• Sonuç bulunamadı

KUVVETE BAŞVURMA HAKKININ KISITLANMASI…

B) Yeni ve Yakın Çağdaki Gelişmeler

2) KUVVETE BAŞVURMA HAKKININ KISITLANMASI…

Tarihsel olarak değerlendirildiğinde, kuvvet kullanımına ilişkin hukuk kurallarının varlığı yeni bir gelişmedir. 1945 yılında BM Şartı’nın kabul edilmesinden önce, uluslararası hukuk silaha başvurulmasına sadece birkaç kısıtlama koymuştur. Uluslararası hukuk, XIX. yüzyılda ve XX. yüzyılın başlarında tamamen tarafların rıza gösterdiği şartlar olarak anlaşılmaktaydı. Devletler sadece, gerek antlaşma imzalanması yoluyla gerekse tutarlı bir davranış kalıbının zaman içinde

“uluslararası örf ve adet hukuku”na dönüşmesi yoluyla kabul etmiş oldukları kurallara uymakla yükümlüydüler29. Fakat hızla gelişen silah teknolojisi sonucunda savaşlar büyük yıkım ve katliamlara yol açmaya başlamış ve siviller savaşta en fazla zarar gören kesim haline gelmişlerdir. Özellikle bu unsurun ortaya çıkması ile savaşın meşruiyeti gerçek manada tartışılır hale gelmiştir30. Bu çerçevede ilk çabalar,

28 Anthony Clark Arend , Robert J. Beck, International Law and Use of Force: Beyond the UN Charter Pradigm, London, New York, Routledge, 1993, s.17-18.

29 Michael Byers , Soykırımdan Sonkırıma Savaş Hukuku, Çev. Hasret Dikici Bilgin, İstanbul, Detay Yayıncılık, 2007, s.10.

30 Keskin, a.g.e., s.29.

savaşın yasaklanması ya da sınırlandırılmasından ziyade savaşın insanlar üzerindeki etkisinin sınırlandırılmasına ilişkin olmuştur. 1899 ve 1907 La Haye Konferansları, bu konudaki evrensel nitelikli ilk girişimlerdir31. La HayeKonferansları sonucunda oluşturulan konvansiyonlar savaş yöntemleri, araçları ve silahlarla ile ilgili getirdiği düzenlemeler yönünden önemli adımlardır. Tekrar vurgulamak gerekirse, oluşturulan konvansiyonlar savaşı düzenlemeyi ve savaşın acılarını azaltacak tedbirleri almayı başarabilmiş fakat, uluslararası ilişkilerde kuvvete başvurmayı sınırlayamamıştır32.

Askeri saldırıya yasal sınırlamalar getirilmesinin gerekliliği konusunda devlet adamlarının ikna edilebilmesi için Birinci Dünya Savaşı’nın yaşanması gerekmiştir.

İlk çaba 1919’da, Milletler Cemiyeti (MC) Misakı’nın Versay’da kabulü sırasında gösterilmiştir. Misak uyarınca, Cemiyet Konseyi savaşa yöneliyor görünen ülkelere tavsiyede bulunabilmekteydi. Ancak, konsey üyeleri kendi aralarında anlaşmaya varamazsa, uyuşmazlık içindeki hükümetler “hak ve adaletin korunması için gerekli”

olduğunu düşündükleri herhangi bir eylemi gerçekleştirmekte özgürdüler. Ayrıca MC, kendi tavsiyelerini yürürlüğe koyma yetkisinden yoksun bulunmaktaydı. ABD Senatosu’nun MC Misakı’n onaylama kararını askıya almasıyla, Cemiyetin üyeler arasında yürütme eylemini koordine edebileceğine dair umutlar 1920’de tükenmiştir.

1928 Briand- Kellogg Paktı “uluslararası anlaşmazlıkların çözümü için savaşa başvurma”yı yasaklamıştır. Adını ABD Dışişleri Bakanı Frank Kellogg ve Fransız Dışişleri Bakanı Aristide Briand’ın soy isimlerinden alan pakt, 62 ülke tarafından onaylanmıştır. Bununla birlikte, tıpkı MC Misakı gibi, Briand-Kellogg Paktı da yürütme mekanizmasından yoksundu ve uygulamada çok az etkisi olmuştur. Bazı ülkeler, örneğin Habeşistan’ı işgal eden İtalya ve Mançurya’yı işgal eden Japonya, Pakt’tan kaynaklanan yükümlülüklerden sadece resmi olarak savaş ilan etmeyerek kaçınmışlardır33.

