• Sonuç bulunamadı

eş-Şirâzî’nin Nasruddevle’ye İkinci Mektubu

Belgede Mervani Devletinin dış siyaseti (sayfa 137-141)

6. NÂSIRÜDDEVLE (MANSUR B NİZAMEDDİN)

6.9. NASRUDDEVLE’NİN BESASİRÎ OLAYINDAKİ TUTUMU

6.9.2. eş-Şirâzî’nin Nasruddevle’ye İkinci Mektubu

Nasruddevle’nin mektubu muhtevasıyla yüce meclise ulaşıncaya kadar aramızdaki ilişkileri ve diyalogu devam ettirecek bir pozisyon bulma, bir kapı aralama çabası içinde olmaya devam etmiştim. Bunun üzerine hem Nasruddevle hem de Beylik Meclisi ile yazışmak için görevlendirilmiştim. Sanki bu konuda daha önce kaybettiğim bir şeyi bulmuş ve sevincimden bir ganimet elde etmiş gibiydim. Nasruddevle’ye yakınlığı ile bilinen hacip aracılığıyla gelen mektuba cevaben Nasruddevle ve Beylik Meclisine birer mektup yazdım. Allah biliyor ki ben aramızdaki ilişkilerin saygınlığından ve Nasruddevle’nin bu kapıyı çalmasından büyük bir memnuniyet duymuştum. Nasruddevle’nin dindarlığı, ehlibeyte olan sevgisi ve Alevi devletine hizmet etme noktasındaki hırsı –ki bu devletin üniformasını giyen ve gölgesinin istifade eden kimse Resulullah’a yoldaş ve kurtuluşa götürecek bir rehber bulmuş olur –kanaati

345

Hibetullah b. Amrân Musa eş-Şirazî el-Müeyyed fi’Din, “Müzekirât Dâî Duât ed-Devletü’l- Fatımîyye, bsy., Muessesetu İzeddin, Beyrut 1983, s. 176-78; Abdurrakib Yusuf, ll, s. 38.

119

bende hâsıl olunca Nasruddevle ile herhangi bir aldatmanın söz konusu olmayacak gerçekleri ele almaya karar verdim. Bu gerçekler, Nasruddevle’nin Türkmenlerle (Selçuklular) ilişki kurmaya çalıştığı gibi Beylik Meclisinin de Alevi devleti ile aralarına mesafe koyma yönünde ortaya koyduğu irade beyanıdır.346

Nasruddevle ve Beylik Meclisi’nin tutumları insanı şaşkına çeviriyordu; İleri görüşlülüğün, liderlik konusundaki liyakatin kaynağı olan devlete karşı tutumlarından dolayı onlara karşı bir nefret oluşmaktaydı. Tam da bu esnada onun konumundaki birine yakışır, güzellikleri dile getiren ve yakınmayı hissettiren mektubu gelmişti ki bu mektup onun istişaresinde isabetli ve feraset sahibi bir kişi olduğunu ortaya koymaktaydı. Küsüp gitmeden önce Nasruddevle’nin onlara karşı beslediği duyguları ve gösterdiği yolun doğru olduğu anlaşılmıştı. Arabulucu, Nasruddevle’ye yakınlığı ile bilinen, bu konuda Nasruddevle ile olan ilişkilerini ve Alevi devletine hizmet etmeyi bir arda devam ettirebilen saygıdeğer üstat idi.

Daha sonra bu güzel dönüşten dolayı Bakanlar Meclisi, bana teşekkür mektubu yazmıştı; bu teşekkür mektubunda Nasruddevle’nin de payı vardı.

