• Sonuç bulunamadı

Kur’ân-ı Kerim’deki Cevapta Çeşitlilik

KUR’ÂN-I KERİM’DEKİ SORU VE CEVAPLARIN MAKSATLARI VE METODU

2. KUR’ÂN-I KERİM’DEKİ SORU VE CEVAP METODU

2.3. Kur’ân-ı Kerim’deki Cevapta Çeşitlilik

Hani Musa kavmine: "Allah, muhakkak sizin bir sığır kesmenizi emrediyor" demişti. "Bizi alaya mı alıyorsun?" dediler. (Musa) "Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım" dedi. (Bakara, 2/67), َلﺎَﻗ ﱡبَر ِضْرَﻷاَو ِتاَوﺎَﻤﱠﺴﻟا ﺎَﻣَو َﻦﻴِﻨِﻗﻮُﻣ ْﻢُﺘﻨُآ ْنإ ﺎَﻤُﻬَﻨْﻴَﺏ * َﻦﻴِﻤَﻟﺎَﻌْﻟا ﱡبَر ﺎَﻣَو ُنْﻮَﻋْﺮِﻓ َلﺎَﻗ “Firavun: "Âlemlerin Rabbi de nedir?" dedi. Mûsâ: Kesin olarak inanacaksanız, bilin ki O göklerin, yerin ve ikisinin arasında bulunanların Rabb’idir" dedi.” (Şuarâ, 26/23-24),

نﻮُﻨْﺠَﻤَﻟ ْﻢُﻜْﻴَﻟِإ َﻞِﺳْرُأ يِﺬﱠﻟا ْﻢُﻜَﻟﻮُﺳَر ﱠنِإ َلﺎَﻗ ٌ* َﻦﻴِﻟﱠوَﻷا ْﻢُﻜِﺉﺎَﺏﺁ ﱡبَرَو ْﻢُﻜﱡﺏَر َلﺎَﻗ * َنﻮُﻌِﻤَﺘْﺴَﺗ ﻻَأ ُﻪَﻟْﻮَﺣ ْﻦَﻤِﻟ َلﺎَﻗ َلﺎَﻗ

ِبِﺮْﻐَﻤْﻟاَو ِقِﺮْﺸَﻤْﻟا ﱡبَر َﻣَو

َنﻮُﻠِﻘْﻌَﺗ ْﻢُﺘْﻨُآ ْنِإ ﺎَﻤُﻬَﻨْﻴَﺏ “Yanında bulunanlara: "İşitmiyor musunuz?"

dedi. "O sizin de Rabb’iniz, önce geçmiş atalarınızın da Rabb’idir" dedi. Firavn, çevresindekilere: "Size gönderilen peygamberiniz şüphesiz delidir" dedi. Mûsâ: "Eğer akledebilen kimselerseniz bilin ki O, doğunun, batının ve ikisinin arasında bulananların Rabbi’dir" dedi.” (Şuarâ, 26/25-28)645.

Firûzâbâdî (Ö. 817/1414) de, “لﺎﻘﻣﻪﺏاﻮﺝولﺎﻘﻣﺐﻠﻃ” diyerek, Kur’ân-ı Kerim’de kâle ile sorup, kâle ile cevap verildiğine dair notlar aktarmıştır646.

2.3. Kur’ân-ı Kerim’deki Cevapta Çeşitlilik

Kur’ân-ı Kerim’de, sorulara verilmiş olan cevapların farklı üsluplar için de sunulduğunu görmekteyiz. Bazen, soru ile cevap aynı ayet içinde yeralırken, bazen cevap, sorunun hemen akabinde gelmemiştir. Bazen sorunun cevabı mahzuf bırakılmışken, bazen de bir

644 Aydın, Hurûfü’l-Meânî, s. 120-121.

645 İbnü’l-Kayyim , s. 166.

soruya birden çok cevap verilmiştir. Cevaplardaki bu ve benzeri farklı kullanımı görelim:

2.3.1. Soru ile Aynı Ayette Yer Alan Cevaplar

Kur’ân-ı Kerim’de cevaplar, bazen soru ile aynı ayette bulunabilirler. Bunun örneklerini görelim:

َﻚَﻧﻮُﻟَﺄْﺴَﻳَو ْﻞُﻗ َنﻮُﻘِﻔﻨُﻳ اَذﺎَﻣ

َﻮْﻔَﻌْﻟا “Ne sarfedeceklerini sana sorarlar, de ki: "Artanı".” (Bakara, 2/219)647,

