5. HAYATTA KALMAK İÇİN
5.1. Bireysel Taktikler: Dayanışma Ağları, Miş Gibi Yapmak, Görünmezlik
5.1.2. Gey Mekânları
şarkılarla, sözlerle, kendine ait ifadelerle ya da üretilen dillerle özerklik alanı sağlıyordu (1995, s. 58). Hem de “efendilerin ve hanımların anlayamadığı bu dilsel kodlar, lehçeler ve jestler” kendine alan açmak ve güvenli bir mekân yaratmak için, zorunlu olarak hâkim olandan fiziksel olarak uzaklaşılmasını da gerektirmeden (s. 171).
barlardan “burada öpüşemezsiniz, burası gey bar değil, kendi mekânınıza gidin” gibi tepkilerle karşılaşılabiliyor. İrem’in dediği gibi bu durum eşcinsellerin barların güvenlik görevlilerinin eşcinsel çiftler öpüştüğünde “toparlanmaları” gerektiği uyarılarıyla karşılaşmalarına ya da daha ileri gidip dışarı atılmalarıyla sonuçlanabiliyor. Dolayısıyla eşcinsel ilişkiler, zaman zaman gözden ırak yerlere, bir nevi evlere hapsediliyor görünüyor. Diğer yandan da Nihan’ın belirttiği gibi, “eve tıkılıyorsun ama illaki dışarı çıkacaksın. Dışarı çıktığında da daha açık mekânları, barları arıyosun.”
Bu açıdan bakıldığında, De Certeau’nun dediği gibi kent, “panoptik erkin dışında gelişen ve birbirine eklemlenen, çelişen hareketler” ve mekânlarla da dolu aslında (2008, s. 194). Sıkı gözetimi aşan ve tahakkümden biraz daha yalıtılmış bu alanlar, J. C.
Scott’ın belirttiği gibi, “saklanan konuşmaların, şarkıların… kurtuluş hayallerinin, kaçış programlarının, isyan planlarının, aşırma taktiklerinin ve benzerinin göreli bir güvenlik içinde tartışıldığı mekanlardır” (Scott J. C., 1995, s. 170). Hâkim olanın yoğun gözetimi içerisinde kendilerine kendi kimliklerini ortaya serebilecekleri, dertlerini paylaşabilecekleri ve sosyalleşebilecekleri alanlar sağlayan bu mekânlar, görüştüğüm eşcinsel ve biseksüel kadınların hayatında gey barlar ya da çoğunlukla gay-friendly olarak anlattıkları mekânlardı.
Barlar güzeldir… çok rahatça dans edebilirsiniz kadın kadına, kimse sizi yadırgamaz rahatsız etmez… Genelde ufak mekânlar, çok büyük değiller, karanlık, kapalı ve kalabalık mekânlar, eminim pek çok straight bardan daha kalabalıktır, çünkü bizim gidebileceğimiz çok az yer var… Eşcinsel insanların sosyalleşebileceği o kadar az yer var ki.
Eşcinsel Kadınlar Yirmi Dört Tanıklık kitabında (2003, s. 52) görüşme yapılan kadınlardan biri olan İrem’in, gey barlara dönük olarak kurduğu yukarıdaki cümlelerinin yansıttığı gibi, eşcinsel ve biseksüel kadınların kendilerini ait ve rahat hissettikleri mekânlar, cinsel yönelimlerini ortaya koyabilmeleri ve kendilerini ifade edebilmelerini kolaylaştırıyor ve bunun için yeni fırsatlar yaratıyordu.
