• Sonuç bulunamadı

2. İLETİŞİM VE MEDYA

2.2. Medyanın Ekonomi Politiği

2.2.2. İletişimin Eleştirel Ekonomi Politiği

Günümüzde medya sektöründe meydana gelen dönüşümler ve mülkiyet ile örgüt yapısındaki değişimlerin sorunsallaştırılmasında ortaya çıkan kavram dizini iletişimin eleştirel ekonomi politiğidir. Kitle iletişim araçlarının kapitalist toplumdaki konumuna ilişkin eleştirel bakış açıları genel olarak Marx’ın ekonomi politik çözümlemesini referans almaktadır. Temel olarak var olan toplumsal yapının çözümlemesi üzerinden yola çıkan eleştirel yaklaşımlardan, Frankfurt Okulu, Herbert Shiller, Vincent Mosco, Peter Golding ve Graham Murdock, Noam Chomsky ve Edward Herman literatürde önem atfedilen yaklaşımlar ve temsilcileridir.

Özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren kurumsallaşmaya başlayan kitle iletişim araçları medya sektörünün de ekonomi politik çözümlemesinde yer almasına katkıda bulunmuştur. Ekonomi politik yaklaşım, iletişim alanında özellikle ekonomik ilişkiler ve yapıları göz önünde bulundurmaktadır. Bununla birlikte ekonomi politik yaklaşımı medyayı kendi içinde ve diğer endüstrilerle ilişkiler içerisinde ele alır. Bu bağlamda, medyanın mülkiyeti ve kontrolü gibi konuları incelerken, medyanın ticarileşmesi, tekelleşmesi, kâr kavramı, medyanın uluslararasılaşması gibi olguları kapsamı içerisine alır.

İletişimin eleştirel ekonomi politiği çalışmalarının en önde geleni 1923 yılında Max Horkheimer, Theodor Adorno, Herbert Marcuse ve Walter Benjamin gibi öncülerin Almanya’da kurmuş oldukları Frankfurt Okulu’dur. Frankfurt Okulu çalışmalarını Marksist bir toplum eleştirisi temelinde yürütmüşlerdir. Kıta Avrupası’nda ortaya çıkan bu gelenek, kitle iletişimin karmaşık süreçleri, mülkiyet

28

ve organizasyon yapıları ve kitle iletişim araçlarının modernizmin yeniden üretilmesindeki rolleri üzerine çalışmalar yapmaktadır. Özellikle Frankfurt Okulu’nun öncü kuramcıları Adorno ve Horkheimer’ın geliştirmiş oldukları “kültür endüstrisi” kavramı, ekonomik bir analiz birimi olarak kullanılmış ve bu kavram ile kitle iletişim araçlarının, kapitalist girişimciliğin önemli bir parçası olarak hâkim ideolojinin yeniden üretilmesine yaptığı katkı araştırılmıştır (Adaklı, 2006: 20).

Frankfurt Okulu kuramcılarına göre, kitle iletişim araçları kitlelerin bilincini tek tipleştirir ve kitleler üzerinde tekelci bir kapitalist yaklaşımla egemenlik kurar. Kültür endüstrisinde varlıklar bir meta gibi endüstriyel bir süreçte üretilir ve çok sayıda talebi karşılamak üzere standartlaşma, serileşme ve iş bölümü gibi ilkelere uygunluk sağlayarak kitlelere iletilir. Bu süreç kültürün kendini yenilemesini önlerken düşünce gücünü azaltır ve özgünlüğü zedeler (A. ve M. Mattelart, 2009: 58- 68). Adorno ve Horkheimer, Aydınlanmanın Diyalektiği adlı çalışmalarında bu sürece vurgu yaparak kültür endüstrisinin insan aklını ve düş gücünü köreltmek yoluyla hâkimiyetinin yaygınlaşmasına hizmet ettiği üzerinde dururlar (Adaklı, 2006: 20).

Frankfurt Okulu ikinci kuşak kuramcılarından Jürgen Habermas Kamusallığın

Yapısal Dönüşümü adlı eserinde kitle iletişim araçlarının gelişimini kamusal alan

kavramı ile birlikte değerlendirmiştir. Demokrasinin gelişmesinden temel bir işlevi olan kamusal alanda herkesin ilgilendiği konular tartışılabilir ve düşünceler dile getirilebilir. Ancak, kültür endüstrisinin ortaya çıkışı ile birlikte modern toplumlarda ticari amaçlar kamu yararının önüne geçmiş ve kamusal alanlarda meydana gelen tartışmalar sonuç vermez olmuştur. Halkın kanaatlerin ve düşüncelerinin yansıdığı kamuoyu demokratik tartışma platformları ile değil kitle iletişim araçlarının yönlendirmeleri ile mümkün olmuştur (Erdoğan ve Alemdar, 2002: 416-430).

