• Sonuç bulunamadı

Eleştirel Görüşlere Göre Medyanın İşlevleri

B. Medyanın Kamusal İşlevleri

7. Eleştirel Görüşlere Göre Medyanın İşlevleri

Eleştirel görüşlere göre medyanın temel olarak iki işlevi vardır. Bunlardan ilki, mal ve hizmetlerin reklamlar yoluyla tanıtılmasını ve satışını gerçekleştirmek (ekonomik işlev); diğeri de kendisinin ve içinde oluştuğu sistemin ideolojinin satışını / propagandasını yapmak. (ideolojik işlev).127

Eleştirel görüşler özellikle medyanın ideolojik işlevi üzerinde durmuşlardır. Onlara göre, medya tarafından bazı ideolojiler daha da meşrulaştırılarak ayrıntılı olarak ele alınmakta ve geniş izleyici kitlelere ikna edici çekicilik içinde sunulmaktadır. Özellikle TV, kültürel birtakım parçaların bilişsel kesitlerini oyunlaştırma ve popülerleştirme becerisine sahiptir. Medyanın ideolojik ve ekonomik işlevleri, eğlence programları, haberler ve programlarının rutin akışı içinde oldukça başarılı biçimde gerçekleştirilmektedir.128

Medyanın ideolojik işlevi, haberlerin hazırlanıp sunum aşamasında karşımıza daha çok çıkmaktadır. Haberlerin oluşturulmasında, medyanın ardında yer alan hakim ideoloji ve başat kültürel yapı önemli rol oynamaktadır. Bu anlamda medya,

127 Erdoğan; A.g.e, s. 326. 

özelde medya kuruluşlarının arkasındaki sermayenin belirleyiciliğinde geliştirilen bir yayıncılık anlayışıyla, bir kültür endüstrisinin parçaları konumuna indirgenmektedir. Haber içeriğinde meydana gelen bozulmalar içersinde en önemlisi haber içeriğinin magazinleşmesi sorunudur. Haberin magazin içerikli olması, son yıllarda sorgulanmaya başlanmıştır. Bu süreç, güçlenen sermaye gruplarının özellikle TV sahipliğine soyunmasının ardından daha da somut yaşanmaya başlanmıştır. Bu noktada haberin giderek magazinleşen içeriğiyle birlikte üstlendiği bu yeni işlevin, popüler kültürün, medyadaki ideolojik işlevleriyle önemli ölçüde yakınlık gösterdiği düşünülmektedir.129

Eleştirel görüşlerin ortak görüşüne göre, medya ister kamu, ister özel teşebbüsün sahipliğinde örgütlensin, her iki biçimde egemen düzenin bilinç yönetimi işini yapmaktadır. Kamu kurumu biçiminde örgütlenmede, bu bilinç yönetiminde ağırlık devlet ideolojisinin propagandası şeklindedir. Bazen bu propaganda açık ve gizli biçimde “hükümetin borazanlığı” biçimine dönüşmektedir. Özel teşebbüsün sahipliğindeki örgütlenmede ağırlıklı olarak tekellerin kontrolündeki serbest pazar ideolojisinin propagandası yapılmaktadır. Kısacası her iki örgütlenme biçiminde egemen sistemin “düşünsel, algısal, bilişsel” satışı yapılmaktadır. Medya aynı zamanda reklam aracılığıyla, mal ve hizmetlerin satışı için kitlelere yönlendirme işini yapmaktadır. 130

Medyanın demokratik işlevleriyle ilgili özellikle liberal sistemlerde çeşitli kuşkular mevcuttur. Bunlar demokrasinin gerekleriyle piyasanın gereklerinin çatışmasından kaynaklanan sorunlardır. Ticari medyanın hakim olduğu bir sistemde vatandaşın oyunun gücünden çok sermayenin gücü etkili olmaktadır. Eco’ nun

“bugün bir ülke, ülkedeki iletişim araçlarını kontrol eden kişilere ait bulunmaktadır”,131 sözü bunun daha ileri bir ifadesidir.

129 Hakan Ergül; Televizyonda Haberin Magazinleşmesi, İletişim Yayınları, İstanbul, 2000, s. 10.  130 Erdoğan; A.g.e., s. 327. 