َﻚَﻧﻮُﻟَﺄْﺴَﻳَو ْﻦَﻋ

ﻰَﻣﺎَﺘَﻴْﻟا

ٌﺮْﻴَﺧ ْﻢُﻬَﻟ ٌحﻼْﺻِإ ْﻞُﻗ “Sana yetimleri sorarlar, de ki: "Onların işlerini düzeltmek hayırlıdır".” (Bakara, 2/220),

َﻚَﻧﻮُﻟَﺄْﺴَﻳَو ِحوﱡﺮﻟا ْﻦَﻋ

ْﻞُﻗ ﻻِإ ِﻢْﻠِﻌْﻟا ْﻦِﻣ ْﻢُﺘﻴِﺗوُأ ﺎَﻣَو ﻲﱢﺏَر ِﺮْﻣَأ ْﻦِﻣ ُحوﱡﺮﻟا

ﻼﻴِﻠَﻗ “Sana ruhun ne olduğunu

soruyorlar, de ki: "Ruh, Rabb’imin emrinden ibarettir (rûh'un mâhiyetini Allah'tan başka hiçkimse tam mânâsıyla bilemez). Bu hususta size pek az bilgi verilmiştir.” (İsrâ, 17/85) ayetlerinde soru ile cevap aynı yerde birarada bulunmaktadır648.

2.3.2. Soru ile Farklı Yerde Bulunan Cevaplar

Kur’ân-ı Kerim’de, bazen soru ve cevap, farklı yerlerde de bulunabilirler. Bu da iki şekilde olabilir. Soru ve cevap aynı sûrede bulunabilecekleri gibi, soru bir sûrede cevap başka bir sûrede de bulunabilir.

Soru ve cevabın aynı sûrede bulunması:

اﻮُﻟﺎَﻗَو ِلﻮُﺳﱠﺮﻟا اَﺬَه ِلﺎَﻣ ُآْﺄَﻳ ُﻞ ٌﻚَﻠَﻣ ِﻪْﻴَﻟِإ َلِﺰﻧُأ ﻻْﻮَﻟ ِقاَﻮْﺳَﻷا ﻲِﻓ ﻲِﺸْﻤَﻳَو َمﺎَﻌﱠﻄﻟا َنﻮُﻜَﻴَﻓ اًﺮﻳِﺬَﻧ ُﻪَﻌَﻣ “Dediler : "Bu

peygambere ne oluyor ki yemek yiyor, çarşılarda geziyor? (sıradan insanlardan hiçbir farkı yok). Ona kendisiyle beraber uyarıcı bir melek indirilmesi gerekmez miydi?” (Furkân, 25/7) ayetinde yöneltilen sorunun cevabı, aynı sûredeki “ َﻦﻴِﻠَﺳْﺮُﻤْﻟا ْﻦِﻣ َﻚَﻠْﺒَﻗ ﺎَﻨْﻠَﺳْرَأ ﺎﻣَو

ﻲِﻓ َنﻮُﺸْﻤَﻳَو َمﺎَﻌﱠﻄﻟا َنﻮُﻠُآْﺄَﻴَﻟ ْﻢُﻬﱠﻧِإ ﻻِإ ِقاَﻮْﺳَﻷا وُﺮِﺒْﺼَﺗَأ ًﺔَﻨْﺘِﻓ ٍﺾْﻌَﺒِﻟ ْﻢُﻜَﻀْﻌَﺏ ﺎَﻨْﻠَﻌَﺝَو َنﺎَآَو َن َﻚﱡﺏَر اًﺮﻴِﺼَﺏ “Senden

önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de, şüphesiz, yemek yerler, sokaklarda

647 Firûzâbâdî, I, 111; Akk, Hâlid Abdurrahmân, Usûlü’t-Tefsîr ve Kavâiduhü, Dâru’n-Nefâis, Dimeşk, ts., s. 318.

gezerlerdi. Ey insanlar! Sabreder misiniz diye sizi birbirinizle sınarız. Rabbin herşeyi görür.” (Furkân, 25/20) ayetinde verilmektedir649.

Sorunun bir sûrede, cevabının başka bir sûrede bulunması:

ِ

ُنﺎَﻤْﺣﱠﺮﻟا ﺎَﻣَو اﻮُﻟﺎَﻗ “ ‘Rahman da nedir?’ derler.” (Furkân, 25/60) ayetindeki sorunun cevabı

َنﺁْﺮُﻘْﻟا َﻢﱠﻠَﻋ *نﺎَﻤْﺣﱠﺮﻟا ُ “Çok merhametli (Allah), Kur'ân'ı öğretti.” (Rahman, 55/1-2)’dir650.

