• Sonuç bulunamadı

Meşakkatlere Tahammül

KUR’ÂN’DA BULUNAN DEĞİŞİ K KONULARDAKİ SORULAR VE CEVAPLARI

1. ALLAH’IN, BİZZAT SORU YÖNELTMESİ

1.1. Mü’minlere Değişik Konularda Yönelttiği Sorular

1.1.7. Meşakkatlere Tahammül

Kur’ân-ı Kerim’de, mü’minlere, pratik hayatlarında müşrik ve Ehl-i Kitap ile aralarındaki ihtilaftan dolayı, karşılaştıkları meşakkate tahammül ve sabır tavsiye edilmiştir. Aslında mü’minler ile Yahûdîler arasındaki bu ihtilafın sürüklediği harpler, darpler, yorgunluklar, eziyetler ve itirazlar, ezelden beri gelen Allah’ın kanununa yöneltilmektedir. Allah Teâlâ, inanç sahiplerini, inançlarını müdaafa etmeleri; o yolda zorluğa, eziyete, şiddete ve ızdıraba katlanmaları; zafer ve mağlubiyet arasında gidip gelerek itikatları üzerinde sabit kalmaları; hiçbir şiddetin kendilerini dağıtmaması, hiçbir kuvvetin korkutmaması, hiçbir mihnet ve sıkıntının kendilerini gevşemeye götürmemesi ve zafere hak kazanmaları için yönlendirmektedir740:

“Yoksa siz, sizden önce geçenlerin durumu sizin başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? “ (Bakara, 2/214) ayeti inananları, daha önce geçen îmânlı toplulukların tecrübelerine dikkatlerini çekmektedir. Fakat bu tecrübe korkutucu bir tecrübedir741. Ayetteki inkâr ve istib’âd ifade eden istifhâm ile, inkârcıların muhalefetlerine ve meşakkatlere tahammül konusunda sabır ve sebata teşvik vardır742. Meşakkatler, sıkıntılar çekmeden, ilâhî hükümleri uygulamadan, teabbudî sorumlulukları yerine getirmeden mücerred îmân ile cennete girebilme zannı uzak görülmektedir743.

İnananlara yöneltilmiş tüm bu sorular yanında; Allah Teâla, vahyini insanlara ulaştırmakla görevlendirdiği Hz. Muhammed (s.a.s.)’e de istifhâm üslubu ile bir çok kez hitabetmiştir. Fakat çoğunlukla ona yöneltilmiş bir sorudan maksadın, başkalarına mesaj vermek, olduğu kabul edilirken744;

bazen kendisini teselli etmek, bazen de içinde bulunduğu durumu gözden geçirmek olduğu kanaatine varılmıştır:

737

Râzî, III, 235; Ebu’s-Suûd, I, 144; Kutup, I, 102; Sâbûnî, I, 86. Ebu’s-Suûd, I, 144; Kutup, I, 102. 738 Râzî, III, 236. 739 Kutup, I, 218. 740 Kutup, I, 218. 741 Ebu’s-Suûd, I, 215. 742 Elmalılı, II, 752. 743 Bkz. Bu çalışma, s. 10-16. 744

Hz. Peygamber (s.a.s.)’i Teselli Etmek

Hz. Peygamber (s.a.s.), Yahûdîleri de hakka davet etmiş, onların îmân etmelerini çok istemiştir. Fakat onların inat ve isyanları sebebiyle, ile kalbi çok mahzun olmuştur. Allah Teâlâ, apaçık delilleri müşahade etmelerine rağmen son derece inat gösteren İsrailoğullarının durumlarını Hz. Peygamber (s.a.s.)’e anlatmış ve onu teselli etmek istemiştir745.

Hz. Peygamber (s.a.s.) kavminin îmân etmesi için son derece gayret sarfediyor, davetine kulak vermeyenlerin tutumuna üzülüyor, sıkıntı duyuyordu. “Bu söze inanmayanların

ardından üzülerek nerdeyse kendini mahvedeceksin.” (Kehf, 18/6), “İnanmıyorlar diye nerdeyse kendini mahvedeceksin.” (Şuara, 26/3) gibi ayetlerdeki Hz. Peygamber (s.a.s.)’i teselliye yönelik ifadeler, istifhâm üslubu ile tekrarlanmış ve bu teselliyi temine gidilmiştir:

“Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi mutlaka inanırdı. O halde, sen mi insanları mü’min olmaları için zorlayacaksın? (Yûnus, 10/99) ayetindeki istifhâm

inkârîdir, “Rabb’in bunu diliyor mu ki sen onları zorluyorsun”746 ve “Zaten bu senin vazifen değil ve sana havale de edilmemiştir”747 mânâlarını iş’âr etmektedir. Ayette, kudret ve geçerli meşîetin ancak Allah Teâlâ’ya ait olduğu748, Hz. Peygamber (s.a.s.)

bütün insanların îmân etmelerini şiddetle arzu etse de, Levh-i Mahfuz’daki durumun değişmeyeceği kendisine haber verilmiş olmaktadır749.

Dolayısıyla tebliğinin herkesten kabul görmesi için sarfettiği çabanın karşılığını göremeyip, üzülen Hz. Peygamber

(s.a.s.) teselli edilmektedir.

