2. CİNSİYET BELASI
2.1. Kendine Açılma
Yaşamak istediğimiz hayat, cinsel yönelimlerimize dair ‘başkalarının’ öğrettiği,
‘eşcinsel/biseksüellik şöyle ahlaksızlık, böyle yanlış, şöyle kötü, böyle çirkin’ gibi yaklaşımlardan ötürü imkânsız bir hale getiriliyor. Kendisini tanımak ve yaşamak isteyen bizler, daha ilk anda sunulan bu gerçek dışı yaklaşımlardan ötürü, kimliğimizi çarpık bir biçimde oluşturuyor ve sonrasında da ‘ben niye böyleyim?’
şeklindeki acılarımızla baş başa bırakılıyoruz. (Lambdaistanbul, 2006b, s. 124)
“Ben niye böyleyim?”, “Nasıl böyle oldum?”, “Niye ben?” soruları, görüştüğüm kadınların açılma sürecinden bahsederken içinde bulundukları durumu yansıttıkları en temel ifadeler arasındaydı. Üremeye odaklanan ve cinselliği ve arzuyu bu çerçeveye sıkıştıran, içinden geçerek şekillendiğimiz heteronormatif terbiyeyle, kadınlık ve erkekliğe dair keskin çizgiler çekilirken, bu ikiliğin dışındaki cinsellikleri yaşayanlar çoğunlukla düzeltilmesi ya da uzak durulması gereken bireyler olarak görülmekte ve sunulmakta. Gündelik hayat içerisinde algılarımız, aslında Butler’ın belirttiği kadının ve erkeğin oluşumunu da çevreleyen, pek çok kültürel, siyasal ve toplumsal süzgeçten geçerek şekilleniyor. Bir kadın ancak bir erkekle ilişki yaşayabilir;; asla bir kadınla
değil. 8-9 yaşlarındayken, beni öpmeye çalışan küçük kıza, “Dur bi, filmlerde böyle olmuyo ama!” diye hiddetle çıkışmamın yansıttığı gibi aslında.
Görüştüğüm lezbiyenler ve biseksüel kadınlar için de, bu toplumsal ve kültürel kuşatma, cinsel yönelimlerini anlamlandırmaya başladıkları özellikle ilk zamanlarda çok katmanlı kaygı yumağını beraberinde getirmiş. Bu kaygının henüz yerleşmediği, insanın kendisini genelden “farklı” görmediği;; sadece hemcinslerine duyulan ilginin hissedildiği zamanları İrem gülümseyerek anlattı:
6-7 yaşlarımı hatırlıyorum, komşu kızından hoşlanıyodum o çocuk aklımla. Şimdi baktığımda, o kadın kadına duyulan sevgiydi, ama o 6 yaşındaki çocuk ne anlar cinsiyetten, cinsellikten, vajinadan, penisten. Heteroseksüel ilişki homoseksüel ilişki böyle şeylerden de haberim yok. Çocuğun saf dünyasında herhangi bi yanlış doğru olmadan bi şeyler düşünüyorum.
Bunu takip eden yıllardaysa, hissettiklerini “o filmlerdeki kadın-erkek sevgisi değildi”
diye anlatan İrem de, hepimizin zihninin benzer şekillerde yoğrulduğuna da işaret eden, benim o küçük kıza verdiğim tepkiyi vermiş. Heteroseksüellikten farklı cinsel yöneliminin ayırdına varmaya başladığı bu zamanlar, kendisiyle ve bedeniyle uğraşmaya başladığı anlarla kesişmiş: “Bikaç sene ilerledikten sonra zaten hissetmiştim.
Toplum normlarına uymayan bi şeyler var bende. Ama bunu adlandıramazdım o yaşta.”
