• Sonuç bulunamadı

هيأرب هيف لاق نكي مل نإف امهنع الله يضر رمعو ركب يبأ نعف نكي مل نإف هب ربخأ ملسو هيلع الله ىلص “İbn Abbâs’a bir konu hakkında soru sorulduğunda hüküm Kur’ân’da varsa onu

2.4. Meşakkat Kolaylık İlişkisi

Kolaylık İslâm hukukunun temel niteliklerinden biridir. İbadetlerin ve muâmelâtın birçok dalında bu niteliğin örneklerini görmek mümkündür. Buna Kur’ân-ı Kerîm de yer yer işaret etmektedir.8 Konu Mecelle’nin küllî kaideleri arasında da şu iki madde ile yerini bulmuştur.

1 Bâ Hüseyin, el-Kavâidu’l-fıkhiyye, s. 209.

2 Ahmed, Müsned, XXIX, 308, had. no: 17774.

3 Buhârî, İ’tisâm, 21, had. no: 7352; Müslim, Akdıye 15, had. no: 1716.

4 İbn Mâce, Ahkâm 3, had. no: 2314; Ebû Dâvûd, Akdıye 2, had. no: 3574; Tirmizî, Ahkâm 2, had. no:

1326; Nesâî, Âdâbu’l-Kudât 3, had. no: 5391.

5 Ahmed, Müsned, XXIX, 308, had. no: 17774.

6 Tirmizî, Ahkâm 2, had. no: 1326.

7 Bâ Hüseyin, el-Kavâidu’l-fıkhiyye, s. 209-210.

8 Örnek olarak şu âyetler zikredilebilir: “Allah uğrunda, hakkını vererek cihad edin! O, sizi seçti; din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi; babanız İbrahim'in dininde (de böyleydi)…” (Hac, 22/78);

“Allah size güçlük çıkarmak istemez; fakat sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister.

Umulur ki şükredersiniz.” (Mâide, 5/6). Konuyla ilgili diğer âyetler için bkz. Bakara, 2/184, 185, 280.

Kâidelerin esası olarak görülen bazı âyetler hakkında kapsamlı değerlendirme için bkz. Tuzcu, Kur’ân-ı Kerîm Açısından Mecelle’nin Küllî Kaideleri, s. 55-61.

a) Meşakkat teysîri celbeder. (mad. 17)1 b) Bir iş zıyk oldukda müttesi’ olur. (mad. 18)2

2.4.1. Kâidelerin Fıkıh Kaynakları ve Anlamları

İlk zikredilen, “Meşakkat teysîri celbeder.” kâidesi Sübkî, Süyûtî ve İbnü’n-Nüceym’in el-Eşbâh ve’n-nezâir’lerinde, ريسيتلا بلجت ةقشملا şeklindeki metin ile ve bir konu başlığı olarak yer almaktadır.3 Bu müelliflerden Süyûtî ve İbnü’n-Nüceym kâidenin esası olarak da, yukarıda da işaret edilen Bakara suresinin 185. ve Hac suresinin 78. âyetlerine yer vermektedirler.4 Yine bunlar, Hz. Peygamber’in sünnetinden de, ةحمسلا ةيفينحلا الله ىلإ نيدلا بحأ “Allah’a en sevgili olan din, Hanefiyyetü’s-Semha (müsamaha ve kolaylık üzerine kurulmuş olan hanîf) İslâm dinidir.”5 şeklindeki hadisi kâidenin esası olarak göstermişlerdir ki6 ilgili kısımda incelenecektir. Şeriatın bütün ruhsat ve hafifletmelerinin bu kâideden kaynaklandığı da yine bu âlimler tarafından belirtmiştir.7

Kâide yine Mecelle’de, “Yani suûbet sebeb-i teshîl olur ve darlık vaktinde vüs’at gösterilmek lâzım gelir. Karz, havâle ve hacr gibi pek çok ahkâm-ı fıkhiyye bu asla müteferridir ve fukahânın ahkâm-ı şer’iyyede gösterdikleri ruhas ve tahfîfât hep bu kâideden istihrâc olunmuştur.”8 cümleleri ile izah edilmiştir. Yani herhangi bir şeyde karşılaşılan zorluk o şeyin kolaylaştırılması ve hafifletilmesi için bir illet ve gerekçedir.

Başka bir ifade ile darlık ve zorluk zamanlarında genişletmek ve kolaylaştırmak gerekir.

