• Sonuç bulunamadı

Mehmet Selçuk Aytan’ın Siyasi Faaliyetleri

XII. Dönem Konya Milletvekilleri

1.1. Mehmet Selçuk Aytan’ın Biyografisi

1.1.1. Mehmet Selçuk Aytan’ın Siyasi Faaliyetleri

XII. yasama döneminde Mehmet Selçuk Aytan, 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu’na geçici bir madde eklenmesiyle ilgili iki defa kanun teklifinde bulunmuş,33 ayrıca “Selçuk Üniversitesi” adıyla Konya’da bir üniversite kurulmasına yönelik kanun teklifi yapmış,34

1963 yılı tapu ve kadastro genel müdürlüğü bütçesi münasebetiyle, Yeni Türkiye Partisi adına söz almıştır35

.

1.1.2. 1963 Yılı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Bütçesiyle İlgili Konuşması

1963 yılı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Bütçesi için parti grubu adına söz alarak şunları söylemiştir: Sayın Başkan, Muhterem Milletvekilleri; YTP Meclis Grubu adına Tapu ve Kadastro Teşkilâtı hakkındaki tenkit ve temennilerimizi mevzuat, tasarı ve tatbikat açısından görüşünüze arz edeceğim. Yüksek malûmları olduğu veçhile, Tapu ve Kadastro İdaresi’nin iki yönlü görevi vardır. Bir yönü gayrimenkullerin sıhhatli haritalarını ve Medeni Kanun hükümlerine göre tapu sicillerini meydana getirmek, diğer yönü de meydana getirilmiş olan harita ve sicilleri iyi bir surette saklayıp üzerlerinde yapılacak her türlü hukukî işlemleri yapmaktır.

Bu sebeple konu edilen idarede, gayrimenkullerin haritalarıyla birlikte yeni tapu sicillerimi meydana getirmek işi, kurulmuş olan kadastro heyetlerine verilmiştir. Henüz kadastrolanmamış yerlerin eski tapu sicillerini ve dayanakları müsbit evrakı muhafaza etmek ve vatandaşlar arasında gayrimenkulleri ilgilendiren akid ve sair işlemleri yapmak görevi de tapu idarelerine tevdi edilmiş bulunmaktadır.

Bu kısa giriş ve izahtan sonra teşkilât hakkındaki bütçe ile ilgili görüşümüzü de, iki kategoride tespite çalışacağım. Muhterem arkadaşlar; Tapu ve Kadastro sektörü 1963 yılı bütçesinin gerek ödenek ve gerekse tespit edilen hedef bakımından beş yıllık plânla ahenkli bir şekilde hazırlandığına kani olmak isterdik. Bu itibarla biz mevcut bütçenin

33 MM ZC, 05.02.1960, O: 1 B: 40, TBMM ZC, 22.01.1962, O: 1 B: 36. 34 MM ZC, 25.12.1961, O: 1 B: 26.

35

14

plân hedeflerini gerçekleştirmek kabiliyetinden uzak olduğunu, ifade ile tatbik yılı sonunda kanaatlerimizde yanılmış olmayı ümit ederiz.

İlk görüşümüzü Kadastro Teşkilâtı’na hasretmek isterim. Elimizdeki bütçede yüksek nitelikte iş gücünü sağlayacak teknik ve kalifiye personel yetiştirilmesine gerekli ehemmiyet verilmediği gibi, yüksek okullarda ve fakültelerde okutulan öğrencilere ayrılmış olan burs miktarında da bir artırma olmamış ve hatta yeniden yetiştirilecek elemanlar için hiçbir ilâve ödenekte konulmamıştır.

Bununla birlikte, öğrenci sayısının arttırılması gereken Kadastro Okulu’nun ödeneğinden 50 bin lirada azaltılmıştır.

Biz uygun evsaflı kadastro elemanlarının yetiştirilmesindeki zarureti plânın tatbikat ve kolaylığım temin bakımından inanmaktayız.

Bu saygınlıkla her Tapu Sicil Muhafızlığı başımda bir hukukçunun ve her Kadastro ve Tapulama Müdürlüğü’nün başında da teknik bilgilerle mücehhez bir mühendis bulundurmanın zaruretine kani olarak bu arzunun gerçekleştirilmesini temenni ediyoruz. Bütçede, birikmiş topoğrafik haritaların biran evvel kadastrosunun ikmali için gerekli tedbirlerin alınmadığına işaret etmek isteriz.

