4. AYRIMCILIK VE ŞİDDET
4.3. Çalışma Hayatı
çıkarımlar yapılmasını beraberinde getiriyor. Hayatına son vermeden önce homofobi karşıtı intihar hattını 10 kez arayan, “Üniversite okuyorum ve koridorlardan geçerken arkadaşlarım bana ‘ibne’ diyorlar. Benimle dalga geçiyorlar.” gibi paylaşımlarda bulunan Simone, son telefon kaydında şunları söylüyor: “Selam, adım Simone, 21 yaşındayım. Benimle hep dalga geçtiler. Hayat gerçekten zor.”26
Sonuç olarak, görüştüğüm kadınların ve paylaşılan çalışmaların ortaya koyduğu gibi, eğitim sisteminin ve okul yönetimlerinin zaman zaman aileyle el ele, çocukluktan itibaren heteronormatif kalıplar içerisinde cinsiyetli bedenlerin üretilmesine önayak olduğu ve cinsiyetler ve cinsel kimlikler arasında belirli bir hiyerarşi kurduğu görülüyor. Mairtin Mac An Ghaill’in (1994) belirttiği gibi, okul toplumsal cinsiyetlere göre ayrılmış kalıplarla heteroseksüel kalıplar tarafından karakterize edilen bir kurum ve okul yönetimi de öğrenciler arasında hâkim cinsiyet düzeniyle bağdaşan toplumsal cinsiyet ilişkilerinin oluşturulmasını özendiriyor (Aktaran: Altunpolat, 2010, s. 209). Bu durum zaman zaman etiketleme ve dışlama gibi ayrımcılık pratikleriyle görünür olurken, zaman zaman da okuldan ya da yurttan ayrılmaya/atılmaya varabilen sonuçlarla kadınların hayatına yansıyor.
görünmezliği çalışma yaşamında başat bir olgu olma özelliğini sürdürmekte;; zira görünürlük çoğunlukla çalışma hayatını sona erdirmektedir.”
Öztürk’ün çalışan 20 lezbiyen, gey ve biseksüel bireyle derinlemesine görüşmelerle yaptığı çalışması (2011), Türkiye’deki LGB çalışanların dikkate değer biçimde rahatsız edici düzeyde dalga geçme ya da hoş olmayan imalarda bulunmayla başlayıp işten atılmaya veya şiddete dönük tehditlere varan doğrudan ve açık ayrımcı müdahalelere maruz kaldıklarını gösteriyor (s. 1115). Kaos GL’nin 40 eşcinsel/biseksüel çalışan bireyle yürüttüğü araştırma sonunda hazırladığı LGBT Çalışanların İş Yaşamı Raporu 2009 da, Türkiye’de iş yaşamında eşcinsel ve biseksüel çalışanların, işyerinde cinsel yönelimi ortaya koyma ve özgürce yaşamalarının önündeki en büyük engelin, aşağılanma ve işten atılma olduğunu söylüyor. Katılımcılar iş yaşamında;; yalnızlaşma, yabancılaşma, mobbing/taciz, aşağılanma ve etiketlemeye maruz kaldıklarını ortaya koyuyor. Bu süreçte suskunluk ve elden geldiğince cinsel yönelimin açığa çıkmasını engelleme çabaları bu anlamda denenen ilk yol oluyor. Cinsel yönelim açığa çıktığında ve haksızlığa uğradıklarında ise eşcinsel/biseksüel bireyler, çoğu zaman hiçbir tazminat ve benzeri hak talep etmeden iş yerini kendileri terk ediyorlar. İşten çıkarılma durumunda da, bu sessizce kabulleniliyor ve hak arama yoluna gitmek, sonraki iş başvurularına olumsuz yansıyabileceği gibi düşünceler nedeniyle, bir nevi daha fazla afişe olmamak için genellikle seçilmiyor (Kaos GL, 2009, s. 11).
Çalışma hayatı, benzer şekilde görüştüğüm kadınlar için de lezbiyen ve biseksüel kimlikleriyle görünür olamadıkları en problemli alanlardandı. 7’si özel bir şirkette/işletmede, 2’si kamu kurumunda çalışan görüştüğüm 9 kadından sadece özel şikette çalışan 2’si iş yerlerinde açıklar. Açık yaşayan bu kadınlardan bir yakının şirketinde çalışan Burcu, gündelik hayatının her alanında açık yaşıyor. Ailesi ve akrabalarına kapalı olan Çiğdem’in çalıştığı yerde lezbiyen kimliğiyle görünür olmasıysa, onun deyimiyle “genç ve anlayışlı” iki kişinin yürüttüğü bir büroda çalışıyor ve “şanslı” olmasında yatıyor. Zira Çiğdem, ilk işe başladığında açılmak gibi bir düşünceyi taşımadığını söyledi:
Ben bunu hiçbi şekilde iş hayatımda ilerde kimseye söylemicem, çünkü neyle karşılaşacağım belli değil. Birine söylesem ona gider ve benim hayatım
mahvolabilir sonuç olarak;; böyle. Şanslı olabilirim ama bu riske edilecek bi durum değil, işteki insanlarla da o kadar yakın olmıyım.