2.3.3. Bir Soruya Birden Çok Cevap Verilmesi

Kur’ân-ı Kerim’de bulunan bir soru, bazen birkaç açıdan ele alınır ve birden çok cevaplandırılır. Fîrûzâbâdî (Ö. 817/1414), Allah Teâla’nın, peygamberlik görevini, dilediğine vermesi ile ilgili olarak; ٍﻢﻴِﻈَﻋ ِﻦْﻴَﺘَﻳْﺮَﻘْﻟا ْﻦِﻣ ٍﻞُﺝَر ﻰَﻠَﻋ ُنﺁْﺮُﻘْﻟا اَﺬَه َلﱢﺰُﻧ ﻻْﻮَﻟ اﻮُﻟﺎَﻗَو "Bu Kur'ân, iki şehrin birinden bir büyük adama indirilmeli değil miydi?" dediler.” (Zuhruf, 43/31) ayetinde, söylenerek soru soranlara, Kur’ân-ı Kerim’in iki farklı cevap verdiğini söylemiştir:

ْﻢُهَأ

َﻚﱢﺏَر َﺔَﻤْﺣَر َنﻮُﻤِﺴْﻘَﻳ “Rabb’inin rahmetini onlar mı taksim edip paylaştırıyorlar?” (Zuhruf, 43/32) ve ُرﺎَﺘْﺨَﻳَو ُءﺎَﺸَﻳ ﺎَﻣ ُﻖُﻠْﺨَﻳ َﻚﱡﺏَرَو “Rabbin dilediğini yaratır ve seçer.” (Kasas, 28/68) ayetlerini bu sorunun cevabı olarak kabul etmiştir651.

Fîrûzâbâdî’nin bu tesbitine aynen katılırken; inkârcıların peygamberlik görevinin verilmesi konusundaki sorularına cevap olabilecek bir ayetin de, ُﻪَﺘَﻟﺎَﺳِر ُﻞَﻌْﺠَﻳ ُﺚْﻴَﺣ ُﻢَﻠْﻋَأُﻪﱠﻠﻟا “Allah, peygamberliğini vereceği kimseyi daha iyi bilir.” (En’âm, 6/124) ayeti olduğunu ifade edebiliriz.

2.3.4. Mahzuf Cevaplar

Kur’ân-ı Kerim’de bulunan soruların cevabı, bazen mahzuf da olabilir. Birkaç örnek görelim:

ﻻْﻮَﻟَو ْﻢُﻜْﻴَﻠَﻋ ِﻪﱠﻠﻟا ُﻞْﻀَﻓ ُﻪُﺘَﻤْﺣَرَو

ﱠنَأَو

ٌﻢﻴِﺣَر ٌفوُءَر َﻪﱠﻠﻟا “Allah'ın size lütuf ve merhameti bulunmasaydı, Allah şefkatli ve merhametli olmasaydı.” (Nûr, 24/20) ayetinin cevabı

649 Firûzâbâdî, I, 111; Akk, s. 318.

650 Akk, s. 318; Cerrahoğlu, İsmail, Tefsir Usûlü, 5. Baskı, Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 1985, s. 198.

mahzuf olup; takdîrî mânânın, “Böyle olmasaydı hemen cezânızı verirdi.” şeklinde olduğu ifade edilmiştir652.

َﻤَﻓَأ ْﻦ ْﻦِﻣ ٍﺔَﻨﱢﻴَﺏ ﻰَﻠَﻋ َنﺎَآ ِﻪﱢﺏَر

ُﻪْﻨِﻣ ٌﺪِهﺎَﺷ ُﻩﻮُﻠْﺘَﻳَو bir belgesi ve

onun arkasından da bir şâhidi olan kimse gibi olur mu?” (Hûd, 11/17). Fîrûzâbâdî (Ö. 817/1414), bu ayetin de cevabının mahzuf olduğunu ifade etmiştir653. Rabb’inden bir delil üzere olan kişi ile süslü dünya hayatını isteyen kişinin durumunun aynı olmadığı bu kişinin durumunun, dünya hayatının süsünü isteyenin durumundan farklı olduğu mahzuf olan cevapta yer almıştır. Mahzuf cevaba göre ayetteki takdiri mânâ, “İki grup arasında büyük fark ve üstünlük vardır. Yani Allah’ı isteyenle dünyayı isteyen müsavi değildir”654

