2. CİNSİYET BELASI
2.4. Butch - Femme
görünüşü taşımak görüştüğüm eşcinsel ve biseksüel kadınların arasında da büyük bir tartışmayı beraberinde getiriyordu. Butch/femme lezbiyen ayrımı üzerinden giden bu tartışmayı sonraki bölümde ele alacağım.
lezbiyenler, çoğunlukla kadın olduğunun farkında olmayanlar olarak çizildi ve aslında özünde transeksüel olarak nitelendirildi. Bu anlamda, “ben erkek istesem gider erkekle olurum” diyen görüştüğüm kadınların büyük çoğunluğu butch kadınlara karşı olumsuz tutumlar besliyorlardı. Femme lezbiyenlerse daha çok lezbiyen oldukları anlaşılmayan ya da biseksüel kadınlar olarak çiziliyordu.
Erkeksi tavırları olduğunu ama erkek zihniyeti taşımadığını söyleyen Nihan, butch’un genellikle “yemek tarifi” edasıyla tanımlandığını, “şunu yapıyosa, bunlar bunlar varsa butch’tur” gibi bir algının olduğunu söyledi. Bunun yanında butch’u, “kadın olduğunun farkında olan, ama kadın gibi yaşamayan, öyle davranmak istemeyen, kadın görüntüsü sevmeyen, kadınsı şeylerden hoşlanmayan” olarak tanımladı. Kendisini doğrudan butch olarak tanımlamasa da, kendi hayatından örnek vererek bu tanımı açmayı seçti ve şunları söyledi:
Mesela ben de kendimi kadın gibi şey yapamıyorum, kadınsal şeyler yani elimde bi çiçekle yürümem mesela… Hani böyle bazen kendi ağzımdan şey çıkıyor, “o ne ya öyle kız gibi.” Bi arkadaşım mesela, pembe ponponlu bereler almış. O ne ya diyorum. Bunu pek renklerle şeylerle bağdaştırmak istemiyorum ama daha kadınsal şeyler ilgimi çekmiyo. Hoşlanmıyorum… Butch bence o, “ben kadınım ama böyle bi kadınım”. Tamamen net, tam anlamıyla duygusal olarak bi kadın değilsin. Kadın gibi hissetmiyosun, ama kadınsın bunun farkındasın.
Nihan’ın butch tanımlamasında;; butch bir kadınken, ona uygun biçtiği rollerin toplumsal cinsiyet ikiliğinde algılanan haliyle erkeğe denk düştüğü görülüyor. Fakat burada Nihan’ın daha önce de dile getirdiği, “erkeksi tavırlara sahip olmak ama erkek zihniyeti taşımamak” vurgusunu akılda tutmak önemli görünüyor. Bunun yanında kadın ve erkek olmaya dair, taşıdıkları roller, onlara karşılık gelen görünüş ile pembe renkte olduğu gibi atfedilen ve sınırları çizilen çizgileri Nihan net şekilde ortaya koyuyor. Bu anlamda aslında bu algı da kadınlık ve erkekliğe dair de toplumsal cinsiyet ikiliğini yeniden üretiyor.