İslâm hukukunun, bir kısmı yukarıda zikredilen akitlere9 izin vermek suretiyle sağladığı

1 Mecelle, s. 24.

2 Mecelle, s. 24.

3 Sübkî, el-Eşbâh nezâir, I, 61; Suyûtî, el-Eşbâh nezâir, I, 128; İbnü’n-Nüceym, el-Eşbâh ve’n-Nezâir, s. 84. Ayrıca bkz. Mesûd Efendi, Mir’ât-ı Mecelle, s. 17; Bilmen, Kâmûs, I, 261; Öztürk, Osmanlı Hukuk Tarihinde Mecelle, s. 124.

4 Suyûtî, el-Eşbâh ve’n-nezâir, I, 128-129; İbnü’n-Nüceym, el-Eşbâh ve’n-Nezâir, s. 84. Ayrıca bkz.

Zuhaylî, el-Kavâidu’l-fıkhiyye, I, 257.

5 Buhârî, Îmân 29; Taberânî, el-Mu’cemu’l-evsat, VII, 229, had. no: 7351.

6 Suyûtî, el-Eşbâh ve’n-nezâir, I, 129; İbnü’n-Nüceym, el-Eşbâh ve’n-Nezâir, s. 84. Ayrıca bkz. Zuhaylî, el-Kavâidu’l-fıkhiyye, I, 257.

7 Sübkî, el-Eşbâh nezâir, I, 61; Suyûtî, el-Eşbâh nezâir, I, 131; İbnü’n-Nüceym, el-Eşbâh ve’n-Nezâir, s. 84. Ayrıca bkz. Zeydân, el-Vecîz fî şerhi’l-kavâidi’l-fıkhiyye s. 64.

8 Mecelle, s. 24. Ayrıca bkz. Mesûd Efendi, Mir’ât-ı Mecelle, s. 16; Zeydân, el-Vecîz fî şerhi’l-kavâidi’l-fıkhiyye, s. 62; Bâ Hüseyin, el-Kavâidu’l-şerhi’l-kavâidi’l-fıkhiyye, s. 212.

9 Bu akitlere şunlar da örnek verilmektedir: Hacz, vasiyet, selem, alış verişin feshedilmesi, rehin, ibrâ, şirket, sulh, vekâlet, icâre, müzâraa, müsâkât, mudârebe ortaklığı, âriyet ve vedîa. Bkz. Ali Haydar, Dürerü’l-hükkâm, I, 35.

bütün kolaylıklar bu kâideye dayanmaktadır. Bu uygulamalara onay verilmesi zorluk ve sıkıntıyı uzaklaştırmak ve kolaylığı elde etmek içindir ki ruhsat olarak da isimlendirilir.1

Kâidede yer alan, kolaylığı celb edici nitelikteki meşakkatin ne türden bir meşakkat olduğu da önemlidir ki bunun şer’î görev ve sorumluluklarla bağlantısı olmayan meşakkat olduğu ifade edilmiştir. Buna göre şer’î görev ve sorumlulukların daima beraber olduğu, cihâd, had cezaları, zina edenlerin recm edilmesi, toplum düzenini bozan fesatçı ve suçluların bastırılması gibi fiillerin doğurduğu meşakkatin, kolaylık ve hafifletmeyi celb etmesi açısından her hangi bir etkisi yoktur.2

“Bir iş zıyk oldukda müttesi’ olur.” kâidesinin de önceki kâide ile anlam birliğine sahip olduğu söylenebilir. Nitekim Sübkî (Hattâbî’den naklen) ve Süyûtî bu kâideyi, اذإ عستا رملأا قاض şeklindeki metinle Şâfiî’ye nispet etmişler ve önceki kâide ile aynı anlamda olduğunu belirtmişlerdir.3 Böyle bir yorum Hamevî’den de nakledilmektedir.4 Kâide İbnü’n-Nüceym’in el-Eşbâh ve’n-nezâir’inde de,قاض عستا اذإو عستا قاض اذإ رملأا نإ

“Bir iş daraldığında genişler ve genişlediğinde daralır.”5 metni ile yer almaktadır ki görüldüğü üzere çift boyutu ile zikredilmiştir. Süyûtî ise bu ikinci boyuta ayriyeten işaret etmektedir.6 Kâidenin Mecelle’deki metni de kaydedildiği üzere tek yönlüdür ki bununla bilhassa hukukun kolaylaştırıcı yönüne atıf yapılmak istendiği anlaşılmaktadır.

