• Sonuç bulunamadı

B) Güvenlik Konseyi Kararıyla Uygulanan Zorlama Önlemleri

I) IRAK İLE KUVEYT ARASINDA Kİ SORUNLAR VE IRAK’IN

2) IRAK’IN KUVEYT’İ İŞGALİ

1989 yılı boyunca Kuveyt Emiri dışındaki Arap liderleri Saddam Hüseyin’i İran’a karşı kazandığı zaferden dolayı tebrik etmek için birbirleriyle adeta yarışmıştır. Kuveyt Emiri Bağdat’ı ziyaret etmeyi düşünmekteydi. Çünkü Irak’ın zaferine katkıda bulunduğuna inanmakta dolayısıyla da ve Irak’ın kendisine borçlu olduğunu düşünmekteydi. Kuveyt hükümeti, eğer Irak iki devlet arasındaki sınırları tanırsa verdiği borçları unutmaya hazırdı. Bağdat’taki Kuveyt Büyükelçisi İbrahim Kasım El-Bahu’nun 1989’un başlarında bu konuyu Irak hükümetine açması istenmiştir.

191 Ergil, a.g.e., s.34.

192 Kadir Sağlam, Ortadoğu’da ve Dünya’da Körfez Savaşı ile Değişen Güç Dengeleri, İstanbul, Elit Kitaplar, 1999, s.47.

193 Gresh ve Vidal, a.g.e., s.117.

Irak, Kuveyt’in sınır konusunun tekrar açılmasıyla ilgili isteğine sert bir cevap vermiş ve Kuveyt’in İran-Irak savaşı sırasında Irak topraklarının bir kısmını gasp ettiği için bunu görüşmeye hazır olduğunu bildirmiştir. İki ülke arasındaki bu gerginlik devlet başkanları seviyesinde ziyaretler için zamanın uygun olmadığını göstermiştir. Kuveyt hükümeti, Veliahd Prens ve Başbakan Saad El-Salim Es-Sabah’ın önce Bağdat’ı ziyaret etmesinin daha uygun olacağına karar vermiştir.

Veliahd Prens’in 6-9 Şubat 1989 tarihlerinde yapacağı ziyaretten önce ise, Kuveyt basınında sınırların ayarlanması gerektiği konusunda bir kampanya başlamıştır.

Irak’ta kendi basınında aslında Kuveyt’lilerin Irak topraklarını ihlal ettikleri iddiasıyla karşı bir kampanya başlamasını sağlamıştır. Daha sonra bir Irak zırhlı hücum botu Kuveyt karasularını ihlal etmiş ve bir Kuveyt devriyesiyle çatışmaya girmiştir194.

Bu gergin ortamda gerçekleşen Saad El-Salim Es-Sabah, Saddam Hüseyin görüşmesinde Saddam Hüseyin “Irak’ın amacının sadece sınır sorununu çözümlemek olmadığını belirtmiştir. Irak Basra Körfezin’de derin bir su limanına sahip olmadığı için Deniz Kuvvetleri’ni Ürdün, Mısır ve İtalya’daki bazı limanlara yerleştirdiğini hatırlatmıştır. Irak’ın bu kuvvetleri, sadece kendi güvenliği için değil, aynı zamanda tüm Araplar’ın güvenliği için de acilen Körfez’e yerleştirmesi gerekmektedir”

demiştir. Prens Saad, “sınır sorunu halledilirse, biz size denizde bu kolaylıkları sağlamayı gözden geçirmeye hazırız” demiştir. Ancak Saddam Hüseyin konuşmayı orada kesmiş ve görüşme sona ermiştir.