31 Ömer İlhan Akipek, Devletler Hukuku Kaynaklarından ve Belgelerinden Örnekler, Ankara, Başnur Matbaası, 1966, s.867-868.

32 Aslan Gündüz, Milletlerarası Hukuk: Temel Belgeler Örnek Kararlar, İstanbul, Beta Yayınları, 2003, s.41.

33 Byers, a.g.e., s.75.

A) MİLLETLER CEMİYETİ MİSAKI

I. Dünya Savaşı’nın yıkıcı sonuçları devletleri kuvvet kullanmanın sınırlandırılması konusunda düzenlemeler yapmaya zorlamıştır. Bu düzenlemeler çoğunlukla I. Dünya Savaşı sonrası kurulan MC aracılığı ile gerçekleştirilmiştir. MC barış için bir birlik kurulması maksadı ile 1920 yılında kurulmuştur34. MC, belki de ilk kez yalnız Avrupalı devletlerin değil, dünyanın diğer kıtalarındaki ülkelerinde üyesi bulunduğu ve barışı korumak için barış zamanında kurulan bir örgütlenme örneği olmuştur35. Fakat MC Misakı devletlerin savaşa başvurma haklarını tamamıyla ellerinden alan bir düzenleme öngörmemiştir. Bu konuda Misak’ın getirdiği düzenleme devletlerin aralarındaki anlaşmazlıkları çözmek için önce barışçı yöntemlere başvurmalarını zorunlu hale getirmekte ve ancak bu yöntemlerin başarısızlığa uğraması halinde devletlerin savaşa başvurma hakkını kabul etmektedir.

Başka bir deyişle Misak, bir yandan uyuşmazlıkların barışçı yollarla çözümüne yönelik çeşitli mekanizmalar getirerek devletlerin savaşa başvurmalarını zorlaştırma amacı gütmüş, diğer yandan da savaşa başvurmayı uluslararası hukukça düzenlenen bir alan haline getirmiştir36.

Uluslararası barışı korumak ve güvenliği sağlamak MC Misakı’nın giriş kısmında üye devletlerin savaşa başvurmama yükümlülüğünü kabul etmeleriyle sağlanmaya çalışılmıştır. Bununla birlikte, Misak’ta düzenlenen hak ve yükümlülükler açık değildir; ve bazı çelişkileri barındırmaktadır. MC Misakı md.

10’a göre taraflar, tüm MC üyelerinin ülke bütünlüklerini ve siyasi bağımsızlıklarını bir dış saldırıya karşı gözetmeyi ve korumayı üstlenmekteydiler. Böyle bir dış saldırı olursa, Konsey bu yükümlüğün yerine getirileceği araçlar konusunda tavsiyede bulunacaktır. Md. 11’e göre, MC üyelerini hemen etkilesin ya da etkilemesin, her türlü savaş ya da savaşa başvurma tehdidi MC’yi bir bütün olarak ilgilendirmekteydi ve MC ulusların barışını korumak için doğru ve etkili olabilecek önlemleri alacaktır.

Fakat devamındaki maddelerde devletlerin belli koşullarda hukuka uygun olarak

34 Mehmet Gönlübol, Milletlerarası Siyasi Teşkilatlanma, Ankara, AÜSBF Yayınları, No:236, 1975, s.396.

35 Oral Sander, Siyasi Tarih 1918-1994, Ankara, İmge Kitabevi, 2005, s.34.

36 Meray, a.g.e., s.308.

savaşa başvurulmasına izin vererek, savaş yasağını zayıflatmakta, önemini yitirmesine neden olmaktadır.

Md. 12/1’de bütün üyelerin uyuşmazlıklarını başlıca iki yoldan çözebilecekleri belirtilmektedir: Uyuşmazlığın, yargı organlarına (mahkeme ya da hakemliğe) veya Konsey’in incelemesine sunulması gerekmektedir. Uyuşmazlığın MC Konsey’ine götürülmesi durumunda, izlenecek prosedür md. 15’de gösterilmiştir. Md. 15/1’e göre, “Cemiyet üyeleri arasında ilişkilerin kesilmesini doğurabilecek nitelikte bir uyuşmazlık çıkarsa ve bu uyuşmazlık hakemlik ya da yargı önüne getirilmemişse, anlaşmazlığı Konseye götürmeyi kabul ederler.