Ayrıca Süyûtî Gazâlî’nin kâidenin bu iki yönünü, هدض ىلإ سكعنا هدح نع زواجت ام لك

“Sınırını aşan her şey zıddına döner.” şeklindeki metinle birleştirdiğini de belirtmiştir.7 Söz konusu kâide yine Mecelle’de, “Yani bir işte meşakkat görülünce ruhsat ve vüs’at gösterilir.”8 ifadeleri ile açıklanmıştır ki, bir fiilde veya işte darlık ve meşakkat görüldüğünde, bu darlığı gidermek için hemen bir ruhsat ve genişliğin ortaya

1 Bkz. Ali Haydar, Dürerü’l-hükkâm, I, 35. Ayrıca bkz. Bilmen, Kâmûs, I, 260.

2 Bkz. Zerkâ, Şerhu’l-kavâidi’l-fıkhiyye, s. 157. Ayrıca bkz. Yıldırım, Mecelle’nin Küllî Kâideleri, s. 64.

Abdülkerim Zeydân bunlara, soğuk havada abdest ve gusülün, sıcak ve uzun günlerde orucun ve hacda da yolculuğun meşakkati gibi, ibadetlerde bulunan meşakkatleri de eklemiştir. Bkz. Zeydân, el-Vecîz fî şerhi’l-kavâidi’l-fıkhiyye s. 64. Yine bu istisnâî durumlar için bkz. Zuhaylî, el-Kavâidu’l-fıkhiyye, I, 258.

Ahmed Zerkâ ayrıca, zorluğun kolaylığı celb etmesinin bir gerekçesi olarak, zorluğun nas ile defedilmiş olmasından da bahsetmiş, ancak kolaylığın celbinin gerçekleşmesinin, bir nassa muhalefet etmeme şartına bağlı olduğunu da belirtmiştir. Bkz. Zerkâ, Şerhu’l-kavâidi’l-fıkhıyye, s. 157. Konuyla ilgili detaylı bilgi için bkz. Suyûtî, el-Eşbâh ve’n-nezâir, I, 136-137.

3 Bkz. Sübkî, el-Eşbâh ve’n-nezâir, I, 61; Suyûtî, el-Eşbâh ve’n-nezâir, I, 139. Ayrıca bkz. Bâ Hüseyin, el-Kavâidu’l-fıkhiyye, s. 302.

4 Hamevî, Gamzü uyûni’l-besâir, I, 273. Ayrıca bkz. Ali Haydar, Dürerü’l-hükkâm, I, 36. Bu anlam ilişkisine Ahmed Zerkâ da temas etmektedir. Bkz. Zerkâ, Şerhu’l-kavâidi’l-fıkhıyye, s. 163.

5 İbnü’n-Nüceym, el-Eşbâh ve’n-Nezâir, s. 93; Mesûd Efendi, Mir’ât-ı Mecelle, s. 17; Bilmen, Kâmûs, I, 261; Öztürk, Osmanlı Hukuk Tarihinde Mecelle, s. 124.

6 Bkz. Suyûtî, el-Eşbâh ve’n-nezâir, I, 139.

7 Bkz. Suyûtî, el-Eşbâh ve’n-nezâir, I, 140. Ayrıca bkz. İbnü’n-Nüceym, el-Eşbâh ve’n-nezâir, s. 93;

Mesûd Efendi, Mir’ât-ı Mecelle, s. 17.

8 Mecelle, s. 24. Ayrıca bkz. Mesûd Efendi, Mir’ât-ı Mecelle, s. 17.

çıkarılması gerektiğini ve zorluğun giderilmesi adına, caiz olmayan şeyleri yapmanın ve genel kurallara aykırı davranmanın caiz olduğunu gösterir.1

2.4.2. Kâidelerin Hadislerdeki Temelleri

Mevzu bahis olan kâidelere esas teşkil ettiği düşünülebilecek rivayetlere şunlar örnek verilebilir:

1) Buhârî’nin Sahîh’inde Ebû Hureyre’den nakledilen bir rivayete göre Hz.