Görüştüğüm kadınların büyük çoğunluğu da butch’luğu erkeksi tavırlara sahip olmakla açıklarken, diğer yandan Nihan’ın belirttiğinin aksine erkek rollerini ve zihniyetini de tamamen benimsemek olarak yorumladılar. Yağmur’un “erkeksileşmek” dediği butch’luk, ona göre lezbiyen kadınların kendi içinde “üstün olma” çabasını, “erkek rolü üstlenmeyi” yansıtıyor. Çiğdem’se butch’luğu maskülen dış görünüşle bağlantılı
değerlendirdi ve lezbiyenlerin büyük çoğunluğunun maskülen göründüğünü, bununsa
“mademki lezbiyenim o halde böyle görünmeliyim, o halde saçımı kestirmeliyim, o halde makyaj yapmamalıyım” gibi bir çaba sonucunda ortaya koyulan bir performans niteliğinde olduğunu söyledi. Feminenlerse, büyük çoğunlukla biseksüeldi. Ona göre butch’luk, “erkeklere özenme” haliydi ve ortaya çıkan durumsa heteroseksüel bir ilişkinin yansımalarını taşıyordu. Bu durumdan rahatsızlığını dile getiren Çiğdem şunları söyledi:
Şey demiyorum, bütün kadınlar feminen görünsün, feminen davransın falan değil… Hoşuma gitmiyo açıkçası gıcık oluyorum… ‘Bi kadınla ancak bi erkek ilişki kurabilir’e varıyo.. Çiftlere baktığında biçoğunluk öyle. Feminen genelde biseksüeldir. Yanında bakarsan maskülen, lezbiyen. Bazen bakarsın, erkek mi kadın mı diye tereddüt ettiğin tipler olur… Normlar da çok saçma geliyo kadınsı-erkeksi falan ama, toplumun normlarına bakarak erkek gibi görünmek biraz daha şey mi algılanıyo, kabul edilebilir, sonuç olarak yükseliyosun erkek gibi görünürse, ondan mı yani? Bilmiyorum. Acaba bi savunma mekanizması falan mı?
Yağmur da benzer şekilde, butch’luğu ve erkek rollerini üstlenmeyi ilişkiyi heteroseksüel bir ilişkiye dönüştürme, dolayısıyla “normalleştirme” çabası olarak yorumladı. Ona göre bu durum çok problemliydi;; çünkü bu durum, “anormal” olarak etiketlenen eşcinsel ilişkileri yaşayan kişilerin kendilerinin bu ilişkiyi gerçekten de olağan görmediklerinin bir yansımasıydı. “Benim hayatıma giren on kadından altısı, hayatıma giren erkeklerden daha erkekti” diyen Pınar da butch’luğu erkek tavır ve rollerini benimseme olarak yorumladı. Onun için de bu mantık, “kadınlardan hoşlanıyorum, o zaman erkekler gibi olmalıyım” düşüncesi üzerinde temelleniyordu.
Butch ve femme ikiliği, bunlarla doğrudan ilişkili düşünülebilecek aktiflik ve pasiflik bağlamında da sıklıkla ele alınıyordu. Aktiflik-pasiflik değerlendirmesi, daha çok cinsel ilişki temelinde “kimin altta kimin üstte, kimin arkada kimin önde, kimin güçlü kimin zayıf olduğuyla” ilişkilendirilip yorumlanıyor ve özünde ikili cinsiyet rollerini dayatan bir durum yaratıyor (Kaos GL, 2012, s. 55). Butch’luk bu anlamda aktiflik olarak nitelendiriliyor ve butch’lar da genel anlamda cinsel ilişkide aktif ve baskın, aynı zamanda da erkekliği yeniden üreten taraf olarak yorumlanıyor. Femme, feminen olanlar ise daha çok pasiflikle ilişkili düşünülüyor. Yağmur’un aşağıdaki cümleleri de yaptığım görüşmelerde hâkim olan bu düşünceyi net bir şekilde yansıtıyor:
Sanki bütün feminenler pasif, bütün butchlar aktif;; pasif olmak alay konusu, aktif olunca adamsın gibi durum var. Böyle olunca insanların bu kadar erkeksileşmesi sanki şey gibi geliyo;; eğer ben aktif görünümlü olursam, daha böyle bi üstün olurum, daha üstün seviyede olurum falan gibi bi görüş var. Sanırım bu sebeple de biraz var böyle bi butch olma sevdası.
