• Sonuç bulunamadı

KUR’ÂN’DA BULUNAN DEĞİŞİ K KONULARDAKİ SORULAR VE CEVAPLARI

1. ALLAH’IN, BİZZAT SORU YÖNELTMESİ

1.3. Müşriklere Değişik Konularda Yönelttiği Sorular

1.3.11. İbret Alma

Kur’ân-ı Kerim, çoğu kez ibret almaları için muhataptan, evreni incelemesini ve tefekkür etmesini ister. Çünkü evren, Allah Teâlâ’nın hikmetinin gerektirdiği şekilde yaratılmıştır ve düşünüldüğünde onda ibret alınacak nice deliller vardır. Kur’ân-ı Kerim, bu delilleri bazen ihbari anlatım ile, bazen de istifhâm üslûbunun etkili ifadesiyle muhatabın dikkatine sunar. “İnsanın yaratılışı”946, “insana sunulan nimetler”947 ve ”bu

nimetlerin oluşumu”948, ”kainatın yaratılışı ve bu yaratılışın safhaları”949, “tabiat ve

tabiat olaylarının meydana gelişi”950, “geçmiş milletlerin akıbetleri”951 gibi konular, hep kendisinden ibret almayı zorunlu kılan istifhâm üslûbuyla anlatılmış konular arasında yer almaktadır. Şu örnekler bu konuyu daha anlaşılır kılacaktır:

İnkarcıların dikkatleri bu noktalara çekilirken istifhâm üslûbu da kullanılmış ve bu üslup ile kendilerinden evrendeki delil ve belgeleri idrak etmeleri istenmiştir. Çünkü, evrendeki ayetler, teemmül ve tedebbür edildiğinde, kalplerin ve akılların derinliklerine ulaşabilecek niteliktedir: “Göklerin, yerin melekûtuna ve Allah’ın yarattığı şeylere ve

ecellerinin yaklaşmış olabileceğine bak(ıp ibret al)madılar mı? (A'râf, 7/185) ayetindeki istifhâm ile, evrenden ve ondaki belge ve delillerden ibret almayan inkârcılar kınanmıştır952.

Elmalılı (Ö. 1361/1942) bu ayetle ilgili olarak, “Ayetlerimizi tekzib edenler bütün hey’et-i âleme ve Allah’ın yarattığı herhangi bir şeye -velev ki bir zerre olsun- bir kere bakmadılar mı? Bakıp da bunun ne büyük bir mülk olduğunu, bütün âlemi ve her şeyi yaratan ve idare eden kudretullahın ne büyük bir kudret bulunduğunu ve bütün bunlarda cereyan eden nizamı rububiyyetin sûreti ceryanını bir teemmül

945 Elmalılı, IV, 2334. Aynı konudaki diğer bir ayet için bkz. Lokman, 31/21.

946 Bkz. Bakara, 2/28; Fâtır, 35/37; Yâsîn, 36/77, Vâkıa, 56/59, 62; Kıyâme, 75/3, 38; Mürselât, 77/20; Abese, 80/18; Mutaffifîn, 83/4; Târık, 86/5; Beled, 90/8-9.

947 Bkz. Rûm, 30/37; Lokmân, 31/20; Rahmân, 55/13, 16, 18, 21, 23, 25, 28, 30, 32, 34, 36, 38, 40, 42, 45, 47, 49, 51, 53, 55, 57, 59, 61, 63, 65, 67, 69, 71, 73, 75, 77.

948 Bkz. En’âm, 6/95-96; Şuarâ, 26/7; Secde, 32/27; Vâkıa, 56/63, 64.

949 Bkz. Yûnus, 10/3; İsrâ, 17/99; Enbiyâ, 21/30-31; Mü’minûn, 23/80; Ankebût, 29/19; Rûm, 30/8; Secde, 32/4; Fussilet, 41/9; Mülk, 67/3; Nebe’, 78/6, 7, 25-28; Nâziât, 79/27; Ğaşiye, 88/17-20.

950 Bkz. Sebe’, 34/9; Mü’min, 40/81; Vâkıa, 56/68, 69, 70, 71, 72; Mülk, 67/19.

951 Bkz. Tâhâ, 20/128; Hac, 22/44, 46: Furkân, 25/40; Kasas, 28/78; Ankebût, 29/67; Rûm, 30/5, 9;

Secde, 32/26; Sebe’, 34/45; Fâtır, 35/26, 44; Yâsîn, 36/31; Mü’min, 40/5, 21, 82; Muhammed, 47/10; Kamer, 54/16, 18, 21, 30, 51; Mülk, 67/18; Müzzemmil, 73/17, Mürselât, 77/16.

etmediler mi? Bunlara nazar etmek ve bir insan ile bunlar arasındaki bir nazarın nasıl bir câmia, nasıl bir nisbet-i hak, nasıl bir âyet-i tevhit olduğunu teemmül etmek insanlığın vecibesi değil midir? Hey’et-i âlemin ve büyük küçük her şeyin nazarlara arz ettiği ve edeceği manzara-i melekût, Allah’ın vahdaniyyetine şahit olduğuna ne şüphe? Onlar buna bir bakmadılar mı? Nazar edip düşünmediler mi ki: olabilir ki kendilerinin eceli yaklaşmıştır; başlarına kıyamet kopmak üzeredir.” açıklamasını yapmıştır953.