“Hiç böyleleri, Rabb’inin katından

şeklinde olur. َلﺎَﻗ ِمْﻮَﻗﺎَﻳ ﻲِﻧﺎَﺗﺁَو ﻲﱢﺏَر ْﻦِﻣ ٍﺔَﻨﱢﻴَﺏ ﻰَﻠَﻋ ُﺖﻨُآ ْنِإ ْﻢُﺘْﻳَأَرَأ ًﺔَﻤْﺣَر َﻋ ْﺖَﻴﱢﻤُﻌَﻓ ِﻩِﺪْﻨِﻋ ْﻦِﻣ

ْﻢُﻜْﻴَﻠ “Dedi ki: “Ey kavmim,

bakın, ya ben Rabb’imden bir delil üzerinde isem ve (O), kendi katından bana bir rahmet vermiş de; o (rahmet) sizin gözlerinizden gizli bırakılmış ise?” (Hûd, 11/28) ayetinde, sorunun mahzuf olan cevabı ile birlikte takdiri mânâ şöyle olabilir: Nuh

(a.s.)’un, kavmine, “Bana söyleyin benim davetimin doğruluğuna delâlet eden ama size gizli tutulmuş ve doğruluğu sizce kabul edilmeyen kesin bir delil üzerinde isem; siz de düşünmeden ondan yüz çevirmiş iseniz onu kabule sizi zorlayabilirmiyiz? Hayır, bu olmaz.” 655.

2.3.5. Kelâmın Zımnında Olan Cevaplar

Fîrûzâbâdî (Ö. 817/1414), ُﻪَﻗْزِر َﻚَﺴْﻣَأ ْنِإ ْﻢُﻜُﻗُزْﺮَﻳ يِﺬﱠﻟا اَﺬَه ْﻦﱠﻣَأ “Allah size verdiği rızkı kesiverirse, size rızık verecek başka kim vardır?” (Mülk, 67/21) ayetindeki sorunun cevabı olarak, ﺎَﻨْﻠﱠآَﻮَﺗ ِﻪْﻴَﻠَﻋَو ِﻪِﺏ ﺎﱠﻨَﻣﺁ ُنﺎَﻤْﺣﱠﺮﻟا َﻮُه ْﻞُﻗ “De ki: "O, Bizim inandığımız ve kendisine güvendiğimiz, Rahman olan Allah'tır.” (Mülk, 67/29) ayetini zımnî cevap olarak kabul etmiştir656.

652 Beğavî, V, 56; Hâzin, V, 56; Firûzâbâdî, I, 337.

653 Firûzâbâdî, I, 113; Akk, s. 319.

654 Sâbûnî, II, 10.

655 Ebu’s-Suûd, IV, 201.

أ ٌﻢِﺉﺎَﻗ َﻮُه ْﻦَﻤَﻓَ

َكَﺮُﺷ ِﻪﱠﻠِﻟ اﻮُﻠَﻌَﺝَو ْﺖَﺒَﺴَآ ﺎَﻤِﺏ ٍﺲْﻔَﻧ ﱢﻞُآ ﻰَﻠَﻋ “Herkesin yaptığını gözeten Allah, bunu

yapamayan putlarla bir olur mu?” (Ra’d, 13/33) Bu sorunun cevabı bir olmaz şeklinde zımnen verilmiştir657.

2.3.6. Soruya Soruyla Cevaplar Verilmesi

Kur’ân-ı Kerim, bazen, muhatabın sorusuna cevap vermek yerine, onlara yönlendirici sorular yöneltmekle gerçekleri gösterilebilir, beklentilerini gerçekleştirilebilir.

Bu şıkka, Hızır’ın bir hikmete mebni olarak yaptığı işin iç yüzünü öğrenmek için soran Hz. Mûsâ (a.s.)’nın sorusu ve Hızır’ın cevabı girer:

َلﺎَﻗ ﺎَﻬَﺘْﻗَﺮَﺧَأ َقِﺮْﻐُﺘِﻟ

اًﺮْﻣِإ ﺎًﺌْﻴَﺷ َﺖْﺌِﺝ ْﺪَﻘَﻟ ﺎَﻬَﻠْهَأ “Mûsâ: "Gemiyi içindekileri boğmak için mi deldin?

