• Sonuç bulunamadı

5. MEDYA MÜLKİYETİ VE SAHİPLİK DENETİMİ

5.2. Amerika Birleşik Devletleri'nde Medya Sahipliği Düzenlemeleri

Amerika Birleşik Devletleri'nde medya faaliyetleri 20. yüzyılın başlarından itibaren gelişmeye başlamış ve günümüze kadar medya sektörünü yönlendiren eğilimlerin en büyük öncülerinden biri ABD olmuştur. Özellikle, medya sektörünün dönüşüm geçirdiği 1980 sonrası meydana gelen liberalleşme eğilimleri, dünya medya pazarında ABD'nin ilk sıraya yerleşmesini sağlamıştır. Kamu yayıncılığından ziyade ticari yayıncılık alanında başat pozisyonda olan ABD medya sektörü, bu yönüyle Avrupa pazarından farklı bir yapıdadır.

Günümüzde, ABD’de medya kuruluşlarını devlet ve hükümetle ilişkisi yok denecek kadar azdır. Medya kurumlarının işletilmesi özel sektörün elindedir ve

120

devlet sadece genel, teknik ve hukuki düzenlemeleri yapmakla sorumludur. Bu bağlamda, Amerika’da genel olarak kurallara uyan herkes medya kurum ve kuruluşlarını işletebilir (Sarmaşık, 1993: 44).

Amerika’da medya alanında yapılan ilk düzenleme, 1934 yılında ABD kongresinden geçen “İletişim Kanunu”dur (Communication Act). Ülke içindeki yayın hakları için lisans dağıtma hakkı ve medya sektörünü kamu yararı göz önünde bulundurularak düzenleyen ve denetleyen bu kuruluş kapsamında “Federal İletişim Komisyonu” (Federal Communications Comission-FCC) kurulmuştur. İletişim Kanunu’na göre, bir kamu hizmeti olarak kabul edilen görsel işitsel yayın yapan birey ve kurumlar, yayın hakkını elde etmek için gereken lisansı FCC aracılığıyla alabilecektir. Bu zamana kadar, FCC’nin elinde bulunan denetim gücü 1955 yılında yürürlüğe giren yeni bir kanun ile daha aktif hale getirilmiştir (McChesney, 2006: 45).

İletişim Kanunu’nda “kamu yararı” göz önünde bulundurulacak temel ilke olsa da, Amerikan medya sektörü ticari alanda gelişme göstermiştir. Günümüzde ticari yayıncılık ve liberalleşme eğilimlerinin öncüsü olarak kabul edilen Amerika’da birbirinden farklı birçok medya kuruluşu bulunmaktadır. Buna rağmen, pazar payının büyük bir bölümüne sahip olan az sayıda medya kuruluşunun gücü elinde bulundurduğu söylenebilir.

Amerika’daki medya kuruluşlarını diğer ülkelerden ayıran en önemli özellik, ticari yayıncılık yapan kuruluşların kamu yararına yayın yapan bağımsız kuruluşlar olmasıdır. Devlet tekelinin bulunmadığı ülkede bu kurumlar kendi aralarında Kamu Yayıncılık Servisi (Public Broadcasting Service-PBS) adlı kar amacı taşımayan bir kuruluş oluşturmuşlardır. 350’den fazla kanalı bünyesinde bulunduran bu kuruluş, devletten yardım almasına rağmen finansmanının büyük bir kısmını bağımsız yapımcı kurumlar aracılığı ile karşılamaktadır. Bir üreticiden ziyade bir hizmet sağlayıcı olan PBS, ilişki içerisinde olduğu kanallar tarafından hazırlanan

programları çatısı altına alarak kamuya hizmet sağlar

(http://www.pbs.org/ombudsman/2008/05/caution_that_program_may_not_be_from _pbs.html).

121

Amerika’da görsel işitsel medya işletmeleri kamuoyunu belirlemede büyük bir güce sahiptir. Bununla birlikte, sektörde büyük ölçekli birleşmeler ve bütünleşmeler sonucunda gücü elinde bulunduran sınırlı sayıda medya kuruluşu pazara hâkimdir. Bu hâkimiyet süreci, özellikle 1980 sonrası neo-liberal politikalar çerçevesinde medya sahipliğine ilişkin düzenlemelerin hafifletilmesi ve deregülasyon uygulamalarının alanının genişlemesi haliyle mümkün olmuştur.