Filhakika Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün bugün elimde halen yapılmış ve yapılmakta olan 35 bin kilometre kare araziyi kaplayan 1/5000 ölçekte topoğrafik haritamın mevcut olduğu ve bu haritaların kadastral hale getirilmemiş bulunduğunu, biran evvel bunların ele yıllık kadastral hale getirilmesinin zaruri olduğunu, aksi halde aradan daha bir kaç sene geçtiği takdirde, hudutların işaret edilmemiş olması ve arazide daimi olarak değişikliklerin vuku bulması dolayısıyla bunların kadastro işinde kullanılmayacak hale geleceklerini belirtmeyi zaruret telâkki ederiz. Ayrıca, 1963 yılımda 8 bin kilometre karesi Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü ve 4 bin kilometrekaresi de Harita Genel Müdürlüğü tarafından olmak üzere 12 bin kilometre hanelik topoğrafik harita yapılması plâna alınmış bulunmaktadır.

15

Buna mukabil bu haritalardan ancak 5 bin kilometre kare civarında bir miktarı kadastral harita haline sokulabilmiştir. Türkiye arazisinin %70’inin çıplak olması dolayısıyla dünyada fotogrametri metodunun tatbiki için en uygun memleketlerden birisimin Türkiye olduğu muhakkaktır. Memleketimizde bu metodun tatbik edilemeyeceği yerler yok denecek kadar az olduğuna göre, bizdeki kadastronun yavaş yürümesinin en mühim sebebi arazinin iktisap ve temellük şekillerinden ziyade yetersiz metot ve yetersiz personel ile organizasyon aksaklığından illeri geldiğini kabul etmek gerekir. Muhterem milletvekilleri; Türkiye'de kadastro işlemleri, biri 2613, diğeri 5002 sayılı Kanuna göre çalışan iki ayrı heyet tarafından yapılmaktadır.

Birinci heyet, yetki ve görevini 261 o sayılı Kanun’dan almakta, buna “şehir kadastrosu” denmektedir. Kadastrolama raddelerinde yapılacak olumsuzlar, heyetin bünyesindeki komisyon tarafından tetkik edilip mukteza tayin edilmektedir.

Bu muktezaya rıza göstermeyen tarafın yetkili mahkemeye müracaat yolu açıktır. 5602 sayılı Kanun’a göre kurulmuş olan heyetler adını taşır. Yapılarında komisyon olmadığından ve itirazları inceleyip karar verme yetkileri bulunmadığından her itiraz, doğrudan doğruya gezici arazi kadastro mahkemelerine verilmektedir. Bu, mülkiyet hakkını zedeleyici bir olaydır. Zira bir gayrimenkulün tapu ile sahibi bulunan bir kimsenin bu hakkına, yeteri bir belge göstermek gerekçesini duymadan itiraz edilmesi üzerine iş hemen mahkemeye yollanıp kadastro işlemi, hükmün verilmesine kadar bitirilememektedir. Kadastro mahkemeleri harca tabi olmadığı için davayı kaybeden kimsenin yükleneceği bir mahkeme masrafı da yoktur.

Görülüyor ki, müeyyidesiz, gelişi güzel bir itiraz mülk sahibini, manen olduğu kadar maddeten de zarara sokmaktadır. Belki hırçın meşru olmayan bir kazanç temini veya hiç olmazsa karşısındakini üzmek isteğine dayanan bir itirazda bulunmuştur. Bu yüzden 5602 sayılı Kanun’un uygulandığı yerlerde mahkemeye intikal etmiş davaların sayısı astronomik rakamlara yükselmiştir. Dava konusu olan her gayrimenkulün değerinden çok şey kaybedeceğini, bu suretle alını, satıma etki yapacağına, bunun sonucu olarak devletçe alınması gereken harçtan da yoksun kalmamayı düşünülürse

16

zararın katmerli olduğu anlaşılır. Kaldı ki, tebaanın mülkiyet konusunda bir an önce huzura kavuşturulamamış olması da ayrı bir kayıp sayılır.