Konsey’in uyuşmazlığa el koyabilmesi için, ilgili taraflardan birinin uyuşmazlığı Genel Sekreterliğe bildirmesi yeterlidir. Bu durumda, md. 15/3 gereğince konsey uyuşmazlığın çözülmesine çalışır. Bunun için de tarafları uzlaştırmaya çabalar. Bu çabalar sonuç vermezse, md. 15/4’e göre konsey uyuşmazlığa ilişkin bir rapor hazırlar. Uyuşmazlığın konseye getirilmesinden itibaren altı ay içinde hazırlanması gereken bu raporun, tarafların oyları hesaba katılmaksızın, oybirliğiyle ya da çoğunlukla kabul edilmiş olmasının önemli sonuçları vardır.

Md. 15/6’ya göre rapor oybirliğiyle kabul edilmiş ise, Cemiyet üyeleri, raporun içerdiği kararlara uyan uyuşmazlığa taraf devlete karşı savaşa başvuramazlar. Böyle bir durumda, uyuşmazlıkla ilgili taraflar raporu kabul etmişlerse, sorun çözülmüş olmaktadır. Bir taraf kabul eder öteki taraf kabul etmezse, kabul eden taraf öteki üyelerin kendisine karşı savaşa girmeyecekleri güvencesi altındadır. Bu taraf öteki üyelerle birlikte diledikleri önlemleri alabilir.

İlgili taraflardan hiç biri raporu kabul etmezse, tek güvence, md. 12/1’deki üye devletlerin, yargı kararının ya da konsey’in raporunun verilmesinden itibaren üç ay geçmeden, savaşa başvuramayacakları yükümlülüğüdür. Rapor oybirliğiyle değil de, oy çokluğuyla kabul edilmiş ise, md. 15/7, Cemiyet üyelerinin adaletin korunması için gerekli gördükleri biçimde davranmalarına izin vermektedir37.

37 Hilarie McCoubrey, Nigel D. White, International Law and Armed Conflict, Aldershot, Dartmouth, 1992, s.21.

Misak’ta kuvvet kullanma değil de savaş teriminin kullanılmış olması savaşa varmayan kuvvet kullanma yollarını en baştan bu düzenlemelerin dışında bırakıyordu ki devletlerin bu boşluğu kullanmaları kaçınılmazdı38. Bunun yanında 12,13 ve 15.

maddeler, önce bazı şartların yerine getirilmesi koşuluyla devletlerin savaşa başvurma haklarının devam etmekte olduğunu göstermektedir. MC ile yapılan sadece usule ilişkin şartlar koymaktadır. Bunlar belki daha iyi işlenmiştir ama en az Roma kökenli ‘haklı savaş’ kavramı kadar etkisizdir39. Böylece MC Misakı’nın giriş kısmındaki “taraf devletlerin uluslararası işbirliğini geliştirmek ve uluslararası barış ve güvenliği sağlamak için, savaşa başvurmamak konusunda birtakım yükümlülükler kabul etmesi” taahhüdü anlamını yitirmiştir. Çünkü Misak, usule ilişkin yükümlülükler yerine getirildiği takdirde, ihkak-ı hakkı hukuka uygun kabul etmektedir. Md. 15’e göre devletler, çözüm sağlamak için sonuçta kuvvet kullanmakta serbesttir. Bununla beraber, Misak’ın yürürlükte kaldığı süre içinde kuvvet kullanılmasını haklı kılmak için, md. 15/7’ye hiç başvurulmamıştır40. Md..

10’dan hiç söz etmeyen md. 16/1 de, “Cemiyet üyelerinden biri, 12, 13 ya da 15.

maddelerdeki yükümlülüklerine aykırı olarak savaşa başvurursa, Cemiyet’in bütün öteki üyelerine karşı, bu davranışıyla ipso facto bir savaş eyleminde bulunmuş sayılır…”41 diyerek devletlerin Misak’ta belirtilen süreci izledikten sonra sonuç alamamaları durumunda kuvvete başvurmalarını meşrulaştırmış olmaktadır. Böylece zaten pek açık olmayan md. 10’daki saldırıya başvurmama yükümlülüğü, tümüyle önemini yitirmiştir.

