• Sonuç bulunamadı

Medya Siyasi İktidar İlişkilerinde Medyanın Pasif Tutumu

Medyanın pasif tutumu, onun gerçek işlevini yerine getirmemesinin ya da etkin güçlerce engellendiğinin bir ifadesidir. Medya, etkin bir siyasal, toplumsal değişim aracı olması özelliğiyle ekonomik ve siyasal çevrelerin dikkatini üzerinde toplamıştır.

Ekonomik kaygılarla hareket eden siyasi güç odaklarının zaman zaman kendi çıkarları uğruna medyaya sansür ya da kontrol uyguladıklarına tanık olunmuştur. Gene ekonomik tekelleşme ya da siyasal tekelleşme yani az sayıda kişi ya da özel

gruplar veya devlet yöneticilerinin egemenliği altında kalan basın işlevini yerine getirmede zorlanmaktadır.198

Bunun dışında medyanın gerek yasalar gerekse kendi iç tüzükleri çerçevesinde uymak zorunda kaldığı bir takım kurallar söz konusudur. İktidarın kısıtlayıcı dileklerine uygun davranan medya, çok geçmeden yaşamını sürdürebilmek için iktidarın sesi haline gelerek denetim gücünü yitirebilmektedir.

Bir başka nokta da yeni teknolojiye muhtaç olan medyanın finans sorunuyla ilgili olarak devletten aldığı krediler karşısında ona verdiği ödündür. Krediler ve ayrıca basın ilan kurumlarınca dağıtılan dengesiz ilanlar, basını pasifize etmenin bir yolu olarak uygulanabilmektedir.

Umur Talu, medya-siyasi iktidar ilişkilerinde medyanın pasif konumda ve baskı süreçleri altında kalmasını şu etkenlere bağlamaktadır:199

Kanun baskısı: Devlet otoritesi ile şekillenen, bilinen biçimiyle sansür, yıldırıcı, engelleyici, cezalandırıcı etkisiyle basın özgürlüğünün önündeki en büyük engeldir. Hakim kültür baskısı: Milli çıkarlar, rejimin niteliği, inanç sistemleri, gelenekler, tabulardır. Haber ve enformasyon, var olan kuvvetli yargılara ve algılama biçimlerine tabii olarak onları yeniden üretir ve güçlendirir.

Kanunsuz baskılar: Devletten, sivil-asker devlet birimlerinden, siyasi iktidardan kaynaklanır. Herhangi bir demokratik-antidemokratik kanuna dahi dayanmadan, ricadan tehdide kadar bir sürü mekanizmayla donatılmış yayınlama-yayınlamama, tayin veya talepleridir.

198 Oğuzhan Kavaklı; Türk Basınını Tekelleşmeye İten Faktörler, Tekelleşme Eğilimleri ve

Sonuçları, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, İzmir,1993, s.

33. 

199 Talu; A.g.e., s. 35-36.

Ekonomik baskılar: İş dünyasından, özellikle finans dünyasında, devletten, ilan- reklam vermeden, medya işletmesinin durumuna göre isteklerdir.

Can baskısı: Devlet birimlerinden de olabildiği gibi, yer altı dünyasından yahut haber muhataplarından gelen şantajlar, tehditlerdir.

Manipülasyon: Çeşitli odakların gazetecinin haber açlığını yahut özel ilişkilerini kullanmasıdır.

Okur-izleyici baskısı: Protestolar, kamuoyu anketleri, pazar araştırmaları, müşteri profili, halk böyle istiyor tiratları, tiraj-rayting kaygılarıdır.

Yayının çizgisi: Belki de en masum ve kabul edilebilir olanıdır. Açık, ilan edilmiş olduğu durumlarda, hiç olmazsa şeffaf bir sübjektifliktir.

İşletme çıkarları: Emir komuta zinciri içinde gazetecinin önündedir. İşletme içi ayıklamalar yapar.