Peygamber (a.s) şöyle buyurmuştur:

ءيشو ةحورلاو ةودغلاب اونيعتساو اورشبأو اوبراقو اوددسف هبلغ لاإ دحأ نيدلا داشي نلو رسي نيدلا نإ ةجلدلا نم

“Şüphesiz ki din kolaylıktır. Hiçbir kimse yoktur ki, din hususunda (amellerim eksiksiz olsun diye) kendini zorlasın da din ona galebe etmesin (ve erinip büsbütün amelden kesilmesin). Öyle olunca yalpalamadan dosdoğru gidin! İfrat ve tefritten uzak dengeli bir yol tutturun!2 (az olsa da devamlı amel ve ibadetten dolayı) sevinin! Sabah, akşam ve gecenin bir cüz’ünde (ibadete başarı vermesi için Allah’tan) yardım isteyin!”3

İbn Hacer’in tespitine göre hadis, Müslim’den ayrı olarak Buhârî’nin tek başına rivayet ettiği hadislerdendir.4 Ayrıca Şuayb el-Arnaût hadisin İbn Hibbân’ın Sahîh’inde yer alan bir versiyonunun, “Amr b. Muhammed el-Hemedânî- Ahmed b. el-Mikdâm- Ömer b. Ali el-Makdemî- Ma’n b. Muhammed- Saîd b. Ebû Saîd- Ebû Hureyre.”

1 Bkz. Ali Haydar, Dürerü’l-hükkâm, I, 36. Refik Gür de kâideyi, hukuk kurallarının toplumsal hayatın doğal seyri ve reflekslerine intibak zarureti bağlamında yorumlamıştır. Buna göre kâide, fertlerin hayatını zora sokacak ve böylece onları mubah olmayan eylemlere itecek uygulamaların önceden yasa ile kaldırılması veya kolaylığın önceden tesis edilmesi şeklindeki bir uygulamayı öngörmektedir. Bir başka ifade ile kâide, hem vaki zorlukların hem de muhtemel zorlukların, kolaylık ve müsamahayı doğuran bir etkisi olduğu anlamına gelmektedir. Gür, buna örnek olarak da borçlunun ve ailesi halkının yaşaması için zaruri bir takım eşyasının hacizden istisnası, borcun takside bağlanması gibi uygulamaları zikretmiştir.

Aksi halde, yani kanuni müsâmahakârlığın gözetilmemesi durumunda borçlunun sevkıtabii ile belki de bütün mallarını kaçırması, türlü hilelere ve suistimallere başvurması ve böylece takibi sonuçsuz bırakması mümkündür. Bkz. Gür, Hukuk Tarihi Ve Tefekkürü Bakımından Mecelle, s. 126. Bu yönde bir başka değerlendirme için bkz. Yıldırım, Mecelle’nin Küllî Kâideleri, s. 67.

2 Hadis metnindeki اوبراقو اوددسف ifadelerinin mezkûr anlamları için bkz. Begavî, Şerhu’s-sünne, IV, 50.

Bu kavramların farklı anlamları için bkz. Kirmânî, el-Kevâkibu’d-derârî, I, 161-162; Münâvî, Zeynüddin Muhammed Abdurraûf b. Tâculârifîn b. Ali, et-Teysîr bi şerhi’l-Câmii’s-sagîr, I-II, Mektebetü’l-İmâmi’ş-Şâfiî, Riyad 1408/1988, I, 568.

3 Buhârî, Îmân 29, had. no: 39. Rivayetin yer aldığı diğer kaynaklar için bkz. Nesâî, Îmân 28, had. no:

5044; İbn Hibbân, Sahîh, II, 63, had. no: 351; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, III, 18, had. no: 4929;

Rivayetin Nesâî’nin Sünen’indeki versiyonunda Buhârî’nin Sahîh’indekinden fazla olarak اورّسي و

“Kolaylaştırın!” ifadesi de yer almaktadır. Bkz. Nesâî, Îmân, 28, had. no: 5044.

4 İbn Hacer, Fethu’l-bârî, I, 563. Ayrıca bkz. Aynî, Umdetü’l-kârî, I, 371; İbn Receb el-Hanbelî, Zeynüddin Ebû’l-Ferec Abdurrahman b. Şihâbüddin el-Bağdâdî ed-Dımaşkî, Fethu’l-bârî şerhu Sahîhi’l-Buhârî, I-VI, thk. Ebû Muâz Târık b. Avdullah b. Muhammed, Dâru İbnu’l-Cevzî, Suûdiye/Demmâm 1422, I, 136.