İş yerlerinde görünür olmamaya çabalayan kadınların anlattıklarına odaklanıldığında da aslında benzer kaygıların hâkim olduğu görülüyor. Çalışma ortamındaki muhafazakâr yaklaşım ve tutumlar, hemcinsinden birine ilgi duyma ihtimali üzerine dile dökülenler, eşcinsellere dönük damgalama ve aşağılama gibi nedenler kadınları iyice bu anlamda açılmamaya iten unsurlar oluyor. Özel şirkette/işletmede çalışan İrem ve Deniz bunu doğrudan deneyimleyen kadınlardan:
İş ortamında, üç kadın garsonuz, üçümüz farklı günlerde geliyoruz. Toplamda dört tane eleman oluyo. Biri kasaya bakar, biri başka bi yere bakar, iki de garson vardır.
Bi tane kadın olur. Farklı günlerde gidiyoruz. Tek kadın sen oluyosun orda. Orda çalışan adamlar 40’lı yaşlarında, muhafazakâr, Anadolu-Türk erkeği. Yani açıkçası evet hani homofobinin aile boyutuyla karşılaştım, okulda idareci boyutuyla karşılaştım, ama iş hayatını henüz hayal edemiyorum. Riski de almak istemiyorum.
(İrem)
Önceki iş yerimde de açık değildim. Orası hiç hayatta açılamayacağım bi ortamdı.
Birazcık yeşil sermaye diyeyim, evli çocuklu insanlar falan. Hayatta beni anlamazlardı ya, anlatamazdım, imkânı yok. Sapık derlerdi mesela. Az çok öyle şeyler oluyodu. Klasik şey şakaları olur ya, kızın biri elini diğerinin omzuna atar,
“Ha ha ha, sapık mısınız?” gibi tepkiler çok oluyodu. O yüzden hiç düşünmedim bile. (Deniz)
Özel sektörün yanında, eşcinsel ve biseksüel kamu çalışanlarının içinden geçtiği süreçse biraz daha farklı olabiliyor. Özel şirkette çalışan ve açık yaşayan Burcu ve Çiğdem’in aksine örneğin görüştüğüm kadınlardan kamu kurumunda çalışan Müge ve Neslihan, hiçbir şekilde iş yerlerinde lezbiyen kimlikleriyle görünür olmayacaklarını, olamayacaklarını söylediler. Çalıştıkları kurum sınırları içerisinde bunun baskısını ağır şekilde üzerlerinde hisseden Müge ve Neslihan için, bu sınırlar dışarısında kalan alanlar da kurumdan bir tanıdık görme kaygısıyla davranışlarını sürekli kontrol ettikleri ve kendi kendilerini denetlediklerini bir durum yaratmış:
(Gittiği bir gey barda) Basılırsak tamam, işimi kaybederim… İçimden sadece onlar geçiyodu. Polis şu anda gelse dedim, şu anda gelseler memuriyetten çıkarım diye düşündüm. Gerçekten o şeye sokarlar… Ben 2.5 yıldır çalışıyorum. 2.5 yılda iki tane müdürün Alevi olması ve diğerinin Kürt Alevisi olması sebebiyle sürgün gönderildiğini gördüm... İnsanlar Aleviliklerinden bile bu kadar sürünürken, cinsel kimliğinden atılırsın, sürünmezsin. (Müge)
Benim açımdan en temel problem kendi kimliğini açıklayamamak… Ama temel sorun bence iş;; gündelik hayatta büyük yer tutuyo. Mesela eğer bunu öğrenirlerse bana geri dönüşü ne olur diye düşünüyorum. Doktora öğrencisiyim şimdi işte.
