• Sonuç bulunamadı

MERKEZ BANKASI İŞLEMLERİ

PARA POLİTİKASI VE PİYASALAR

KREDİLERDEKİ GELİŞMELER (Trilyon TL)

III.2. MERKEZ BANKASI İŞLEMLERİ

Merkez Bankası, 2000 yılı başında uygulamaya konulan “Enflasyonu Düşürme Programı” çerçevesinde belirlenen kur politikası ile uyumlu olarak bilanço kalemleri üzerine sınırlar getiren kurala bağlı bir para politikası uygulamıştır. Söz konusu politika 2000 yılının son dönemlerine kadar tutarlı bir şekilde devam ettirilmiş, ancak yılın ikinci yarısında cari işlemler dengesindeki bozulma ve bankacılık kesiminde artan risklerin etkisiyle Kasım ayında ortaya çıkan finansal kriz ve likidite sıkışıklığı, Merkez Bankası fonlamasının artırılmasını gerektirmiştir. Bu oluşum, program çerçevesinde Net İç Varlıklar ve Net Uluslararası Rezervler için belirlenen hedeflerden sapmaya yol açmış ve hedeflerin revize edilmesi ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Alınan ek önlemler ve Uluslararası Para Fonu tarafından sağlanan Ek Rezerv Kolaylığı ile birlikte piyasalarda Ocak ayında göreli bir istikrar sağlanmış, ancak bankacılık sektöründe kırılgan ve likiditenin kamu bankaları ve özel bankalar arasında dengesiz dağıldığı bir yapının oluşmasının önüne geçilememiştir. Açıklanan döviz kur sepeti artışına göre faizlerin yüksek kalması, piyasadaki likiditenin dengesiz dağılımı Merkez Bankası’nın etkin likidite yönetimi önünde ciddi bir kısıt oluşturmaya başlamış ve piyasalardaki kırılganlığın sürmesine neden olmuştur.

Bu ortamda, Hazine’nin yoğun itfasının ve bu nedenle yüksek borçlanma ihtiyacının olduğu günün öncesinde politik gelişmelerin de etkisiyle piyasalarda ortaya çıkan olumsuz durum, 19 Şubat 2001 tarihinde Merkez Bankası’nın iç piyasalardan kaynaklanan yoğun döviz talebiyle karşı karşıya kalmasına neden olmuştur. Bu talep karşısında, Merkez Bankası uygulanmakta olan kur politikasının gerektirdiği taahhüt çerçevesinde ABD finansal piyasalarının kapalı olmasına bağlı olarak, ertesi gün valörlü 7,6 milyar dolarlık döviz satışı gerçekleştirmiştir. Merkez Bankası’nın rezervlerine ciddi bir atak gelmesiyle başlayan kriz karşısında, Merkez Bankası kur politikasını korumak amacıyla Türk lirası likiditeyi daraltma yoluna gitmiştir. Bu uygulama kısa vadeli faizlerin aşırı yükselmesine yol açmıştır.

Merkez Bankası’nın bu müdahalesi sonucu, olağanüstü Türk lirası likidite sıkışıklığının yaşandığı 20 Şubat tarihinde, piyasa katılımcıları tarafından Türk lirası karşılıklarının sağlanamamasına bağlı olarak 7,6 milyar dolarlık döviz satışının 6,1 milyar dolarlık bölümü iptal olmuş, 21 Şubat 2001 tarihinde ise 3,5 milyar dolarlık döviz satışı yapılmıştır. Aşırı yüksek faizlerin kısa dönemler için bile sürdürülemez olması, kısa dönemli finansman ihtiyaçları çok yüksek seviyelerde olan bazı bankaların yükümlülüklerini yerine getirememesine neden olmuştur. Bu durumun bankacılık sisteminin işleyişini tehdit edecek boyutlara ulaşmasını ve ekonomi üzerine ek yükler getirmesini önlemek amacıyla, 22 Şubat tarihinde Türk lirası yabancı para birimleri karşısında dalgalanmaya bırakılmıştır.

22 Şubat tarihinde Türk lirası yabancı para birimleri karşısında dalga-lanmaya bırakıl-mıştır.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası

22 Şubat sonrası dönemde, krizle birlikte ödemeler sisteminde ortaya çıkan dengesizliklerin önlenmesi ve finansal piyasalarda istikrarın sağlanması Merkez Bankası’nın temel amacı olmaya devam etmiştir. Kur politikasındaki bu temel değişiklikle birlikte para politikasının katı kurallara bağlı yapısının değişmesi, Merkez Bankası’nın piyasalarda istikrar sağlamaya yönelik esnek politikalar uygulamasına olanak tanımıştır. Bu doğrultuda, Merkez Bankası 26 Şubat 2001 tarihinden itibaren Bankalararası Para Piyasası’nda (BPP) faiz oranlarını önemli ölçüde indirmiştir. Uygulamaya başlanılan daha etkin likidite yönetimi ile piyasa faiz oranları üzerinde alt ve üst limitler getirilmesi yoluyla büyük ölçüde belirleyici olmaya başlanılmıştır.