Kuveyt veliaht prensi ile Irak devlet başkanı arasında gerçekleştirilen gergin görüşmeden yaklaşık bir yıl sonra Saddam Hüseyin, İran savaşı sırasında Suudi Arabistan ve Kuveyt gibi Körfez devletlerinden alınan 50 milyar dolar civarındaki borcu ödemek istememekteydi. Irak, İran’la savaşmakla Humeyni rejiminin bölgedeki Arap devletleri için oluşturduğu tehlikeyi önlediğini ve dolayısıyla savaşın faturasının paylaşılması gerektiğini ileri sürmekteydi195. Bu doğrultuda Irak Ocak 1990’da Kuveyt’ten 10 milyar dolar tutarında acil kredi istemiş ve bunun yanında 15 milyar dolarlık borcunun silinmesini rica etmiştir. Kuveyt daha önce verdiği borçları

194 Heykel, a.g.e., s.245-247.

195 Toktamış Ateş, “Körfez Krizi”, İktisat Dergisi, Sayı 306 Ekim-Kasım 1990, s.16.

silmeye niyetli olmadığını, ancak geri ödenmeleri için baskı yapmayacağını belirtmiştir. Ayrıca yardım olarak 500 milyon dolar vermeyi ima etmiştir196.

Irak yaşadığı sorunlardan dolayı öncelikle Kuveyt'i suçlamakta olup, bu suçlamalarını ve kendince haklı gördüğü nedenlerini belirttiği bir notu 16 Temmuz 1990 tarihinde Arap Birliği Genel Sekreteri’ne, yine aynı gerekçe ile Irak Dışişleri Bakanı Tarık Aziz, Irak adına bir mektubu 24 Ekim 1990 tarihinde BM Genel Sekreterliği'ne göndermiştir197. Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin, 17 Temmuz’da Kuveyt ve Birleşik Arap Emirliklerini aşırı üretimle piyasaya fazla petrol sürüp, fiyatları düşürmekle ve böylece Irak'ı 14 milyar dolar zarara uğratmakla suçlamıştır. Saddam Hüseyin ayrıca, Arap ülkelerinin ABD ve İsrail ile işbirliği yaparak Irak ekonomisini ve askeri gücünü zayıflatmaya çalıştığını öne sürmüştür.

Irak, yine Kuveyt'i 1980-1988 yılları arasındaki İran-Irak savaşından yararlanarak halen Kuveyt'in egemenliğinde olan ve kendi toprağı olduğunu ilan ettiği sınırdaki Rumeyla bölgesinden 2,4 milyar dolarlık petrol çaldığı iddiasında bulunmuştur198.

Kuveyt ise Irak'ı, İran-Irak savaşı süresince bir çok ülkeden aldığı borçları ödeyememesinin sıkıntısı ile birden bire saldırgan bir politika izlemeye başlaması ile ve Saddam’ın bölgede tek başına liderlik peşinde olduğuyla suçlayarak yanıt vermiştir. Ayrıca sorunu BM’ye götürmüştür. Irak Sorunu uluslararası platforma taşımakla Kuveyt’in yabancı ülkelerin Körfez’e müdahalesine ortam hazırladığını iddia etmiştir. Buna ilaveten Irak basını Kuveyt’in ABD ile birlikte Irak’a karşı komplo hazırlığı içinde olduğunu iddia etmiştir. En son 23 Temmuz itibariyle Bağdat, Kuveyt Dışişleri Bakanı’nın bir ABD ajanı olduğunu iddia etmiş ve 24 Temmuzda ise binlerce askerini Kuveyt sınırına yerleştirmiştir.

Irak ile Kuveyt arasındaki gerilim yükselirken 24 Temmuz’da Saddam Hüseyin ABD Büyükelçisi ile görüşmüştür. Saddam Hüseyin görüşmede Kuveyt ile ilgili tarihsel iddialarını anlattıktan sonra Körfez ülkeleri adına İran’la uzun bir savaş

196 Heykel, a.g.e., s.249.

197 Eric Laurent, Çöl Fırtınası Beyaz Sarayın Savaş Sırları, Çev. Erden Akbulut ve T. Ahmet Şensılay, İstanbul, E Yayınları, 1991, s.87.

