• Sonuç bulunamadı

B) BM Kararları

IV) 1991-2003 YILLARI ARASINDA IRAK’A UYGULANAN BM

2) AVRUPA BİRLİĞİ

Orta Doğu’da Arap-İsrail barışının ve Körfez güvenliğinin sağlanması ABD ve Avrupa açısından temel konulardır. Alternatif enerji kaynakları geliştirilinceye kadarda Orta Doğu, petrol ve doğal gaz konusunda stratejik önemini koruyacaktır390. Soğuk savaş sonrası dönemde geleneksel Sovyet desteğinden mahrum kalan özelde Irak genelde Arap dünyası, ABD’nin bölgedeki etkinliğini ve hegemonyasını sınırlaması için uluslararası sistem içinde yükselen konumu ve artan önemi dolayısıyla AB’nin bölgede daha aktif rol almasını istemekteydiler. 1992’den bugüne AB, BM’den sonra Irak’a en fazla insani yardım yapan kurumdur. Saddam, Soğuk Savaş sonrası yeniden yapılandırılmaya çalışılan geçiş sürecinde konumu korumak ve etkinliğini artırmak için Avrupa ülkeleri ile iyi ilişkiler içine girmeye başlamıştır.

Tam bu sırada patlak veren Kuveyt krizi ilişkilerde sorun yaratmış olsa da Saddam Hüseyin özellikle Fransa gibi hem BMGK daimi üyesi hem de AB’nin önemli bir gücü olan bir devletle ilişkilerini derinleştirerek Kuveyt Krizi sonrası yalıtıldığı uluslararası sistemdeki yalnızlığını gidermeyi amaçlamıştır391.

11 Eylül hadiselerinden sonra ABD, uluslararası terörizmin dünya barış ve istikrarını tehdit ettiğini ilan etmiş ve uluslararası terörizmle mücadelenin dış güvenlik politikasının merkezini oluşturacağını duyurmuştur. Bu çerçevede Afganistan ve Irak’ın ABD’nin hedefleri olduğu belirtilmiştir. Diğer dünya ülkeleri gibi Avrupa ülkeleri de, ABD’ye terörizmle mücadelede tam destek olacaklarını ilan etmişlerdir. Bu doğrultuda Taliban idaresindeki Afganistan’a müdahale Transatlantik ilişkilerde önemli bir sorun yaratmadan gerçekleştirilmiştir. Ancak “ Haydut Devlet”

390 Robert Satloff, “America, Europe, and the Middle East in the 1990s: Interest and Policies”, (Ed.)Robert D. Blackwill, Michael Stürmer, Allies Divided Transatlantic Policies for the Greater Middle East, CSIA, The MIT Press, Cambridge, Massachusetts, 1997, s.7.

391 Muzaffer Şenel, “Avrupa Birliği’nin Irak Politikası”, II. Körfez Savaşı, (Ed.)Mehmet Şahin ve Mesut Taştekin, Ankara: Platin Yayınları, 2006, s.74-75.

olduğu ilan edilen Irak için Avrupa devletlerinin bir kısmı, ABD’nin kendisinden beklediği desteği vermemiştir392.

Bazı ABD’li politikacılar bilim ve siyaset adamları, ABD’nin Irak politikasına karşı çıkan Avrupa’yı eskiye, geçmişe takılmış, aydınlanmacı değerleri sindirememiş, Ancient Regime’in tesirinde kalmış olmakla eleştirmişlerdir. Bazı Avrupalılar da ABD’nin gerçekçi ekolde önemli bir yeri olan Hobbesian ‘ulusal egemenlik’ konseptine takılıp kaldığı, 11 Eylül olaylarından sonra da askeri gücü, dış politika aracı olarak sıklıkla tek taraflı olarak kullanması nedeniyle ‘gerçek bir çok taraflılığı hiçbir zaman içine sindiremediği’, Avrupa’yı bir eşit ortak değil, ancak kendisine destek olması beklenen ‘junior partner’ olarak değerlendirdiği, bu da esasen Transatlantik işbirliği’ni, Avrupa’nın değil ama ABD’nin sonlandırma eğilimi içinde olduğu şeklinde yorumlamışlardır393.