Genel olarak kuvvet kullanmayı yasaklamamasına karşın MC Misakı yine de evrensel planda bu konuda bazı düzenlemeler getiren bir belge olarak önemlidir.

Misak, savaşı, uyuşmazlıkların barışçı yollardan çözümünü sağlayarak önlemeyi amaçlamıştır. Bununla beraber, md. 15, barışçı çözüm yollarının başarısız olduğu

38 Keskin, a.g.e., s.31

39 McCoubrey ve White, a.g.e., s.21.

40 Ian Brownlie, International Law And The Use Of Force By States, Oxford, Clarendon Press, 1963, s.196.

41 McCoubrey ve White , a.g.e., s.21.

hallerde,42 MC Misakı, savaşa başvurulmasını hakları yürütmek için başka yol olmadığında tatbik edilen bir ihkak-ı hak olarak görmektedir43.

MC Misakı düzenlemelerinin, devletlerin savaşa başvurma eğilimlerini belirgin bir şekilde azalttığı söylenemez. 1930’lu yıllara kadarki dönemde MC barışı korumakta oldukça etkisiz kalmıştır. Almanya ve İtalya gibi ülkelerin saldırgan politikalarını engellemede başarısız olmuştur. İki savaş arası döneme bakıldığında 26 maddeden oluşmuş Misak uygulamada beklenilenleri verememiş ve beklenilen evrensel rolü oynayamamıştır44.

B) BRİAND-KELLOG PAKTI

BM Şartı’na kadar olan bu dönemde kuvvete başvurmanın düzenlenmesi açısından önemli olan ikinci belge, Briand-Kellogg Paktı olarak karşımıza çıkmaktadır. ABD’nin I. Dünya Savaşına katılışının onuncu yıl dönümü dolayısıyla, Fransa Dışişleri Bakanı Aristide Briand 6 Nisan 1927’de basına verdiği bir demeçte, ABD ile Fransa’nın, aralarındaki ilişkilerinde savaşı kanun dışı sayan karşılıklı taahhütlerde bulunmalarını teklif etmiştir. Fransa’nın amacı sadece bir jest yapmaktan ibaretti. Çünkü Fransa ile ABD arasında bir savaşa kadar gidebilecek bir menfaat çatışması bulunmamaktaydı. ABD’nin bu teklife tepkisi önce yavaş olmuştur. Fakat pasifizm duygularının bu sırada Amerikan kamuoyunda gittikçe güçlenmesi üzerine, ABD Dışişleri Bakanı Kellogg, 1927 Aralık ayında Briand’ın teklifine verdiği cevapta, “savaşı bir milli politika aleti olarak kullanmaktan vazgeçme” taahhüdünün, dünya çapında, bütün devletlerce imzalanacak çok taraflı bir antlaşmada yer alması gerektiğini söylemiştir. Pakt 27 Ağustos 1928’de ilk önce ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, Polonya, Belçika ve Çekoslovakya arasında imzalanmıştır45. Daha sonra o dönemdeki dünyada bağımsız olan hemen hemen tüm devletler Pakt’a taraf olmuşlardır. Briand-Kellogg Paktı da yalnızca savaşı konu almaktadır. MC Misakı’ndan bir adım öteye gitmekte ve savaşı

42 Sertaç Hami Başeren, Uluslararası Hukukta Devletlerin Münferiden Kuvvet Kullanmalarının Sınırları, Ankara, Ankara Üniversitesi Basımevi, 2003. s.33.

43 Brownlie, a.g.e. s.196.

44 Gündüz, a.g.e., s.81.

45 Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, 11. Basım, İstanbul, Alkım Yayınevi, 1998, s.221-222.

kesin olarak yasaklamaktadır. Ancak savaşa varmayan kuvvet kullanma yolları yine kapsam dışı bırakılmaktadır.

