• Sonuç bulunamadı

Medya-Banka İlişkisi ve Bir Örnek: Korkmaz Yiğit ve Türk Bank

2.2 Amerika ve Avrupa’da Basın İşletmeciliği

2.2.3 Uluslararası Sermaye ve Birleşmeler

3.4.2.2 Medya-Banka İlişkisi ve Bir Örnek: Korkmaz Yiğit ve Türk Bank

Medya sahipliğinde siyasal etki aracı ve itibar düşüncesiyle hareket eden bir başka işadamı da Mesut Yılmaz’ın başbakanlığı döneminde Türk Bank ihalesiyle adını duyuran Bank Express’in sahibi ve Türk Bank ihalesi sonrası Türk siyasal yaşamında büyük bir iz bırakan Korkmaz Yiğit olmuştur. Yiğit, Milliyet, Yeni Yüzyıl, Ateş Gazeteleri ile Kanal 6, Kanal E ve Genç TV televizyonlarını satın alarak medya dünyasını o günlerde alt üst etmiştir. Korkmaz Yiğit, neden basın sektörüne girdiğini şöyle anlatmaktadır: “Ekonomik olarak büyüdüğünüz zaman size sağdan soldan sataşmalar olur, üstünüze gelirler, sizle uğraşırlar. Ancak elinizde medya gücü varsa, bu sizin açınızdan caydırıcılık yaratır. Bu, savunma amaçlıdır. Size saldıramazlar” (Günlük Evrensel, 25 Ağustos 2004). Ayrıca Korkmaz Yiğit’in 11 Kasım 1998’de Kanal 6’daki yayında ifade ettikleri de 1980 sonrası Türk medyasına egemen olan yeni yapıyı özetlemesi açısından önemlidir. Korkmaz Yiğit, Hüsamettin Cindoruk ve İstanbul Milletvekili Cefi Kamhi aracılığıyla Başbakan ile görüştüğünü, bu görüşme sonrası işadamı Kamuran Çörtük’ün kendisini arayarak 412 milyon dolara almaya hazır olduğu Türk Bank’ı kendisine 380 milyon dolara alma karşılığında, kendisinden bir televizyon kanalı istediğini anlatmıştır. Dönemin Başbakan’ı Mesut Yılmaz anlatılanı reddetmiş; Deniz Baykal’ın Mesut Yılmaz’a Arena programında yönelttiği Yiğit’in satın

aldığı iki televizyon kanalına yapılan atamalarda hükümetin siyasi telkini olup olmadığı sorusu ise yanıtsız kalmıştır (Tılıç, 2001: 182, 183):

…Çörtük’e Tarabya Oteli’nde bu ihaleye girebileceğimi ifade ettim, etkilendiğini söyledi. Arkasından, ‘Beni Kanal E’ye ortak eder misin?’ dedi. Ben de ‘Genç TV ve Kanal 6 ile görüşüyorum’ dedim… Daha sonra ‘Sen (Türk Bank için) 415-420 milyonu gözden çıkarmışsın. Biz 380 milyon dolara almanı sağlayacağız. Ya Genç TV’yi alıp bize vereceksin, ya Flash TV’yi alman lazım.’ dedi. Bu konuşmada Kamuran Bey, Başbakan’ın Gazi Erçel’i aradığını ve ‘370-380 milyon dolara bitirmeliyiz’ dediğini anlattı… Ardından, Genç TV’nin devrini Çörtük’e yaptık… İhale günü geldi… Kamuran bana ‘Erol Aksoy’un fazla asıldığını’ söyledi… Erol Aksoy için bir dosya verdi. ‘Bu dosyayı televizyonda yayınlatırsın, Erol Aksoy asılamaz ihaleye’ dedi. Bu arada Kanal 6 için de bir istek geldi. Bunu yaptıramayacağımı ifade ettim. Radikal ve Posta’nın alımı için temasımız oldu. Yeni Yüzyıl’la da vardı. Kamuran Bey, ‘Muhakkak gazete gerekli’ dedi. ‘Radikal mi Posta mı, Yeni Yüzyıl mı?’ dedim… ‘Radikal ve Posta’ dedi. Ancak onlar 150 milyon dolar, Yeni Yüzyıl 75 milyon dolardı. O arada bize Milliyet’i önerdiler. Başbakan’ı aradım. Heyecanlandı. ‘Muhakkak alınmalı’ dedi. Güneş Bey’e de söyledim. O, bozuldu. ‘Neden önce Başbakan’a söyledin? Böyle olursa, yardımcı olamam’ dedi. O da heyecanlandı. ‘200 milyon nakite ihtiyacım var’ dedim. Sonra Amerika’ya gittiler… Bu arada Milliyet’e sürekli para ödüyoruz… Güneş Bey’den para yok. Başbakan’ı Amerika’dan aradım. ‘Benim sizden katkı gelip gelmeyeceğini bilmem ve ona göre davranmam lazım’ dedim. Başbakan ‘100 milyonu Yapı Kredi’den aldığını düşünüyordum. Hayrete düştüm’ dedi.

Yine, Korkmaz Yiğit’ten önce Kanal 6 televizyonunun sahibi olan Mehmet Kurt’un medya sektörüne neden girdiği ile ilgili Avni Özgürel, 2 Kasım 1998 tarihli Radikal gazetesinde şunları aktarmıştır:

Kurt’un medya sektörüne girme sebebi, İstanbul Zeytinburnu’daki arazisi ile ilgili sıkıntısını ortadan kaldırmaktı. Kurt, burada bankaların en büyük iş merkezini inşa etmek istiyordu, ama arsa ihtilaflıydı ve imar problemleri dâhil karmaşık hukuki ihtilaflara ek olarak önemli bir hisse Emlak Bankası’na aitti. Kanal 6, Mehmet Kurt’un kontrolüne geçtikten sonra, televizyon bu projenin ne denli göz kamaştırıcı olduğuna ve engellemenin vatan hainliğinden farksız olduğuna ilişkin pek çok haber yayınladı.