ABD Irak müdahalesinin gerekçesini, Saddam Rejiminin El Kaide ile bağlantısı nedeniyle uluslararası terörizmle mücadelenin bir parçası olarak açıklamıştır. Ayrıca ABD Irak’ın KİS yapması ve bulundurması, komşu ülkelere karşı tehdit oluşturması, sivil halkı katletmesi ve Irak’ta demokratik rejimin kurulması gereği gibi gerekçeler de ileri sürmüştür. ABD’nin Irak müdahalesi için ileri sürdüğü gerekçelerin içtenlikten yoksun olduğu, sadece ABD’nin masraflarını AB’nin paylaşmasının beklendiği AB’de çeşitli eleştirmenlerce dile getirilmiştir.

Ayrıca ABD’nin uluslararası hukuku dışlayarak ‘Önleyici Savaş Doktrini’ni öncelemesi mevcut uluslararası devletler düzenini alt-üst etme riskini barındırdığı da sıkça vurgulanmıştır394. Bu nedenle de Özellikle Fransa öncülüğündeki Almanya, Belçika ve Lüksemburg gibi AB devletleri, ABD’nin Irak politikasına kararlı biçimde karşı çıkmış, muhalefetlerini NATO ve BM gibi çok taraflı işbirliği

392 Hakkı Büyükbaş, “Transatlantik İşbirliği Yol Ayrımı: İkinci Irak Savaşı ve Ötesi”, II. Körfez Savaşı, (Ed.) Mehmet Şahin ve Mesut Taştekin, Ankara, Platin Yayınları, 2006, s.94-95.

393Mustafa Aydın, “Uluslararası İlişkilerin Gerçekçi Teorisi: Kökeni, Kapsamı, Kritiği”, Uluslararası İlişkiler Dergisi, Cilt 1, Sayı 1, Bahar 2004, s.36.

394Büyükbaş, a.g.e., s.97.

mekanizmaları içinde sürdürmüşlerdir. Fransa, BM GK’da da Rusya ve Çin gibi devletlerle dayanışma içine girerek ABD’nin Irak politikasına karşı çıkmıştır395.

Irak’ın ABD tarafından işgali süresince AB üyesi devletlerin AB’nin genel çıkarından ziyade kendi ulusal çıkarlarını önceleyen politikalara destek vermişlerdir.

AB içinde ortak bir tavır oluşturulamamış, bu nedenle de Irak krizi ve ABD’ye karşı alınacak tavır AB’de çatlağa yol açmıştır. Fransa ve Almanya dışındaki sekiz AB üyesi, ABD’yi desteklediğini açıklamışlardır. The Times’da396 yayınlanan ortak açıklamada, İtalya, Portekiz, Macaristan, Polonya, Danimarka, Çek Cumhuriyeti, İspanya ve İngiltere, Irak’ın dünya barışı ve güvenliği açısından ciddi tehdit oluşturduğunu belirtilirken bu ülkenin silahsızlandırılması için AB’nin ABD ile birlikte ‘kararlı biçimde’ hareket etmesi gerektiği vurgulamışlardır. Almanya ve Fransa’nın katılmadığı ortak açıklamada, Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’in dünya barışı ve güvenliğine yönelik tehdidinin ilk kurbanının Atlantik ötesi ilişkiler olmaması istenirken “Gücümüz birliğimizde saklı, bu birliği korumamız gerekir”

ifadesine yer verilerek bildiriye karşı olan Almanya, Fransa ve diğer AB üyesi ülkelerin bildiriye katılmaları çağrısı yapılmıştır. Yine bu açıklamada, BM’de, kararlarının uygulanmasının takipçisi olmaya çağrılmış, aksi takdirde BM’nin kredibilitesini yitireceği vurgulanmıştır397. AB’nin ortak güvenlik ve dış politika oluşturmak için yıllardır geliştirdiği söylem çerçevesinden bakıldığında, Irak krizi karşısında AB’nin içine düştüğü parçalanmışlık durumunun vahametini göstermektedir398.