Merkez Bankası dalgalı kur rejimine geçiş sonrasında bankacılık sisteminin dış yükümlülüklerini yerine getirebilmesi amacıyla bankalara günlük olarak ilan ettiği oranlardan döviz depo olanağı tanımıştır.

Merkez Bankası dalgalı kur rejimine geçiş sonrası müdahalelerini döviz piyasasının uzun dönemli denge değerini etkilemeden kısa dönemli geçici aşırı dalgalanmaları önleyebilmek amacı doğrultusunda gerçekleştirmiştir. Ayrıca, 29 Mart tarihinden itibaren programlı döviz satış ihalesi uygulamasına başlanmıştır.

Bankacılık sisteminin Şubat krizine yüksek oranda açık pozisyonla girmiş olması kur üzerinde ek bir baskı oluşturmuştur. Bu kırılganlık Merkez Bankası tarafından yapılan döviz satışları, kamu bankalarına ve TMSF bünyesindeki bankalara mali yapılarını güçlendirmek için döviz cinsinden ya da dövize endeksli Devlet İç Borçlanma Senetlerinin verilmesi ve Haziran ayı içinde gerçekleştirilen borç takası işlemleri ile büyük ölçüde giderilmiş ve döviz kurları üzerindeki baskı göreli olarak hafiflemiştir.

22 Şubat öncesi dönemde, yoğun likidite ihtiyacı içerisinde bulunan kamu bankalarının ve TMSF bünyesindeki bankaların özellikle gecelik piyasadaki aşırı fon talepleri ve dengesiz likidite dağılımının beraberinde getirdiği ikili yapı Merkez Bankası’nın para politikası uygulamasını, özellikte likidite yönetimini büyük ölçüde sınırlandırmıştır. Dalgalı kur rejimine geçiş sonrasında finansal sistemde istikrarın sağlanması için Merkez Bankası’nın bir diğer önceliği, söz konusu bankaların çok yüksek düzeylerdeki gecelik borçlanma ihtiyaçlarının piyasa faiz oranları üzerinde yarattığı aşırı baskının ve dalgalanmaların önüne geçmek olmuştur. Bu çerçevede, kamu ve fon bankalarının gecelik borçlanma gereksinimlerinin Merkez Bankası tarafından karşılanmasına başlanılmıştır. Hazine ile eşgüdümlü olarak yürütülen bu operasyon ile 16 Mart sonrası dönemde kamu bankalarına ve TMSF bünyesindeki bankalara Hazine tarafından mali yapılarının iyileştirilmesi amacıyla DİBS verilmiş ve söz konusu DİBS’lerin 14 katrilyon Türk

26 Şubat

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası

liralık bölümünün Merkez Bankası tarafından belirli bir süreçte doğrudan alımı sonucu bu bankaların likidite sorunları önemli ölçüde giderilmiştir. Kamu bankaları ve TMSF bünyesindeki bankaların geriye kalan kısa vadeli borçlanma ihtiyaçları ise açık piyasa işlemleri (APİ) yoluyla 7 ve 14 günlük vadelerde gerçekleştirilen repo işlemleri ile karşılanmaya başlanmıştır. 16 Mart tarihi itibariyle, söz konusu bankaların müşteri ve diğer bankalara gecelik vadede 13,6 katrilyon Türk lirası düzeyinde olan borçları aşamalı olarak azaltılarak Mayıs ayı sonunda sıfır düzeyine indirilmiş; operasyonun Mayıs ayı sonunda tamamlanması ile birlikte Merkez Bankası’nın bu bankalarla gerçekleştirdiği repo işlemlerinin hacmi de 5,9 katrilyon Türk lirası seviyesine gerilemiştir. Operasyon sonucunda piyasada ortaya çıkan çok büyük miktardaki likidite fazlası ise bu süreçle birlikte Merkez Bankası tarafından İMKB Tahvil ve Bono Piyasası Repo-Ters Repo Pazarı’nda APİ aracılığıyla gerçekleştirilen ters repo işlemleri, BPP’deki alım yönlü işlemler ve döviz satış işlemleri yoluyla çekilmeye başlanmıştır. Bankacılık sisteminin Kamu bankaları ve TMSF bünyesindeki bankalar dışında kalan bölümünün operasyon sonrası süreçte devamlı olarak fazla likiditeye sahip olması sonucu Merkez Bankası’nın piyasadaki fazla likiditeyi çekmek için belirlediği faiz oranları piyasa faiz oranı halini almış, hemen hemen bütün işlemler bu faiz oranlarından gerçekleşmeye başlamıştır.