şeklindeki isnâdının Buhârî’nin şartına göre sahîh olduğunu ifade etmiştir.1 Ancak râvîlerden Ömer b. Ali, İbn Sa’d, İbn Maîn, Ebû Hâtim ve diğer bazı âlimler tarafından, sika olmakla beraber ileri derecede müdellis olarak nitelendirilmiştir.2 Bununla beraber Buhârî, hadisin bir başka isnâdında semâ’ı açıkça belirtmiş olması nedeni ile tedlis yapan bir râvînin an’ane yoluyla naklettiği bu rivayeti sahîh kabul etmiştir.3 Yukarıda da kaydedilen, İbn Hibbân’ın Sahîh’indeki bu isnâda göre Buhârî’nin şeyhlerinden biri olan Ahmed b. el-Mikdâm, bahsi geçen Ömer b. Ali’nin, دمحم نب نعم تعمس “Ma’n b.

Muhammed’i işittim.” dediğini nakletmiştir.4

Ayrıca İbn Hacer, hadisin Ahmed b. Hanbel tarafından rivayet edilen şâhidlerine de işaret etmiş ve bunların isnâdlarının hasen olduğunu belirtmiştir.5 Bu rivayetlerden Büreyde el-Eslemî’den nakledileni hakkında Hâkim, isnâdının6 sahîh olduğu ancak Buhârî ve Müslim tarafından tahric edilmediği bilgisini vermiş Zehebî de bu konuda ona muvâfakat etmiştir.7 İsnâd hakkında Şuayb el-Arnaût’un değerlendirmesi de yine sahîh olduğu yönündedir.8 Bir hadiseyi de ihtiva eden bu rivayetin konuyla ilgili bölümü şöyledir:

هبلغي نيدلا اذه داشي نم هنإف ادصاق ايده مكيلع ادصاق ايده مكيلع ادصاق ايده مكيلع

“Size dosdoğru bir yolu ve dengeli bir tutumu tavsiye ediyorum. Size dosdoğru bir yolu ve dengeli bir tutumu tavsiye ediyorum. Size dosdoğru bir yolu ve dengeli bir tutumu tavsiye ediyorum. Şüphesiz ki her kim bu din hususunda (amellerim eksiksiz olsun diye) kendini zorlarsa din ona mutlaka galip gelecektir (yorulup büsbütün amelden kesilecektir).”9

Rivayetin Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inde yine Büreyde el-Eslemî’den nakledilen bir başka versiyonunda ise hadiseden bahsedilmeksizin sadece bu bölüm yer

1 İbn Hibbân, Sahîh, II, 63, had. no: 351.

2 İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, III, 245. Ayrıca bkz. İbn Hacer, Takrîbu’t-Tehzîb, I, 724; a.mlf., Fethu’l-bârî, I, 563; Aynî, Umdetü’l-kârî, I, 370.

3 İbn Hacer, Fethu’l-bârî, I, 563.

4 İbn Hibbân, Sahîh, II, 63, had. no: 351. Ayrıca bkz. İbn Hacer, Fethu’l-bârî, I, 563; Aynî, Umdetü’l-kârî, I, 371. İsnâdın bu kısmı Buhârî’nin Sahîh’inde دمحم نب نعم نع يلع نب رمع şeklinde olup görüldüğü gibi işitme tasrih edilmemiştir. Bkz. Buhârî, Îmân 29, had. no: 39.

5 İbn Hacer, Fethu’l-bârî, I, 563; Aynî, Umdetü’l-kârî, I, 371.

6 İsnâd şöyledir: “İsmail b. Uleyye- Uyeyne b. Abdurrahman- Babası (Abdurrahman)- Büreyde el-Eslemî.”

7 Hâkim, el-Müstedrek, I, 457, had. no: 1176.

8 Bkz. Ahmed, Müsned, XXXVIII, 61, had. no: 22963.

9 Ahmed, Müsned, XXXVIII, 61, had. no: 22963; XXXIII, 32, had. no: 19786; Hâkim, el-Müstedrek, I, 457, had. no: 1176. Ayrıca bkz. İbn Hacer, Fethu’l-bârî, I, 563; Aynî, Umdetü’l-kârî, I, 371.

almakta ve söz konusu tavsiye üç kere değil bir kere yapılmaktadır.1 Bu rivayetin isnâdı da yine Şuayb el-Arnaût tarafından sahîh olarak değerlendirilmiştir.2