Bana tevdi edilen emir doğrultusunda, Allah’tan yardım dileyerek ve O’na tevekkül ederek sözü şuraya getirmek istiyorum. Şayet Nasruddevle gaflet ve gurur içinde olmaya devam eder ve yardım elini uzatmazsa vuku bulacak tehlikeli durumdan büyük, küçük, şehirli ve köylü herkes etkilenecektir. “O gün herkesin uğraşacağı bir iş vardır.” Bunun üzerine Nasruddevle’den benim anlam yüklediğim manada ve ondan uzak söz konusu olan mektubu içeriği ile birlikte gelmişti. Acaba Nasruddevle, savaş meydanında köklerini kazıma konusunda Selçuklulara karşı şevklerini kırmak ve kılıçlarını köreltmek için bize yardım elini uzatacak ve bizimle olacak mı? Nasruddevle, cevabi mektupta işi serzenişlere, istişarelere ve zamanı olamayan konulara götürmüştü, oysa zaman darlığından ötürü olduğumuz pozisyonu gözden geçirecek ve geriye dönüp bakacak durumda değildik.

346

120

Hal bu iken ve acilen halletmem gereken bir iş için yola çıkmak zorunda olmama rağmen Nasruddevle’den yapılan herhangi bir açıklama söz konusu olmamıştı; oysa öyle bir zamandayız ki Ramazan ayı çıkmadan her şey ortaya çıkmış olacaktı. Allah’u Teâlâ bu ayı İslam ve Müslümanlar için yüceltmiştir. Yine bu ayda gazabını da yeryüzünde bozgunculuk yapanlara yöneltmiştir. Nasruddevle’den gelmiş olan mektuba aynı üslupla cevabi bir mektup yazmıştım. Bu mektubu, Nasruddevle’ye açıklama görevini o saygıdeğer üstat üstlenmişti.

Söz konusu Nasruddevle’nin cevabi mektubuyla ilgili ona şunu söylemiştim; Şayet “Emirlik Meclisi” tehlike anında söz konusu tehlikelere karşı ani refleks gösterebilen topluma yardım etme konusunda imtina ederse ki zamanın böyle bir toplumu ve emsallerini bir daha bir araya getirmesi ve onlardan ayrılarak yanlış yolda olanlarla dost olmalarını sağlaması uzak bir ihtimaldir. Daha sonra burada aklın da benimsediği bir şey söylemiştim: Diyelim ki Türkmenler size karşı barışçı bir yaklaşım sergiliyor ve aranızdaki ilişki karşılıklı güven ve hakkaniyete dayanıyor olsun. Dolayısıyla bizden başka bir düşman olmayacağı gibi, bizim ülkemizden başka saldırılara hedef olabilecek bir ülkede söz konusu değildir. Bize karşı saldırıya geçtikleri vakit, sizin üzerinizden geçip ve geçtikleri güzergâhlarda yer alan sizler değil misiniz? Bu durumda sizler iki seçenekle karşı karşıyasınız; ya onları hizmetçinin efendisini, dostun dostunu karşıladığı gibi karşılarsınız ve böylece hanenizi onlara açarsınız ya da bunu yapmayıp onlara karşı kalelerinize sığınarak onlardan korunmuş olursunuz. Şayet niyet onlara hizmet ve onları karşılamaksa, sizlerden daha önce nice toplumlar bunu yaparak nankörlerden olmuşlardı.

Daha dün hilafet iddiasında bulunan Abbasi Halifesi’nin büyük yeminlerine ve verdiği önemli güvencelere rağmen Selçuklulara karşı yumuşak davranan ve onlara hizmet etmek isteyen el-Melikü’r-Rahim lakaplı Ebu Kâlicar’ın oğlunun başına neler geldiği herkesin malumudur.347

Melikü’r-Rahim, Selçukluların karargâhlarına girdiği gibi kendisini onların tuzağında bulmuştu; bilindiği kadarıyla Merhum Melikü’r-Rahim’le ilgili ne dine, ne

347

121

verilen sözlere, ne de arabulucu olan halifenin örfüne riayet edilmişti. Allah kurtarsın, Melikü’r-Rahim’in bu gün ne başına geçireceği bir fesi ne de uzanacağı bir keçesi kalmıştı. Melikü’r-Rahim’in elinde onu hayatta tutacak azıcık bir azığından başka bir şeyi kalmamıştı. Hal bu iken zenginliklere, hazinelere, kalelere -ki bu kaleler en önemli kalelerdir- ve ahalisiyle mamur şehirlere sahip olanların durumu ne olacak. Bu birinci seçenek bundan ibarettir.