Eşcinsel Kadınlar Yirmi Dört Tanıklık kitabında görüşme yapılan kadınlardan Esra da anlatısında benzer bir algı üzerinden giden deneyimini ortaya koyuyor (Özbay &
Soydan, 2003, s. 274). Kız arkadaşı, ilişkileri sırasında Esra’nın aktif olduğu bir noktada Esra’ya “Ben iktidarsızım” demiş ve bundan üzüntüsünü ortaya koymuş. Esra’ya göre erkeksi bir lezbiyen olan kız arkadaşı, erkek rolünü fazlasıyla benimsemiş ve kafasında bir penis yaratmış bunuluyor. Gerçek bir penise sahip olmamaksa, kendisini erkeklerden daha aşağı görmesine neden oluyor ve Esra özellikle erkeksi lezbiyenlerde içten içe bunun kompleksi olduğunu söylüyor. Foucault’nun belirttiği gibi söylemle, bedenle ve bunların çevrelendiği iktidar alanıyla doğrudan ilişkili olan cinsellik, kadınlar arası ilişkilerde de bu şekilde heteroseksüel ilişkilerin ikiliğinin yansımasını taşıyabiliyor.
Diğer yandan, her erkeksi görünen lezbiyen kadının aktif olacağına ya da erkek zihniyeti taşıyacağına dair algının her zaman geçerli olmadığı görüşmelerde ortaya koyuldu. Pek çok insana göre maskülen giyindiğini söyleyen Funda, bunun sadece bir kıyafet tarzı olabileceğini ama “erkeklik yapmak” anlamına gelmediğini söyledi:
Herkes beni o kalıplar içerisinde aktif lezbiyen, kendine dokundurmayan lezbiyen falan sanıyo. Ama ben kimsenin olamayacağı kadar feminenim aslında. Ve hatta eğer hala o aktiflik pasiflik kaldıysa benim pasif olmak daha çok hoşuma gidiyo.
Çünkü kendi cinsiyetimi o zaman daha çok hissediyorum ve kendimi kadın hissetmek çok hoşuma gidiyo. Ama ben spor giyinmeyi, kıçımdan pantolonun düşmesini ya da ne bileyim gömlek giymeyi seviyorum. Ama bi akşam olur benim evde bi sürü topuklu ayakkabım vardır, mini eteğim vardır, onu giyer çıkarım…
Ben biraz daha şeyim, o cinsiyet karmaşası yaratmayı seviyorum. Androjenlik belki de tam benim için olabilir. Kendimi feminen hissettiğimde seksi şeyler giyer davranabilirim. Ama bazen de oluyo kendimi hiç kadın hissetmiyorum erkek gibi takılıyorum bu da hoşuma gidiyo… Bunun irdelenecek bi tarafı yok. Zaten kalıplara soktuğumuz için her şey çok karmaşık oluyo.
Butch-femme ile aktiflik-pasiflik ilişkisi üzerine odaklanan Türkiye’de yapılmış bir çalışmaya erişememiş olsam da, bu konuda yapılmış ulaşabildiğim çalışmaların sonuçları da çeşitlilik arz ediyor. Örneğin Singh ve diğerlerinin (1999), lezbiyen kadınlar arasındaki toplumsal cinsiyet rolleri ve cinsel davranış üzerine yaptıkları çalışmada, kadınların kendilerini tanımladıkları butch’luk arttıkça, cinsel haz “veren”
kişi olma durumlardı da artıyor;; femme lezbiyenler de cinsel yönden butch lezbiyenlerden daha pasif durumda yer alıyorlar (Aktaran: Walker ve diğerleri, 2012, s.
93). Levitt ve Hiestand’ın yürüttükleri (2004) çalışma da benzer şekilde, butch’ların partnerlerini memnun ve tatmin etme çabaları ilişkilerinin merkezinde bulunduğunu gösteriyor. Diğer yandan, Walker ve diğerlerinin, New York’ta 292 lezbiyen kadınla yaptıkları çalışma (2012), butch, femme ya da butch/femme olarak nitelendirilebilecek kadınlarda, bu tanımlanan anlamda aktiflik ve pasifliğin zihinlerdeki karşılığının yer bulmadığı görülüyor. Feminen kadınlar daha “alıcı” ve maskülenler zevk verme odaklı ilişki yaşıyor gibi bir varsayım bu çalışmada karşılık bulmuyor.