Çapraz-kilitlenmiş çıkarlar: Medya işletmelerinin diğer sektörlerde da faaliyetlerinin olmasından çok, artık asıl büyük faaliyetleri diğer sektörlerde olan grupların birer işletmesi konumuna düştüğü günümüzde, ülkemizde ve dünyamızda, grup ve ortak çıkarlarının doğrudan oto sansüre, manipülasyona ve korumalara ihtiyaç duyması. Dostluk, hatır-gönül baskıları da hep gündemdedir.

Kişisel baskılar: Herkesin gücüne, mevkiine, inançlarından siyasi hedeflerine, iş korkularından kariyer hesaplarına kadar varan baskılardır.

Özdeşleşmeler: Yayın politikasının bir siyasi programa, medyatik kişilerle, güvenlik güçleriyle vb. gönül ve amaç birliği içinde olmasıdır.

Standart baskısı: Haber kaynaklarının ve sunuşunun aynılaşmasıdır. Resmi kaynaklara bağımlılıktır. Demeç gazeteciliğidir.

Siyasi iktidarların, medya üzerinde denetim ve baskı kurmak için kullandığı yöntemlerden biri de teşvikler, krediler ve kamu ilanlarıdır. Bu tür araçlar siyasi iktidarın medyayı satın alma silahı olarak da kullanabilmektedir. Sabah gazetesi köşe yazarı Necati Doğru’nun konuyla ilgili görüşleri ise şöyledir:200

“….Türk gazeteciliğine kalıcı iz bırakmış bir eski gazetecinin (Sedat Simavi) dediği gibi, ‘Gazete ya devlete satılır, ya halka satılır’. Gazete devletten kredi alıyorsa, gazete iktidardan yemleniyorsa, gazete devlete satılmış olur, tarafsızlığını kaybeder. Tarafsızlığını yitiren basın da basın olmaktan çıkar, iktidarın esiri olur.”

Ekonomik olarak bağımsız olmayınca, siyasi olarak, yayın politikası olarak bağımsız olmak mümkün değildir. Devletten alınan teşvik ve krediler, medyayı hükümetin sözcüsü haline getirebilir. Medya sektöründe yönetici konumunda bulunan kişilerin siyasi ve ekonomik iktidar odaklarıyla bağlantıları sebebiyle mevcut yapı bağımsız haberciliği büyük bir ölçüde engellemektedir. Çeşitli sektörlere verilen teşviklerin amacı, o sektörlerin daha gelişmesini ve ilerlemesini sağlamaktır. Fakat teşvik kapsamına medya girdiğinde bu bağımsızlık olumsuz bir şekilde etkilenmektedir.

Hürriyet gazetesi köşe yazarı Oktay Ekşi’nin konuyla ilgili görüşleri ise şöyle:201

“…Gerçekten basının şeffaf olması, yani sermaye yapısının varsa devletle veya genel olarak kamu kurumlarıyla kurulmuş maddi çıkar ilişkilerinin kamuoyu tarafından bilinmesi doğrudur.”

Sabah gazetesi yazarı Güngör Mengi de basının devletle parasal ilişkiler konusunu şöyle yorumlamaktadır:202

200 Necati Doğru; Sabah, 18.08.1994.  201 Oktay Ekşi; Hürriyet, 11.9.1994  202 Güngör Mengi; Sabah, 17.08.1994. 

“Basın, siyaseti kirlenmiş bir toplumun cankurtaran simididir. Kendimizi savunmak, aslında halkı savunmaktır. Hükümeti basın-devlet ilişkileri konusunda açık olmaya davet ediyoruz. Bütün akçalı ilişkiler açıklansın. Biz basın ile hükümet arasında parasal ilişki olmasını istemiyoruz. Mevcut teşvik düzenine hep itiraz ettik. Bu uygulamaya son verilmesi için bugün tekrar çağrı yapıyoruz! Teşvik düzenine temelden karşı çıkıyoruz.”

Güngör Mengi, başka bir yazısında bu konuyla ilgili olarak görüşlerini şöyle açıklamaktadır:203

“Medyanın devletle hiçbir alışverişi olmasın ki basının hükümetlere karşı bağımsızlığından halk şüpheye düşmesin. İktidarların basına müdahale imkanları kalmasın. Bunun kestirme yolu, basını teşvik düzeninden çıkarmaktır. Şimdiye kadar alınmış olan teşvikli kredilerin derhal kapatılmasıdır. Bunu biz istiyoruz!”

