• Sonuç bulunamadı

MERVÂNÎ-ABBASİ ARASINDAKİ EL-MAĞRİBÎ GERGİNLİĞİ

6. NÂSIRÜDDEVLE (MANSUR B NİZAMEDDİN)

4.3. MERVÂNÎ-ABBASİ ARASINDAKİ EL-MAĞRİBÎ GERGİNLİĞİ

ilişkiler, 415/1024’te el-Mağribî’nin Nasruddevle’ye iltica etmesi ve yanında vezir sıfatıyla çalışmaya başlaması ile bozulmuş ve kötüleşmiştir. Bu durum, 418/1027’de Vezirin Meyyâfarikîn’de vefatına kadar sürmüştür. Vezirin ölümünden sonra tekrar taraflar arasındaki ilişkiler normale dönmüştür.259

Her ne kadar M. Emin Zeki, bu olayı böyle aktarsa da klasik İslam tarihi kaynaklardan İbnü’l-Esir’in rivayetine uymamaktadır. Zira h. 415’te Kufe’de Abbasi ve Aleviler arasında bir olay meydana gelmişti. Alevilerden Muhtar Ebu Ali b. Ubeydullah ve Zeki Ebu Ali Nehrusâbusî ile Abbasilerden Ebu Hasan Ali b. Ebu Talib b. Ömer,

258

İbnü’l-Ezrak, s. 86.

259

79

arsında çıkan kavgada Muhtar Abbasileri darp etmiştir. Bu olay üzerine Abbasiler, Bağdat’a gelerek Nahrusâbusî’nin yapmış olduğu işlerden şikâyetçi olunca halife el- Kadir-Billâh, Vezir Mağribî’nin hatırı için tarafları barıştırma konusunda arabulucu olmuştur. Çünkü Nahrusâbusî vezirin dostu, İbn Ebu Talib’in ise kayınbabasıydı. Abbasiler daha sonra Kufe’ye dönünce Alevi ve Abbasilerden her biri, Kufeli bir gruptan destek alarak savaşmıştı. Aleviler, Abbasilere üstün gelelerek altı kişiyi öldürmüş, evlerini yakmış ve talan etmişti. Bu olay üzerine Abbasiler, Bağdat’a tekrar dönüp kente el koymuş, Cuma namazının kılınmasını engelemiş ve Alevi İbn Ebu Abbası öldürmüştü. Zira İbn Ebu Abbası’ın kardeşi Kufe’de yaşanan olaylarda yer aldığını söylemişlerdi. Bunun üzerine Halife’nin fermanı Murtazaya ulaştı. Halife fermanın da Kufe’de yaşananlara karşılık İbn Ebu Talib’i Kufe deki görevinden uzaklaştırmasını ve Kufe’nin yönetimini Muhtar’a teslim etmesini emrediyordu. Bu olaydan önce Türklerle yaşadığı bir sıkıntıdan dolayı Ukayli Emiri Karvaş’a sığınan Vezir Mağribî, kayınbabası İbn Ebu Talib’in azlini kabul etmemişti. Halife Karvaş’a kadı Ebu Caver es-Semnânî’yi bir mektupla gönderek Mağribli veziri oradan göndermesini isteyince Karvaş da onu oradan uzaklaştırmıştı. Bunun üzerine el- Mağribî, Diyarbekir’e giderek İbn Mervân’a iltica etmişti. Bu olaydan sonra Abbasi Halifesi, Nahrusâbusî’ye küsmüştü. Bu küskünlük h. 418’e kadar sürünce Türk ve diğer bazı kimseler, araya girerek halifenin rızasını almıştı. Böylece Nahrusâbusî, halifeyle barışarak itaatini kabul edeceği sözünü vermişti.260

4.4. ABBASİ HALİFELİĞİ VELİAHDİNİN NASRUDDEVLE’NİN YANINA GÖNDERİLMESİ

Büveyhoğulları Devleti 423/1033’ten itibaren gerilemeye ve gittikçe çökmeye yüz tutmuştu. Hükümdar Ebu Kalicar’ın ölümünden sonra yeri oğlu el-Melik’ur-Rahim geçmişti. Bu olaylar devam ederken Büveyhîlerin kumandanlarından Türkmen Ebu Haris Arslan Besasirî, Bağdat’ı ele geçirerek Halife el-Kaim’e tahakküm etmeye başlamıştı. Daha önce kedisi ve Vezir “Reis’ur-Ruesa” İbn Mesleme arasında çatışma çıkmış; Vezir, Besasirî’nin karısını tutuklayarak kendisine kötülük yapmış, bunun