Aktiflik-pasiflik tartışması çerçevesinde düşünüldüğünde, bu bağlamda görüşmelerde de yaygın olarak dile getirildiğini gördüğüm diğer bir kanı da butch lezbiyenlerin çoğunlukla femme, femmelerinse butch lezbiyenlerle ilişki yaşamak istediğine dairdi. Bu sık sık dile getirilmiş olsa da, kadınların pratikte deneyimledikleri ilişkilerinin bunu her zaman tam anlamıyla yansıtmadığını gözlemledim. Walker ve diğerlerinin çalışmasının (2012) sonuçlarının da böyle genel bir yargıya varılamayacağını gösteriyor. Çalışmaya katılan kadınların büyük çoğunluğu femme lezbiyenlere ilgi duyduklarını belirtirken, çok az sayıda katılımcı butchlara yakınlıklarını ifade etmiş (s. 105).
Tüm bunların yanında belirtilmesi gereken en önemli unsurlardan bir diğeri de, daha önce değindiğim gibi butch’luğun büyük çoğunlukla aslında transeksüellik olarak algılanmasıydı. Kadınların bu kanıya daha çok eşcinsel erkeklerin deneyimleri üzerinden bir karşılaştırmaya giderek vardıklarını gözlemledim. Çiğdem’in “Bi erkek örneğin bu kadar feminen olsa, bu kadar kadın giysileri içindeyse, bu kadar kadınsa, sonuçta kendini direk trans olarak tanımlardı” cümleleri bu anlamdaki genel algıyı çerçeveliyor. Nihan’a göre ise butch ve trans erkek hiçbir zaman aynı şey olamaz. Ona göre trans erkekler “biz erkekler şöyleyiz, böyleyiz diye erkek muhabbeti yapanlar” ve tamamen erkek gibi hissedenlerken, butchlar “kadın olduğunun farkında olan ama kadın gibi görünmek istemeyen kadınlardır.” Dolayısıyla Nihan, butch ile trans erkek arasındaki çizgiyi daha önce söylediği “erkek zihniyeti taşımamak” çiziyordu.
Bunun yanında, butch kadınların kendilerini trans erkek olarak görmemelerinin nedeni olarak, Türkiye’deki toplumsal koşullarda trans olmanın getireceği zorluktan kaçınma
çabası ortaya koyuldu. “Bu durum hem kendileri hem de çevreleri için özümsenmesi daha kolay” diyen Neslihan’ın belirttiği gibi, diğer türlü “hayat daha zor olabilir”. Diğer taraftan, butch olmak da hayatı tam anlamıyla sıkıntısız yaşamak anlamına gelmiyordu.
Butch ve femme kadınların gündelik hayatlarına odaklanıldığında, görüştüğüm kadınların hepsi butch lezbiyenlerin ayrımcılığa diğerlerinden daha fazla maruz kaldıklarını söylediler. “Kız mı erkek mi lan bu?” gibi tacize varabilen tepkilerle karşılaştığını söyleyen Nihan, bunu gündelik hayatında doğrudan deneyimleyen kadınlardandı. Maskülen tavırların onda hakim olmadığını söyleyen, uzun saçlı, makyaj yapan, değindiğim çerçevede femme olarak görülebilecek kadınlardan Yağmur, maskülen sevgilileriyle yürürken lezbiyenliklerine veya kadın ya da erkek oluşlarına dair bu anlamdaki tepkilerin maskülen olan tarafa yöneltildiğini vurguladı. “Ben maskülen bi görüntüde olmadığım için insanların dışardan tahmin etmesi kolay değil.”
diyordu Yağmur.