İbn Hacer’in söz konusu rivayetin şâhidlerinden olduğunu belirttiği bir başka rivayet de Müsned’de Ebû Urve’den nakledilmektedir. Süyûtî’nin de mezkûr kâidenin esası olarak kaydettiği3 bu rivayet şöyledir:

ةلاصلا ىضق املف ىلصف لسغ وأ ءوضو نم هسأر رطقي لاجر جرخف ملسو هيلع الله ىلص يبنلا رظتنن انك نيد نإ سانلا اهيأ لا ملسو هيلع الله ىلص الله لوسر لاقف اذك يف جرح انيلعأ الله لوسر اي هنولأسي سانلا لعج

الله اهلوقي اثلاث رسي يف لجو زع

“(Bir gün) Hz. Peygamber’i (s.a) bekliyorduk. Çıkıp yürüyerek yanımıza geldi.

Başından abdest veya gusül suyu damlıyordu. Namazı kıldırdı. Namazı bitirdikten sonra insanlar, ‘Ey Allah’ın Rasûlü! Şu hususta bize bir zorluk ve sıkıntı var mı?’ diye sormaya başladılar. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a), ‘Hayır! Ey insanlar! Şüphesiz ki Allah’ın (c.c) dini kolaylıktadır.’ sözünü üç defa söyledi.”4

Şuayb el-Arnaût bu rivayeti hasen ligayrihî olarak değerlendirmiştir. Gerekçe olarak da râvîlerden Âsım b. Hilâl hakkında âlimlerin sözlerinin muhtelif olup, bunların özetinin kendisinin zayıf görülmesi ve hadislerinin de itibar için yazılabileceği yönünde olmasını zikretmiştir. Yine diğer râvî Gâdıra b. Urve’nin mechûl olup kendisinden Âsım b. Hilâl’den başkasının rivayette bulunmamış olması da bir başka gerekçedir.5

Buraya kadar zikredilen rivayetlerde özellikle ibadetler sahasındaki kolaylık ve dengeye vurgu yapıldığı söylenebilir. Buna göre İslâm’da manevi gelişim ve nefis terbiyesi adına insan doğasına aykırı ve onun gücünün üzerindeki bir takım faaliyetlere izin verilmemiştir. Dolayısıyla hiç kimse, kendisine karşı yumuşak ve şefkatli tutumu terk ederek dinî yaşantıda ifrat/tefrit düzeyinde derinleşmeye çalışmamalıdır. Aksi takdirde büsbütün acziyet, amelden kesilme ve nihayet bu sahadaki mağlubiyet kaçınılmaz olmaktadır.6

1 Bkz. Ahmed, Müsned, XXXVIII, 157, had. no: 23053.

2 Bkz. Ahmed, Müsned, XXXVIII, 157, had. no: 23053.

3 Bkz. Suyûtî, el-Eşbâh ve’n-nezâir, I, 130.

4 Ahmed, Müsned, XXXIV, 269, had. no: 20669; Ebû Ya’lâ, Müsned, XII, 274, had. no: 6863; Taberânî, el-Mu’cemu’l-kebîr, 146, XVII, had. no: 14060. Ayrıca bkz. İbn Battâl, Şerhu Sahîhi’l-Buhârî, IX, 287;

İbn Hacer, Fethu’l-bârî, I, 563; Aynî, Umdetü’l-kârî, I, 371. Tercümede yer alan “kolaylıktadır” sözcüğü, رسي يف “fî yüsrin” kelimesinin karşılığıdır. Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inde ve diğer bazı eserlerde ifade bu şekildedir. Ancak Fethu’l-bârî ve başka bir takım eserlerde sözcük, رسي “yüsrün” olarak kayıtlıdır ki bu, tercümeye “Allah’ın (c.c) dini kolaylıktır.” şeklinde yansımaktadır. Bkz. İbn Hacer, Fethu’l-bârî, I, 563.

5 Bkz. Ahmed, Müsned, XXXIV, 269, had. no: 20669.

6 İbn Hacer, Fethu’l-bârî, I, 563. Bu muhtevadaki diğer yorumlar için bkz. Kirmânî, el-Kevâkibu’d-derârî, I, 161; İbn Receb el-Hanbelî, Fethu’l-bârî, I, 136; Münâvî, et-Teysîr bişerhi’l-Câmii’s-sagîr, I,

2) Mevzu bahis olan kâideler için esas olarak görülebilecek bir başka rivayeti de Abdurrezzak, bir yerde Ömer b. Abdülaziz’in babasından diğer bir yerde de kendisinden olmak üzere iki yerde nakletmektedir. Buna göre Hz. Peygamber’e لضفأ لامعلأا يأ

“Hangi amel daha üstündür?” veya لضفأ نيدلا يأ “Hangi din daha üstündür?” diye sorulmuş o da buna ةحمسلا ةيفينحلا “Hanefiyyetü’s-semha (müsamaha ve kolaylık üzerine kurulmuş olan hanîf İslâm dini).” diye cevap vermiştir.1

Rivayet Ahmed b. Hanbel’in ve Abd b. Humeyd’in Müsned’lerinde de, “Yezîd b.