Briand-Kellogg Paktı bir başlangıç ve 3 maddeden oluşmaktadır. Md. 1’e göre, taraflar uluslararası anlaşmazlıkların çözülmesi için savaşa başvurmayı reddeder ve birbirleriyle olan ilişkilerinde savaşı ulusal politikanın bir aracı olarak kullanmaktan vazgeçtiklerini açıklarlar. Md. 2’de de, tarafların niteliği ve kaynağı ne olursa olsun anlaşmazlıklarının ve çatışmalarının çözümünü barışçı yollar dışında bir yolda aramayacaklarını belirtmektedir. Böylece, Briand-Kellogg Paktı ile savaşa başvurmak açıkça hukuka aykırı ilan edilmektedir. Bunun istisnası da, meşru müdafaa durumudur46. Her ne kadar pakt ile savaş hukuk dışı kabul edilmişse de savaşa varmayan kuvvet kullanımları, antlaşma dışı tutulmuş ayrıca meşru müdafaa hakkının kullanımına gerek olup olmadığının takdiri de her devletin kendisine bırakılmıştır. Doktrinde bir takım yazarlar da devletlerin, meşru müdafaa iddiasında bulundukları durumlarda bireysel olarak bu hakkı kullanmada tek yetkili olduklarını öne sürmüşlerdir. Dolayısıyla devletlerin kendi eylemlerinin hukukiliğini kendilerinin değerlendirmesi, Briand-Kellog Paktı’nın hukuki bir etkiye sahip olmayıp daha çok ahlaki bir yükümlülük getirmesinden ileri gelmiştir47. Ayrıca, MC’ye üye olan devletlerin isteğiyle, MC organları kararıyla saldırgan devlete karşı ortak MC hareketi de istisna olarak kabul edilmiştir. Bu Pakt’la ilk kez savaşın genel olarak ve kesin bir şekilde yasaklanması söz konusu olmuş ve bir uluslararası örgütün kararıyla savaşa başvurulması bu yasağın istisnası olarak kabul edilmiştir48.

Briand-Kellogg Paktı ABD ile Fransa arasında imzalanan, meşru müdafaa için istisna getiren bir ek anlaşmayı da içermektedir. Ancak ne söz konusu hakkın doğası ne de hangi durumlarda atıfta bulunulacağı tanımlanmıştır. ABD Senatosu,

46 Arend ve Beck, a.g.e., s. 23.

47 Oscar Schachter, “Self-Defense and the Rule of Law,” International Law, (Ed.) Charlotte Ku ve Paul F. Diehl, London, 1998, s. 309.

48 Keskin, a.g.e., s.32-34.

paktın onaylanması lehine 85-1 oy kullanırken, Monroe Doktrini’ni49 tehlikeye düşürmediği konusuna açıklık getirmiştir50.

II) BM ŞARTI İLE BAŞLAYAN DÖNEM

MC Misak’ında ve Briand-Kellogg Paktı’nda da savaş teriminin kullanılması savaşa varmayan kuvvet kullanma yollarının yasak dışında bırakılmasına neden olmuş, devletler girdikleri çatışmaları savaş olarak adlandırmayarak kuvvet kullanmama yükümlülüklerinden kurtulma yoluna gitmişlerdir. Sonuçta MC ve Briand-Kellogg Paktı uluslararası barışı korumakta başarısız olup II. Dünya Savaşı yaşanınca, son derece belirsiz bir içerik kazanan savaş gibi bir terimin bırakılarak yerine savaşın yanı sıra savaşa varmayan askeri güç kullanımlarını da içeren kuvvet kullanımı terimi tercih edilmiştir51.

1945’te, BM Şartı bütün ülkelerin “kuvvet kullanma tehdidinden ya da kuvvet kullanmaktan kaçınmalarını” istemiştir. Şartta ayrıca, BM Güvenlik Konseyi (GK) oluşturularak, “barışa karşı bir tehdidin varlığı, barışın bozulması ya da saldırı eylemi” durumunda karar verme, yaptırım koyma ve “gerektiğinde hava, deniz ve kara birlikleriyle eylemde bulunma” yetkileri verilmiştir. GK’da İngiltere, Çin, Fransa, Sovyetler Birliği ve ABD’ye GK’da daimi üyelik ve kararları veto yetkisi verilmiştir. GK’nın her zaman her saldırı eylemine tam olarak yanıt veremeyebileceği düşünülerek, meşru müdafaa durumunda güç kullanımı için bir istisna da dahil edilmiştir. Bu kez istisna tanımsız bırakılmamıştır52. Uluslararası örf ve adet hukukunun “gereklilik ve ölçülülük” kıstaslarına ek olarak, üç yeni kısıtlama getirilmiştir: 1) Bir devlet ancak “silahlı saldırı”ya maruz kalması durumunda meşru müdafaaya başvurabilir, 2) Meşru müdafaa eylemleri hemen GK’ya bildirilmek

49 Monroe Doktrini, Başkan James Monroe’nun 1823 tarihli, herhangi bir Avrupa ülkesinin batı yarım küreye yapacağı müdahalenin ABD’nin güvenliğine karşı bir tehdit olarak kabul edileceğini belirten bildirgesidir.