Mesela bi tez hocam var, beni bilirse ne olur… EskiYeni’ye gidiyoruz mesela,
öğrencilerimi görüyorum… Ben orda bir kadınla samimi bir şekilde gözükmek istemiyorum onlara. (Neslihan)
Müge;; “Memuriyetten atarlar kılıfına uydurup. Yasal olarak böyle bi hakları yok ama uydururlar. Ahlak sınırları var ya.” diye belirtti durumunu. Kaygıları yersiz de değildir;;
çünkü “disipliner bir yönerge ve buna binaen katı yaptırımlar ve aykırılık sonrası yine disipliner uygulamalar ve işten çıkarmayla son bulan bir sürece tabii tutuluyorlar” (Kaos GL, 2009, s. 7). Türk Ceza Kanunu, Kabahatler Kanunu gibi kanunlarda yer alan “genel ahlak”, “yüz kızartıcı suçlar” gibi ifadeler bu anlamda LGBT bireylerin aleyhine kullanılabiliyor. 2014 Mart ayında Gaziantep’te eşcinsel bir polisin “hizmet dışında resmi sıfatının gerektirdiği saygınlığı ve güven duygusunu sarsacak eylem ve davranışlarda bulunmak” gerekçesiyle “iffetsizlik” ile suçlanarak meslekten atılması bu uygulamalardan biri olarak önümüzde duruyor.27 Dolayısıyla hukuksal düzenlemelerde eşcinsellik, pek çok disiplin yönetmeliğinde de “ahlaka aykırılık” olgusu çerçevesinde değerlendiriliyor. Oya Aydın’ın belirttiği gibi örneğin Milli Eğitim Bakanlığı İlk ve Orta Tedrisat Muallimlerinin Terfi ve Tecziyeleri Hakkında Kanun’un 27. maddesinde, yaptırımı meslekten çıkarma olarak düzenlenen “gerek talebeye karşı gerekse hariçte muallimlik sıfatı ile telif edilmeyen iffetsizliği sabit olan” düzenlemenin, “hariçte muallimlik sıfatı ile telif edilmeyen iffetsizlik” ibaresi, eşcinsel olduğu söylenen ya da bir biçimde böyle olduğundan şüphe edilen tüm öğretmenlere istisnasız uygulanıyor ve meslekten çıkarılan bu öğretmenlerden açtığı davayı kazanan bulunmuyor (2009, s.
108).
Bunun bağlamda, Türkiye’de lezbiyen ya da biseksüel bir kadının eşcinsel/biseksüel kimliği nedeniyle işten çıkarılmasına dair doğrudan kendisinin dilinden aktarılan bir deneyim ya da haberle bu çalışma için yaptığım araştırmada karşılaşmadım. Fakat görüştüğüm kadınlardan özel bir şirkette çalışan Özlem’in, bulunduğu kurumda çalışması önerilen bir kadının lezbiyen olduğu gerekçesiyle işe alınmamasına dönük anlattıkları, bunun gündelik hayatta nasıl yer bulabildiğine dair örnek teşkil ediyor:
İş yerinde takım lideri arıyolar yönetici. Bi arkadaş birini önerdi;; ‘Ben o kızı tanıyorum, iyi referans olurum.’ dedi. Sonra operatörlerden biri, ‘Biz onu tanıyoruz
27 Antep’te Eşcinsel Polis “İffetsizlik” Suçlamasıyla Meslekten Atıldı. (4 Mart 2014). Erişim: 28 Nisan 2014, http://www.kaosgl.com/sayfa.php?id=15968
daha önceki şirketten. Onun hakkında hiç iyi olmayan söylentiler var.’ dedi. ‘Ne gibi?’ falan dediler;; ‘O daha önce çalışanlarından bi kadınla tuvalette basılmış, lezbiyenmiş.’ falan dedi. ‘O zaman kesinlikle istemiyorum, ben öyle iğrençlikler falan burda kesinlikle istemiyorum.’ dedi. Çağırmadılar kızı. (Özlem)
Bunun yanında çalışma hayatındaki ayrımcılık, genellikle görünür olmadıkları ve bu nedenle ayrımcılığa uğramayacakları düşünülen lezbiyenler ve biseksüel kadınlar için işten atılma ya da işe alınmamanın yanında farklı şekillerde de tezahür ediyor. Eşcinsel bireylerin çalışma hayatında mevkileri ne olursa olsun cinsel yönelim ayrımcılığına uğradıklarını gösteren, Aysun Öner’in beyaz yakalı lezbiyen ve gey bireylerle yürüttüğü çalışması (2013), lezbiyenlerin iş yerinde görünür olmaya başladıktan itibaren en çok sözlü tacize uğradıklarını ortaya koyuyor. Bir lezbiyen katılımcının deneyimlediği “hiç lezbiyen arkadaşım olmamıştı” gibi heteroseksüel erkek iş arkadaşından merakla gelen ve ısrarlı aramalara dönen yaklaşımlar, başka bir görüşmeciye dönük lezbiyenliğin evlenince “düzeleceği”ne yapılan atıflar ve benzeriyle ortaya dökülen sözlü müdahaleler bunun içinde değerlendirilebilir (s. 79-80). Diğer yandan, Öner’in belirttiği gibi, eşcinsel/biseksüel kadınların iş hayatında yaşadıkları ayrımcılık, sözlü taciz ve çalışmada ortaya dökülen tüm diğer deneyimler birleştiğinde aslında daha çok kadın olmalarında temelleniyor;; eşcinsel olmaksa bunun derecesini arttıran bir unsur oluyor (s. 137). Özlem’in çalıştığı iş yerinde, “kadınlar çabuk ağlar, çok hasta olurlar, gelmek istemezler, yöneticilik yapamazlar” diye kadın yönetici olmaz zihniyetine sahip olan yöneticisini örnek vererek söylediği gibi;; “ Baya homofobik ve özünde erkek bir şirket.