260

80

üzerine isyan ve kargaşa başgöstermişti. Bu nedenle Halife el-Kaim, Tuğrul Bey’e haber göndererek Bağdat’a gelmesini talep etmişti. Tuğrul Bey o sıralarda Isfahan ve Hemedan şehirlerine varmıştı. Tuğrul Bey; 1055’te Bağdat’a gelmiş, el-Melik’ur- Rahimi tutuklayarak ayaklarına zincir vurup bir kaleye göndermiştir. Bu olay Irak’taki Deylemli Devleti’nin sonu olmuştur.261

450/1059 yılında Arslan Besasirî’nin olayı patlak verdi. Kendisi, Halifeye başkaldırarak Bağdat’a egemen oldu. Halife, Hadise’de bulunan Meharişoğullarına262 sığınarak bir müddet onların yanında kaldı. Besasirî, hutbeyi Mısır Halifesi adına okutmaya başladı. Bu arada Halifenin eşi, yanına oğlu Muhammed b. el-Kaim ez-Zahir Ebü’l-Muktedi’yi alarak Meyyâfarikîn’e gitti. Nasruddevle, onların karşılamaya çıkıp, onları şehre getirmiş ve saygı göstererek misafir etmişti. Sonra bütün ihtiyaçlarını karşılayarak Âmid’e göndermiş ve orada saraya yerleştirmişti.263

Âmid kadısı Ebu Ali b. el- Bağl, Meyyâfarikîn’e gelerek Halifenin eşi ve oğlu burada kaldıkları müddetçe kendilerini misafir etmeyi ve masraflarını kendi malından karşılamayı teklif etmişti. Ancak Nasruddevle: “Ben böyle bir şeyi asla kabul etmem! Sonra benim hakkımda ne düşünürler! Halifenin oğlu benim yayımda kalsın, ben de kalkıp onu misafir etmeyeyim!” dedi. Bunun üzerine Kâdı: “Efendim! Herkes senin maiyetinde ve hizmetçilerin arasında Halifenin oğlunu misafir edecek ve ihtiyaçlarını karşılayacak adamlar olduğunu duyacak” dedi. Bu konuda Vezir ve bazı kimseler, Emir olumlu cevap verene kadar uğraştı. Zorunlu ihtiyaçlarının dışında günlük masrafları elli bin Armânûsîye264 altındı. Halife el-Kaim Bimerillah’ın ez-Zahir unvanı verilen Ebu’l- Abbas Muhammed’den başka çocuğu bulunmuyordu.265

261

İbnü’l-Ezrak, s. 154-56.

262 Bedevi: Arap Ukaylî emiri Muhyeddin Ebu Hâris Mehâriş b. Muçlî, Hadise ve Âne sahibi. İbnü’l- Ezrak, s. 153.

263

İbnü’l-Ezrak, s. 152-54.

264

Bedevi: “Armânûsiye” adıyla İslami sikkeler arasında her hangi bir Dinar bulunmamaktadır. Ancak bu, bir Bizans Dinarıdır. Bizans İmparatoru Basil’in sülalesinden 352/963’te ölen İmparator Romanus’a nisbet edilmektedir. Armânûs olarak da bilinen Romanos, Mısırdaki İhdişli İbn Tağc’ın muâsırıdır. İkili arasında sayısızca mektuplaşma olmuştur. İbnü’l-Ezrak, s. 167.

265

İbnü’l-Ezrak, s. 158-59; İbnü’l-Esir, Vlll, s. 352; Sıbt, İbnü’l-Ezrak’a ek olarak şunları söylemiştir: Kadı, “Senin cariyelerinden birisinin halifenin oğluyla birlikte duyulabilir” demiş ve Ebu Nasr ona cevap vermemiştir. Sibt İbni’l-Cevzi, XVlll, s. 62; Ripper, s.206-207. 365; Ertekin, agm., age, s. 113.