198 Yılmaz Kalkan, Bir Ortadoğu Gerçeği, Irak ve Saddam Hüseyin, İstanbul, Beyan Yayınları, 1991, s.86.

yaptıklarını, bu savaşta ABD’nin bile İran-gate olayıyla ortaya çıktığı gibi İran’a destek vererek Irak’ı yalnız bıraktığını, dolayısıyla ABD’nin Irak’a bu anlamda bir borcu olduğunu söylemiştir. Ayrıca Savaş boyunca kendilerini tehlikeden kurtardıkları devletlerin Irak’a karşı harekete geçtiklerini anlatmıştır. Petrol fiyatlarını düşürmeye yönelik “planlı ve kasıtlı” bir politikanın izlendiğinden yakınmış ve bunu Irak’a karşı bir savaş olarak nitelendirmiştir. Bu politikanın ön saflarında Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin bulunduğunu söylemiş ve amacının Irak’ı zayıflatmak ve halkına daha yüksek bir hayat standardını yasaklamak olduğunu belirtmiştir199. ABD Büyükelçisi Glaspie, Washington’un, Araplar arası anlaşmazlıklar hakkında, örneğin Irak-Kuveyt sınır anlaşmazlığı hakkında hiçbir fikri olmadığını söylemiştir. Bağdat’ın 17 ve 18 Temmuz tarihlerinde Kuveyt’e karşı savurduğu tehditlerle ilgili Washington’un endişesini dile getirirken olağanüstü yumuşak bir dil kullanmıştır200. Büyükelçi ABD’nin, Irak’ın güneye çok sayıda asker, silah ve araç gereç sevk ettiğini bildiğini ve bunun kendi başına bir endişe kaynağı olmadığını, ancak Birleşik Arap Emirlikleri ile Kuveyt’in izlediği politikanın “askeri saldırıya eşdeğer” olduğu yolunda Bağdat’ın açıklamalarının kaygı verici olduğuna dikkat çekmiş fakat Irak’ın söz konusu sorunları uygun yöntemlerle çözeceğine inandıklarını ifade etmiştir. Ayrıca bu görüşmede Glaspie, Başkan’ın Irak ile ilişkilerin geliştirilmesi konusunda kendilerine talimat verdiğini belirtmiş ve ABD medyasında Irak karşıtı haberler konusunda ise özürlerini ifade etmiştir201.

26 Temmuz’da otuz binden fazla Irak askeri Kuveyt sınırında birikmiştir.

27’sinde, CIA, Beyaz Saray’a, uydudan çekilmiş ve giderek artmakta olan insan ve malzeme yoğunluğunu gösteren fotoğraflar iletmiştir. Washington Kuveyt’i, Mısır’ı ve Suudi Arabistan’ı uyarmış fakat, Arap yöneticileri bir işgal varsayımını bir kenara iterek, Körfez’de yer alan iki Kuveyt adasının ve tartışmalı bir petrol alanının ele geçirilmesine yönelik bir Irak şantajının söz konusu olduğunu ifade etmişlerdir. ABD Dışişleri Bakanlığı ve Ulusal Güvenlik Kurulu’da (UGK) bu çözümlemeyi

199 Heykel, a.g.e., s.279-281.

200 Pierre Salinger, Eric Laurent, Körfez Savaşı Gizli Dosya, Çev. Erdem Akbulut, İstanbul, E Yayınları, 1990, s.62.

201 Larry Everest, Oil, Power and Empire: Iraq and the USA Global Agenda, Canada, Monroe, Common Courage Press, 2004, s.126.

paylaşmışlardır. Hatta ABD büyükelçisinin Saddam Hüseyin’le gerçekleştirdiği görüşmenin ardından ABD Dışişleri Bakanlığı’nda 27 Temmuz’da yapılan yüksek düzeyli bir toplantıda Irak’ın saldırmayacağı sonucuna varılmıştır202. 28 Temmuz’da CIA’nın hazırladığı raporlar daha net hale gelmiştir. Irak Kuveyt sınırına yerleşmiş birliklerine yönelik önemli levazım hatları kurmaktaydı. Bu arada 28 Temmuz’da, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) lideri Yaser Arafat, Bağdat’ta Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’le görüşmüştür. Saddam Hüseyin Arafat’ın Kuveyt’e gitmesini istemiş ve O’na “Emir’le konuşun, eğer sınırdaki Ramallah petrol kuyularını kullandıkları için istediğim 10 milyar doları verirse, birliklerimi azaltacağımı söyleyin” demiştir. 29 Temmuz’da FKÖ lideri Kuveyt City’e gitmiştir. Arafat Irak’ın önerisini açıklamaya başladığında Emir Cabir sözünü kesmiş, “Bu konuyu tartışmak istemiyorum. 48 saat içinde Irak’la bir zirve görüşmesi için Cidde’ye gidiyorum.