Bu itibarla, Y.T.P olarak biz dağınık mevzuatın toparlanmasını, 2613 sayılı Kanunun tadili ile 5602 sayılı Kanun hükümlerinin birleştirilip bir tek Kadastro Kanunu meydana getirilmesini teklif ve bu zarurete inandığımızı belirtmek isteriz. Kadastro heyetlerinde, arazide çalıştıkları günler için, çalışan memurlara kadro derecelerine göre yevmiye verilmektedir. Bu yevmiyenin verilmesi, memuru zor şartlar içinde çalışmaya teşvik etmek, randımanı arttırmak amacını gütmektedir.

Ancak, uygulamasında beklenilen sonuç alınamamıştır ve alınamamaktadır. Meselâ yevmiye verilmediği zamanlarda arazide çalışan bir memur ertesi günü tekrar aynı yere gitmemek için, vakit geçmiş bile olsa, o işi bitirmeye gayret ettiği halde, bugün bir yevmiye daha tahakkuk ettirebilmek amacıyla yarıda bırakarak işi paydos etmek suretiyle zaman ve emeğin israf edildiği görülmüştür. Aynı zamanda bu usulün sakınılacak bir yönü daha vardır: Herkesçe bilinir ve kabul edilir ki, her memurun kabiliyeti bir değildir.

Biri arazide randımanlı çalıştığı halde, diğeri büroda başarılı çalışır. Kadastrolar için her ikisine de ihtiyaç vardır. Hâlbuki mevzuat, yevmiyeyi sadece arazide çalışana verir. Her memurun, çalışmasından yararlanmak için arazide çalışana yevmiye vermek usulü bırakılarak kadastrolanan gayrimenkulün şehir ve kasabalarda sayısına ve arazide de yüz ölçümüne göre bir prim verilmeli ve o heyette çalışanlara maaşları oranında bölüştürülmelidir. Böylece memurun kabiliyetinden faydalanıldığı gibi, boş yere zaman ve emek kaybından da sakınılmış olur.

Tapu teşkilâtı ile ilgili görüşümüze gelince; 01.07.1932’de yürürlüğe giren 2015 sayılı Tapu Sicili Müdürlüğü ve Tapu Sicil Muhafızlığı teşkilâtına dair kanun ile daha sonra 01.06.1936’da yürürlüğe giren Tapu ve Kadastro Teşkilât Kanunu’nda her ilçe merkezi, bir tapu sicil muhafızlığına ayrılmış ve her birine mıntıka ismi verilmiştir.

Birkaç ilin birleşmesinden grup tapu sicil müdürlükleri ihdas edilmiş, bilahare 5442 sayılı İller İdaresi Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle grup teşkilâtı lüzumsuz

17

kalmıştır. Buna rağmen, halen İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de ve Trabzon’da grup teşkilâtı mevcuttur. Diğer gruplar ise, tamamen kaldırılmıştır. Durum bu merkezde olduğu halde 2015 sayılı Kanun hâlâ yürürlüktedir. Bir yabansılık arz eden bu durumun, günün ihtiyaçlarına uydurulması için Teşkilât Kanunu’nun hazırlanması, kaçınılmaz bir zaruret olmuştur.

En son 2997 sayılı Teşkilât Kanunu, 1936 tarihli olduğu göz önüne alınırsa, bugünün isteklerine iade veremeyeceği, kendiliğinden alana çıkar. Kadrosuzluktan ehliyetli memurlar terfi ettirilemiyor. Yeni şartlara uygun bir memur statüsünün bulunmayışı yüzünden teşkilât cazibesini kaybetmiştir. Yükselme imkânını göremeyen kalifiye memurlar, günden güne başka müesseselere kaymaktadırlar. Gidenlerin yeni işlerinde başarılı birer eleman olmaları teşkilât adına acı duyulacak bir olaydır. Üzerinde hassasiyetle durulması gerekir.

Çünkü milletin bu teşkilâta da ihtiyacı vardır. Mesleği cazip hale getirip bu akımı durdurmak için; kadro ve aylıklar diğer devlet daireleriyle aynı seviyeye getirilmeli, başarılı memurlara gerek memuriyet ve gerekse maaş bakımından yükselme imkânları sağlanmalıdır.