Şayet niyet onlardan korumak olan ikinci seçenek ise, zaten Allah, onları savaşlarda darmadağın eder ve onlar Allah’ın haklarında; “Yapmış oldukları her şeyin önüne geçtik ve böylece onu savrulmuş olan toz zerreciklerine kılıverdik,” dediği kimselerin durumuna dönüşürler. Mademki işin gidişatı buraya varacak, o zaman sırtınızı dönmeden bu zorunlu durumu niye kabullenmiyorsunuz? Böylece şairin dediği gibi olursunuz:

İşin sonunu görünce, en son yapması gerekeni önceledi.

Yeryüzünde sizi destekleyen büyük ve geniş kitleler size yoldaş, tüm güçler sizinle beraber ve büyük bir kalkan olan Alevi Devleti arkanızda olduğu halde, neden bu fırsatı değerlendirmiyorsunuz?

Fırsatı kolla, çoğu zaman o fırsatı kaçırdıktan sonra onu aramaktan bıkarsın. Bu, aklı olan herkesin bilebildiği bir durumdur. Senin yönün hiçbir batıl örtünün örtmediği akla doğru olsun. Bizler ise, Allah’ın şu sözüne dayanarak: “Ant olsun ki Zikir’den sonra Zebur’da da yeryüzüne Salih olan kullarım varis olacak diye yazmıştık.” şuna inanıyoruz; bizim zalimlerin ülkelerini ele geçirmemiz onların bizim ülkemizi ele geçirmelerinde daha yakındır. Dedesi Muhammed (a.s.v.) olan, Babası Ali (r.a.) olan, ülkesi adalet ve güvenlik bahçesi olan, haramlardan büsbütün sakınan ve sadakalarını büyük-küçük herkese veren kimsenin Salihlerin özeliğini hak eden bir başkasını düşünemiyorum.

Manzara bu olduğuna göre, Allah’ın vaat etmiş olduklarının gerçekleşmeme ihtimali söz konusu değildir. Bu; Allah’a güvenme, sözüne inanma, vaat ve tehditleri konusunda kuşku duymama seçeneğidir. Bizim görüşümüze göre; bütün övgüleri hak

122

eden ve eksiklilerden münezzeh olan yüce Allah’ın takdir ettiği, Ebu’l-Hâris ve arkadaşlarının o yüce davasına icabet ederek maddi-manevi, sınırsız sayıda asker ve binek konusunda onlara her türlü desteği vermektir. Allah korusun! Şayet Ebu’l-Hâris’e bir baskı yapılır ve bir kötülükle karşı karşıya kalırsa, Alevi devleti hazinelerini ve atalarının (a.s.v.) hazinelerini açmaya muktedirdir. Ortaya koyulacak olan bu lojistik destek sayesinde mızraklarıyla sahraları ormana çevirecek ve bulutlardan yağmur damlarcasına kılıçlardan kan yağdıracak süvari ve piyade birlikler oluşturabilecektir. Üstada tavsiyem, ona hatırlattıklarıma basiret gözüyle bakması ve durumu gerektiği gibi ele almasıdır. Şayet üstat, benim söylediklerimden dışarı çıktığımı ya da söylediklerimden herhangi birisinin yarısından bile vazgeçtiğimi biliyorsa o zaman konuyla ilgili beni tekzip etsin. Şayet ikinci seçenek söz konusu olacak olursa ilk olarak ki ondan Allah’a yaklaşarak vacip olan Müslümanların barışı olur, ikinci yararı arkadaşının yararına olur, üçüncüsü de yararı devlete olur. 348

Belgede Mervani Devletinin dış siyaseti (sayfa 137-141)