Doğrusu şaşılacak bir şey yaptın" dedi.” (Kehf, 18/71) ayetindeki, Hz. Mûsâ (a.s.)’nın inkârî istifhâmına, Hızır’ın اًﺮْﺒَﺻ ﻲِﻌَﻣ َﻊﻴِﻄَﺘْﺴَﺗ ْﻦَﻟ َﻚﱠﻧِإ ْﻞُﻗَأ ْﻢَﻟَأ َلﺎَﻗ” “Mûsâ'ya: "Ben sana

yaptığım işlere dayanamazsın demedim mi?" dedi.” (Kehf, 18/72) ayetindeki soruyla mukabelesi bulunmaktadır.

İnkârcıların, ﺎَﻨِﻨْﻴَﺏ ْﻦِﻣ ُﺮْآﱢﺬﻟا ِﻪْﻴَﻠَﻋ َلِﺰﻧُؤَأ "O ihtâr (Kur'ân, başka kimse kalmadı da) aramızdan

ona mı indirildi?” (Sâd, 38/8) ayetindeki istifhâm ile, aralarından Hz. Muhammed (s.a.s.)’i peygamber seçmek sûretiyle ona ihsan ettiği iyliği çok görenlere; yine istifhâm içeren bir ayet olan; ِبﺎﱠهَﻮْﻟا ِﺰﻳِﺰَﻌْﻟا َﻚﱢﺏَر ِﺔَﻤْﺣَر ُﻦِﺉاَﺰَﺧ ْﻢُهَﺪْﻨِﻋ ْمَأ “Yoksa, güçlü ve çok ihsan sahibi olan Rabb’inin rahmet hazineleri onların yanında mıdır?” (Sâd, 38/9) ayetindeki soru ile cevap veriliyor658.

Kuran-ı Kerim’de, ﺎًﺏاَﺮُﺗ ﺎﱠﻨُآ َو ﺎَﻨْﺘِﻣ اَﺬِﺉَأ “Biz öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı (tekrar hayata döneceğiz)?” (Kaf, 50/3) ayetinde öldükten sonra dirilmeyi inkâr eden ve yeniden dirilişe hayretle bakan müşriklerin görüşünü ifade eden istifhâma karşılık olarak; zihni bir çatışmaya veya diriliş hadisesini isbat için münakaşaya girilmemiştir. Allah Teâlâ, bu kişileri ikaz edip, gerçekleri görebilmeleri, çevrelerinde bulunan gerçeklerden etkilenip ders alabilmeleri için istifhâm ile vicdanlarını harekete geçirmek istemiştir659:

657 Râzî, XIX, 55-56.

658 Kutup, V, 3013.

أ َﻓَ ْﻢَﻠ اوُﺮُﻈْﻨَﻳ ﺎَﻣَو ﺎَهﺎﱠﻨﱠﻳَزَو ﺎَهﺎَﻨْﻴَﻨَﺏ َﻒْﻴَآ ْﻢُﻬَﻗْﻮَﻓ ِءﺎَﻤﱠﺴﻟا ﻰَﻟِإ ﺎَﻬَﻟ ٍجوُﺮُﻓ ْﻦِﻣ () َﻲِﺳاَوَر ﺎَﻬﻴِﻓ ﺎَﻨْﻴَﻘْﻟَأَو ﺎَهﺎَﻧْدَﺪَﻣ َضْرَﻷاَو ﺎَﻨْﺘَﺒْﻧَأَو

ٍﺞﻴِﻬَﺏ ٍجْوَز ﱢﻞُآ ْﻦِﻣ ﺎَﻬﻴِﻓ “Onlar, üstlerindeki göğü nasıl yapmışız, süslemişizdir bir

bakmazlar mı? Onda hiçbir çatlak da yoktur. Arzı (yeryüzünü nasıl) yaydık, ona sağlam dağlar attık, onda gönül açan her çiftten bitirdik?!” (Kâf, 50/6-7) ayetleri ve ِﻖْﻠَﺨْﻟﺎِﺏﺎَﻨﻴِﻴَﻌَﻓَأ ﺪﻳِﺪَﺝ ٍﻖْﻠَﺧ ْﻦِﻣ ٍﺲْﺒَﻟ ﻲِﻓ ْﻢُه ْﻞَﺏ ِلﱠوَﻷا “Biz ilk yaratışta yorulduk mu(ki dinlenmeye çekilelim veya artık hiçbirşeyi yeniden yaratmayalım) ? Hayır; onlar yeniden yaratılmaktan şüphe etmektedirler.” (Kâf, 50/15) ayetindeki istifhâmlarla karşılık vermiştir660.