3) ÇİN HALK CUMHURİYETİ

Çin’in Orta Doğu ile çok güçlü tarihi bağları bulunmamaktadır. Yine de ABD’nin Irak savaşında izlediği uzlaşmaz politika, bölge ile olan ilişkisini giderek artırmasını sağlamıştır. Son yıllardaki en büyük tartışmalardan birisi Çin’in lider bir

395 H. Büyükbaş, “Kuramsal Yaklaşımların Işığında Irak Krizini Kavramak”, EKEV Akademi Dergisi, Yıl 8, Sayı 20, Yaz 2004, s. 48.

396 The Times, 29 Ocak 2003.

397 Şenel, a.g.e., s.79.

398 Şenel, a.g.e., s.84

süper güç, hatta küresel bir egemen güç olmaya çalışıp çalışmadığıdır. Çin, herhangi bir stratejik veya politik hedeften ziyade daha pragmatik bir yaklaşım sergileyerek bölgedeki ticarete hakim olma ve petrol elde ederek kalkınmasını sürdürmeyi hedeflemektedir399. Dolayısıyla bölgeyi ihtiyacı olan enerji kaynaklarından biri olarak gören Çin daha etkili bir Orta Doğu stratejisi izlemeyi gerekli görmektedir400.

ABD’de meydana gelen 11 Eylül terör saldırıları ABD’nin öncülüğündeki koalisyon güçlerinin Afganistan’a müdahalesi ile sonuçlanmıştır. Bu askeri harekat Panislamizm ve Pantürkizm’i tehdit olarak gören Çin’in Doğu Türkistan’a olan baskıcı politikasını artırmasına ve bu politikayı haklı göstermesine yardımcı olmakla birlikte, ABD’nin Orta Asya’ya yerleşme düşüncesi ve Çin’in doğu ve güneydoğu bölgelerinde askeri güvenlik kuşağı oluşturması kendisinin çevrelendiğini düşünen Çin’in milli çıkarlarına ters düşmüştür. Bunun yanında ABD’nin ilgisinin Irak’tan kayarak Asya’ya yönelmesi Çin’in özellikle İran ve Suudi Arabistan ile ilişkisini geliştirmesini sağlamıştır. Çin Dışişleri Bakanı Irak krizi sırasında bir yandan tüm dünyayı adil olmaya ve bir an önce yaptırımları kaldırmaya çağırırken, bir yandan da Irak’ı BM ile işbirliğine davet etmiştir. Bütün bu girişimler ABD’nin askeri bir harekatını önleme amacı taşımaktaydı. Çin, ABD’nin yapacağı bir askeri harekatı bölgeye ABD askerinin yerleşmesi, bölge ile olan ticari ilişkisinin kısıtlanması, enerji kaynaklarının kesilmesi anlamı taşıyacağını düşünmüştür401.

II. Körfez Savaşı’nı tartışan Çinli analistler kısa vadede ABD için Irak Savaşının terörizmi önleme ve kendine karşı kullanılabilecek silahları yok etme amacı taşıdığını, ancak uzun vadede amacın ise dünyada yeni yükselen güçlerin askeri anlamda ABD’ye meydan okumasına engel olma düşüncesi taşıdığını belirtmektedirler402.

399 B. Rubin, “China’s Middle East Strategy”, Middle East Review of International Affairs, Vol 3, No 1, Mart 1999, s.46.

400 R. Kutay Karaca, Dünyadaki Yeni Güç Çin Halk Cumhuriyeti, Tek Kutuptan, Çift Kutuba, İstanbul: IQ Yayınları, Ekim 2004, s.143.

401Francesco Sisci, “China Plays The Middle East Card”, http://www.atimes.com/china/DD23Ad01.html. (17.02.2009)

402 Z. Feng, “Iraq War and Its Implications for International Stratejic Patterns”, World Economics and International Politics, Sayı 11, 2003, s.31-36.

4) SUUDİ ARABİSTAN

11 Eylül 2001’den önce ABD-Suudi Arabistan ilişkilerinin gündemini belirleyen konu Suudi Arabistan petrolüne karşılık ABD’nin sağladığı güvenlik garantileriydi. Suudiler Amerika’ya makul fiyatta ve sürekli artan miktarda petrol sağlamıştır. Amerika ise buna karşılık olarak Suudilerin güvenliğini sağlamıştır.