Kamusal Alanda Mahrem Taktikler makalesinde Alp Biricik (2013), özellikle internet yaygınlaşmadan önce, eşcinseller ve translar için parklar ve meydanlarla eşcinsel ve trans mekânların temel buluşma yerleri olduğunu söylüyor (s. 193). Örneğin erkek eşcinsellerin diğer erkek eşcinsellere ulaşmasında parklar gibi kamusal mekânlar yolu
açabiliyorken;; eşcinsel kadınların deneyimleri, erkek eşcinsel deneyimlerine göre farklılık teşkil ediyor. Eşcinsel ve biseksüel kadınların kamusal mekânlarda yan yana gelmeleri, 1990’ların başlarında ortaya çıkan politik örgütler ve bazı gece eğlence mekânları dışında oldukça sınırlı olmuş;; bu ise hayatın her alanına yayılan eril tahakkümle kadınların yaşadıkları dahiliyet ve mekân üretim sorunlarıyla doğrudan ilişkili (s. 195). Burcu Ersoy’un belirttiği gibi, beden ve eylemleri denetlenen kadınların cinselliklerini, cinsel yönelimlerini, aşklarını, hamamlarda, parklarda, sinemalarda ya da benzeri sosyalleşme alanlarında dile getirmeleri çok zordu (2011, s. 412). Bu anlamda Biricik, dışarıya çıkmak için babadan veya iktidar statüsünü temsil eden diğer
“büyüklerden” izin alma zorunluluğu içerisindeki kadınların, şehrin içine karışmaktan çok, 1990’ların başında Venüs’ün Kızkardeşleri grubunun oluşumunda olduğu gibi, mekân bulma ve üretme taktiklerinin erkek eşcinsellerden farklı olarak “politik” bir dayanışmayla başladığını söylüyor (2013, s. 197).
Bu şekilde kadınlar arası dayanışma ve kendine ait mekân yaratma vurgusu, görüştüğüm kadınlardan Özlem’in Kızılay’da Konur Sokak’ta açtığı ve “Ankara’daki ilk kadınlara özel bar” olarak tanımladığı Planet Bar’da34 karşılık buluyor. 2010 yılında açılan ve geylerin de gidebildiği ama özellikle ilk açıldığında Özlem’in “önceliğimiz kadınlardı” dediği, “feminist, lezbiyen ya da heteroseksüel”, kadın ağırlıklı işleyen bir mekânmış Planet Bar. Çektiği kredi ve borçlarla mekânı zorluklarla ayarladığını ve işletmeye başladığını anlatan Özlem, başlarken kaygısının kesinlikle para olmadığını söyledi. “Çok politik bi insan değilim, biçok şeye çok geriden başladığım için çok yeni yeni öğrenmeye çalışıyorum. Kafe olayında da… elimden geldiğince yardım etmeye çalıştım. Politik olmama durumumu başka şeylerle kapatmaya çalıştım.” diyen Özlem, mekânı açmaktaki amacının kadınların bir araya gelip rahatlıkla sosyalleşebileceği ve birlikte bir şeyler üretebilecekleri bir alan yaratmak olduğunu anlattı. Bu amaca ise kafenin/barın özellikle ilk açıldığı dönemlerde ulaştıklarını belirtti. Örneğin Sosyalist Feminist Kolektif (SFK) gibi oluşumlar Özlem’in söylediğine göre toplantıları için Planet Bar’ı kullanıyordu. Dolayısıyla aslında o mekân bir mücadele alanı yaratıyordu
34Planet Bar Ankara Ankara’nın tek gay kafesi ve haftasonları kadınlara özel tek barı. (24 Kasım 2010).
Erişim: 15 Mart 2014, http://planetbarankara.blogspot.ch/
ve içerisindeki dinamikle dayanışma ağlarının oluşumu ve dönüşüm için de fırsat sunuyordu.
Fakat ilerleyen zamanlarda, ödenemeyen kiralar, artan borçlar gibi nedenlerle Özlem çaresizlikten öncelikle başka bir mekâna taşınmak zorunda kalmış ve sonrasında ekonomik sıkıntılar nedeniyle barı işletmeye devam edememiş. Özlem’in barın kapanma sürecine dair vurguladığı iki unsursa dikkat çekiciydi. Bunlardan ilki, taşındığı yeni mekâna gelenlerin değişen profiliydi. Bunda barın farklı bir sokağa taşınmış olunmasının yanında, önceki mekâna gelen kadınlar arasındaki ilişkiler de etkili olmuştu. Özlem’in dediği gibi;; “Gelen kadınlar önce gayet iyi, herkes geliyodu. Sonra kadınlar arasında flört olayları başladı, sevgililikler oldu. Sonra ayrılık süreci başladı ve birbirlerini görmemek için gelmemeler başladı. Zaten çok küçük bi kitleye şey verirken bi de bunların olması çok sıkıntılıydı.” İkinci unsursa, Özlem’in SFK’yı dışarda tutarak söylediği, gelen kadınların mekâna maddi anlamda desteği iyi yapamamasıydı. Kira için düzenlenen parti ve benzerinde gelen kadınların, tanıdık oldukları gerekçesiyle girişte para vermek istememeleri gibi nedenler mekânın kapanma sürecini hızlandırmıştı.