Özellikle 21. yüzyıla girmeden önceki süreçte küresel ölçekte yaşanan gelişmeler ile birlikte Marksist eleştiri, diğer alanlarda olduğu gibi iletişim alanında da yeniden üretilmiştir. Bu dönemde Frankfurt Okulu kuramcılarının kültür endüstrisi kavramı yeniden ele alınmış ve iletişimin eleştirel ekonomi politiğindeki yeri sorgulanmıştır. Özellikle Peter Golding ve Graham Murdock’un eserlerinde

29

Frankfurt Okulu düşünürlerini tam olarak ekonomi politik yaklaşımı içerisinde değerlendirdikleri söylenemez. Golding ve Murdock’a göre (1991a: 15-19), Frankfurt Okulu temsilcileri ekonomi politik incelemeler yapmak yerine kültürel eleştiriyi tercih etmişlerdir. Özellikle Adorno deneysel düzeyde ekonomi politik araştırma yapmayı reddetmektedir. Ancak, yine de kültür endüstrisi kavramının ortaya atılması ekonomi politik yaklaşımın yeniden anlamlandırılması ve yorumlanması olarak ifade edilebilir.

Herbert Schiller ekonomi politik yaklaşımına medya ve iletişimin uluslararası boyutunu göz önünde bulundurarak katkıda bulunmuştur. Kültür emperyalizmi yaklaşımından yola çıkan Schiller'e göre, kitle iletişim araçları ve iletişim teknolojileri gelişmiş ülkelerin ekonomik ve askeri çıkarları için üretilmektedir. İletişim teknolojilerinin gelişmekte olan veya gelişmemiş ülkelerde kullanılması da benzer bir amaçla gelişmiş ülkeler eliyle gerçekleşmektedir. Bu şekilde, dünya ölçeğinde çok uluslu sermaye, ulusal, ekonomik ve siyasal politikaları düzenleyen bir güç olarak ortaya çıkmaktadır (Dağtaş ve Yaylagül, 2006: 335).

Vincent Mosco, medyanın ekonomi politiğine karşı araçsalcı bir yaklaşım sergiler. Mosco'ya göre, medya organik olarak egemen sınıfa ayrılmaz bir biçimde bağlı olduğu için ideolojiden bağımsız bir birim olarak düşünülmemelidir. Bu bakış açısına göre (Kejanlıoğlu, 2004: 85-86), toplumda egemen sınıf ya da güç sahipleri medya liderleri ile ilişki içerisindedir ve bu ilişkide genellikle eleştirel bir bakış açısına yer verilmez. Mosco, eleştirel ekonomi politik yaklaşımının temel özelliklerini bütüncül olması, tarihsel olması ve değişime açık olması şeklinde ifade etmiştir. Yaklaşımın bütünselliği, ekonomik örgütlenmenin, toplumun siyasal ve toplumsal yapısıyla iç içe geçmiş bir şekilde ele almasından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla, mülkiyet ve üretim örgütlenme şekilleri önemlidir ve kaynak dağılımındaki eşitsizlikler kitle iletişim araçları üzerinde olumsuz etkiler bırakır. Yaklaşımın tarihselliği ise, egemenlik ilişkileri ile ekonomik örgütlenmenin kitle iletişim araçları ile arasındaki bağın tarihsel süreçte nasıl değişime uğradığını incelemesinden kaynaklanmaktadır (Derleyen Başaran ve Geray, 2005: 31).

30

İletişimin eleştirel ekonomi politik yaklaşımında literatürde önem atfedilen düşünürlerden Peter Golding ve Graham Murdock 1970'lerden bu yana medyanın ekonomi politiğini çalışan araştırmacıların indirmeci yaklaşımlarının aksine, ekonomi politiğini daha eleştirel bir konuma çekmeye çalışmış ve 1990’ların başında yayınladıkları bir çalışma ile eleştirel bir ekonomi politiğin ana hatlarını ortaya koymuşlardır. Onlara göre eleştirel bakış açısı (Adaklı, 2006: 25), ‘epistemolojik açıdan gerçekçi ve maddeci’ bir kavrayışa sahiptir, eleştirel çözümleme gerçek dünyadaki aktörlerin yaşamlarını ve fırsatlarını biçimlendiren gerçek sınırlamaları açığa çıkarmak üzere esas olarak eylem ve yapı sorunlarıyla ilgilenir.