81

Sonuçta Tuğrul Bey, Besasirî’yle çarpışır, onu yener ve Besasirî kaçamıştı. Tuğrul Bey, Bağdat’taki kontrolü eline aldıktan sonra bizzat kendisi Hadise’ye gidip Halife el-Kaim’i Bağdat’a getirerek ona tahtını iade etti. Böylece Halife’nin devletini güçlendirerek Basasirî’yi takip ederek öldürmüştü. Tuğrul Bey, daha sonra Nasruddevle’ye haber yollayarak yanında bulunan Halifenin eşi ve oğlu ez- Zahiretüddin’i geri göndermesini istemişti. Bunun üzerine Nasruddevle, onları hazırlayarak kendilerine iki yüz bin altın değerindeki çeşitli hediyeler vererek Bağdat’a göndermişti.266

Halife el-Kaim Biemrillah’ın oğlu Ebu’l-Abbas Muhammed ez-Zahiretüddin, 447/1056 babası hayata iken Bağdat’a ölmüştü. O gün, Tuğrul Bey’in Bağdat’a gelmiş olduğu gündü. ez-Zahire’den geriye küçük oğlu Abdullah el-Muktedi kalıdı ve dedesi el-Kaim tarafından yetiştirildi.267

İbnü’l-Ezrak bir taraftan Tuğrul Bey Bağdat’a geldiği gün Halifenin oğlu ez- Zahir’in, öldüğünü söylerken, kitabın 159’cü sayfasında ise, Tuğrul Bey’in Nasruddevle’ye haber göndererek yanında bulunan Halife’nin eşi ve oğlunu geri göndermesini istediğini kaydetmiştir. Tufantoz’a göre; bu sırada halifeliğin tek varisi olan Ebu’l-Kasım Abdullah hem anarşinin hüküm sürdüğü bu bölgeye uzaklığı, hem de Sünni inançlarından taviz vermeyen tutumundan dolayı Nasruddevle’nin yanına Meyyâfarikîn’e gönderilmişti. Bir başka rivayete göre ise halife’nin torunu Abdullah Harran Hâkimi Nümeyrîli Ebû’z-Zimâm Menî bin Vassâb’ın yanına gönderilmişti.268

266

İbnü’l-Ezrak, s. 159. Tufantoz, s. 103. Demircan, agm., s. 18.

267

İbnü’l-Ezrak, s. 174. Yukarıda aktardığım gibi, Besasirî olayı patlak verdiğinde Bağdat’tan ilk çıkan ez-Zahire ve annsi olmuştur. Nasruddevle’ye gidip Bağtat’a dönünceye kadar Âmid’e kalmışlardı. ez- Zahire babası el-Kaim hayatayken ona bir erkek çocuk olmuş ve el-Kaim onu eğitmişti. Babası el-Kaim hayatayken ez-Zahire, ölmüş ve babası oğluna Abdullah ismi vermişti. el-Kaim; onu eğitmiş, büyütmüş ve yetişkin hale gelmişti. el-Kaim öldüğü zaman Abbasi ailesinden bu çocuktan başka hiçbir erkek hayata kalmamıştı. Halk, onu halife seçtirerek biat etti. Ona el-Muktedi unvanı verildi. Bu halife Ebü’l-Kasım olarak tanınırdı. İbnü’l-Ezrak, s. 195; Amedroz, s. 135.

268

Tufantoz, s. 102-103. Ripper de Abbasi halifesinin küçük torunu ve taraflarından başka kimselerle birlikte Harran’a kaçışlarını bildiren bir rapordan söz etmiştir. Halife el-Kaim’in sözü edilen torunu, oğlu Zahiretüddin’in oğludur. 448/1056-57 yılında dünyaya gelmişti. Zahiretüddin, babası hayattayken ölmüştü. el-Kaim’in 467/1074-75’teki vefatından sonra yerine bu torunu el-Muktedi ünvanıyla halife olmuştu. Ripper, s. 205.