Daha çok Sovyet Yahudileri’nin İsrail’e göç etmelerinden söz edelim” demiştir. 30 Temmuz’da, CIA Irak’ın Kuveyt yakınına 100.000 civarında cumhuriyet muhafızı, 300 tank ve 300 parça ağır top yığdığını bildirmiştir203.

Irak ve Kuveyt arasındaki sorunların 1 Ağustos’ta taraflar arasında Ciddede görüşülmesi kararlaştırılmıştır. Cidde’deki toplantı yaklaşırken Kuveyt, Suudi Arabistan ve diğer bazı ülkeler tarafından Irak’a karşı daha makul olması konusunda ağır bir baskıya maruz kalmıştır. Riyad, petrol üretim kotaları konusunda Irak’ın Kuveyt ve Birleşik Arap Emirliklerine karşı duyduğu öfkesini paylaşmaktaydı.

Ayrıca, Irak’ın Körfez’e açılmak için bir toprak parçası istemesini de anlayışla karşılamaktaydı. Nitekim Riyad, Warba ve Bubiyan adalarının uzun bir süre için Irak’a kiralanmasını önermiştir. Arap ülkelerinin çoğu da Irak’ın ileri sürdüğü bazı görüşlerini, özellikle Kuveyt’in Rumeyla petrol alanına girmesiyle ilgili şikayetini desteklemekteydi.204

Kuveyt Emiri Cidde’de gerçekleşecek toplantıya kendi yerine veliaht prensin katılacağını toplantıdan yalnızca 3 saat önce bildirmiştir. Bu haber, Saddam Hüseyin tarafından bir hakaret olarak algılanmış ve kendi yerine Baas Partisi’nin 2 numaralı

202 Heykel, a.g.e., s.288.

203 Salinger ve Laurent, a.g.e., s.62-64.

204 Heykel, a.g.e., s.274.

ismi İzzet İbrahim’i göndermeye karar vermiştir. İki delegasyon, 1 Ağustos günü saat on sekizde Suudi Arabistan’ın Cidde kentinde bir araya gelmişlerdir. Iraklı görüşmeciler Devlet Başkan Yardımcısı İzzet İbrahim, Başbakan yardımcısı Saddum Hammadi ile Saddam Hüseyin’in kuzeni Ali Hasan El-Macit’ten oluşmaktaydı205. Toplantıda İzzet İbrahim Kuveyt’e yapılan bütün suçlamaları tek tek ele alan bir metin okumuş ve Irak daha önceki taleplerini aşağıdaki şekilde tekrarlamıştır206:

-Kuveyt'in OPEC tarafından saptanmış ham petrol kotalarının üstünde üretim yaparak düşük fiyatta petrol satışına son vermesi;

-Warba ve Bubiyan Adaları'nın Irak'a terk edilmesi veya kiralanması;

- Rumeyla petrol sahasında, gerekli sınır düzeltmesi yapılarak hakkı olan payın Irak'a verilmesi;

-Kuveyt'in, Rumeyla petrol yataklarının Irak'a ait bölgesinden çektiği petrol ve petrol fiyatlarının düşmesi nedeni ile Irak'ın uğradığı zararın karşılanması;

-İran-Irak savaş sırasında, Kuveyt'in de güvenliğini sağladığından, Irak'ın Kuveyt'ten aldığı borcun silinmesi;

-Uğradığı zararlardan dolayı, Irak'a ek yardım yapılması.