Golding ve Murdock (1991b: 54) eleştirel ekonomi politiğin liberal ekonomiden dört biçimde farklılık gösterdiğini savunmuşlardır. Bu yaklaşıma göre, farklılıklardan ilki ekonomi politiğinin bütüncül olması, ikincisi tarihsel olmasıdır. Üçüncü fark ise merkezi olarak kapitalist girişim ile devlet müdahalesi arasındaki denge ile ilgilenir. Liberal ekonomi ile eleştirel ekonomi politiği arasındaki son fark ise, eşitlik ve adalet gibi temel ahlaki konularla ilgilenebilmek için verimlilik gibi konuların ötesini hesaba katmasıdır.

Golding ve Murdock’ın medyanın ekonomi politiği üzerine yaptıkları katkı, onların yalnızca medyada kültürel ürünlerin üretimi ve dağıtımı üzerine odaklanmayarak bu ürünlerin niteliğinin ve yerine getirdikleri ideolojik işlevin açıklanması olarak kabul edilebilir. Bu yaklaşıma göre, düşüncenin üretimi ve dağıtımı üzerindeki kontrol üretime hâkim sermaye sahipleri elinde yoğunlaşır ve kitlelerin düşünceleri üzerinde baskı oluşturan bu durum, ideolojik sınıfsal eşitsizliklerin yeniden üretilmesi ile sonuçlanır (Adaklı, 2006: 29).

Medyanın ekonomi politiğinin üzerine çalışırken kültür üzerine odaklanan Golding ve Murdock'a göre kültürün eleştirel ekonomi politiği dört temel tarihsel süreç üzerinden incelenebilir. Bunlardan ilki, teknik ve kurumsal aygıtlar taşıyan medyanın gelişmesidir. İkincisi, izleyici kitlelerini ticari bir meta haline getirerek izleyici üretiminin gerçekleşmesi ve bunun reklamcılara satılması sürecini içeren iletişim sektörünün farklı iletişim kanallarını kapsayarak şirket menzillerini genişletmesidir. Bir diğer süreç, medya sektöründeki birleşmeler yoluyla büyüyen

31

medya kuruluşlarının iletişimi metalaştırmasıdır. Golding ve Murdock'ın öne sürdüğü son süreç (Aktaran Adaklı, 2006: 30-31), devlet ve hükümet müdahalesinin diğer süreçlerin sonucu olarak değişen rolüdür. Bu rol ile devlet, kapitalist sisteme uyumlu olarak sermayenin büyümesi için büyük öneme sahip altyapı yatırımlarını sağlamak durumundadır.

Noam Chomsky ve Edward Herman ekonomi politik yaklaşımını, kültür emperyalizmi ve neoliberal politikaların neden olduğu yeni sömürgecilik anlayışı ile bu anlayışın uluslararası medya şirketleri üzerindeki etkilerini ele alarak açıklama yoluna gitmişlerdir. Chomsky ve Herman, medyanın devlet ve özel sektöre hizmet etme işlevlerini sorgulayarak, iktidar eşitsizliği ve bu eşitsizliğin karar alma süreçlerine ne derece etki ettiğini medyanın geliştirdiği propaganda modeli ve etkin rıza yaratma stratejileri çerçevesinde incelemişlerdir (Adaklı, 2006: 24-26). Bu incelemeler, modern dünya sisteminde propaganda gücü ve medyanın rıza yaratma stratejilerinin, baskıcı ve otoriter rejimlerde dahi gerçekleşemeyecek değişim ve dönüşümlerde etkin rol oynadığını ortaya çıkarmıştır (Chomsky, 2005: 17-18).

Diğer taraftan ise medyada mülkiyet, reklam ve dağıtım kanalları tarafından ekonomik olarak iktidara bağımlı hale getirilmiştir ve muhalif medyanın yapılanması önündeki engeller artmıştır. İktidara bağımlı hale gelen medya, haber yapma işlevini yerine getirirken, haber malzemelerini basıma hazır hale getirme süreçlerinde belirli süzgeçler kullanarak haber niteliğinin içeriği ve propagandaya dönüşümünü sağlar. Bu süzgeçler ile iktidara bağımlılığını pekiştirme işlevini yerine getirmiş olur.

Kapitalizm ve neoliberalizm kavramına, dolayısıyla da liberal medya kuramına getirilen eleştirel yaklaşımlar ve bu yaklaşımlar üzerine yapılan akademik çalışmalar, medyanın egemen sınıfın hâkimiyetinde ve birbirinden farklı meşrulaştırma şekilleri ile kendisini yeniden üreten bir yapı olduğunu vurgulamaktadır. Bu süreçte, insanların ve toplumların fiziksel ve zihinsel koşulları demokrasi ve özgürlük olguları adı altında tekrar şekillendirilmektedir. Bu sürecin en başta gelen adlandırmalarından bir tanesi de “küreselleşme” olarak adlandırılmaktadır.

32