82

Bir Abbasi yandaşı olan Muhammed el-Vekil, kendisine aktarmış olduğu kadarıyla Halifenin kızı ve veliah torunu (Uddetüddin) kaçak olarak oradan oraya seyahat etmekteydi ve camilerde konaklamak zorunda kalıyorlardı. Bu kaçak aile, Muhammed el-Vekilden kendilerini İbn el-Muhalleban’a götürmelerini istemişti. İbn el- Muhalleban, kimseye fark ettirmeden evine aldığı gibi sekiz ay boyunca da orada kalmalarını sağlayabilmişti. Selçuklu Sultan’nın ordusu, Sünni Halife’nin haklarını Fatımî isyancılara karşı koruyacağını dair güvence vermişti. Ancak öyle alaşılıyor ki, halifenin akrabaları Besasirî yandaşlarından daha çok gelişleri uzun zamandır beklenen Türk birliklerinden korkuyordu, zira İbn Muhalleban’dan kendilerini daha uzak ve emin bir yere götürmelerini istemişlerdi. Böylece güvenilir kimseler, onları Sincar tarafında Hayyal köyüne götürüldü. Türkler, kente girdikten sonra İbn Muhalleban Abbasi metrepolünden ayrılarak Hayyal’a gitti. Orada kaçak durumundan olan Halife ailesini yanına alarak Nümeyrî bedevilerinin hüküm sürdüğü Harran kentine geçmişti. Selçuklular tarafında isyan bastırılıp el-Kaim yeniden güvenli bir şekilde Bağdat’a ikamet etmeye başlayınca İbn Muhalleban, yanına Halife’nin dört yaşındaki torunu alarak 9 Cemaziyelahir h. 452’de Harran’dan eski Abbasi başkentine geri döndü.269

Farklı rivayetlerden dolayı Mervânîlere iltica eden Abbasi hanedan üyesinin kim olduğu tartışma konusu olduğu için, Ripper’in en son tahlil ettiği, birbirinden tamamen ayrı tarihsel anlatımların varlığının nedenine bir göz atacağız. İbnü’l-Ezrak’ın aktarmış olduğu rivayet, Sibt İbn Cevzi’nin İbn Muhalleban’dan aktarımını tamamlayacak şekilde değinmektedir. Fakat İbn’ül-Ezrak’ın rivayetine göre, Meyyâfarikîn’e iltica eden ez-Zahire değil de dört yaşındaki oğlu el-Muktedi’di. Zira Sibt’ın anlatımından ondan söz edilmekte izlenimi verecek şekilde aktarmış. Yerel tarihçi İbn’ül-Ezrak’ın el yazmalarını yorumlayan Amedroz; Meyyâfarikîn’e iltica eden ez-Zahire değil, oğlu el-Muktedi olduğunu ileri sürmüştür. Bu olayla ilgili, yani ez- Zahire mi ya da el-Muktedi mi tamamen birbirinden ayrı tarihsel anlatımların varlığı, olayla ilgili Halife ailesine refakat etmeyi üstlenen farklı kişilerin olmasıyla açıklanabilir. Muhtemelen söz konusu olan bu kişiler; ilticacı durumuna düşmüş olan Abbasilerin himaye edilme sürecinde, hatırladıkları kadarıyla kendi paylarını katarak

269

83

hikâyenin yayılmasını sağlayabildiler. Bundan ötürü, Âmid Kâdısı İbn el-Bağl’ın adını geçtiği rivayet hemşehrisi İbn’ül-Ezrak’ın kronoğisinden yer alırken, Bağdatlı İbn Muhalleban’ın anlatımı da yine Bağdat’a yaşamış Gars en-Nime üzerinden Sibt’e aktarılmış olabilir.270

Kanaatimize göre; Mervânî-Abbasi ilişkileri, iki ülke arasındaki siyasi ilişkilerden çok daha öte bir ilişkidir. Çünkü Mervânîler, Abbasi Halifeliğinin manevi desteğini almadan yaşama şansları yoktu. Bu gibi devletlerin meşruiyetleri, Halifelikle ilişki kurmalarına bağlıydı. Halkın böyle bir algıya bir nevi mahkûm olması bu sınırlı “özerk yapıların” elini-kolunu bağlamaktaydı. Dolayısıyla bunlar da kendilerini bu Halifeliğinin birer hizmetçileri olarak sunuyordu.

4.5. ABBASİ VEZİRİ İBNÜ’L-MÜSLİME’NİN AİLESİ