Kuveyt veliaht prensi Saad, ortaya konulan bütün şikayetleri tek tek yanıtlamıştır. Mali sorunlar ele alınmaya başladığında ise konuşmalar da gerginleşmiştir. İzzet İbrahim 10 milyar dolarlık talebi hatırlatarak, bir hibe olanaklı değilse, Irak’ın borçla da yetinebileceğini belirtmiştir. Kuveyt Veliaht Prensi, ilke olarak 9 milyar dolarlık bir borç vermeyi kabul etmiştir. Bu bir milyar dolarlık fark Irak’lılar tarafından bir aşağılama arzusu olarak algılanmıştır. İzzet İbrahim “Başkan Saddam Hüseyin, bana 10 milyardan aşağısını kabul etme izni vermedi” demiştir.

Kral Fahd Suudi Arabistan’ın tartışmalı milyarı, “ülkesinin Irak’a, hiçbir koşula bağlı olmayan bir hibesi” olarak vereceğini açıklamıştır207.

Bunun üzerine Kuveyt heyeti 9 milyar dolar karşılığında sınır sorununun da bu toplantı sırasında anlaşmaya bağlanmasını istemiştir. Kuveyt’in bu koşulu Irak

205 Salinger ve Laurent, a.g.e., s.65-67.

206 Zekai Doğanay, M. Atun, Ortadoğu’nun Jeopolitik ve Jeostratejik Açıdan Değerlendirilmesi, Körfez Harbi ve Alınan Dersler, Ankara, Nurol Matbaası, 1994, s.502-503.

207 Salinger ve Laurent, a.g.e., s.68-70.

tarafında şok etkisi yaratmış ve İzzet İbrahim “Irak, Kuveyt’ten ve Suudi Arabistan’dan bu parayı nasıl alacağını gayet iyi bilmektedir” diye konuşmuştur.

Bunun üzerine Kuveyt veliaht Prensi Saad, “Kuveyt’in güçlü dostları (ABD ve İngiltere) bulunduğunu ve onların Kuveyt’in alacaklarını geri ödetebileceklerini”

belirtmiştir. Bu sözler heyetler arasındaki son diyalog olmuştur.

Kuveyt ve Irak heyetleri arasında Cidde görüşmeleri gerçekleşirken ABD Temsilciler Meclisi Orta Doğu Alt Komitesinde yapılan bir açık oturum sırasında Dış İlişkiler Komitesi başkanı Lee Hamilton’ın Savunma Bakanı Richard Cheney’in

“Kuveyt’e yöneltilecek olası bir saldırıya karşı bu ülkeyi savunma taahhütlerinin olduğuna” ilişkin sözüne atıfta bulunarak Dışişleri Bakanı Yardımcısı John Kelly’den bunu açıklığa kavuşturmasını istediğinde Kelly “Körfez ülkeleriyle aralarında herhangi bir savunma antlaşması bulunmadığını” belirtmiştir. Hamilton açıkça böyle bir şey olursa aramızda bir anlaşma yok ve bölgede Amerikan askerlerinin kullanılmasını gerektirecek bir taahhüt altında değiliz mi demek istiyorsunuz” dediğinde, Kelly’nin yanıtı “tamamen doğru” şeklinde olmuştur208. John Kelly’nin konuşması, BBC’nin “Dünya Servisi” tarafından radyodan yayınlanmış ve Bağdat’ta da dinlenmiştir. Olayların barışla savaş arasında gidip geldiği bu sonucu belirleyici saatlerde, Kelly, Saddam Hüseyin’e, ABD’nin müdahale etmeyeceği yolunda garanti olarak çevrilebilecek bir işaret iletmiş olmaktaydı209.

30 Temmuz’a kadar Pentagondaki uzmanlar bir saldırı olasılığına inanmamaktaydı. Çünkü Irak zorunlu dört koşulu bir araya getirmemişti: Bir iletişim sistemi, büyük miktarda topçu batarya stoku, cephane ve bir saldırıyı destekleyebilecek önemli lojistik araçlar210. Oysa bu eksik unsurlar 30 Temmuz’da tamamlanmış ve tablo temelden değişmiştir211.

208 Pierre Salinger, “The United States, The United Nations, and The Gulf War,” The Middle East Journal, Vol.49, No.4 Autumn 1995, s.596-602.