Hârûn- Muhammed b. İshâk- Dâvûd b. Husayn- İkrime- İbn Abbâs.” isnâdı ile ve yukarıdakine benzer olarak nakledilmiş olup2 bu isnâd Şuayb el-Arnaût tarafından sahîh ligayrihî olarak değerlendirilmiştir.3 İbn Hacer, ismini vermediği diğer bazı muhaddislerin de, hasen olarak nitelendirdiği yukarıdaki isnâd ile hadisi mevsûl olarak rivayet ettiklerini ifade etmiştir.4

Buhârî de Sahîh’inin İmân Kitabı’nda rivayeti ةحمسلا ةيفينحلا الله ىلإ نيدلا بحأ

“Allah’a en sevgili olan din Hanefiyyetü’s-semhadır (hanîf/kolay din).”5 şeklinde ve muallak olarak nakletmiştir. İbn Hacer, Buhârî’nin bu hadisi muallak olarak rivayet etmesinin gerekçesi olarak sıhhat şartına uymamasını göstermektedir.6 Aynî ise, hadisin manasının bab başlığının manasına delalet diyor olmasını muallak olarak zikredilmesinin ikinci bir ihtimali olarak kaydetmektedir.7 Bununla beraber Buhârî, el-Edebü’l-müfred’de hadisi yukarıda kaydedilen isnâd ile ve soru-cevap şeklindeki versiyonuyla mevsûl olarak da nakletmiştir.8

Taberânî de hadisi, “Muhammed b. Ebân- Seleme b. Şebîb- Abdullah b. İbrahim el-Gıfârî- Hür b. Abdullah el-Hazzâ- Safvân b. Süleym- Atâ b. Yesâr- Ebû Hureyre.”

isnâdıyla naklettikten sonra Safvân b. Süleym’den sadece Hür b. Abdullah’ın rivayet ettiğini, ayrıca Abdullah b. İbrahim’in de bu rivayette teferrüd ettiğini belirtmiştir.9 Abdullah b. İbrahim el-Gıfârî’nin ise münkerü’l-hadis olduğu Ebû Dâvûd, Dârekutnî,

568, II, 284; a.mlf., Feyzü’l-kadîr şerhu’l-Câmii’s-sagîr, I-VI, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1415/1994, IV, 466.

1 Abdurrezzak, Musannef, XI, 194, had. no: 20304, 292, had. no: 20574.

2 Bkz. Ahmed, Müsned, IV, 17, had. no: 2107; Abd b. Humeyd, Müsned, s. 199, had. no: 569.

3 Ahmed, Müsned, IV, 17, had. no: 2107. Ayrıca bkz. İbn Hacer, Fethu’l-bârî, I, 563; Aynî, Umdetü’l-kârî, I, 369.

4 İbn Hacer, Fethu’l-bârî, I, 563; Aynî, Umdetü’l-kârî, I, 369.

5 Buhârî, Îmân 29.

6 İbn Hacer, Fethu’l-bârî, I, 563; Aynî, Umdetü’l-kârî, I, 369.

7 Aynî, Umdetü’l-kârî, I, 369.

8 Buhârî, Muhammed b. İsmail, el-Edebü’l-Müfred, Eda Neşriyat, İstanbul trs., s. 108, had. no: 287.

Ayrıca bkz. İbn Hacer, Fethu’l-bârî, I, 563; Aynî, Umdetü’l-kârî, I, 369.

9 Taberânî, el-Mu’cemu’l-evsat, VII, 229, had. no: 7351.

Sâcî ve Heysemî gibi âlimler tarafından ifade edilmiştir.1 Ayrıca İbn Hibbân onun hadis uydurduğunu ve sika râvîlerden maklûb rivayetler naklettiğini de iddia etmiştir.2 Hâkim de bu râvî hakkında, bir grup zayıf râvîden, kendisinin dışında kimsenin rivayet etmediği bazı mevzû hadisler rivayet ettiğini ifade etmiştir.3 Kaydedilen bu bilgiler neticesinde hadisin bu versiyonunun zayıf olduğu söylenebilir.