Connell’ın belirttiği gibi normatif olan, toplumsal iktidarı elinde tutanların olmasını arzuladığı şeylerdir (1998, s. 83). Normlar;; ortak, müşterek bir standardı yaratır ve dayatır. Bu anlamda cinselliğe ve cinsiyete dair normatif bir düzenleme de, makul cinsellik ve cinsiyetleri belirler. Dolayısıyla, normallik kriterlerinin çizildiği bu süreç, cinselliğin ve bedenin denetim altına alındığı ve toplumsal pratiklerle şekillenip dönüştürüldüğünü ortaya koyar (Connell, 1998, s. 121). Heteroseksüelliğin norm olarak korunduğu ve normal olarak görüldüğü gündelik hayat içerisinde de, İrem’in hissettikleri bununla çelişmiş, “farklılığını” anlamaya ya da bastırmaya dönük gelgitlere evrilmiştir.
Özlem de İrem gibi, kadınlara duyduğu ilgiyi anlamlandırmaya çabalarken benzer süreçlerden geçtiğini ifade eden kadınlardan: “Bunun adını uzunca bi süre konduramıyorsun tabiki. Çok sevdiğim insanlar olarak görüyosun ya da çok vakit geçirmek istediğin insanlar olarak görüyosun. Hatta yani ‘ay ben şu oğlandan
hoşlanıyorum’ gibi bi mecburiyet hissediyosun.” Buradaki, bir kadın olarak erkeklere ilgi duyma gerekliliği, görüştüğüm kadınların açılma sürecinden bahsederken sıklıkla dile getirdikleri bir durumdu. Çiğdem’se bu durumu, bir kadını bekleyen ve olmazsa olmaz olarak ortaya koyulan evlilik üzerinden anlattı:
Açılmam uzun sürdü… İçimden, eşcinselim dediğimde bile ağlamak geliyodu.
Çünkü şey olarak algılıyodum, tek kurtuluş yolu evlilik ya hani benim normal bi hayat sürmem için. Sanki eşcinselsen bütün hayatın tepetaklak olacak ve o şansın da, bir ihtimal varsa elinden alınacak.
Bu şekilde, bir kadın olarak kadına değil erkeğe ilgi duymanın gerekli olduğu düşüncesi ve bununla birlikte kendini erkeğe ilgi duymaya ya da bir erkekle ilişki yaşamaya zorlama gibi cinselliği kadın-erkek ikiliğine sıkıştırma çabası görüştüğüm kadınların hayatlarının bir dönemine hâkimdi. Diğer açıdan bakıldığında da, “Bedenim ve Ben”
bölümünde ayrıntılı değineceğim “Kadınlara ilgi duyuyorsam, ben erkek miyim?”
soruları üzerinden giden ve kadınların bu anlamda bedenleriyle de kurdukları, içinde kayboldukları karmaşık ilişkiyi yansıtan bir süreç bulunuyordu. Tüm bu gelgitleri, Butler’ın, “bazı insanların ‘eşcinsel olurken’ yaşadıkları dehşeti ve kaygıyı, toplumsal cinsiyetteki yerini kaybetme, görünürde ‘aynı’ cinsiyetten biriyle yatınca kime dönüşeceğini bilememe korkusu” olarak tanımladığı durum güzelce özetliyordu (2010a, s. 15).
Lezbiyen ya da biseksüel kimliklerini anlamlandırma çabası içinde kadınlar, kadınlara dair hissettiklerini belirli bir zemine oturtmak için, kendilerini heteroseksüel olduklarına inandırma çabasının yanında farklı diğer yollar da denemişlerdi. Bunlardan biri İrem’in
“yarı lezbiyen” tanımlamasının ortaya koyduğu, özünde aseksüelliğe işaret eden bir duruş benimsemekti:
Ben neden erkeklerden hoşlanmıyorum dedim. ‘Ben yarı lezbiyenim’ dedim. ‘Ben yarı lezbiyenim’, yani, erkeklerden hoşlanmıyorum ama kadınlardan da hoşlanmıyorum. Bu çok ağır yani. Lezbiyen kelimesini kullanabiliyorum, ama kadınlardan hoşlandığımı inkar ediyorum.