50 Byers, a.g.e., s.76.

51 Subhas C. Khare, Use of Force Under the UN Charter, New Delhi, Metropolitan Book, 1985, s.13-14.

52 Byers, a.g.e., s.76.

zorundadır ve 3) Konsey eyleme girişir girişmez karşılık verme hakkı sona erecektir53.

1) KUVVET KULLANMANIN YASAKLANMASI

25 Nisan 1945’te 49 ülkenin delegeleri San Francisco’da bir araya gelerek BM Şartı’nın ilk taslağını hazırladılar. Bu delegeler Şart ile kendi hayatlarında iki kez büyük yoğunlukta yaşanmış ve onarılmaz yaralar açmış bulunan savaşın etkilerinden gelecek nesilleri korumak amacıyla karşılıklı taahhütlerde bulundular.

Bu konferansların sonunda 26 Haziran 1945’te 51 ülke (Beyaz Rusya ve Ukrayna Sovyetler Birliği’nden ayrı olarak kabul edilmek suretiyle) Şartı imzalamışlar ve 24 Ekim 1945’te GK’nın daimi üyelerinin ve diğer taraf devletlerin çoğunun onayıyla yürürlüğe girmiştir54. 1945 yılından bu yana, 192 ülke BM Şart’ını onaylayarak bütün hakları ve yükümlülükleriyle BM’ye “üye ülke” olmuştur55.

BM Şartı yoluyla kuvvet kullanımına yasal sınırlar getirilmesi, uluslararası ilişkilerde bir dönüm noktasıdır ve bütünüyle tarafların rızasıyla gerçekleşmiştir.

ABD Başkanı Harry S. Truman San Francisco konferansında “Ne kadar güçlü olursak olalım, her zaman istediğimiz şekilde hareket etme hakkımız olmadığını kabul etmeliyiz.” diyerek uluslararası ilişkilerde kuvvet kullanımı konusunda yeni bir dönemin başladığını vurgulamıştır. 1945’ten bu yana, kuvvet kullanan devletler, neredeyse her zaman, bir şekilde eylemlerini hukuki bakımdan haklı çıkarmaya çalışmaktadırlar56.

Şartın amaçlarını saptayan md. 1/1’de sayılan ilk amaç, uluslararası barış ve güvenliği korumaktır. Devletler arasındaki uyuşmazlıklar, BM Şartı md. 33.

gereğince ya kendi aralarında, ya da BM Örgütü tarafından barışçıl yollarla çözümlenemese bile, meşru müdafaa dışında, kuvvet kullanma hakkı tanınmamıştır.

53 Byers, a.g.e., s.77.

54 Charles Chaumont, Birleşmiş Milletler, Çev. Radi Başgut, İstanbul, İletişim Yayınları, 1995, s.10-11.

55 Byers, a.g.e., s.15.

56 Byers, a.g.e., s.11.

Uyuşmazlıkların barışçıl yollarla çözümlenmesi, BM Şartı’nın VI. bölümünde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Bu bölümün temel ilkesi; devletlere uyuşmazlıkları çözümlemede hareket serbestisi tanınırken, kuvvet kullanma yasağı getirilmiş, kendi seçecekleri yollarla uyuşmazlığın barışçı çözümünde onları teşvik etmiş ve BM Örgütü çerçevesinde uyuşmazlığın çözümünü ise, son çare olarak kabul etmiştir57.

