• Sonuç bulunamadı

2.4. MEDYA VE İDEOLOJİ

2.4.1. Medyada Gerçekliğin Yeniden İnşası

Okuyucudan yola çıkarak metinlere yönelen bazı eleştirel çalışmaların felsefi temelini fenomenoloji sağlamaktadır. Fenomenoloji, toplumsal anlamların bireyler tarafından etkin olarak inşa edildiğini vurgulamaktadır (Dursun, 2001:60). Wolff’a (2006:707) göre, her zaman, her toplumda ve her kültür çevresinde, her yeni kuşağa şeyleri nasıl kavrayacakları öğretilmektedir. Bu öğretim, toplumsallaşmanın, kültür- leşmenin ayrılmaz bir bölümüdür. Dünyanın karşısında toplumsallaştırılma sürecinde bireye benimsetilmiş olan düşünce kalıpları vardır ve fenomenoloji bu türden kalıpla- rın irdelenmeden kabul edilmemesi gerektiği üzerinde durmaktadır. “Şeylere dönelim yeniden” çağrısıyla Husserl, nesnelerin nasıl göründüklerini kültürün oluşturduğu görünmez sınırın aradan kalkmasıyla saptanabileceğini ifade etmektedir. Husserl’e göre, şeylerin, aslında nasıl göründüklerini saptamak, nasıl olduklarını saptamak de- mektir. Husserl, bireyin şeyler hakkındaki öğretilenleri de sorgulaması gerektiğini, bireyin bakışını belirleyen bilgilerin yeniden sorgulanması gerektiğini savunmakta- dır. Husserl, fenomenolojik yaklaşımla gerçeğin bulunabileceğini söylemekte ve bi- reyin bu süreçte öncelikli olarak kendisinden başlaması gerektiğini ifade etmektedir. Husserl, yaşadığımız zamana kadar öğrendiklerimizi parantez içine alarak bir köşeye atmamızı ve yeni anlamlar yüklememiz gerektiğinden bahsetmektedir (İnam, 2000:228).

Husserl’e (1997:42) göre, karşımızda duran ve görülmeyi bekleyen şeylerden söz etmenin hiçbir anlamı yoktur. Şeyler, yaşantıların içinde bulunmazlar, onlar bu yaşantılarda kurulurlar. Toplumsal gerçeklik de, konuşmalarımız veya düşünme tar- zımız tarafından meydana getirilmekte inşa edilmektedir. Günlük yaşamı içinde top- lumsal failler tarafından üretilen anlamlar, toplumsal olguları yaratmaktadır, ancak bu olguların, faillerin içi ile herhangi bir bağa sahip olması gerekir ve bu bağ yöne- limselliktir. Yönelimsellikle birlikte insan, gündelik olguları da “gerçek” olarak bilir ve öyle alır (Dursun, 2004:54). Fenomenolojide toplumsal gerçekliğin doğasını top- lumsal gelişmeler ve değişimler tarafından değiştirilemez olarak gören inşacı teze göre, inşacılık, inşanın kendisinde değişmeyenin, aynı kalan şeyidir, özüdür (Dursun, 2004:55). Fenomenolojinin temeli olan inşacı ilkeler, insan faillerinin toplumsal ol- guları şekillendirirken, onu nasıl tarif edeceklerine dair fikir birliğine vararak bu şe- killendirmeyi yapabileceklerini söylemektedir.

Tuchman da haberlerin belirli inşaları üzerine yaptığı çalışmasında, toplumsal aktörlerin anlamları yarattıklarını vurgulamakla birlikte deneyim, pratik ve yapının karşılıklı etkileşim durumlarına göndermelerde bulunmaktadır (Dursun, 2001:60). Tuchman, haberi gerçekliğin bir tür inşası olarak ele almaktadır (İnal, 1994:166). Toplumda yaratılan imajların mekanik tekniğin ürünü olduğunu dile getiren Ellul’a göre, (2004:59) imajların bir gerçekliği dile getirdiğini ancak imajların gerçekliği hile ile sunduğunu ileri sürmektedir. İmajların aldatıcı yanlarının olduğunu da dile getiren Ellul (2004:60) oyun haline gelen imajın kendini sözsüz hakikat, gerçeklik olarak yansıttığını söylemektedir.

Medya yoluyla üretilen anlamlar özellikle İngiliz Kültürel Çalışmalar geleneği içerisinde incelenmiş ve anlamların üretilmesi sürecini başat kültürel düzenleme ve işleyişle ilintilendirilerek açıklamaya çalışmışlardır. Bir olayın, konunun ya da met- nin birden çok anlam haritası üzerinden düzenlenmesi, sınıflanması ve okunmasını yani metnin çokanlamlılığını kabul eden bu gelenek, metnin okunması-izlenmesi sürecinin o metnin bir tür yeniden üretimi olduğunu vurgulamaktadır (Dursun, 2001:61).