Bu açıdan bakıldığında, femme lezbiyen olmak, çoğunlukla lezbiyen olunduğunun anlaşılmamasını getirirken, gündelik hayat içerisinde bu anlamda sorun yaşamanın önünü de kapatıyor gibi görünüyor. Fakat diğer yandan, Eşcinsel Kadınlar Yirmi Dört Tanıklık kitabında görüşme yapılan kadınlardan Esra’nın belirttiği gibi, “Lezbiyenler arasında çok feminen olan, erkeksi olmayanlar kaale alınmıyorlar pek. Onların lezbiyenliklerinden şüphe duyuluyor, biseksüel veya macera yaşamak isteyen heteroseksüellerdir gözüyle bakılıyor.” gibi bir algı de ortaya çıkıyor (Özbay & Soydan, 2003, s. 274). Dolayısıyla bu durum, femme kadınlar için kadınlara ilgi duyan kadınlara ulaşmada görünürlüğü azaltabiliyor. Diğer yandan, erkeksilik ya da butch olmak, Esra’nın işaret ettiği gibi lezbiyen bir kadın olarak görünür olmayı ve tanınmayı, bu anlamda diğer eşcinsel kadınlarla iletişimi de kolaylaştırabilen bir unsur, zaman zaman kullanılabilen bir taktik olabiliyor:
Dışarıda bir ortamda, restoranda, kafede ya da sokakta yürürken, lezbiyenler birbirlerini tanırken de erkeksi özellikler yardımcı oluyor. Sokakta bir kız görüyoruz “A, bu da lezbiyen” diyoruz. Yüzde yüz emin değiliz ama onun erkeksi özelliklerine bakarak bizde bu fikir oluşuyor. Bunun ‘feminen görünmeyelim ki lezbiyen olduğumuz belli olsun’ gibi bir sonucu oluyor, ben de yapıyorum bunu.
Gerçi bu çok yüzeysel, çok sembolik bir yaklaşım ama gerçek bu. (Özbay &
Soydan, 2003, s. 274)
Değindiğim çerçevede, görüştüğüm lezbiyenlerin ve biseksüel kadınların da yansıttığı gibi, zaman zaman toplumsal cinsiyet ikiliği onlara atfedilen roller, dış görünüş ve davranış kalıplarıyla kadınlara ilgi duyan kadınlar arasında yeniden üretilebiliyor.
Butler’ın belirttiği gibi, benim görüştüğüm kadınlar arasında da “bazı lezbiyenler butch’un erkek olmakla alakası olmadığını ileri sürseler de, bazıları butch’luğun, arzulanan erkek statüsüne giden bir yol olduğunda ısrar ediyorlar” ve butch’luğa olumsuz yaklaşıyorlar (2010a, s. 16). Maskülenliğin sivrildiği butch’luk; bu anlamda zaman zaman erkekliği pekiştiren, ilişkide dominantlığı getiren ve aslında ilişkinin kendisini heteronormatif kalıplara sokmaya işaret eden bir çaba gibi görünürken, diğer yandan da hayatın içinde eşcinsel kadın olarak var olabilmek için geliştirilen mücadele yöntemlerinden biri olarak kavranabiliyor.
Değindiğim çerçevede, butch ve femme olmak üzerinden giden tüm bu tartışmaya bakıldığında, temelde biyolojik cinsiyetin ilişkilenmesi gerektiği düşünülen normlarla uyuşmadığı ve aslında bu çoklu olasılıklar içinde özdeşleşilebilecek tek bir dişiliğin olmadığı söylenebilir. Bu anlamda Butler’ın drag için söylediği “dişiliğin psişik bir yaradılış ya da benliğin nüvesi olarak ele alınan ‘iç’ hakikati ile, görünüş ve takdim olarak görülen ‘dış’ hakikati arasındaki ayrım içinde sabit bir ‘hakikat’in ikame edilemeyeceği çelişkili bir cinsiyet oluşumu üretir” düşüncesi aynı şekilde butch-femme üzerinden de okunabilir (1993b, s. 135). Aynı zamanda bu durum örneğin butch’luğun, kendi içerisinde farklı kadınlık ve erkeklikleri harmanlayan yeni bir toplumsal cinsiyet kimliği olarak da görülebileceğine işaret eder. Butler’dan hareketle toplumsal cinsiyetin aslında taklide dayalı yapısını ve varsaydığımız kadar sabit olmadığı düşüncesini ortaya koyarken, heteroseksüelliğin doğallaştırılmış statüsünü bir nevi ifşa ettiği söylenebilir.