Günümüzde uluslararası hukukta kuvvet kullanılmasına ilişkin temel düzenlemeyi BM Şartı md. 2/4 oluşturmaktadır. Aynı zamanda bu maddede BM üyeliğinin ana yükümlülüğü belirtilmektedir. İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra kabul edilen şartın temel hedefi, kuvvet kullanımıyla ilgili açık kurallar getirmek ve bu kuralların yürürlüğe konmasında kullanılacak kurumsal bir çerçeve çizmektedir58. BM üyeleri uluslararası ilişkilerinde herhangi bir devletin toprak bütünlüğüne ya da siyasal bağımsızlığına karşı, BM’nin amaçları ile bağdaşmayacak herhangi bir biçimde kuvvet kullanma tehdidine ya da kuvvet kullanmaya başvurmaktan kaçınmak zorundadırlar.

Böylece, md. 2/4 ile yalnızca kuvvet kullanımı değil, aynı zamanda kuvvet kullanma tehdidi de yasaklanmıştır59. Fakat, daha önce MC Misakı’nda ve Briand-Kellogg Paktı’nda savaşın tanımlanmamış olması gibi, BM Şartında kuvvet kullanma, kuvvet kullanma tehdidi, barışa yönelik tehdit, barışın bozulması, saldırı hareketi ve silahlı saldırı gibi terimlerin tanımı yapılmamıştır. Kuvvet kullanmaya ilişkin maddeler, özellikle 2/4 ve meşru müdafaa hakkını düzenleyen md. 51 değişik biçimlerde yorumlanmışsa da yorumları genel olarak iki kategoriye ayırarak 2/4’teki yasağı kapsayıcı ve kesin, istisnaları ise dar yorumlamak yahut yasağı, 2/4’te kullanılan terimlerle sınırlı, istisnaları ise BM Şart’ıyla sınırlı olacak şekilde değil örf ve adet hukukunu da kapsayacak şekilde geniş yorumlamak mümkündür.

57Jale Civelek, “Birleşmiş Milletler Teşkilatı Tarafından Uluslararası Barış ve Güvenliğin Korunmasında Zorlama Tedbirlerinin Alınması, Birleşmiş Milletler Kuvvetlerinin Kurulması ve Bu Kuvvetlerin Hukuki Dayanağı”, M.H.B, Yıl:10, s.1-2 1990, Özer Eskiyurt Anısına Özel Sayı, s.14-17.

58 Byers, a.g.e., s.16.

59 Derek W. Bowett, “Collective Self defense Under the Charter of the United Nations”, British Yearbook of International Law, Vol.32, 1955-56. s.130.

İlk görüş özellikle gelişmekte olan ülkeler ve Sosyalist ülkeler tarafından savunulmuş ve ekonomik zorlamanın da günün koşulları gereği md. 2/4 kapsamında sayılması gerektiğini savunmuşlardır60. İkinci görüşe göre ise, yasaklanan kuvvet kullanma yalnızca silahlı kuvvet kullanma ile sınırlıdır. Siyasi ve ekonomik baskı yapılması bu madde kapsamına girmez.

İkinci görüşü savunanlar özellikle hazırlık çalışmaları üzerinde durmaktadırlar.

Ekvador’un moral ya da fiziksel güç önerisi, İran’ın dolaylı veya doğrudan karışmanın eklenmesi önerisi ve Brezilya’nın ekonomik zorlamaları da yasak kapsamına alma önerisi, Şart’ın hazırlık konferansında 2/4’ün tartışılması sırasında reddedilmiştir61. Bunların yanı sıra, 2/4’ü açıklamak ve yorumlamak üzere Genel Kurul tarafından 1970’te kabul edilen BM Şartı Uyarınca Devletler Arasında Dostça İlişkiler ve İşbirliğiyle İlgili Uluslararası Hukuk İlkeleri Genel Kurul Kararı da yalnızca silahlı kuvvet kullanılması üzerinde durmaktadır62.

Ekvador’un moral ya da fiziksel güç önerisi, İran’ın dolaylı veya doğrudan karışmanın eklenmesi önerisi ve Brezilya’nın ekonomik zorlamaları da yasak kapsamına alma önerisi, Şart’ın hazırlık konferansında 2/4’ün tartışılması sırasında reddedilmiştir61. Bunların yanı sıra, 2/4’ü açıklamak ve yorumlamak üzere Genel Kurul tarafından 1970’te kabul edilen BM Şartı Uyarınca Devletler Arasında Dostça İlişkiler ve İşbirliğiyle İlgili Uluslararası Hukuk İlkeleri Genel Kurul Kararı da yalnızca silahlı kuvvet kullanılması üzerinde durmaktadır62.