Diğer bir yol da, kendini şu anda lezbiyen olarak tanımlayan görüştüğüm iki kadının yaptığı gibi, o dönemde bu şekilde tanımlamasalar da biseksüel olduğunu düşünmek ve inanmaya çabalamaktı:
Biri sorduğunda şey diyordum, şu an bi kızdan hoşlanıyorum ama bi erkekle de olabilirim. (Çiğdem)
O zamanlar günlüğüme yazdığım şeyleri falan da hatırlıyorum, zaten ben hümanistim, kadın erkek fark etmez, biseksüel olduğumu düşündürecek şeyler…
Ben cinsiyet ayırmıyorum, aşkın cinsiyeti yoktur, ben hümanist bi insanım…
Lezbiyen miyim biseksüel miyim bilmiyorum, ikisinden biriyim de. Heteroseksüel olmadığım kesin. (Burcu)
Kadınlara ilgi duyduğunu kabul edip, bu şekilde “peki ya erkekler?” diyerek erkeklerle ilişki yaşamayı deneyen kadınlar yaptığım görüşmede ağırlıktaydı. Burcu’nun
“Erkekleri sevmem gerektiği için mi seviyodum … yoksa onlara karşı içimde böyle bi şey var mı, bunları sevdiğimi zannediyorum da sevmiyo muydum?” sorularına cevap arayışının yansıttığı gibi, kadınlar aslında biseksüel olabilir ve erkeklerle deneyimlenen bir ilişki buna dair fikir verebilir. Fakat diğer yandan bakıldığında da, çok sık duyduğum cümlelerin yansıması olan “Hetero kadınlar ‘Peki ya kadınlar?’ demezken, neden eşcinsel kadınlar hep ‘Peki ya erkekler?’ diyorlar?” sorusu da üzerine düşünülmesi gerekenlerden biridir.
Kadınlara ilgi duyduklarını kabullendikten sonra, görüştüğüm kadınlardan bazıları bu sefer de “Ben niye böyleyim?” ya da “Ben nasıl böyle oldum?” sorularının cevabını aramaya başlamışlardı. Görüştüğüm kadınlardan ikisi, kadınlara ilgi duyma halini hiç yadırgamadıklarını ve olağan karşıladıklarını söylediler. Bunun yanında, bunu en başında psikolojik bir rahatsızlık olarak gören ve bir nevi iyileşmek için ailelerinin de zoruyla psikoloğa gidenler bulunmaktaydı. Eşcinsel Kadınlar Yirmi Dört Tanıklık kitabında röportaj yapılan kadınlardan Demet’in söylediği gibi “Belki düzelirim.” ya da
“gelip geçicidir” gibi düşünceler kadınların aklından zaman zaman geçenler arasındaydı (Özbay & Soydan, 2003, s. 82). Ortaya koyulan bir diğer varsayım ise, eşcinsel ya da biseksüelliğin arkadaşlardan etkilenerek olabileceğine dair iç hesaplaşmaydı. Gerçekten biseksüel miydi yoksa çevresindeki eşcinsellerden etkilenip ya da onlara özenip mi kadınlara ilgi duymaya başladığı üzerine kendi içinde çok fazla tartışma yürüten Yağmur şunları söylemişti:
Üniversite 1. sınıfta bi sınıf arkadaşım oldu. Lezbiyendi. Daha sonra onunla beraber biçok eşcinsel insanla tanıştım. Sonra bi kadına karşı bi şeyler hissettiğimi fark ettim. Bu his yoğunlaştı yoğunlaştı. Başta şey düşündüm, acaba ben bu ortama girdiğim için mi böyle hissediyorum. Baştan beri hiç şeyim yoktu, eşcinsellik yanlış bi şeydir, olmaması gerekir gibi hiçbi zaman düşünmedim ve her zaman
saygı duymuşumdur ama, acaba dedim bu zamana kadar hep etrafımda heteroseksüel insanlar vardı o sebeple mi bi kadına bi şeyler hissettim de mi fark etmedim… O kadar kötü bi dönemdi ki benim için. Çünkü hayatında bi şekilde birine karşı gerçekten bi şeyler hissediyosun ve hiç aklına gelmeyecek şekilde kadın. Böyle kafayı yedim ben o dönem. Resmen kendi içimde kayboldum. Çünkü sorgulamaya girdim neden böyle hissediyorum, neden böyle oluyo falan filan.