3) Taberânî’nin Saîd b. el-Âs’dan naklettiği bir rivayette de yukarıdaki rivayette yer alan, ةحمسلا ةيفينحلا “Hanefiyyetü’s-semha (hanîf/kolay din)” terkibinin geçtiği görülmektedir. Bu rivayete göre Osman b. Maz’ûn Hz. Peygamber’den (a.s) kendisini hadım etmek için izin istemiştir. Onun bu isteği üzerine Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurmuştur:

امك عنصاف انم تنك نإف فرش لك ىلع ريبكتلاو ةحمسلا ةيفنحلا ةينابهرلاب انلدبأ دق الله نإ نامثع اي عنصن

“Ey Osman! Şüphesiz ki Allah bize ruhbanlık yerine müsâmaha ve kolaylık üzerine kurulmuş olan hanîf İslâm dinini verdi ve şeref ve saygınlığı olan her şeyi yüceltmemizi istedi. Eğer bizden biri isen bizim yaptıklarımızı yap!”4

Heysemî, Taberânî’nin rivayeti naklettiği isnâdda yer alan İbrahim b.

Zekeriyya’nın zayıf bir râvî olduğunu belirtmiştir.5 Bu hükme göre rivayetin zayıf olduğu sonucuna varılabilir.

Bu rivayet de yukarıda ilk olarak kaydedilen rivayettekine benzer bir şekilde manevî-ruhanî gelişim ve zühd adına beşerî vasıfların ve ihtiyaçların yok sayılmasının doğru olmadığını, İslâm dininin, kolaylık ilkesine binaen mensuplarından böyle sıkıntılı ve meşakkatli bir dinî yaşantı beklemeyeceğini ortaya koymaktadır.6

4) Tayâlisî’nin Ebû Mûsâ el-Eş’arî’den naklettiği bir rivayete göre de Hz.

Peygamber onu ve Muâz b. Cebel’i Yemen’e gönderdiği zaman ikisine hitaben şöyle demiştir:

و ارسعت لاو ارسيو اعواطت ارفنت لاو ارشب

1 İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, II, 298; Heysemî, Nûruddin Ali b. Ebû Bekir, Mecmau’z-zevâid ve menbau’l-fevâid, I-X, Dâru’l-Fikr, Beyrut, 1412, I, 225.

2 İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, II, 298; a.mlf., Takrîbu’t-Tehzîb, I, 476.

3 İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, II, 298.

4 Taberânî, el-Mu’cemu’l-kebîr, VI, 62, had. no: 5519; Heysemî, Mecmau’z-zevâid, IV, 463, had. no:

7308.

5 Bkz. Heysemî, Mecmau’z-zevâid, IV, 463, had. no: 7308.

6 Bu mevzu hakkındaki bir başka rivayete göre içlerinde Osman b. Mazûn ve İbn Mesûd’un da bulunduğu bir grup sahâbî kendilerine güzel koku ve eti haram kılmışlardı. Bunu duyan Hz. Peygamber minbere çıkıp konuyla ilgili ağır tehditler içeren bir konuşma yaptı ve özetle ruhbanlıkla gönderilmediğini ve Allah katında en üstün dinin “hanefiyyetü’s-semha” olduğunu belirtti. Bkz. İbn Battâl, Şerhu Sahîhi’l-Buhârî, VIII, 405.

“İşlerde uyumluluk gösterin! Kolaylaştırın, zorlaştırmayın! Müjdeleyin, nefret ettirmeyin!”1

Bu rivayetin Ahmed b. Hanbel’in Müsned’indeki isnâdı Şuayb el-Arnaût tarafından Buhârî ve Müslim’in şartlarına göre sahîh olarak değerlendirilmiştir ki2 temeli itibariyle yukarıda kaydedilen metnin de isnâdıdır.3

Bu rivayetin Ahmed b. Hanbel’in Müsned’indeki isnâdı Şuayb el-Arnaût tarafından Buhârî ve Müslim’in şartlarına göre sahîh olarak değerlendirilmiştir ki2 temeli itibariyle yukarıda kaydedilen metnin de isnâdıdır.3