Dolayısıyla aslında kadınların kendilerine ait bir alan olarak yola çıkan bar, Özlem’in de yansıttığı gibi biraz da dayanışamamaktan kaynaklı olarak yoluna devam edememişti.
Sixties Bar ya da gece kulübü, görüşmelerde kadınların sıklıkla duyduklarını dile getirdikleri Ankara’daki ikinci gey mekândı. “Ankara’nın en çok bilinen gey barı”
olarak ifade edilen Sixties’i kadınlar ilk duyduklarında merak ettiklerini;; fakat sonrasında mekâna gittiklerinde çoğunlukla hayal kırıklığına uğradıklarını ifade ettiler.
Örneğin İdil, oraya ilk gittiği zaman “korktuğunu” söyledi. “Bunlar da tabi önyargı”
dese de, kısa saçlı, butch, takım elbiseli sert kişilerle karşılaştığını, “aşırı”, “garip garip davranan” bu kişilerden gerçekten rahatsız olduğunu belirtti. Müge de benzer şekilde, Sixties’de bir gün travestilerin yoğunlukta olduğu bir partiye gittiğini söyledi.
“Transfobi gibi algılansın istemem ama” diyerek, kapıdaki “amcalardan, fedai tiplerden” çok korktuğunu söyledi. Direk girip çıkmış olmamak ve dikkat çekmemek için de hemen mekândan ayrılamadığını, orada geçirdiği zamanıysa da “polis bassa kesin işimi kaybederim” düşünceleriyle geçirdiğini söyledi.
Bu anlamda görüştüğüm kadınların;; birbirini bilen, kapalı ve daha cemaat gibi algılanabilecek grupların toplandığı mekânlar yerine daha çok, gay-friendly olarak tabir edilebilecek, her cinsiyet ve cinsel yönelimden insanların gittiği mekânları tercih ettiklerini gözlemledim. Tercih etmeye dair yapılan temel vurguysa çoğunlukla partnerleriyle fiziksel yakınlık kurabilmeleri üzerineydi. Bu anlamda;; Passage, Telwe, Nefes ve tez için görüşmelerin çoğunu yaptığımız mekân olan Roxanne, adı en çok anılan mekânlar oldu. Bu mekânlar kadınlara rahat edebilecekleri ve cinsel yönelimlerini ve ilişkilerini saklamak zorunda kalmadan hareket edebilecekleri alanı sağlıyordu. Bunun yanında, kadın eşcinselliğinin Deniz’in ifadesiyle “erkek bakış açısından, biraz daha pornografik ve görsel bir şey” olarak algılanması, mekânlarda yapılan hareketlerin “çevreye fazla rahatsızlık vermemesini” getiriyordu;; “en fazla uzaktan böyle bakıyor ediyorlar, ama çok fazla tatsızlık yaşamıyorlar”. Funda’ya göre ise, benim görüştüğüm kadınların büyük çoğunluğunun da içinde konumlandığı Ankara’daki “lezbiyen camia”, sıklıkla gittikleri bu mekânların işletmecilerini ve çalışanlarını tanıyorlar. Bildikleri ve güvendikleri bu mekânlarda böylelikle büyük bir sorunla karşılaşmamışlar. Bunun yanında, Funda, mekanlarla bu şekilde samimiyeti olmayan eşcinsel/biseksüel kadınların bu mekanlarda yaşadıkları pratiklerin daha farklı olabileceğini söyledi.
Diğer yandan, gay-friendly olarak görülen ve ifade edilen mekânlar, el değiştirmesi ya da gelen kitlenin değişmesi gibi nedenlerle homofobik yaklaşımlarla kadınlara geri de dönebiliyordu. Bunlardan biri olarak anılan EskiYeni Bar hala pek çok LGBTİ bireyin gittiği ifade edilse de, güvenlik görevlilerinin eşcinsellere dönük uyarıları ya da dışarı çıkarılmaları gibi kadınların ifade ettiği homofobik tutum ve eylemleri nedeniyle görüşmelerde fazlasıyla eleştirildi. Bunun yanında Nihan, bu tarz mekânlarda yaşanan sıkıntıların “suçunu” kendilerinde bulduğunu söyledi:
Noluyo biliyo musun? Partiler oluyo. Partiden çıkılıyo, hadi oraya gidelim. Orda çok abartılıyo bazı şeyler. Nası diyim yani ortamda bi tek eşcinsel insanlar varmış diğerleri hiç yokmuş gibi davranılıyo. Bi de bastırılmışlığı artık bi açılma olarak kabul edince, bazı şeyler çok abartılıyo. İnsanlar da rahatsız olabilirler, bunlar da haklı;; ama bi süre sonra karşı taraf yeter diyo. O da izlemek zorunda değil.