Acaba bi an şöyle düşündüm;; bu eşcinsellik insanlar tarafından marjinal görülen bi şey ya, o sebeple özeniyo muyum acaba da dedim.
Diğer yandan, heteroseksüel ilişkilerle çevrelenen ve bunun içerisinde kendine yer açmaya çalışan görüştüğüm kadınların birçoğu, yönelimlerini anlamlandırmaya başladıkları zamanlarda “tek lezbiyen benim” düşüncesiyle çevrilmişlerdi:
Bi bocalama sürecim oldu. Kendimi çok yalnız hissettim… İnternet yok. Etrafta benim gibi hisseden birini tanımıyorum. Tarkan, Zeki Müren, Bülent Ersoy gibi bi ünlü falan da yok, bi kadın yok. Bu kadın lezbiyen diye bahsedilen herhangi biri de yok… (Burcu)
Kendini sorgulamaya başladığın süreçlerde, ‘sadece ben varım herhalde’ diyosun.
Hani hastalıklı bi şey, sadece bende var. Bu kadar niye yakın hissediyorum kadınlara diye hep sorguluyorsun. (Özlem)
Şu anda 33 yaşında olan Burcu ve Özlem, açılma sürecinde bu yalnız olma halini en çok hissedenlerdendi. Şu anda 20’li yaşlarının başlarında olan Hazal, İdil ve İrem gibi kadınlarsa, bu kaygıyı diğerlerinden daha az yaşamışlardı. “Bireysel Taktikler”
bölümünde ayrıntılı değineceğim özellikle internet, kadınların içinde bulundukları durumu anlamalarını kolaylaştıracak bilgiye erişimlerini, gündelik hayatlarında birebir karşılaşamayacakları pek çok ortam ve kişiyle bağlantı kurmalarını kolaylaştırmıştı;; 39 yaşında bir eşcinsel arkadaşımın, “Bizim zamanımızda telefon numaramızı tuvalet kapısının arkasına yazıyoduk, şimdi internet var.” demesi gibi. Bunun yanında kadınların özellikle zikrettikleri Kaos GL ve Lambdaistanbul gibi derneklerin çabasıyla gündelik hayatın içerisinde artan görünürlüğü de farklı seslerle karşılaşmayı ve “tek lezbiyen benim” algısının aşılmasını kolaylaştırmıştı.
Sonuç olarak Deniz’in, “En zor kısmı bu herhalde, bi eşcinselin hayatında, açılmayı denemiş birinin hayatında herhalde en önemli nokta açılma anıdır.” dediği gibi, görüştüğüm lezbiyenlerin ve biseksüel kadınların hayatlarında da kendilerine açılma ve cinsel kimlikleriyle barışma süreci en sancılı geçen dönemlerden olmuş. Bir kadına ilgi duyan kadın olmak, zaman zaman bunu yok saymayı ya da düzelebilecek bir hastalık, gelip geçici bir dönem olarak varsaymayı getirmiş, zaman zaman da toplumsal cinsiyet
ikiliğine sıkışarak erkek olduğu düşüncelerini beraberinde getirmiş. Diğer yandan internet gibi araçların getirdiği bilgi ve kişilere kolay erişim ile LGBTİ bireylerle karşılaşmalar, kadınlara “yalnız değilim” dedirten ve lezbiyen/biseksüel kimlikle barışmayı kolaylaştıran unsurlar olmuş. Bunun yanında görüşmeler açılma sürecini, kendine açılmayla başlayan ve dışarıya açılma ya da açılamamayla devam eden bir süreç olarak çizdi. Sonraki bölümde, bu başkalarına açılma süreci ele alınacaktır.