Eşcinsellik üzerinden değil ama genelde kadın olmak üzerinden sıkıntı var.”
Bunun yanında, kadınlık ve erkekliğe dair sınırların dış görünüşe dair kodlarla da net şekilde çizildiği çalışma hayatı içerisinde, görüşmelerde göze çarpan diğer bir unsur da özellikle maskülen olarak çizilen kadınların giymek durumunda bırakıldıkları kıyafetlerle problemli ilişkileri ve iş hayatında maruz kalabildikleri ayrımcılığa dair.
Henüz üniversite öğrencisi olan Nihan’ın;; özel ders verme çabalarında ders verdiği öğrencilerin yakınları tarafından maskülen görünüşü nedeniyle eleştirildiğini, “kadın mı erkek mi belli değil” gibi tepkilerle karşılaşabildiğini ve bunların işini kaybetmesine varan sonuçlar yarattığından bahsetmiştim. Nihan;; mezun olduğunda da okuduğu bölüm itibariyle yüksek ihtimalle kamu kuruluşunda çalışacak olması nedeniyle baskılar daha da artacakken benzer tepkilerle karşılaşmaya devam edeceğini düşünüyordu. Okul
idaresi biraz “açık fikirli” olursa öğrencilere “her kız bir erkekten hoşlanmayabilir, her erkek de bir kızdan hoşlanmayabilir” gibi farkındalıklarını arttırmaya dönük çaba içerisine girebileceğini;; fakat bunun sonunda ailelerden alacağı tepkinin ne olursa olsun
“Sen benim çocuğumun beynini yıkadın, neden böyle şeyler yapıyosun?” şeklinde olacağını söyledi. Bu tür baskı ve kaygılar, staja gideceği dönem ve giymek zorunda kalacağı kumaş pantolon, etek, gömlek gibi sevmediği ve giydiğinde rahat etmediği kıyafetlere dönük düşüncelerle birleşip aklına üşüştüğünde ise, “Ben niye öğretmenlik okudum? Hiç bulaşmak istemiyorum devlete mevlete!” şeklindeki onu beklediğini hissettiği yolu izlemek istemediğini dile döktü. Bir yakınının şirketinde çalışan Çağla da, iş yerinde giymek zorunda kaldığı kıyafetlere dönük baskıyı üzerinde hisseden kadınlardan bir diğerini oluşturdu:
Çok sıkıntı oluyo ya bazen. Mesela benim orda toplantı yapacak kişi benim, şey bi kıyafet giymem lazım, biraz daha derli toplu tabir edilen. Şimdi ben elbise giymekten hoşlanmıyorum. Gidiyorum az daha şey pantolonlar falan. Mesela gidiyorum kulağımın arkasına atıyorum saçımı falan. Bunu yapmak zorunda hissediyorum. Çok bi şey değil gibi ama, neden olsun ki mesela? Baskıyı hissediyorum… Çok fazla yaşandığı zaman kötü hissediyosun kendini. Sen daha feminen bir lezbiyenle konuşsan, kıyafet konusunda bu kadar sıkıntı yaşamaz. Ama ben yaşıyorum.