209 Salinger ve Laurent, a.g.e., s.65.

210 Salinger ve Laurent, a.g.e., s.74.

211 Heykel, a.g.e., s.292.

Suudi Arabistan’dan dönen İzzet İbrahim hemen Saddam Hüseyin’in yanına gitmiş ve O’na, görüşme hakkında bilgi vermiştir. Hemen ardından Saddam Hüseyin Devrim Komuta Konseyi üyelerini toplamıştır. Toplantıda Kuveyt’in işgal edilmesi ve saldırının hemen o gece başlatılması kararı alınmıştır212.

Irak 2 Ağustos 1990 saat 02:00’da Kuveyt'i işgal etmeye başlamıştır. Bu sırada Bağdat radyosu, “bir grubun Kuveyt hükümetini devirmeye çalıştığını”

bildiren bir açıklama yayınlamıştır. Kısa bir süre sonra da, Devrim Komuta Konseyi’nin bir açıklamasında, bu girişimin başarıya ulaştığı ve “genç devrimcilerin Irak’tan yardım istedikleri” söylenmiştir. Hemen sonrasında Irak’ın bu yardım isteğini kabul etmeye karar verdiği açıklanmıştır. Açıklamada, “Irak’tan, Kuveyt’in işlerine ve devrimin kaderine her türlü yabancı müdahale olasılığına engel olması istenmiştir” diye vurgulanmıştır. Ayrıca Irak radyosu, El Sabah ailesinin de “hain ve siyonizmin ajanı olduklarını olduklarını” ilan etmiştir. Kuveyt ordusunun yirmi beş bin askeri, Irak ordusu karşısında zayıf bir direnç gösterebilmişlerdir213. Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesi dünyada şaşkınlık yaratmıştır. Saddam Hüseyin Kuveyt’e karşı niyetlerini ve yapacaklarını ima etmiş olmasına rağmen bunun bir blöf olduğu düşünülmekteydi ve Irak’ın Kuveyt’e saldırmayacağı varsayılmaktaydı214

II- DEVLETLERİN VE ULUSLARARASI ÖRGÜTLERİN IRAK’IN KUVEYT’İ İŞGALİ KARŞISINDA İZLEDİĞİ POLİTİKALAR

1) AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ

1985 yılında Gorbaçov’un SSCB’nin başına geçmesinden sonra yaşanan gelişmeler dünyada yeni bir dönemin başlamakta olduğuna işaret etmekteydi. Doğu Bloku ve SSCB içinde ortaya çıkan ayrılıkçı hareketler Doğu Bloku’nu sarsarken, Doğu Almanya ve Batı Almanya’nın birleşmesi ve SSCB’nin bunu onaylamak zorunda kalması dünyada artık iki kutuplu sistemin sonuna yaklaşıldığının

212 Salinger ve Laurent, a.g.e., s.72.

213 Salinger ve Laurent, a.g.e., s.76-77.

214 Steve A Yetiv, “The outcomes of Operations Desert Shield and Desert Storm: Some Antecedent Causes”, Political Science Quartely, Vol. 107, No. 2 Summer 1992, s. 197-198.

göstermekteydi. Dünya’da güçlü ve büyük bir ülke olabilmek için enerji kaynaklarına sahip olmak ya da enerji kaynaklarına sahip olan bölgeler ile bu enerji kaynaklarının ulaşım güzergahları üzerinde denetim sağlayabilmek çok önemlidir.

Dünya petrol kaynaklarının üçte ikisine sahip olan Ortadoğu’ya ABD’nin ilgisi 1930’larda başlamıştır. II. Dünya Savaşı’ndan sonra dünyanın iki süper gücünden biri olan ABD ise Ortadoğu’daki gelişmeleri daima yakından takip etmiş bölgedeki gelişmeleri etkilemeye ve SSCB etkisini zayıflatmaya çalışmıştır. Artık SSCB zayıfladığına ve muhtemelen de yakında ortadan kalkacağına göre ABD dünyanın tek süper gücü olarak enerji kaynaklarını tamamen kontrol altına almalı ve gelecekte karşısına rakip olarak çıkması muhtemel devletleri bu açıdan zora sokmalıydı. Fakat bölgede tam kontrolü sağlayabilmesi için daha fazla askeri üsse ihtiyacı bulunmaktaydı. Bunu gerçekleştirebilmek için bir neden aranmaktayken de Irak lideri Saddam Hüseyin’in bölgenin liderliğini ele geçirebilmek için izlediği saldırgan politikalar ABD’nin aradığı fırsatı ortaya çıkarmıştır. Irak-Kuveyt arasında adım adım tırmanan gerilime karşı çok fazla tepki göstermeyen ABD işgalden sonra çok hızlı hareket ederek dünyadaki yeni konjonktüründe etkisiyle BM çatısı altında olaya müdahale etmiştir.

