• Sonuç bulunamadı

Medya-Siyasi İktidar İlişkileri

F. Demokratik Katılımcı Medya Kuramı

III. Medya-Siyasi İktidar İlişkileri

Medyanın bireysel ve toplumsal yaşam içinde ağırlığını arttırmasıyla, günümüz toplumlarında kitle iletişimin önemi de artmaktadır. Medyanın yaşamımızda kapladığı alan sürekli genişlemektedir.

Basın tarihi boyunca da medya-siyasi iktidar ilişkileri en önemli tartışma ve araştırma konularından biri olmuştur. Bu durum hem medyanın elindeki büyük gücü, hem de siyasi iktidarın elindeki siyasal gücün kullanımından kaynaklanmaktadır. Siyasal aktörler medyaya yönelik olarak kanuni ve kanuni olmayan bazı uygulamalarda bulunabilirler. Medya gücünü elinde bulunduranlar da devletin bazı imkanlarından yararlanmak amacıyla medyayı kullanabilirler. Her iki şekilde demokrasi açısından olumsuz sonuçlar doğurabilir.

Siyasi rejim hangisi olursa olsun, kamu görevlileri, doğrudan veya dolaylı biçimde, medya gruplarının işleyişine müdahale ederler. Bu müdahale, bazı

yöntemlere (mesela kablolu televizyon lisansı vermek), bazı girişim biçimlerine (özel radyo-televizyonlar) izin vermek, bazı fiyat ve tarifeleri düzene bağlamak (kağıt, nakliyat, vergiler gibi), reklam gelirleri ve pazarın düzenleniş biçimine izin vermek biçiminde olabilmektedir.

Tarihsel gelişime bakıldığında, medya ve siyasi iktidarlar arasındaki ilişkilerde, siyasi iktidarların tüm çabası, hangi yolla olursa olsun medyanın kendi yanlarında ya da denetimlerinde olmalarını sağlamak olmuştur. Bugün pek çok siyasi iktidar, kitle iletişim araçlarının toplumsal bilincin oluşturulmasında, değerlerin ve inançların aktarılmasında çok önemli bir gücü olduğunu bilmektedir.

Günümüzde, başta sosyal bilimciler olmak medya ve siyasi iktidar ilişkisi herkesin dikkatini çekmektedir. Çünkü medya, siyasi iktidarın topluma mesajlarını iletebileceği en önemli alandır. Buna karşılık, toplumun isteklerinin siyasi iktidara iletilmesinde yine medya ön plana çıkmaktadır. Medya ve siyasi iktidar, birbiriyle çok yakın ilişkiler içersinde bulundukları için ister istemez birbirlerinden etkilenmeleri de kaçınılmaz olmaktadır.

Siyasi iktidar ve medya toplumdaki iki önemli kurum olarak ele alınabilir. Bunlardan biri, yani siyasi iktidar, toplumda yöneticilik görevini üstlenmiş bir kurumdur. Öbürü ise toplumda her tür bilişim (enformasyon) akışını yürütmekle görevlidir. Bu bilişim akışında önemli bir boyut da toplumdaki yöneten kesimle yönetilen kesim arasındaki bilgi alışverişini sağlamaktır. Burada iki kurumun işbirliği söz konusudur. Siyasi iktidar yönetimsel düzeyde bir takım kararlar oluşturmaya ve onları uygulamaya çalışırken medya da iktidarın karar ve uygulamaları hakkında toplumu bilgilendirme işlevini yürütür.194

Medya ile siyasal kurumlar arasındaki ilişkiler, gerçekte iletişim kurumlarının ne kadar özerk olduğu ve bu özerkliğin ne tür yöntemlerle ve ölçüde kısıtlandığı sorununda yatmaktadır. Genel olarak bakıldığında siyasal kurumlardan, medya üzerinde en çok denetim kurmaya çalışan siyasal aktörler hükümetlerdir. Siyasal

partiler hükümete geldikten sonra, medyayı kontrol altına almak istemektedirler. İktidara gelen partilerin medyayı kontrol altına almak istemelerinin nedenleri;

• Medyanın kendileri lehinde yayın yaparak, siyasal iktidarları süresince, uyguladıkları politikaları halka aktarılmasında olumlu rol üstlenmeleri,

• Medyada yayınlanan olumlu haberler vasıtasıyla başarılı bir iktidar dönemi sürdürmelerine yardımcı olmaları,

• Sonraki seçimlerde partilerinin desteklenerek yeniden iktidar olmalarına yardımcı olmaktır.195