Değinilen çerçevenin de işaret ettiği, görüştüğüm kadınların anlatılarında yer eden diğer önemli unsursa, “eşcinsel/biseksüel çalışanların, sadece cinsel yönelimleriyle ilgili değil, işyerinde gizlemek zorunda bırakıldıkları yaşam biçimleri ile çalışma hayatı içerisinde birçok sorunla karşı karşıya kaldıkları;; bunun başında da iş yerinde yaşadıkları yalnızlığın geldiğidir” (Kaos GL, 2009, s. 16). Görüştüğüm kadınlar bir yandan “iş yerindekilerle de o kadar yakın olmayayım”, “bu kadar sosyalleşmeye de gerek yok” gibi cümleler kuruyorlardı. Fakat diğer yandan da günlerinin büyük bir bölümünü geçirdikleri ve özünde yaşamlarına dair pek çok şey paylaştıkları iş arkadaşlarına, özel alanlarına dair bu anlamda bir şey anlatamamak, sosyal ilişkilerini de etkileyerek iş arkadaşlarıyla iletişimlerini kısıtlıyor, onları yoran ve yalnızlaştıran bir durum halini alabiliyordu.
Çalışma hayatında lezbiyenler ve biseksüel kadınlar işlerini kaybetme korkusuyla cinsel yönelimleriyle çoğunlukla görünür olamazken, diğer yandan da görüştüğüm kadınların neredeyse hepsi, gündelik hayatları içerisinde cinsel yönelimlerini gizlemelerinin
nedeninin ya da görünür olabilmelerinin eşiğinin ekonomik güçle doğrudan bağlantılı olduğunu ortaya koydular. Görüştüğüm kadınlardan özellikle çalışanlar öncelikle kadın olmanın kendisinin ekonomik olarak erkeklere göre dezavantajlı bir konum getirdiğine ve Yasemin Öz’ün de belirttiği gibi bunun kadın eşcinsellerin görünürlüğünde ciddi bir artış olamamasına ve kadınların görünmezliğe mahkûm edilebildiklerine dönük düşüncelerini dile getirdiler (2008, s. 203). Ekonomik bağımsızlıklarını elde etmelerininse cinsel yönelimlerini daha rahat ortaya koyabilecekleri bir hayatın önünü açabileceğine değindiler:
İş aramalara başladım. Bi dolu işte çalıştım ama bunlarda hep şeyim vardı. Tek başıma bi şeyler yapayım. İstediğim hayatı yaşayabileyim. Kadınlarla rahat ilişki yaşayabileyim diye. Kendim olayım falan diye. (Özlem)
Ben aslında ekonomik bağımsızlığımı elime aldıktan sonra açılacaktım. Kendi ayakları üzerinde duran bi birey olarak konuşayım istiyodum sorarlarsa (Burcu)
Görüldüğü gibi çalışma hayatı, lezbiyenlerin ve biseksüel kadınların gündelik hayatlarındaki görünürlük problemi yaşadıkları ve genellikle açılmamaya itildikleri en temel alanlardan birini oluşturuyor. Kadınlar büyük çoğunlukla cinsel kimliklerini gizledikleri ölçüde, heteroseksist kalıplar içerisinde istihdam olanağı bulabiliyorlar (Doğan, 2012, s. 15). Yasal olarak eşcinsellere dönük olarak tanımlanmış, çalışma haklarını gasp edecek bir düzenleme yok gibi görüne de;; “ahlak” tanımı üzerinde temellenen yasadaki boşluk, eşcinsellere dönük pek çok uygulamanın dayandırıldığı temeli oluşturuyor.
Bunun yanında, eşcinsel ve biseksüel kadınların çalışma hayatında karşılaştıkları ayrımcılığın, özünde “kadın” kimlikleri üzerinde temellendiğini vurgulamak önemli görünüyor. Kadın ve erkek ikiliğine dayalı, onlara uygun rollerin tanımlandığı ve iş bölümünün gerçekleştiği;; erkeğin daha çok kamusal alana, hiyerarşinin üst kademelerine yerleştirildiği ataerkil heteroseksist ideoloji, çalışma hayatında da kadınlar ve daha da fazla olarak eşcinsel/biseksüel kadınlar için değindiğim gibi pek çok ayrımcılık pratiğini de beraberinde getiriyor. Bu durumda, eşcinsel ve biseksüel kadınların çalışma hayatında görünmezliği büyük ölçüde katmerleniyor. Diğer yandan da kadınların, cinsel yönelimlerini ortaya koyabilecekleri daha farklı çalışma alanlarına
yönelmelerine ya da 5. Bölümde ayrıntılı değineceğim, Özlem’in hayatının bir döneminde gerçekleştirdiği kendi iş yerini açma gibi girişimleri beraberinde getiriyor.