Bizimkiler de diyo ki, ben özgürüm istediğimi yaparım. Geçen karakolluk olmuşlar. “Bunlar ne böyle, ben istemiyorum iki tane erkek karşımda” demiş birileri. Bunlar da, “Burda homofobi var, biz burayı istemiyoruz” demişler. Bunlar onlara laf atmışlar, onlar bunlara. Karakolluk olmuşlar. … Ben bunu şöyle
düşünüyorum. Adam zaten kafası oysa, aynı şeyi bi heteroseksüel çift de yapsa ona da laf edecek;; ama sen tutup da abartıyosan, bazen çok abartanlar oluyo;;
lezbiyenler olsun geyler olsun… Ben olsam ben de uyarırım. Sen gidip düzgünce otursan, ben sana durup uzakta otur falan da demiyorum ama, abartma yani.
Abartırsan herkes uyarır. Artık bastırıldıktan sonra bi de ortamını bulunca abartılıyo.
Değindiğim bağlamda, lezbiyenleri ve biseksüel kadınları damgalayan, ilişkilerini birer seyirlik malzemeye dönüştüren, vakit geçirdikleri mekânlarda baskı ve tacize maruz bırakan heteronormatif zihniyetin, kadınları kendilerini rahat hissettikleri ve ifade edebildikleri mekânlar aramaya ya da oluşturmaya ittiği görülüyor. “Hâkim olanın denetim, gözetim ve baskısının oluşma olanağının” aza indiği biraz daha yalıtılmış görünen bu mekânlar, J. C. Scott’ın dediği gibi “toplumsal ortamın tamamen benzer tahakküm deneyimlerini paylaşan yakın dert ortaklarını” bir araya getiriyor ve tabi olanların özgürce konuşmalarına, hareket etmelerine ve sosyalleşmelerine olanak sağlıyordu (2007, s. 170). Bu mekânlar aynı zamanda, Özlem’in Planet Bar’ında olduğu gibi, kadınların kendilerini özgür ve güvende hissettikleri, bir araya gelip dayanıştıkları ve birlikte ürettikleri bir toplumsal alan yaratıyordu.
Diğer yandan, internet ve sosyal medyaya erişimin, görüştüğüm kadınların mekânlar hakkında bilgi edinmeleri ve mekânlara erişmelerini kolaylaştırdığını belirtmek gerekiyor. Biricik’in söylediği gibi, önceden “evin/ailenin mahrem alanından çıkıp şehre karışan” LGBTİ bireyler için, internet teknolojilerinin gelişimi mekânları bulmayı kolaylaştırdı (2013, s. 193). Fakat diğer açıdan yaklaşıldığında, Burcu’nun belirttiği gibi, internet bu kadar yaygınlaşmadan önce insanlar buluşmak için bir araya gelmek zorundayken, internetin varlığının fiziksel olarak bir aradalığa ket vuran bir durum halini aldığı da düşünülebilir. Ben bu çalışma kapsamında bu anlamda, görüştüğüm kadınların büyük çoğunluğu 20’li yaşlarında kadınlar olduğu ve hayatları internetin ve özellikle sosyal medyanın varlığıyla kesiştiği için, mekânları kullanımlarına ve olası dönüşüme dair farklı yaş gruplarına göre derinlemesine bir analiz gerçekleştiremedim.
Fakat yine de gey barların ve özellikle gay-friendly mekânların, görüştüğüm eşcinsel ve biseksüel kadınların gündelik hayatlarında önemli yer tutan buluşma mekânları olduğu aşikâr. Bazı anlatılardaki istisnalar dışında neredeyse her zaman tercih ettikleri bu mekânların, aşklarını ve ilişkilerini dışa vuramadıkları gündelik hayatlarının
çerçevelenmiş köşelerinin yanında, onlar için görece güvenli, kendilerini rahat hissettikleri ve ifade ettikleri alanlar yarattığı net bir şekilde ortada duruyor.