Sonuç olarak, uygulamaya konulan para programının temel unsurlarından birisini oluşturan bu operasyonun parasallaşma etkisi, Merkez Bankası tarafından kontrol edilmiş ve bilanço büyüklüklerinden Para Tabanı’nın öngörülen seviyelerde sınırlandırılması sağlanmıştır.

15 Mayıs 2001 tarihinde kamuoyuna açıklanan para politikası ile, enflasyon hedeflemesi uygulamasının önkoşulları sağlanıncaya kadar, nominal çapa olarak Para Tabanı’nın hedeflenmesi öngörülmüştür. Bunun yanı sıra yeni Merkez Bankası Yasası ile Merkez Bankası’nın temel amacı fiyat istikrarının sağlanması olarak belirlenmiştir. Enflasyon hedeflemesi rejimine geçişin başlangıcı sayılabilecek 2001 yılının geriye kalan döneminde Merkez Bankası, bilanço büyüklüklerini kontrol altında tutma politikasının yanı sıra enflasyondaki mevcut ve yakın gelecekteki eğilimleri göz önünde tutarak kısa vadeli faiz oranlarında değişiklikler yapmıştır. Bu çerçevede, Merkez Bankası enflasyon bekleyişleri ile iç ve dış piyasalardaki ekonomik ve politik gelişmeleri de göz önünde tutarak Temmuz-Eylül döneminde dört kere faiz değişikliğine gitmiştir.

Bu süreçte, Merkez Bankası, Bankalararası Para Piyasası ile İMKB Repo-Ters Repo Pazarı’ndaki ters repo faiz oranını eşit olarak belirlemiştir. Merkez Bankası, belirsizlikler ve risk algılaması nedeniyle gecelik vadede yoğunlaşan para piyasası işlemlerinde vadenin uzamasını teşvik etmek amacıyla, gecelik işlemler dışında, 1 haftalık, iki haftalık ve 1 aylık vadelerde de alış faiz oranı ilan etmiş ve uzun vadelerdeki faiz oranlarını Eylül ayına kadar daha yüksek belirlemiştir. Eylül

Merkez Bankası Temmuz-Eylül dö-neminde 4 kere faiz değişikliğine git-miştir.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası

ayında ise, 1 haftalık vadedeki alış faiz oranı gecelik vadeden daha yüksek bırakılmasına karşın, geçen süreçte, piyasadaki vadelerin uzamasına ve beklentilerin iyileşmesine paralel olarak, 2 haftalık ve 1 aylık vadelerdeki alış faiz oranları daha düşük tutulmuştur.

TABLO III.2.1 FAİZ ORANLARI

(Ağırlıklı Ortalama Bileşik Faiz Oranları)

İMKB İMKB

Tahvil ve Bono

Piyasası Tahvil ve Bono

Piyasası Bankalararası

*Rakamlar çok yüksek olduğundan gösterilmemiştir.

III.2.1. Açık Piyasa İşlemleri

2001 yılı APİ, 22 Şubat 2001 tarihinde para ve kur politikalarında yaşanan değişiklikle birlikte Merkez Bankası’nın yeniden belirlenen hedefleri ve öncelikleri göz önünde bulundurularak Şubat krizi öncesi ve sonrası olmak üzere iki ayrı dönemde incelenebilir.

2000 yılı Kasım ayında piyasalarda ortaya çıkan kriz ortamı, APİ fonlamasının artırılarak yılın geriye kalan döneminde piyasaya doğrudan alım ve repo işlemleri yoluyla yaklaşık 3,5 katrilyon Türk lirası tutarında likidite sağlanmasını ve para programı çerçevesinde belirlenen NİV bandı sınırları dışına çıkılmasını beraberinde getirmiştir. 2001 yılı ile birlikte, 2000 yılı sonundaki dini tatil döneminde önemli ölçüde artış gösteren emisyon hacminin normal seviyelerine dönmesi ve piyasanın likidite ihtiyacının önemli ölçüde Merkez Bankası’na döviz satışları yoluyla sağlanması sonucu Şubat krizinin başgösterdiği 19 Şubat tarihine kadar APİ’nin piyasaya net etkisi –2,8 katrilyon Türk lirası olmuştur. Söz konusu dönemde, APİ

