilmiş bir köle ile hür bir annenin çocuğu olan bir kimse vefat ettikten sonra bu kimseden kendi babasını azad etmiş olan kişinin oğluna miras düşüp düşmeyeceği sorulmaktadır. Birebir aynı iki soruya da Saʻdi Çelebi miras düşeceği cevabını verir.307 Bu sorunun tekrar ettiği diğer fetvada ise “ve sûret-i mezkûrede” diye başlayan ikinci bir soru daha yazılmıştır. Aynı olayda kadı, Molla Hüsrev’in böyle bir durumla velâ olmayacağı görüşüne göre hükm ederse bunun geçerli olup olmayacağı sorulmuştur. Saʻdi Çelebi ise hükmetti ise geçerli olur cevabı verir. Kadı Molla Hüsrev’in görüşüne göre hareket ettiği takdirde Saʻdi Çelebi’nin miras düşer hükmünün aksine miras düşmeyeceğine hükmeder. Bu iki fetva Molla Hüsrev döneminde başlayıp birkaç yüzyıl devam eden “hürriyetine kavuşan köle ile azat eden arasında doğan hükmi akrabalık bağı” olarak tanımlanan velâ tartışmasının bir parçasıdır. Velâ tartışmasının sadece teorik bir mesele olmadığını toplumda yaşanan bir pratiğin yansıması olduğunu

306 Şahin, “İslam Hukukunda Fetva Usulü”, s. 96. 307 Saʻdi Çelebi, Fetâvâ-yı Saʻdi Efendi, vr. 19a, 19b.

gösterir.308 Nitekim bu soru için ikinci bir fetva istenmesinin sebebi de mahkemede fetvanın aksi bir uygulama ile karşılaşılması olmalıdır.

İki şukkada aynı ile tekrar eden bir başka soruda ise iki farklı cevap verildiği görülür.309 Bu cevaplardan ilki sorunun hukukî cevabı değildir. Şeyhülislamın kendi vicdanî yorumunu içermesi yönünden dikkat çekmektedir. Soruya göre, evini evlatlarına ve onların çocuklarına vakfeyleyen kimsenin oğlu Amr bu evde yaşarken vefat etmiştir. Bu vakıf evin tahsis edildiği kimselerden bazılarının, vefat eden Amr’ın karısını iddet süresi dolmadan evden çıkarıp çıkaramayacağı sorulmaktadır. Saʻdi Çelebi sorunun cevaplarından birinde “Amr’ın zevcesin ihrâca böyle hâris olan kimesne dâire-i mürüvvetden ve insâniyetden hâriç olur” demektedir. Amr’ın karısını evden çıkartmak isteyenler vakfın şartına göre Amr’ın çocukları, kardeşleri veya kardeş çocukları gibi kimseler olabilir. Bu kimselerin hukuken hakları olsa bile henüz iddet süresi bile dolmadan yakınlarını evden çıkartmak istemeleri Saʻdi Çelebi’nin tepkisini çekmiş ve bu kimselerin iyilikseverlikten ve insanlıktan uzak olduklarını belirtmiştir. Saʻdi Çelebi’nin cevabı hukuki yanıtı içermediği için tekrar sorulmuş olmalıdır. Bu kez Amr’ın karısını evden çıkartmaya kâdir oldukları yanıtı verilir.

Tekrar eden soruların bir başka örneği “Zeyd sipâhî maʻrifetinsiz mîrî yerini beyʻ eylese şerʻan beyʻi sahîh midir? Beyân buyurula. El-cevâb Allahu aʻlem sipâhî kabûl eylemese elinden gelür.” fetvasında görülür. Fetva, “Sipâhî maʻrifetinsiz mîrî yerin beyʻi şerʻan sahîh olur mu? Beyân olunub müsâb oluna. El-cevâb Allahu aʻlem sahîh olmaz.” şeklinde hemen hemen aynı biçimde tekrar sorulmuş ve cevap verilmiştir.310 Aynı kişinin iki şukkaya ihtiyacı olması nedeni ile soruyu tekrar sorması veya farklı kimselerin aynı konuda fetva sormaları muhtemeldir.

308 Özen, “Molla Hüsrev’in Velâ Meselesi ile İlgili Görüşünün Osmanlı İlim Muhitindeki Yansımaları”, s. 321-353.

309 Saʻdi Çelebi, Fetâvâ-yı Saʻdi Efendi, vr. 77a, 77b. 310 Fetâvâ-yı Saʻdi Efendi, vr. 31a; 31b.