Ancak, 11 Eylül ile birlikte, ikili ilişkiler bu dar çerçeveden çıkmıştır. 11 Eylül sonrası dönemde ikili ilişkiler iki yeni açılım kazanmıştır. Birincisi, teröre karşı savaş ve Irak Harekatı gibi her iki tarafın da ilgilendiği küresel konular ilişkilerin dinamiğini etkilemeye başlamıştır. Bu konularda iki ülkenin politikaları ve deklarasyonları çatışmaya başlamıştır. İkincisi, ABD Suudi Arabistan’a iç siyaset alanında gerekli reformları uygulaması yönünde baskı yapmaya başlamıştır403. Saddam Hüseyin’e güvenmemesine rağmen Suudi Arabistan, Irak’ın toprak bütünlüğünün korunmasını her zaman desteklemiştir404. Suudiler aynı zamanda Irak halkının kendi geleceğini kendisinin belirlemesini istemekteydiler. Dışarıdan empoze edilecek bir düzene karşıydılar.

Irak Harekatı sırasında Suudiler Amerika’nın hava saldırılarını Riyad’ın güneyindeki Prens Sultan Hava üssünden koordine etmesine ve Amerikan güçlerinin Irak sınırındaki izole edilmiş bazı Suudi üslerini kullanmasına müsaade etmişlerdir405. Ayrıca ülkenin kuzeyindeki bazı askeri imkanları işgali desteklemek üzere yapılan Amerikan Özel Kuvvetler harekatlarının kullanımı için açmışlardır.

Suudi limanlarının yakıt ikmali ve başka lojistik destek amaçları için kullanılmasına da izin verilmiştir406. Ancak Suudi yönetimi bu durumdan kendi halkının haberdar olmaması için elinden gelen çabayı da göstermiştir407. Çünkü, İsrail’in güç kullanımı,

403 Eda Benlioğlu, “Irak Savaşı’nın ABD-Suudi Arabistan İlişkilerine Etkisi”, II. Körfez Savaşı, (Ed.) Mehmet Şahin, Mesut Taştekin, Ankara, Platin Yayınları, 2006, s. 227-229.

404 Benlioğlu, a.g.m., s. 233.

405 Patrick E. Tyler, “Threats and Responses: The Troops; War Imminent as Hussein Rejects Ultimatum”, New York Times, 19 Mart 2003.

406 Benlioğlu, a.g.m., s. 234.

407 Leon T. Hadar, Frank Anderson, Fareed Mohamedi, Ian S. Lustick, “In the Wake of War: Geo-Strategy, Terrorism, Oil and Domestic Politics”, Middle East Policy, Vol. 10, No. 1, Bahar 2003, s.15.

ikinci intifada ve Amerika’nın 11 Eylül saldırılarına gösterdiği tepki Suudi kamuoyundaki Amerikan karşıtı eğilimleri güçlendirmişti. Suudi kamuoyu Irak rejiminin Arap ve İslam karşıtı politikalar izleyen Amerika tarafından yıkılmasına karşıydı. Suudi yöneticilerle ülkede rejimi tehlikeye atacak bir isyanın çıkmasından korkmaktaydılar. Diğer taraftan, güvenliklerini sağlayan Amerika’yı da kaybetmek istememekteydiler. Bu yüzden Amerika ile askeri işbirliği yapmış ama bunu vatandaşlarına duyurmamışlardır408.

5) İSRAİL

İsrail, 1948’de bir devlet olarak ortaya çıktığı andan itibaren Orta Doğu’daki düşmanlarına karşı yıkma ve istikrarsız hale getirme politikası izlemiştir. Nitekim kendisine muhalif ya da düşman gördüğü bölge ülkelerindeki özellikle de Sudan, Irak, Mısır, Lübnan gibi Arap devletlerindeki ayrılıkçı, etnik hareketleri bu politikasının bir sonucu olarak desteklemiştir. Çünkü, İsrail açısından bölünmüş bir Arap dünyası bölgede en ideal olan düzendir409. 1979 yılında İsrail ve Mısır arasında imzalanan Camp David Antlaşmalarından sonra Mısır’ın Arap-İsrail anlaşmazlığında aktif tutumunu bırakmasından sonra İsrail, gözünü Irak’a çevirmiştir.