Medya sektöründeki yoğunlaşmanın ortaya çıkmasında temel teşkil eden en önemli birleşme 1989 yılında gerçekleşen Time-Warner ortaklığı olmuştur. Kuruluş, günümüzde televizyon ve kablolu yayın istasyonlarından film stüdyolarına, yayın evlerinden müzik şirketlerine kadar birçok alanda birden faaliyet vermektedir. 21. yüzyıla gelindiğinde dünyanın en büyük medya kuruluşlarından biri haline gelen Time-Warner ile Amerika’nın en büyük internet sağlayıcı şirketlerinden biri olan American Online (AOL) ile birleşmesi, medya tarihindeki diğer bir önemli birleşme olmuştur.

Medya sektöründeki yoğunlaşmayı artıracak bu birleşmelerin en önemli sebeplerinden bir tanesi, 1987 yılında “Yansızlık İlkesi”nin (Fairness Doctrine) kaldırılması ile görsel işitsel medya sahipliğine ilişkin sınırlandırmaların giderek hafiflemesidir. Bu düzenlemeler, 1996 yılında çıkarılan “Telekomünikasyon Kanunu” (Telecommunications Act of 1996) ve daha sonraki yıllarda yürürlüğe konan uygulamalar ile mümkün kılınmıştır (Pekman, 2005: 255).

1996 yılında yürürlüğe giren Telekomünikasyon Kanunu, 1934 yılında çıkarılan İletişim Kanunu’ndan sonra gelen en büyük değişiklik olmuştur. 1934 yılında kamu yararını ön planda tutan yasa yerini ticari yayıncılığın hâkimiyetine bırakmıştır. İletişim Kanunu ile Telekomünikasyon Kanunu düzenlemeleri arasındaki temel farklar “eski düzenlemeye göre ulusal televizyon ve radyo sahipliği bakımından, televizyon sahipliğinde 12 televizyon kanalı ve ulusal pazarın %25’i ve radyo sahipliği bakımından en fazla 20 FM ve 20 AM istasyonuna sahip olabiliyorken yeni Düzenleme ile birlikte televizyon sahipliği bakımından izleyici payı sınırı %35’e çıkarılmıştır.” (Pekman, 2005: 256).

Bu değişikliklerle birlikte, eski düzenleme ve yeni düzenleme arasındaki diğer önemli fark, yeni düzenlemenin, eskiden iletişimde bir alana yatırım yapan

122

kurum ya da kuruluşların diğer bir iletişim alanına yatırımını engelleyen kararlarını ortadan kaldırmayı hedeflemiş olmasından kaynaklanmaktadır. Bununla birlikte yeni yasa ile birlikte daha önceden katı kurallarla denetim altında bulunan çapraz mülkiyet sınırlamaları büyük ölçüde hafifletilmiştir (Geray, 2003: 76).

1996 yılından günümüze kadar FCC birkaç defa medyada sahiplik alanında yeni düzenlemeler yapmıştır. Bu düzenlemelerden 2003 yılında kabul edileni medyadaki çapraz mülkiyet kurallarını ve yerel televizyon kanallarının sahipliğini büyük ölçüde kolaylaştırdığı için büyük eleştirilere maruz kalmıştır. Bu düzenleme değişiklikleri 2004 yılında Federal Üst Mahkeme tarafından yeterli bir gerekçelendirme sunulmadığı gerekçesiyle durdurulmuştur. Durdurma kararını müteakip FCC 2006 yılında bir rapor düzenlemiş ve 2007 yılında görsel işitsel medya alanlarında çapraz mülkiyeti sınırlandırıcı yeni uygulamalar önermiş ve bu uygulamalar 2008 yılında yürürlüğe konmuştur. FCC son olarak 2011 yılında medya mülkiyetine dair değişiklikler önerdiği raporda, bu değişlikleri rekabet, yerellik (localism), çeşitlilik, azınlıklar ve kadın mülkiyet sahipliği ile diğer politik amaçlar göz önünde bulundurularak değerlendirmeye tabi tuttuğunu savunmuştur (http://hraunfoss.fcc.gov/edocs_public/attachmatch/FCC-11-186A1.pdf).