2001 yılı içerisinde 19 Şubat tarihine kadar olan dönem-de açık piyasa işlemlerinin piya-saya net etkisi –2,8 katrilyon Türk lirası olmuştur.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası

Kasım krizi sonrası revize edilen NİV hedefleri çerçevesinde gerçekleştirilmiş;

likidite yönetimi 2000 yılının Kasım krizi öncesi dönemine benzer şekilde repo ihaleleri ile yürütülmüş, bu dönemde piyasadan doğrudan alım işlemi yapılmamıştır. Yine bu dönemde, Kasım krizinin olumsuz etkileri bir ölçüde giderilebilmiş, çok yüksek seviyelere çıkan faiz oranlarında gerileme sağlanmış, ancak devam etmekte olan yüksek risk ortamında faiz oranları kur politikası ile belirlenen kur artışları ile uyumsuz olarak Kasım krizi öncesi dönemdeki seviyelerinin üzerinde kalmıştır.

19 Şubat tarihinde ortaya çıkan yoğun döviz talebi karşısında, Merkez Bankası kur politikasını savunmak amacıyla, Türk lirası likiditesinin artmasına izin vermemiş, krizin yoğun olarak yaşandığı 19-21 Şubat tarihleri arasında repo işlemleri ile yapılan fonlama miktarını repo dönüşlerinin altında tutmuştur. Merkez Bankası 21 Şubat tarihinde Hazine’den 700 trilyon Türk lirası tutarında kıymet almıştır. Merkez Bankası ayrıca, kurların dalgalanmaya bırakılmasından sonraki günlerde piyasadan 452,6 trilyon Türk liralık doğrudan alım işlemi gerçekleştirmiştir.

22 Şubat tarihinde dalgalı kur rejimine geçilmesi yeni bir likidite yönetimi stratejisini gerekli kılmış ve Merkez Bankası 26 Şubat tarihinden itibaren APİ kotasyon oranlarını hızlı bir şekilde indirmeye başlamıştır. Bu çerçevede, 26 Şubat-2 Mart döneminde yüzde 11Şubat-2-140 aralığında gecelik vadede kotasyon yoluyla repo işlemleri, İMKB Tahvil ve Bono Piyasası Repo-Ters Repo Pazarında ise yüzde 120-150 aralığında repo, yüzde 80-100 aralığında da ters repo işlemleri gerçekleştirilmiştir. 12 Mart sonrası dönemde ise İMKB’de repo işlemlerine taraf olunmamıştır. APİ’nin temel amacı Merkez Bankası’nın kendi penceresinden gerçekleştirilen repo işlemleri yoluyla kamu bankalarının ve TMSF bünyesindeki bankaların likidite ihtiyaçlarını karşılayarak bu bankaların kısa dönemli faizler üzerinde oluşturdukları baskıyı ortadan kaldırmak olmuştur. Bu çerçevede, İMKB Tahvil ve Bono Piyasası Repo-Ters Repo Pazarında gerçekleştirilen ters repo işlemleri ile piyasadan likidite çekilmiştir. Bunun yanı sıra, kamu bankaları ve TMSF bünyesindeki bankaların gecelik piyasalarda oluşturduğu baskı ortadan kalktığı için Merkez Bankası’nın piyasa faiz oranları üzerinde belirleyici olmaya başladığı bu dönemde, APİ kotasyon oranlarının BPP ile eşgüdümlü olarak piyasa gelişmeleri doğrultusunda gerekli görüldüğünde yeniden belirlenmesi ve vadelerin uzatılması politikası uygulanmıştır.

Ayrıca, 11 Eylül tarihinde ABD’de meydana gelen terörist saldırıların uluslararası mali piyasalarda yarattığı tedirginliklerin piyasalara olası olumsuz yansımalarına karşı alınan tedbirler çerçevesinde BPP’ye ilişkin alınan tedbirlere

19 Şubat tarihinde yoğun döviz

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası

paralel olarak piyasada ek likidite ihtiyacı çıkması durumunda, gerekli likiditenin İMKB Tahvil ve Bono Piyasası Repo-Ters Repo Pazarında APİ aracılığıyla gerçekleştirilecek repo işlemleriyle yüzde 62 oranından karşılanması öngörülmüştür. Ancak, piyasada ek likidite ihtiyacı ortaya çıkmamış, Merkez Bankası tarafından APİ ile sağlanan bu ek likidite olanağı kullanılmamıştır.

TABLO III.2.2

AÇIK PİYASA İŞLEMLERİ KOTASYONLARI