Irak gibi bir devletin bertaraf edilmesi, Arap düzenini bozacak ve Filistinliler’in direnişini zayıflatacaktır. Bu bağlamda Irak’ın ve özellikle de Saddam Hüseyin’in Filistinli direnişçilere verdiği destek İsrail’i rahatsız etmiştir. Söz konusu Irak desteği özellikle, 2000 Eylül ayından, yani ikinci intifadanın başlamasından sonra hız kazanmıştır.

İsrail’e göre, İsrail-Filistin çatışmasını arttırmak konusunda Irak’ın açık bir siyasi ve stratejik çıkarı bulunmaktadır. Çatışmanın devam etmesi ve büyümesi, Araplar ve Filistinliler arasında Irak’ın etkisi artmakta, uluslararası toplumun ve Arapların dikkatini Irak’tan uzaklaştırmakta ve Irak’a göre, Irak’a yönelik ABD saldırı planlarının ertelenmesine yol açmaktaydı. Bu yüzden Iraklılar, çatışmayı sona

408 Daniel Neep, “Dilemmas of Democratization in the Middle East: The ‘Forward Strategy of Freedom”, Middle East Policy, Vol. 11, No. 3, Güz 2004, s. 79.

409 Türel Yılmaz, Uluslararası Politikada Ortadoğu, Ankara, Akçağ Yayıncılık, 2004, s.119.

erdirecek herhangi bir Filistin, Arap veya uluslararası siyasi teşebbüse ve herhangi bir İsrail-Filistin ve/veya İsrail-Arap anlaşmasına muhalefet etmekteydiler410.

2003 Irak Harekatı ile Irak çözülmüş ve bu durum İsrail’in hem Irak’a hem de bölgeye yönelik politikalarında daha elverişli bir ortam yaratmıştır411. 2003 Irak Harekatı ile, İsrail’in en büyük düşmanlarından biri bertaraf edilmiştir İsrail, Irak’ın kuzeyinde bulunan Kürtlerle zaten var olan ilişkilerini güçlendirerek bölgedeki varlığını daha fazla hissettirmeye başlamıştır. Aynı zamanda yine bu savaşın sonucu itibariyle Filistinliler en büyük destekçilerini yitirmişler ve bu yüzden İsrail, Filistinliler karşısında rahatlamıştır.

6) SURİYE

11 Eylül saldırıları ile terörizme karşı mücadele başlatan ABD için, Suriye üstü kapalı da olsa hedef ülkelerden biri olmuştur412. ABD’nin Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’e karşı yürüteceği operasyonun ortaya çıkması ile birlikte Suriye 1991 Körfez Harekatı sırasında uyguladığı dış politikanın tam tersi olarak savaş karşıtı Arap kampının en etkili söylemcisi olmuştur. Beşar Esad, ABD’nin Irak’a karşı planladığı savaşın Sykes-Picot anlaşması413, Balfor Deklarasyonu414, İsrail devletinin kurulması gibi bölgeyi derinden etkileyen olaylardan pek farklı olmadığını, ve Amerika’nın sadece Irak petrollerinin peşinde olduğunu söylemiştir415. Ayrıca Suriye, Irak’a silah sevkiyatına ve mücadeleye katılmak isteyen Arap gönüllülerinin sınırdan geçişine müsaade ederek fiilen de Irak’a desteğini göstermiştir. Bunun yanında Suriye, 8 Kasım 2002 tarihinde BMGK’nın Irak’a ya uluslararası gözlemcilere müsaade etmesi ya da bunun aksi sonuçlarına

410 Türel Yılmaz, “Irak Savaşı’nda İsrail’in Politikası”, II. Körfez Savaşı, (Ed.) Mehmet Şahin, Mesut Taştekin, Ankara, Platin Yayınları, 2006,s.120-121.

