• Sonuç bulunamadı

3. MEDYA SEKTÖRÜNDE PİYASA YAPISI VE MEDYADA YOĞUNLAŞMA

3.3. Medyada Yoğunlaşma, Medya Sahipliği ve Çoğulculuk Kavramları

Bir ülkenin ekonomik, siyasi ve toplumsal yaşamı üzerindeki etkisinin boyutları oldukça geniş ve çeşitli olan medya gibi bir sektörde gücün bir ya da birkaç kişi, şirket ya da grup elinde toplanmış olması, bir toplumun sağlıklı şekilde yaşaması ve yönetilmesi için elzem olan güçler ayrılığı ilkesini aşabilen, yönlendirici ve hatta yıkıcı bir gücün ortaya çıkmasına neden olur.

Medyada yoğunlaşma sonucunda oluşabilecek tek seslilik, farklı bakış açıları ve görüşlerin varlığını tehlikeye sokabileceği gibi kamuoyunun bu görüşleri öğrenebilme ve değerlendirebilme olasılığı ve kabiliyetini de azaltabilir. Medyada yoğunlaşmanın sonuçları açıklanırken de belirtildiği üzere medyada dikey bütünleşmesinin doğrudan bir sonucu olarak haber ve içeriğe ilişkin kaynaklar tekdüzeleşmektedir.

Ayrıca siyasi, iktisadi ve sosyal konuların tartışıldığı platformlarda çoğulcu bir ortamın oluşması da medyadaki yoğunlaşmanın bir sonucu olarak zorlaşmaktadır. Özellikle siyasi ve sosyal konular konuşulurken medya şirketleri belli siyasetçiler, uzmanlar ya da kuruluşların fikirlerini topluma yansıtırken, tanıdık yüzler dışındakileri genellikle sürecin dışında bırakmaktadırlar. Medya kuruluşlarınca ifşa edilen fikirlerin toplumun tamamında var olan farklı bakış açılarından sadece bir kısmını yansıtıyor olması fikri çoğulculuğun tesisini zorlaştırmaktadır.

Basın ve yayın kuruluşlarının sosyal ve kamusal sorumluluklarını bir kenara bırakarak daha çok sansasyonel meseleler üzerinde durmaları ve bunlara ilişkin haberleri ön plana çıkarmaları, ayrıca bazı program içeriklerini gerçekliği kanıtlanmamış bazı ithamlar üzerine bina etmeleri ve bunu zaman zaman karalama kampanyası düzeyine vardırmaları, toplumu oluşturan bireylerin ve grupların yanlış

55

ve tek yönlü bilgilendirilmesine yol açmaktadır. Çünkü bu tür program ve içeriklerin toplumda daha fazla karşılık bulduğuna ve daha fazla ilgi ve izlenme oranı anlamına geldiğine inanılmaktadır. Daha fazla izlenme oranı ise daha fazla reklam geliri ve daha fazla manipülasyon gücü anlamına gelmektedir. Diğer iktisadi alanlarda olduğu gibi medyadaki kar maksimizasyonu dürtüsü ve medya sektöründeki üst düzey ticarileşme basın ve yayın kuruluşlarının yönetsel kararları kadar editoryal tasarruflarını da derinden etkilemekte ve yönlendirmektedir. Tüm bunlar medya etiği ile ilgili oldukları kadar çoğulculuk ve demokratik temsil ile ilgili bir sorunlardır.

Günümüzde insanlar birçok gazetede nerdeyse aynı cümlelerle verilmiş ve aynı haber ajansından temin edilmiş haberlerle karşılaşırlar. Öte yandan televizyon izleyicilerinin bir kanaldan bir başkasına geçtiğinde aynı haber, aynı içerikli program ve belgeseller ile nerdeyse hepsi aynı türde olan filmlere rastlama olasılığı oldukça yüksektir. Medya yoğunlaşmasının sonucu olan bu aynılaşma sayıları her gün artan medya şirketleri arasındaki kıyasıya rekabetin sonucu olarak görülebilir. Çünkü bu aynılaşmanın arkasında, her geçen gün giderek artan daha fazla kâr etme arzusu ya da gerekliliği vardır. İçerik aynılaşması, medya kuruluşlarının maliyetleri azaltarak rekabette avantaj sağlamak ve kârını arttırmak yolundaki çabalarının doğal bir sonucudur. Nihayetinde gazeteler ve televizyon kanalları arasındaki yoğun rekabet çoğulcu içeriği garanti etmemektedir (Avşar, 2004: 98).

Pek çok siyaset kuramcısı ve medya konusunda araştırma yapan akademisyenin da ifade ettiği gibi; birey ve grupların ifade özgürlüklerinin ve fikri çeşitliliğin sağlanması, bir ülke ya da toplulukta demokratik yönetim yapısının inşası ve korunması için gereklidir. Vatandaşlara kendi seçimini yapmaya fırsat verecek kadar çok çeşitlilikte fikir ve haber iletilmelidir. Bu, demokrasinin en temel prensiplerinden biridir ve bu gereklilik medya kuramı ve politikaları doğrultusunda “medya çoğulculuğu” olarak ortaya çıkar (Picard, 1998: 212-213). Medya yoğunlaşması medya kuruluşlarının sayısını ve iletişim olanaklarının çeşitliliğini arttırıyor gibi görünse de bunun fikri çeşitliliği ve ifade özgürlüğünü güçlendirdiği pek söylenemez. Çünkü tekelleşme eğilimleri belli büyük sermaye grupları bünyesindeki işletmelerin sayısını arttırıyor olsa ve teoride daha büyük miktarda bilginin daha

56

geniş kitlelere yayılmasını sağladığı düşünülse de, işletme sayısındaki çokluğun medya tarafından bireylere iletilen fikir ve mesajlar bakımından bir çeşitlilik yarattığını söylemek zordur.

Bir başka deyişle medya yoğunlaşması işletme sayısı bakımından medyada niceliksel bir artışın önünü açarken, üretim açısından niteliksel bir daralmaya sebebiyet vermektedir. Bu yüzden sadece medya sahipliği kuralları ile medyada çoğulculuğun sağlanabileceğine ilişkin yaklaşım, yoğunlaşma ve tekelleşme karşısındaki mücadelenin başarıya ulaşması için yeterli olamayabilir. Tam da bu yüzden medyada içerik, kaynak ve dağıtım düzeylerinde de çoğulculuğun sağlanması büyük önem taşımaktadır.

Demokratik ve çoğulcu bir medya ortamının tesis edilebilmesi için; siyasi, sosyal ve kültürel farklılıklardan doğan çeşitliliğe sahip çıkılması ve bu farklılıkların özgür bir şekilde ifade edilebilmesine imkân sağlanması, basın ve yayıncılık faaliyetlerinin sadece belirli bir zümrenin kontrolüne bırakılmayarak vatandaşların medya sistemine katılımını kolaylaştıracak katılımcı bir yapı oluşturulması gereklidir. Medya sektöründeki tek yönlü ve aynılaşmış iletişim biçimlerinin yerine karşılıklı etkileşimin daha yoğun olduğu yapıların oluşturulması ve medyaca sunulan siyasi ve kültürel mesajların karşılaştırılabildiği ve eleştirilebildiği bir düşünsel ortamın yaratılması da gerekir (Splichal, 1999: 18). Ayrıca, yayıncılık alanında çoğulculuğu ve çeşitliliği teşvik etmek için medya sektörü merkezli tedbirler alınması ve medya sektörüne özgü demokratik denetim ve düzenleme mekanizmaları oluşturulması önem arz etmektedir (Humphreys, 1999: 4).