FCC, 2011 yılında yayınladığı “Yayıncılık Alanında Mülkiyet Çeşitliliğinin Teşviki” (Promoting Diversification of Ownership in the Broadcasting Services) adlı raporunda 2006 yılında sunmuş olduğu “Dört Yıllık Değerlendirme Raporu” (Quadrennial Review Order) ve 2008 yılında hazırladığı “Çeşitlilik Raporu”na (Diversity Order) referansla medya mülkiyetinde değişiklikler öngörmüştür. Bu raporda öngörülen düzenlemeler genel olarak 2006 raporundan farklı olmamakla birlikte, görsel işitsel medya çapraz mülkiyet kurallarını, bu kuralların mevcut görsel işitsel sahiplik kurallarına ek bir katkı yapmayacağı gerekçesiyle kaldırılması önerisi üzerinedir (http://hraunfoss.fcc.gov/edocs_public/attachmatch/FCC-11-186A1.pdf).

Görsel işitsel medya sahipliğinde bir kuruluşun aynı pazarda sadece iki televizyon istasyonuna sahip olabileceği ve bu istasyonlardan birinin ülkede en çok izleyiciye ulaşan dört kanaldan biri olmaması şartı konulmuş, bununla birlikte, herhangi bir birleşmeden sonra pazarda en az sekiz bağımsız kanalın kalması şartı eklenmiştir. Bu kurallar yazılı ve görsel medya çapraz birleşmesinde de

123

uygulanmaktadır. Radyo sahipliğindeki düzenlemelerde 1996 yılında koyulan kural korunmuştur. Bu raporda internet yayıncılığı ile ilgili sahiplik kuralları üzerine daha

fazla çalışma yapılması gerekliliği üzerinde durulmuştur

(http://hraunfoss.fcc.gov/edocs_public/attachmatch/FCC-11-186A1.pdf).

Medya sahipliğine ilişkin çalışmalar Amerika’da öncelikli olarak FCC tarafından yürütülmekle birlikte Komisyon bu alandaki raporlarını dört yılda bir yenileyerek gözden geçirmektedir. FCC’nin yayınladığı son rapor dikkate alındığında ülkedeki medya sahipliği düzenlemeleri çok katı olmamakla birlikte, liberal politikaların yükseliş eğilimi gösterdiği önceki dönemlere nazaran daha koruyucu nitelikte olduğu görülmektedir.

Amerika’da yapılan çoğu düzenleme ülkenin medya kuruluşlarının mülkiyet alanlarının genişlemesine katkıda bulunmuştur. Tarihsel gelişim içerisinde bu düzenlemeler genellikle mülkiyet sınırlandırmalarının azalması ve çapraz mülkiyetin serbestleşmesi ile sonuçlanmıştır. Bu bağlamda, günümüzde Amerika’da medya sektöründe yer alan kuruluşlar birbirinden farklı alanlarda varlık göstererek güçlerini arttırmışlar ve bu sayede ülkenin medya kuruluşları önemli yatırımlara kaynak sağlayabilecek güce ulaşmışlarıdır. Amerika’da faaliyet gösteren en büyük medya kuruluşları 2011 gelirlerine göre;

Tablo 10. Amerika Birleşik Devletleri’nde Görsel İşitsel Medya Yayıncıları Yıllık

İşletme Gelirleri

Şirket Adı 2011 Toplam Sermaye (Milyar Dolar)

Clear Channel 6.2

CBS Corporation 14.2

Comcast Corporation 55.8

Gannett Co. 5.2

News Corp. 33.4

Time Warner Inc. 29

Tribune Company 3.2

Viacom 14.9

124

Washington Post Co. 4.2

Kaynak: http://www.freepress.net/ownership/chart

Rakamlardan da anlaşılacağı üzere ticari yayıncılıkta dünya genelinde önder pozisyonda olan Amerika, medya sektöründe büyük devlerin yarıştığı bir arenaya ev sahipliği yapmaktadır. Öngörülen düzenlemeler, medya mülkiyetinde geri dönülmez boyutlara ulaşmış kuruluşlar için yetersiz kalmaktadır ve bu alanda, birleşmeler ve devralmalar her geçen gün artarak devam etmektedir.

5.3. Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri’nde Medya Sahipliği