Washington’un, Ortadoğu’ya ilişkin iki temel endişesi olan petrol sevkiyatlarına Sovyet tehdidi ve yeni bir İsrail-Arap savaşına üçüncü bir sorun eklenmekteydi.

Saddam Hüseyin’in son konuşmalarından bölgenin liderliği için soyunduğu şüphesi uyanmıştı ve Kuveyt’i istila etmesi, bu konudaki tüm kuşkuları ortadan kaldırmıştır.

Eğer tanklar güneye doğru ilerlemeye devam ederse, Arap yarımadası günler veya haftalar içinde onun eline geçer ve kendisi bir Arap devi olarak ortaya çıkabilirdi.

Soğuk savaş kabuslarını tanımlamak üzere üretilen “domino teorisi”, şimdi de Komünist olmayan bir ortamda yeni bir işlerlik kazanmaktaydı. Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Katar ve Umman kısa aralıklarla birbiri ardından düşebilirdi. Başkan Bush buna izin vermeme konusunda kararlıydı215.

Irak'ın Kuveyt'e girişinden kırk sekiz saat sonra, George Bush ve danışmanları ABD'nin II. Dünya Savaşı’ndan sonra gerçekleştireceği en büyük askeri yığınağın

215 Heykel, a.g.e., s.300.

yapılmasına karar vermişlerdir216. ABD yeni dönemde doğrudan müdahale yerine BM mekanizmasını, kullanmanın pek çok bakımdan avantajlı olduğunu görmüştür.

Çünkü iki kutuplu yapının bozulmasıyla artık BM aracılığı ile müdahale ederek işin ekonomik, siyasal ve askeri maliyetini bölüşebilirdi.

Amerikan hükümeti bir yandan Suudi Arabistan'a asker yollarken, diğer yandan da 8 Ağustos'ta Başkan Bush dört hedef ortaya koydu: Kuveyt’ten ivedi ve koşulsuz olarak geri çekilme; Emirliğin meşru yönetiminin yeniden göreve gelmesi;

Körfez’in güvenliği ve özellikle petrol sağlama kaynaklarının ve Amerikalılar’ın yaşamının güvenliği217.

Ayrıca Körfez krizi ve savaşı süresince ABD’nin en önemli siyasi hedeflerinden birisi de Irak’ın İsrail’i savaşın içine çekme girişimlerini kesin bir şekilde sonuçsuz bırakmak ve İsrail’in müttefikler safında savaşa girmesini önleyerek ABD ile Arap ülkeleri arasında kurulan ittifakın zarar görmesine olanak vermemektir218. Aralarında Suudi Arabistan, Mısır ve Suriye'nin de bulunduğu birçok Arap ülkesi, ABD ile birlikte Irak'a karşı cephe almıştır. Bu ülkeler, ABD ve diğer Batılı ülkelerle aynı safta yer almakta, hatta Körfez'e askeri kuvvet de göndermekteydiler. Körfez krizi konjonktürü değiştirmiştir. Şöyle ki Suriye artık ABD'nin düşmanı değil, Irak'a karşı

"doğal müttefik" saydığı bir ülke konumundaydı. "Düşmanımın düşmanı dostumdur"

realitisiyle politikalarını belirleyen ABD bir yıl önce terörist ilan ettiği Suriye ile

realitisiyle politikalarını belirleyen ABD bir yıl önce terörist ilan ettiği Suriye ile