131 Umberto Eco; “Gösterge Bilimsel Bir Geriila Savaşına Doğru”, Enformasyon Devrimi Efsanesi,

Özgür medyanın demokrasi için gerekli bir şart olduğu görüşünün iki unsuru vardır. Birincisi, medyanın siyasi iktidar üzerinde bir gözlemci gibi çalışmasıdır. Medya ne derece büyük bir bağımsız güce sahip olursa olsun, hükümetin diğer unsurlarına göz kulak olan, onları denetleyen bir “dördüncü zümre” gibi çalışır. İkincisi bilgi sahibi ve eleştirel olabilen vatandaşlar için basının zorunlu bir şart olmasıdır. Medya halkın sağduyulu yargılarda bulunabilmesi için gerekli temel meseleler hakkında bilgi ve haber sağlar. Aynı zamanda farklı fikirlerden haberdar olunmasını güvence altına alarak, bu konular üzerinde halkın fikir alışverişinde bulunabileceği bir forum işlevi görür.132

Medya sektöründeki ticarileşme, büyük ekonomik güçlerin imtiyazlı bir konuma sahip oldukları bir nüfuz alanı meydana getirmektedir. Bu da demokrasideki çoğulculuğu ve katılımcılığı tehdit etmektedir. Nicholas Garnham’ ın bu konudaki tespiti önemlidir:

“Eğer biz oy verme hakkını satın alma gücüne ya da mülkiyet haklarına bağımlı hale getirmeyi savunursak tuhaf karşılanacağız, ama aslında hem enformasyon kaynağı hem de tartışma forumu olarak medyaya erişim tam da bu tür güç ve mülkiyet yapısı tarafından kontrol edilmektedir.”133

Medya piyasada yaşayabilmek için tüketicilerin beklentilerini karşılamak zorundadır. A. De Tocqueville’ nin ortaya koyduğu gibi, “bir gazete ancak yayıncılık anlayışının ve ilkelerinin çok sayıda insan tarafından paylaşılması durumunda yaşayabilir.”134

Eleştirel görüşlere dayanan demokratik tartışma, vatandaşların olaylar hakkında bilgi sahibi olmalarına ve işitmekten hoşlanmayabilecekleri görüşlerden haberdar olmalarına bağlıdır. Medyada, neyin, nasıl ve ne kadar betimleneceği

132 John O’Neill; “Piyasada Gazetecilik Yapmak”, Medya ve Gazetecilikte Etik Sorunlar; (Çev.

Nurçay Türkoglu), Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1998, s. 40-41. 

133 Nicholas Garnham; “The Media and the Prblıc Sphere”, Der, Peter Gloldhıng, Graham Murdock ve

Philip Schesinger, Communication Politics, Leicester, Leicester University Press, 1986, s.47, akt. James Curran, “Medya ve Demokrasi: Yeniden Değer Biçme”, Medya Kültür Siyaset, (Der. Suleyman İrvan), Ark Yayınları, Ankara, 1997, s. 160.  

kararı, piyasada tüketici tercihiyle biçimlenir. Demokratik tartışma amaçları için neyin, nasıl, ne kadar vurgulanması gerektiği konusu bu tercihlerle tamamen uyuşmaz olabilir. 135

Modern toplumlar homojen olmasalar bile, çoğunlukla medyanın da içinde yer aldığı kültürel ve siyasal sınırlar vardır. Çeşitlilik çerçevelenmiş durumdadır. Çeşitlilik ayrıca içinde medyanın yer aldığı piyasanın doğasıyla da sınırlıdır. Ticari medyanın yer aldığı iki piyasa vardır. Ürünlerini bir kitleye, kitleyi de reklamcılara satarlar. Reklamcıların gözünde kitleyi oluşturan insanların tümü aynı değildir. Kitlenin yalnızca kendilerine cevap verecek olan kısmı potansiyel piyasayı oluşturur. Kitlelerin düşük alım gücüne sahip olan bölümü, reklamcılar için cazip değildir. Böyle bir kitleye seslenen bir gazete veya televizyon kendi ikinci piyasa da başarısız olacaktır. Bu nedenle medyadaki çeşitlilik her zaman toplam nüfus içindeki çeşitliliği yansıtmaz. Mesela İngiltere’deki radikal basın, okuyucuları azaldığı için değil, reklam gelirleri azaldığı için çökmüştür. Yakın çöküş dönemlerinde okuyucu sayısında artış olmuştur. Aynı şekilde kayda değer bir alım gücü olmayan azınlık grupları da bu nedenle kendilerini temsil edecek medyadan mahrumdur.136