Kültürel çalışmalar yaklaşımında metin, kendi anlamlarını taşıyan ve bütün okuyucular üzerinde aynı etkiyi var eden bir varlık olarak görülmekten çok, çeşitli yöntemlerle harekete geçirilebilen bir anlamlar potansiyeli olarak ele alınmaktadır (Dursun, 2001:60). Medya alanı ile ilgili olarak kültürel çalışmaların inşacı algısı, ontolojik statüsü maddi olmaya ve çözümlemelerinin de bu maddilik önkabulüne göre gelişmesine karşılık, fenomenolojik yaklaşımlardaki inşa anlayışının daha farklı bir ontolojiye dayanmasından dolayı, haber medyasına dair çalışmalarda, genelde “haberin toplumsal gerçekliği inşa etmesi” görüşü ağırlık kazanmıştır (Yağlı, 2009:12). Kültürel Çalışmalar, haber üretim pratiklerinin yapılanmış bir bilgi türü olduğu ve bir metin olarak haberde hangi öğelerin birbiriyle ne tür ilişkilerle sürekli yapılandırıldığı üzerinde durmuştur. Kültürel çalışmalar, ideoloji-kültür ekseninde anlamın kuruluşu sorununun merkezileşmesine yol açmış, endüstriyel toplumlarda anlamların ortaya çıkışı ve dolaşımı ile ilgilenmiştir. Kültürel Çalışmalar, toplumsal yapıyı kültürün ve ideolojinin ürettiği anlamların yeri olarak görmektedir. Kültürel ve ideolojik pratiklerin ve bunların toplumsal pratiklerle ilişkisine yönelik ilginin güçlenmesiyle birlikte medya metinleri ve özellikle haberler de, anlamın toplumsal olarak üretildiği metinsel yerlerin en önde gelen örnekleri olarak ele alınmaya baş- lanmıştır. Kültürel çalışmalar, kültürel sistemde anlamlandırma yoluyla anlamın in- şasının bir kültürü oluşturan binlerce söylemin egemen yorumları üzerine bir müca- deleyi kapsadığını vurgulamaktadırlar. Mücadele belirli egemen grupların kendi kıs- mi çıkarlarını, rakip grupların dünya görüşleri içerisinde çerçevelemeye ve evrensel- leştirmeye çalışmalarından kaynaklanmaktadır (Dursun, 2004:46-47).

Kültürel Çalışmalar yaklaşımında, ideolojinin toplumsal anlamın oluşturucusu olarak bir öznenin inşa edilmesine yönelik olduğu vurgusu, onun bazı aygıtlarda so- mut hale gelişinin incelenmesini olanaklı kılmıştır. Bu aygıtların başında kitle ileti- şim araçları, yani medya, belirli türden güç ilişkilerinin yeniden üretimi için hangi anlamların ve dolayısıyla da hangi özelliklerin inşa edildiğini analiz etmeye olanak sağlayan alanlar görülmektedir. Medya metinlerindeki toplumsal sorunlara ilişkin anlamların nasıl kurulduğunu ve bu anlamlar boyunca inşa edilen öznenin kim oldu- ğu çözümlenmiş, anlamın ve toplumsal gerçekliğin inşa edilme süreci ve bu inşalar yoluyla toplumsal iktidarların kuruluşunu nasıl olanaklı kılabildiği değerlendirilmiş-

tir. Kültürel çalışmaların inşacılık kavrayışının temelinde maddilik vardır ve çözüm- lemelerini hep bu maddilik üzerinden gerçekleştirirler (Dursun, 2004:49-50). Medya temsillerinin bu şekilde değerlendirilmesi bir olayın, kişinin ya da durumun medyada ne şekilde yansıtıldığını ifade etmekten öte, bir olayın, kişinin veya durumun medya- da nasıl anlamlandırıldığı, nasıl tanımladığı, farklı hangi anlamların dışlanarak, bastı- rılarak veya marjinalleştirilerek temsil edilmesi, temsil kavramının inşaya dayalı ola- rak kavranmasına neden olmaktadır (Çam, 2008:199). Hall (2005a:84)’a göre, gerçek gerçekliğin belli bir tarzda kurulmasıdır. Hall, medyanın gerçekliği yalnızca yeniden üretmediğini, tanımladığını, gerçeklik tanımlarının da dilsel pratikler yoluyla destek- lenip üretildiğini söylemektedir. Temsil etme kavramı üzerinde duran Hall’a (2005a:84) göre, temsil kavramı aktif bir seçme ve sunma, yapılandırma ve biçim- lendirme işini ima etmektedir. Medya da anlam pratiğinin yani anlam üretiminin, failidir. Hall (2005b:224-225-226), medyanın sahip olduğu kültürel işlevler üzerinde durmaktadır. Hall’a göre, ilk kültürel işlev, medyanın hem kendi dünyamızı hem de başkalarının dünyasını bir bütünlük olarak hayali bir şekilde kurmamıza yardımcı olan toplumsal bilgiyi ve imgeyi sağlamasıdır. Medyanın yerine getirdiği ikinci kül- türel işlev ise, farklı nitelikteki toplumsal bilgi tiplerinin sınıflandırılmasını, düzen- lenmesini, ve yeğlenen anlamın içine yani belli bir göndergesel bağlama yerleştiril- mesini ifade etmektedir. Medyanın sonuncu kültürel işlevi ise, medyanın seçmeci bir tarzda temsil ettiği ve sınıflandırdığı görüş, yorum ve imgeleri örgütlemesi, düzen- lemesi ve bir araya getirmesidir.