Halen meri nizama göre ikametgâhta yapılan akitlerde alman harçlardan yarısı hazineye gelir kaydedilmekte, diğer yarısından da vergi kesilip, kalan miktar da kadroda mevcut memurlar arasında maaşlarıyla orantılı olarak bölüştürülmektedir. Alınan harç, memurun sevk eden emeği karşılığı verildiğine göre devletin arslan payı olarak yarısını alması âdilâne sayılamaz. Bu maaş dışı artık bir kazanç olduğu düşünülecek olursa, alınan vergiye itiraz olunamaz. İktisadi Devlet Teşekküllerinde olduğu gibi yapılan tapu işlemleri sebebiyle alman harçlardan bir prim tanınmalı ve bu prim memurlar arasında maaş nispetinde bölüşülmelidir.

Gelişen Türkiye’mizde genel hizmetleri halkın ayağına götürmek amacı güdülürken bazı mühim yerlerde halen tapu teşkilâtının bulunmayışı acı bir gerçektir. Teşkilât bulunan bazı yerlerde de kadro yetersizliği vardır.

18

Bu yetersizlik o derece ileridir ki, odacısı bulunmadığından dairenin temizliği de memurun görevleri arasına girmiştir. Birçok tapu dairesinde kullanılan araçların eksikliği veya kullanılmayacak derecede eskidiği cidden hüzün vericidir. Isınma, aydınlatma, kırtasiye vesair ödeneklerde hiçbir zaman ihtiyacı karşılayamadığı gibi, sadece sembolik olarak kalmaktadır.

2015 sayılı Kanun’un 9. maddesinde “tapu sicilleri tesis olunan mahallerde Tapu ve Kadastro Umum Müdürlüğünce kabul olunacak plâna uygun birer Tapu Sicil Muhafızlığı binası temin olunur” denilmiş olmasına ve üzerinden 31 seneye yakın bir zaman geçmiş bulunmasına rağmen işin ehemmiyetiyle mütenasip kaç bina temin olunmuştur? Hemen hiç. Ancak, bir bina Antakya’da vardır, o da ilhakla bize hazır geçmiştir. Bir tane de, İstanbul Kartal’da yapılmıştır.

Birçok yerlerde yangın tehlikesiyle karşı karşıya bulunan binalarda oturtulmakta, müsbit evrak müsait olmayan rutubetli mahzenlerde saklanmaktadır. Millî servetimizi teşkil eden gayrimenkullerimizin sicilleri emin binalarda, kalifiye memurların muhafazası altında bulundurulmak suretiyle vatandaşın, tapu yönünden huzur duyması temin edilmelidir.

Demek oluyor ki, tapu teşkilâtının düzenli olması, bu teşkilâta mensup bir zümrenin refahını sağlamakla beraber bütün bir memleketin huzur ve saadetini temin etmiş olacaktır. Teşkilâtın, istenilen düzene girmesi temenni edilirken tapu işlemlerini çelmeleyen ve bu yüzden tapu dairelerinden şikâyetlere sebep olan bazı hususlara da temas etmeden geçemeyeceğiz: 2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 28. maddesinde akit ve tescile müteallik tapu işleri idari emirlerle durdurulamaz demektedir. Bununla gayrimenkullerin alım, satım ve sair işlemlerinde kolaylık ve sürat temini düşünüldüğü açıktır. Şu halde bu düşünüşü örseleyecek, kolaylığı güçlüğe çevirecek konulardan sakınmak gerekir. Ne yazık ki, tatbikat hiç de böyle değildir. Sonradan kabul edilen bazı kanunlarla tapu işlemlerinin formalitesi artırılmış ve dolayısıyla işler aksatılmıştır.

Ezcümle, 2762 sayılı Vakıflar Kanunu, 5625 sayılı Kanun ve 7338 Veraset Vergisi Kanunu’nun tatbikatla ilgili hükümleri vatandaşın tapu idarelerinden sebepsiz

19

sızlanmalarına mucip olmaktadır. Bu itibarla biz Y.T.P. olarak meri nizamı tapu mevzuatıyla ahenkli hale getirmenin zaruretine inanıyor 1963 yılı bütçesinin Türk milleti ve bu vatan için hayırlı olmasını temenni ediyoruz, hürmetlerimle36

.