Günümüzde siyasi iktidar ve medya arasındaki karşılıklı denetim işlevinin çok yönlü çıkar çatışmalarına dönüştüğünü görmekteyiz. Bu çatışma ortamı içersinde bir yanda medyayı kendi çıkarları doğrultusunda kullanma yarışı içinde olan yönetici konumdakiler arası kavgalar; öbür yanda ise siyasal gücü elinde bulunduranlara yakınlaşarak çeşitli çıkarlar elde etme yarışı içinde bulunan medya sektörü içindeki kavgalar ve hepsinden önemlisi de siyasal güç sahipleri ile medya sektörü arasındaki çatışmalar. Söz konusu bu çıkar çatışmaları sonucunda bireysel çıkarların toplumsal çıkarların önüne geçmesi sonucunda toplumsal yararın sağlanması güçleşmektedir.

Siyasi iktidar medya ilişkilerinde genelde üçlü bir modelden bahsedilir. Bunlardan birincisi muhafızlık ( watchdog ), ikincisi ortaklık, üçüncüsü de iştirakçiliktir:196

Muhafızlık modeline göre, yönetim ile medya birbirlerine hasımdırlar. Medya, kamuoyunun çıkarları adına hükümetin ve yöneticilerin başında bekleyen birer muhafızdır. Medya organlarının temel görevi, hükümetin kusurlarını sergilemek ve kamuoyuna en ince ayrıntısına kadar nakledebilmektir. Görevlilerin hatalı davranışlarını engelleyebilmek için yanlış kararların en acımasız şekilde yazılması

195 Aysel Aziz; A.g.e., s. 63. 

zorunludur. Aksi halde yöneticiler pohpohlanacak ve halkın hizmetkarları olacakları yerde, efendisi olacaklardır. Bundan demokrasi zarar görmektedir.

Ortaklık modelinin savunucularına göre muhafızlık tezi, medyanın kendi görevini abartmasından kaynaklanmaktadır. Medya ile yönetim arasında işbirliği zorunludur. Bu işbirliği karşılıklı bir bağımlılık da getirecektir. Medya mensupları bilgi konusunda öncelikle yetkili makamların verecekleri bilgilere güvenmelidir. Buna karşılık, kamu görevlileri de, verecekleri haberlerin doğruluğu ile kamuoyunu ülke yararına oluşturmayı sağlayacaklardır. Bu modelin özünde gazetelerin yönetime saygıları, yöneticilerinde gazetecilere saygı duyması söz konusudur. Özetle, karşılıklı dostlukla bu işbirliği sürüp gitmelidir. O kadarki hükümetin sorunları varsa bunlar mutlaka toplum önünde tartışılmalı ve alınacak sonuç kararlara yansıtılabilmelidir. Örneğin enerji tasarrufu isteniyorsa, bu husustaki tüm bilgiler medya organlarına aktarılmalı ve sonucun sağlanmasında gazeteler etkin olarak kullanılmalıdır.

Üçüncü model iştirakçilik görüşüdür. Bu modelin savunucuları, medya mensuplarını yönetimin birer parçası olarak görürler ve ancak bu şekilde medyanın kamuoyuna hizmet edebileceğine inanırlar. Hatta bazı yöneticilerin konuşmaları bile medya dünyasının ileri gelen kişileri tarafından kaleme alınır. Haber ve yorumlar ise her zaman yönetimin arzu ettiği yöndedir.

Ne medyanın kendi sorumluluk ve yetkilerini abarttığı birinci model, ne buna tepki olarak ortaya çıkmış ikinci model ve ne de ikinci modelin abartılı şekli olan üçüncü model tam olarak bir toplumda ya da medya organında uygulanamaz. Değişik devirlerde toplumdan topluma, medya organından medya organına bu modellere yakın uygulamalarla karşılaşabiliriz. Fakat genellikle görülen bu modellerin karışımı olan uygulamalardır. Bu yapı içinde, bir tarafta medyanın kendini medya özgürlüğü zırhı arkasında gizleyerek her şeyi yapmaya muktedir görmesi ve medya terörü yaratması; diğer bir tarafta da siyasi iktidarın medyayla içli dışlı hale gelmesi ve onu manipule ederek kendi çıkarları doğrultusunda kullanması yer almaktadır.

Şüphesiz ideal olan, medyanın siyasi iktidarla belli bir mesafe içinde olmasıdır. Çünkü medyanın siyasi iktidarlarca yakın ilişkiler kurması, medyanın bağımsızlığını olumsuz etkilemekte ve medyada etik sorununu beraberinde getirmektedir. Ekonomik açıdan siyasi iktidara bağımlı olan medya işlevlerini tam olarak yerine getirememekte ve halkın gözü kulağı olma ve dördüncü güç misyonundan her geçen gün uzaklaşmaktadır.