Milliyet’i 7 Ekim 1998’de Aydın Doğan’dan satın alan Korkmaz Yiğit’in bu hamlesi, çeşitli spekülasyonları (kara para, Yahudi sermayesi, çete…gibi) da beraberinde getirmiştir. Dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit tarafından da Yiğit ile ilgili söz konusu kuşkular dile getirilmiştir (Tılıç, 2001:186):

Perde arkasında bir mafya ya da çete ile bağlantılı işadamlarının bazı medya kuruluşlarıyla bankaları olağanüstü bedellerle satın alma girişimleri, bir yandan medyayı ve finans kesimini ele geçirme, diğer yandan da kara para aklama amaçlarını akla getirmiştir… Gerçekten vahim bir durum… Mafya, medya ve finans dünyasından yola çıkarak neredeyse devleti ele geçirme hevesine kapılmış durumda. Buna izin veremeyiz. Adı sanı duyulmamış kişiler olağanüstü yüksek bedellerle medyaya giriyor, finans dünyasına giriyor. Bu, bir anlamda devleti ele geçirmek demektir.

Öte yandan Aydın Doğan ise Milliyet’i devretme nedeni olarak basındaki tekelleşme eğilimleri olduğu yönündeki söylemleri işaret etmiştir (Milliyet, 8 Ekim 1998):

…Sonuçta kamuoyunda yanlış bir tekel imajı oluşmaya başladı. Bu haksız tutum giderek basının toplum gözündeki imajını olumsuz etkiledi. Sektörün en eskisi ve en büyüğü olarak üzerime ağır bir sorumluluk yüklendiğini hissettim. Yapacağım tek bir şey vardı. Sahip bulunduğum gazetelerden birini devretmek. İşte 20 yıl boyunca arkadaşlarımla birlikte şeref ve gurur duyarak yayımladığımız Milliyet’i bu nedenle devretme kararımı aldım.

Korkmaz Yiğit’in Milliyet hamlesine, altı gün sonra gölge düşmüş; yeraltı dünyasından Alaattin Çakıcı ile arasında geçen görüşmelerin yer aldığı kasetlerde, Çakıcı’nın Türkbank ihalesi öncesinde Yiğit lehine sürece müdahale ettiği ortaya çıkmıştır. 23 Ekim 1998’de Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun (TMSF) Bank Ekspres’e el koyması ve Korkmaz Yiğit’in, 9 Kasım 1998’de tutuklanmasının ardından Yeni Yüzyıl kapatılmış, Milliyet de Aydın Doğan’a iade edilmiştir (Radikal, 3 Kasım 2000).

Doğan Tılıç, Yiğit’in medyaya girişi kadar 27 Ekim 1998’de sektörden çekilirken yaptığı açıklamaların da medya sektörü açısından öğretici ve önemli olduğuna dikkat çekmektedir:

Medyaya heyecanla girdim. Sonraki hızlı gelişmelerde büyük manevi ve maddi kayba uğradım. Hatalarım olabilir, kusurlarım da; ama vicdanım rahattır. Kısa tecrübemde öğrendiğim bir şey de, çok değişik sektörlerde aktif bir işadamının medyada olmaması gerektiği. Bu durum herkesi, en başta gazetecileri ve yazarları zorda bırakıyor (2001: 187).

Burada dikkat çeken nokta, örneklerden de görüldüğü üzere, neredeyse bütün basın sahiplerinin finans sektöründe de faaliyet gösterdiğidir. Bir ya da birden fazla bankaya sahip medya sahiplerinin var olduğu bu yapı Özal ile başlamış; başta Demirel olmak üzere diğer siyasi kimliklerce de sürdürülmüştür. Bu durum, hem sektörün cazibesini arttırmış, hem de sektörde yapay bir büyümeye yol açmıştır. 2001 krizi ile bankalarının yanı sıra medya güçlerini de kaybedecek olan ve Demirel’e yakınlığı ile bilinen Ceylan’ın, Aksoy’un, Süzer’in, sektöre girişinde, siyasi mülahazalar ön planda olmuştur (Sönmez, 2003a: 41). Büyük sermaye gruplarının birer bileşeni haline gelen medya gruplarının hemen hemen tamamında bir banka mevcut olması, banka sahiplerinin kanun dışı bir şekilde kendi gruplarındaki diğer kuruluşlara ya da faaliyet alanlarına sermaye aktarımı yoluyla kolay şekilde müdahalede bulunmasından kaynaklandığı söylenebilir. 2000’li yıllara doğru batan ve devlet garantisi nedeniyle Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na (TMSF)20 devredilen bankaların sahiplerinden çoğunun basın yayın alanında da faaliyet gösteren iş adamları olduğu görülmektedir. Basının, medyaya dönüşümünde önemli bir etken olan bankacılık ve finans

20 1983 yılında kurulan ve Merkez Bankası bünyesinde faaliyet gösteren TMSF 31 Aralık 2000 tarihinde BDDK’ya katılır.

sektörüne yöneliminde 24 Ocak Kararları ile yürürlüğe giren finans piyasaları ile ilgili uygulamaların payı büyüktür (Adaklı, 2006: 212).