Aynı durum Yûnus sûresinde de ifade edilmiştir. Hz. Peygamber (s.a.s.), davetine kulak vermeyenlerin tutumuna üzülüyor, sıkıntı duyuyordu. Allah Teâlâ, bu kişileri sağır ve körlere benzetmiştir: “Sağırlara sen mi duyuracaksın?”(Yûnus, 10/42), “Körleri sen mi

yola getireceksin?” (Yûnus, 10/43) ayetlerindeki istifhâm-ı inkârî ile inkârcıların, Hz.

Peygamber (s.a.s.)’in davetine karşı duyarsız kaldıkları onu dinlemedikleri ve

745

Ebu’s-Suûd, IV, 177; Âlûsî, XI, 194; Kutup, III, 1821. Râzî, III, 133. 746 İbn Kesir, II, 449. 747 Râzî, XVII, 167. 748 Kurtubî, VIII, 385. 749

görmezlikten geldikleri ifade edilmiştir750. Kör ve sağır ile işiten ve görenin bir olmayacağını belirten ayette751 hakkı görmeyen inkârcılar kör ve sağır752 diye nitelendirilmiştir. Bu ayetlerdeki istifhâm-ı inkârî ile inkarcıların, Hakka karşı duyarsız olmaları vurgulanırken ibret ve öğüt almayacakları ifade edilmiş olmaktadır753. Ayet-i kerime’de, “Sen nasıl, sağır bir kimseye işittiremez, kör olan bir kimseye yolunu görmesini sağlayacak gözler yaratamaz isen bu gibi kimseleri de îmâna muvaffak kılamazsın.” mesajı verilmek sûretiyle, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in teselli edilmek istenmiştir754.

İçinde Bulunduğu Durumu Sebebiyle Uyarılması

Kur’ân-ı Kerim, bazen Hz. Peygamber (s.a.s.)’in bazı davranışları konusunda uyarı yaparak içinde bulunduğu durumu değerlendirmesini kendisinden ister:

Tebük savaşına katılanları medhetmek, katılmayanları zemmetmek için nazil olduğu ifade edilen755, “Allah seni affetsin, doğru söyleyenler sana iyice belli olup, yalan

söyleyenleri bilmezden önce niçin onlara izin verdin?” (Tevbe, 9/43) ayetinde Hz. Peygamber (s.a.s.)’e yöneltilen bir istifham da bulunmaktadır. Ayetteki istifham, istifhâm-ı inkârî olarak nitelendirilmiştir756. Kuşeyrî, bu ifadenin lütufkarâne bir sitem olduğunu ifade etmiştir. Kur’ân-ı Kerim’de, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in, emrolunmaksızın yaptığı iki işten biri olarak kabul edilen durum konusunda bilgilendirme vardır. Birisi, vahiy olmaksızın, kendisiyle birlikte savaşa çıkmayıp, geride kalmaları hususunda münâfıklardan bir kesime izin vermesi, diğeri ise bedir esirleri ve fidye konusudur757. Bu ayetteki kelimelerin dizilimi mânâdaki hassas uyarıya dikkatleri çekmektedir. Önce,

“Allah seni affetsin”, denilerek af kelimesi zikredilmiş, sonra, “Niçin onlara izin verdin?” şeklinde yumuşak bir itab ifade etmek için uygun olan dizilim seçilmiştir758.

Nesefî, II, 184. 750 Ebu’s-Suûd, IV, 148. 751 Hûd, 11/24. 752 753 Ebu’s-Suûd, IV, 198.

754 Kurtubî, VIII, 346. Aynı konudaki diğer birkaç ayet için bkz. Yûnus, 10/42-43; Furkân, 25/43; Zümer, 39/19; Zuhruf, 43/40.

755 Râzî, XVI, 75.

756 Şeyhzâde, II, 434.

757 Kurtubî, VIII, 154-155.

Benzer durum, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in hanımlarını memnun etmek için kendini aşırı derece yoran, sıkıntıya sokan tutumunun ifade edildiği; “Ey peygamber, eşlerinin

rızasını arayarak Allah’ın sana helal kıldığı şeyi niçin sen kendine haram ediyorsun?” (Tahrim, 66/1) ayetinde de görülmektedir. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in, bu tutumunun kabul görmediği, ayetteki istifhâm-ı inkârî ile ortaya konurken; buradaki istifhâm üslûbunun hafif bir itabı da içerdiği ifade edilmiştir759.

Abese sûresi de yine benzer bir olayı ifade etmektedir. Rasûlullah (s.a.s.), bir defasında, Kureyş’in ileri gelenlerinden bir topluluğu İslâm’a davetle meşgul iken, ibn Ümmü Mektum adındaki bir fakir çıka gelir. Allah’ın bildirdiği şeyleri öğrenmek ister. Bu esnada, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in meşguliyetinden de haberi yoktur. Rasûlullah (s.a.s), onun bu halini beğenmez ve yüzünü çevirir. Bunun üzerine: “Ne bilirsin, belki o

arınacak?” (Abese, 80/3) ayeti nazil olur ve bu ifade ile Hz. Peygamber (s.a.s.)’e itapta bulunulur760.

Bu ayetlerde, vahyin muhatabı olan Hz. Peygamber (s.a.s.)’in kendi konumunu gözden geçirmesi gerektiği ifade edilirken; aynı zamanda bu uyarılar, Kur’ân’ın Hz. Muhammed (s.a.s.)’in kendi uydurması olarak nitelendirme cüretinde bulunanlara bir nevi cevap da olmaktadır.