Medya alanındaki yükselen maliyet ve büyük sermayeye duyulan ihtiyaç da demokratik işlevi engellemektedir. Medyada temsil sorunu daha çok sermaye sahiplerinin lehinedir. Keane’ nin deyimiyle, “Sınırsız pazar rekabeti başka bir

bakımdan yurttaşların seçimlerinin aleyhine çalışıyor. Çünkü iletişim pazarına katılımları büyük sermaye gerektirmektedir. Oysa bazılarının parası yok, bazıları da harcayacak durumda değildir.”137

Ayrıca medya sahipliğinin çok pahalı bir iş olmasının yanı sıra, medyanın yayın politikalarını yönlendiren reklam verenler de toplumda çoğulculuğu engelleyen faktörlerin başında gelir. Medya iki yönden kıskaca alınmıştır. Sonuçta hem medya sahipleri, hem de reklam verenler, sermayenin temsilcileridir. Bu durumda büyük sermayenin izin verdiği kadar bir demokrasi var olacaktır. Ticari medyayı

135 Y.a.g.e., s. 42.  136 Y.a.g.e., s. 46. 

savunanların en önemli gerekçelerinden biri, “piyasanın vatandaşların bireysel

seçim özgürlüğünü arttırdığı” iddiasıdır. Bu iddia kuşkulu görünmektedir. Aksine

sınırsız pazar rekabeti aslında belirli yurttaşların, özellikle azınlıkların ve geçici çoğunlukların seçim özgürlüğünü ağır biçimde zedelemektedir. Mesela, radyo ve televizyon yayıncıları, izleyiciler için rekabete tutuştuklarında, en iyi yöntemin kitlelere cazip gelecek programlarla tam ortadaki kesime seslenmek olduğunu bilmektedirler. Bunun sonucu, programlarda çeşitliliğin sınırlanması ve program türlerinin birbiriyle örtüşmesi olmaktadır. 138

Medya, günümüzde azınlık bir grubun elinde, çoğunluğun sadece izleyici ve tüketici olarak edilgen ve pasif bir durumda bulunduğu bir araç olmaktadır. Büyük sermaye sahipleri olmayanların, azınlıkların, alt gelir grubundakilerin, yaşlıların ve yeterince tüketim imkanına sahip olmayanların, kısacası toplumun her kademesindeki bireylerin dışlandığı bir medya düzeni ortaya çıkmaktadır. Bunun sonucunda toplumdaki geniş kitlelerin görüşleri yeterince yansıtılamayacaktır.

Mac Brıde Raporu’nda medyanın çeşitlilik ve çoğulculuğun önünde engel oluşturması durumu şu şekilde ifade edilmektedir:

“Enformasyon özgürlüğünün temel ölçütlerinden birinin, kaynakların çoğulculuğunda yattığı söylenebilir. Siyasal sistem ne olursa olsun, bu kaynakların egemen grupların elinde çoğalması özgürlüğün çarpıtılmasına yol açar. Bireylerin kamusal konularda tercihlerini sağlam temellere oturtabilmeleri için enformasyon ve görüş kaynaklarını büyük bir çeşitliliğe sahip olması gerekir. Bununla birlikte iki noktaya dikkat edilmesi gerekir; birinci olarak, bilinçli bir çarpıtmayı zorlaştırsa bile, kaynak çeşitliliği enformasyonun geçerliliğini kendiliğinden garanti altına alamaz. İkinci olarak çeşitlilik her zaman çoğulculuk ile eşanlamlı değildir. İletişim ağları ve yayın araçları da kaynaklar kadar çeşitli ve birbirinden bağımsız olmalıdır. Yoksa çeşitlilik yalnızca bir görünümden ibaret kalır.”139

138 Keane; A.g.e., s. 80. 

Medyanın ticarileştiği bir ortamda, demokrasi çoğunlukla medyayı elinde tutanların, yani büyük sermayenin istediği yönde gidecektir. Ancak bütün bu eleştirileri de göz önüne alarak ifade edilebilecek şey, her şeye rağmen demokratik rejimlerde medyanın gerekliliğidir.

İKİNCİ BÖLÜM

MEDYA-SİYASET İLİŞKİSİ VE DEMOKRASİLERDE MEDYANIN ROLÜ

I. Medya-Siyaset İlişkisi