Basının kamu görevi yapmaktan kaynaklanan gücü, hiçbir şekilde ticari menfaat için kullanılmamalıdır. Yani bu güç, özel çıkar ve prestij ilişkileri için kullanılmamalıdır. Günümüzde medyada söz sahibi olan kişiler, gazetecilik dışı işleri olmak ve bu işleri idare etmek için medya gücünü kullanmak istemekle suçlanmaktadır. Bu iddiaya göre, medyada söz sahibi olan kişiler işlerini idare etmede kendilerine zorluk çıkaran siyasi iktidarlara karşı cephe almakta, zorluk çıkarmayanların yanında yer almaktadır. Siyasi iktidarlar da medya patronlarını çeşitli teşvik, kredi ve kamu ilanları yoluyla kendi safhalarına çekmeye çalışmaktadırlar.

Prof. Dr. Toktamış Ateş medyanın mali yapısı hakkında görüşünü şöyle belirtmektedir:204

“Kitle iletişim araçlarının sahipleri ve bunların ardındaki güçlerin, egemen

güçle her zaman yakın ilişkileri olmuştur. Ve bunun olması doğaldır. Ancak hiçbir zaman bugünkü boyutlarına ulaşmamıştı. Bugün medyayı para yönlendirmektedir.

203 Güngör Mengi; Sabah, 17.08.1994. 

Ne görüntülü basında, ne sesli basında ve ne de yazılı basında yönetici konumda hiçbir gazeteci yoktur. Hepsi iş adamıdır ve basın da ticari bir işletmedir. İlişkilerin para temelinde belirlendiği bir ticari işletme. Ve işin içine para girince, bir takım moral değerler geri plana düşmektedir”

Prof . Dr. Toktamış Ateş görüşlerine şöyle devam etmektedir:205

“Kitle iletişim araçlarının bu tutumunu anlamak belki de zor değil. Eğer

piyasa faiz oranları yüzde ikiyüzellilerdeyken, kimi iletişim organları, yüzde otuz faizle teşvik kredileri alabiliyorsa ve bu teşvik kredilerini birinin imzasıyla oluyorsa, o birisi karşısında boyunları kıldan incedir. Sudan bazı konularda bağırıp çağırarak tiraj almaya çalışırlar, ama iş yemeli konulara geldiği zaman gıkları çıkmaz. Ve bunu birileri ve herkes bildiği için istedikleri gibi at koştururlar.”

Ergun Babahan, “medyanın yakın geçmişte iki büyük günahı olduğunu

söylemektedir. Bunlardan biri, medyanın devlet üstünden zenginleşme politikası uğruna asli işlevini geri plana itmesi; ikincisi, paraya tapınma felsefesini yüceltmesidir. Türk medyası siyasi iktidara bağımlıdır ve bu bağ çıkar bağıdır. Siyasette de medyaya dayanarak iktidarlarını sürdüren partiler hızla eridiği görülmektedir.”206 Medya-siyaset ve ticaret ilişkileri, hem siyasi aktörlerin hem de medyanın güvenilirliğini olumsuz etkilemiştir.

Sonuçta; devleti eleştirmek, etkin bir kamuoyu oluşturmak suretiyle daha

fazla katılımı sağlamayı gerçekleştirmek için özgür kalması gereken basın aynı devletten yardım alamadığı sürece ekonomik güç odaklarına teslim olabilmektedir. Ekonomik güçlerden kurtulmanın yolu da devlete teslimiyet olarak belirmektedir. Her ikisi de basını pasifleştirmenin çıkmazları olarak görülmenin yanında katılımcı toplumu oluşturamamanın da bir belirtisi olmaktadır.207

205 Y.a.g.e., s. 35. 

206 Emre Kongar; Yozlaşan Medya ve Yozlaşan Türkçe, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2003, s. 341.  207 Jean Schwabel; Basın, İktidar, Para, (Çev. Cavit Yamaç), Ankara Gazeteciler Cemiyeti

IV. Medya ve Demokrasi İlişkisi