411 Sedat Laçiner, Irak: Küresel Meydan Savaşı ve Türkiye, Roma Yayınları, Ankara, 2004, s.40.

412 Robert Rabil, Embattled Neighbors Syria, Israel, and Lebanon, London, Lynne Rienner Publishers, 2003, s. 278.

413 Sykes-Pİcot anlaşması I. Dünya Savaşı sırasında 1916 yılında Rusya’nın onayıyla İngiltere ve Fransa arasında yapılmış gizli bir anlaşmadır. Bu anlaşmaya göre Fransızlar Suriye ve Lübnan topraklarını alırken İngilizler Filistin ve Irak topraklarını almaktaydılar.

414 Balfor Deklarasyonu ile İngiltere, Filistin topraklarında bir Yahudi ülkesinin oluşturulmasını taahhüt etmekteydi.

415 Eyal Zisser, “Syria and the War in Iraq”, Middle East Review of International Affairs, Vol. 7, No. 2, Haziran 2003, s. 51.

katlanması çağrısı yapan 1441 sayılı kararın kabulünde olumlu oy kullanmıştır.

Ancak Suriye’nin buradaki amacının ABD’nin olası müdahalesini engellemek bu mümkün olmazsa da müdahaleyi geciktirmek olduğu ifade edilmiştir416. Suriye’nin Irak’a desteği ve BM’nin “yiyecek karşılığı petrol” rejiminin dışında Irak’tan petrol ihracı da ABD ile ilişkileri geren önemli unsurlardan biri olmuştur. BMGK’daki çabalarının yanında Suriye, Arap Birliği nezdinde de çalışmalar yürütmüştür417.

Buna karşılık Suriye, Irak’a müdahaleye karşı olmakla birlikte ABD’ye karşı bekle ve gör politikasını sürdürmüştür. Çünkü ABD’nin tepkisini tümüyle üstüne çekmek istememiştir. Bu sebeple Suriye, savaşın başlamasından kısa bir süre sonra, dört Irak sınır kapısını kapattığını açıklamıştır418.

7) İRAN

ABD’nin 11 Eylül saldırılarını gerçekleştiren El-Kaide örgütüyle işbirliği içinde olan köktendinci Taliban rejimini çökertmek amacıyla Afganistan’da düzenlediği operasyon sonucunda, ABD Afganistan’a fiilen yerleşmiş ve İran’ın komşusu olmuştur. Afganistan’dan sonra ABD’nin Irak’ı hedef seçmesi İran için İran’a düşman Saddam Hüseyin rejiminin yıkılması anlamına geldiği gibi Amerikan kuvvetleri tarafından çevrelenmesi anlamına da gelmektedir419. Kendisini giderek daralan bir çember içinde hissetmeye başlayan İran, 11 Eylül sonrasında, bir taraftan tarafsız tutumunu vurgularken diğer taraftan da ulusal çıkarları ile örtüştüğü sürece dış güçlerle –sınırlı da olsa- işbirliğine açık bir tavır takınarak pragmatik bir dış politika izleme yolunu seçmiştir.

ABD’nin Afganistan’a Ekim 2001’de düzenlediği operasyon sırasında İran

“tarafsız” olduğunu ilan etmesine rağmen Kuzey ittifakına aktif şekilde destekleyerek operasyon sonrasında Hamid Karzai’nin geçiş hükümetinin kurulması

416 Zisser, a.g.m., s. 47-48.

417 Berna Süer, “Suriye Dış Politikası ve Irak Savaşı”, II. Körfez Savaşı, (Ed.) Mehmet Şahin ve Mesut Taştekin, Ankara: Platin Yayınları, 2006, s. 213.

418 Süer, a.g.m., s. 219.

419 Pınar Arıkan, “ABD’nin Irak’a Müdahalesi ve İran’ın Tutumu”, II. Körfez Savaşı, (Ed.)Mehmet Şahin ve Mesut Taştekin, Ankara, Platin Yayınları,2006, s.161.

sürecinde de yardımcı rol oynamıştır420. Ancak ABD Başkanı George W. Bush’un 29 Ocak 2002’de yaptığı Birliğin durumu konuşmasında “İran’ı Irak ve Kuzey Kore ile birlikte şer ekseninde göstermiş ve seçilmemiş azınlık İran halkının özgürlük için umudunu bastırırken, İran saldırganca KİS’yi üretmeye ve terör ihraç etmeye devam etmektedir” sözleriyle İran dış politikasında ABD ile yakınlaşma beklentisine gölge düşürmüştür421.