İbret alınması istenen inkarcılar, bir kez de kuşların yaratılışındaki kudret ve hikmeti algılamaya yönlendirilmektedirler. “Göğün boşluğunda O’nun emrine boyun eğdirilmiş

olan kuşlara bakmadılar mı? Onları Allah’tan başka tutan nedir?” (Nahl, 16/79) ayetinde Allah Teâlâ, kudret ve hikmetinin mükemmel oluşunun delillerinden bir tanesini daha zikretmiştir. Kuşu uçabilecek bir biçimde; havayı da, kendisinde uçulabilecek bir biçimde yaratmasaydı bu mümkün olmazdı. Tüm bunlar inkârcıların ibret alması içindir954. Dolayısıyla, kuşların uçması bile kendisinde ibret alınacak yönler bulunan bir hadisedir955.

İstifham ile, ibret almaya sevk eden ayetlerden biri de Nahl sûresinde bulunmaktadır. Allah Teâlâ, azap etmekle tehdit ettiği inkârcıları nâmütenâhi kudrete sahip olduğundan haberdar etmek istemiştir. Göklerin ve yerin yaratılışını, ruh ve madde aleminin tasarrufunun kendisine ait olduğunu sıralamıştır956. “Allah’ın yarattığı şeylere

bakmıyorlar mı? Gölgeleri (nasıl) sağdan soldan sürünerek, Allah’a secde ederek döner.” (Nahl, 16/48) ayetinde, kendisi dışında kalan her şeyin kendi yüceliğine boyun eğdiğini bildiren Allah Teâlâ, inkârcıların ibret almaları için istifhâm üslûbu kullanmıştır957. Buradaki istifhâm-ı inkârî958 ile, sonsuz kudretinden sarf-ı nazar edenler uyarılmak istenmiştir. Bu ayette “ىار” fiili ibret almak anlamı taşır. İbret almak, bir şeye bakmak ve düşünme olmaksızın, sırf görme ile olmaz959.

Ayetteki istifhâmın, ibret

952 Ebû Hayyân, IV, 429.

953 Elmalılı, IV, 2344. 954 Râzî, XX, 90; Ebû Hayyân, V, 506. 955 İbnü’l-Cevzî, IV, 362. 956 Râzî, XX, 40. 957 Râzî, XX, 47. 958 Ebu’s-Suûd, V, 118. 959 Râzî, XX, 40.

almayanları kınama (tevbih) veya ibret verici bu kainat hadiseleri karşısında yine de Allah’a şirk koşanların halline taaccüb edilmesi gerektiğini ifade ettiği belirtilmiştir960. İbret almak isteyen için göklerde ve yerde nice alâmetler vardır (Yûsuf, 12/105). Bu alâmetler, inat etmeyen, hakkı dinlemeye kulaklarını tıkamayanlara ibret olacak derecede uyarılar ve yola getirecek kadar belgeler taşımaktadır.

1.3.12. Azap

Allah’ın dinine bağlanmaktan ve ona uymaktan yüz çeviren, inanmamak için mucize ve harika talep eden inkârcılar, “ نوﺮﻈﻨﻳ ﻞه” şeklindeki istifhâm üslûbu ile tehdit edilmişlerdir961.

Geçmiş peygamberler, kendi zamanlarındaki inkârcıları, çeşitli azapların bulunacağı günlerin gelmesi ile tehdit etmişlerdir. O inkârcılar da, onları yalanlayıp alay ederek, o azapların hemen gelmesini istemişlerdir. Hz. Peygamber (s.a.s.) zamanındaki inkârcılar da böyle yapıyorlardı962. Allah Teâlâ, Mekkeli inkârcılar ve aynı tutum içerisinde bulunanlara963, “Onlar sadece kendilerinden önce gelip geçenlerin başlarına gelen

günler gibi (acı günler) bekliyorlar öyle mi?” (Yûnus, 10/102) şeklindeki beklentilerine tehdit ederek “اوﺮﻈﺘﻧ ” demesini peygamberine emretmiştirﺎﻓ 964.

Benzer durum, “(Azab) başınıza geldikten sonra mı inanacaksınız? Şimdi mi

(inandınız)? Hani ya siz onu çabuk isteyip duruyordunuz? ” (Yûnus, 10/51) ayetinde görülmektedir. Ayetteki, kınama (tevbih) ve başa vurma (takri’) ifade eden istifhâm ile müşriklere, “Daha önce alay ve istihzâ yoluyla o azabı acele istediğiniz halde şu ye’s halinde îmân ederek, o îmândan faydalanmayı mı umuyorsunuz” denilmek suretiyle ifade edilmiştir.Allah Teâla, aslında bu îmânın kendilerinden tahakkuk etmeyeceğini, bilmektedir. Fakat, O, bu üslûbu, kınama (tevbih) ve başa vurma (takri’) için

960 Ebû Hayyân, V, 480.

961 Ebû Hayyân, V, 474-475.

962 Râzî, XVII, 170.

963 Ebu’s- Suûd, IV, 178.

kullanmıştır965 . İbnü’l-Cevzî (Ö. 597/1201), birinci istifhâmın kınama (tevbih), ikincisinin alay (istihzâ) ifade etmekte olduğunu ifade etmiştir966.

Azaptan kurutuluşun dünya ile irtibat kesilmeden iman etmeyle mümkün olabileceği, aksi takdirde, “Şimdi mi? Oysa daha önce isyan etmiş, bozgunculardan olmuştun.”

(Yûnus, 10/91) ayetinde belirtildiği gibi geç kalınmış olunacağı ifade edilmiştir. Ayetteki istifhâm ile yaşamaktan ümidini kesip de, ölümü yakinen hissettiği andaki îmânın kabul edilmeyeceği (inkâr); isyan, ifsad ve benzeri kötülükler yüzünden inkarcı kişinin kınamaya maruz kalacağı ifade edilmektedir967. Ebû Hayyan (Ö. 745/1345) da, istifhâmın kınama (tevbih) ifade ettiği görüşündedir968.