ABD’nin Irak’a müdahalesi sürecinde İran’ın tutumunu belirleyen en önemli faktörlerden biri İran’ın giderek artan güvenlik ihtiyacıdır422. Bölgesel çıkarları nedeni ile Saddam rejiminin sona ermesini onaylamakla birlikte İran, ABD’yle arasındaki “düşmanlık” nedeniyle “Irak’a Özgürlük Operasyonu”na tam olarak desteklememiştir. İran, Irak’a müdahale sürecinde izleyeceği politikanın “aktif tarafsızlık” olduğunu belirtmiştir423.

İran, ABD’nin Irak’a müdahalesi ve Irak devletinin yeniden yapılanması sürecine ihtiyatlı bir şekilde yaklaşarak İran rejiminin temel çıkarlarını korumaya çalışmaktadır. Irak’ın bağımsızlığının ve toprak bütünlüğünün korunması ve herhangi bir kaos ya da iç savaşın önlenmesi İran için en öncelikli meseledir. Şiilerin çoğunlukta olduğu, kendisine tehdit oluşturmayacak ve dost ilişkiler kurabileceği bir Irak yönetimi İran’ın ulusal çıkarlarına en uygun seçenektir. Diğer taraftan belli bir ölçüde istikrarsızlık ortamının sürmesi ABD güçlerini Irak’ta oyalayacağından İran kendisine yönelen ABD tehdidi karşısında zaman kazanmış olacaktır424.

420 Gawdat Baghat, Iran the United States and the War on Terrorism, Studies in Conflict&

Terrorism, Vol. 26, No. 2, Mart/Nisan 2003.

421 Gary Sick, Iran: Confronting Terrorism, The Washington Quarterly, Vol. 26, No. 4, Fall 2003, s.

90.

422 Anoushiravan Ehteshami, “Iran International Posture After the Fall of Baghdad”, Middle East Journal, Vol.58, No 2, Spring 2004, s. 185-186.

423 Anoushiravan Ehteshami, “Iran-Iraq Relations After Saddam”, The Washington Quarterly, Vol.

26, No. 4, Fall 2003, s.124.

424Arıkan, a.g.m., s.178-179.

8) TÜRKİYE

Türk dış politikasında, 1991 Irak Harekatı’ndan sonra, Irak’a yönelik dış politika çizgisine bakıldığında, üç temel hedefin önemsendiği anlaşılmaktadır.

Birincisi, Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması (özellikle bölgede bir Kürt devleti oluşumunun engellenmesi); ikincisi, Türkiye’nin meşru güvenlik endişesinin gözetilmesi, PKK terörünün önlenmesi ve üçüncüsü de Irak’ta yaşayan Türkmenlerin korunmasıdır425.

ABD Başkanı Bush, 29 Ocak 2002’de yaptığı bir konuşmada, Irak, İran ve Kuzey Kore’yi dünya barışını tehdit eden şer ekseni (axis of evil) ülkeler olarak nitelemiş ve Afganistan’dan sonra sıranın Irak’a geleceği mesajını vermiştir426. ABD dış politikasında, 11 Eylül olaylarından sonra uygulanan dış politika ve Washington’da iktidarda bulunan Yeni Muhafazakar yöneticiler tarafından kullanılan hegemonik söylem, ABD’yi liberal, demokratik değerlerin temsilcisi olmaktan ziyade, güç politikası uygulayan bir aktör haline getirmiştir427. Bu dönemde her ne kadar Türkiye’de dış politika yapıcıları, ABD’nin Irak’a olası bir operasyonuna sıcak bakmasalar da, kesin bir karar vermek için, 3 Kasım 2002 seçimlerini bekleme eğilimi içine girmişlerdir.

Bu belirsizlik yüzünden Türkiye üzerinde, psikolojik bir baskı da oluşmaya başlamıştır. Diplomasi koridorlarına yansıyan ise ABD’nin Irak’ı vurmakta kararlı

Bu belirsizlik yüzünden Türkiye üzerinde, psikolojik bir baskı da oluşmaya başlamıştır. Diplomasi koridorlarına yansıyan ise ABD’nin Irak’ı vurmakta kararlı