• Sonuç bulunamadı

2.1. Davranışlarda Niyet ve Maksat

2.1.2. Kâidelerin Hadislerdeki Temelleri

Hadis kaynaklarında, söz konusu kâidelere esas teşkil ettiği düşünülebilecek bazı rivayetler bulunmaktadır. Ancak bu rivayetlerin önemli bir kısmının, niyet ve maksadı dünyevî/hukukî boyutundan çok uhrevî sonuçları açısından değerlendirdiği de belirtilmelidir.3 Örnek olarak şunlar zikredilebilir:

1 Ali Haydar, Dürerü’l-hükkâm, I, 21. Ayrıca bkz. Bilmen, Kâmûs, I, 256; Gür, Hukuk Tarihi Ve Tefekkürü Bakımından Mecelle, s. 116-117; Yıldırım, Mecelle’nin Küllî Kâideleri, s. 32.

2 Debûsî, Te’sîsu’n-nazar, s. 162.

3 Bu kâidelere öncelikle Kur’ân-ı Kerîm’in kaynaklık ettiği belirtilmiştir ki örnek olarak “…Kim Allah’a ve peygambere hicret etmek maksadıyla evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse, muhakkak ki onun mükâfatı Allah’a aittir. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.” (Nisâ, 4/100) âyeti zikredilebilir. Bu âyetin nüzul sebebi ile ilgili Saîd b. Cübeyr’den şöyle bir rivayet nakledilmektedir:

“Huzâa kabilesinden, İbnu’l-Îs yahut el-Îs b. Damra b. Zinbâ’ adındaki bir şahıs Mekke’de iken hastalandı. Ailesine emretmesi neticesinde onlar bir yatağın üzerine serdikleri sergiye kendisini yatırdılar ve sonra bunu yüklenip Medine’ye doğru yola çıktılar. Ten’îm mevkiine ulaştıklarında bu zat vefat etti.

Bunun üzerine de “…Kim Allah’a ve peygambere hicret etmek maksadıyla evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse, muhakkak ki onun mükâfatı Allah’a aittir…” âyeti nazil oldu. (Bu rivayetin isnâdının zayıf olduğu belirtilmiştir) Bkz. Saîd b. Mansûr, Ebû Osman b. Şu’be el-Horâsânî, Sünenü Saîd b. Mansûr, I-V, thk. Sa’d b. Abdullah b. Abdülaziz Âlü Humeyd, Dâru’l-Usaymî, Riyad 1414, IV, 1361-1362; Taberî, Ebû Cafer Muhammed b. Cerîr b. Yezîd b. Kesîr b. Galib, Câmiu’l-beyân fî te’vîli’l-Kur’ân, I-XXIV, thk. Ahmed Muhammed Şâkir, Müessesetü’r-Risâle, byy., 1420/2000, IX, 114;

Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, IX, 14, had. no: 18217; İbn Kesîr, Ebu’l-Fidâ İmâdüddîn İsmail b. Ömer, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, I-IV, Dâru İbn Kesîr, Dımaşk-Beyrut 1994, I, 663. Bu rivayete göre, tamamlanmasından önce ölümün yakalaması, amelin sevabını ve Allah katındaki değerini eksiltmez.

Bunun da sebebi kalpte bulunan dosdoğru niyettir. Bkz. Nedvî, el-Kavâidu’l-fıkhiyye, s. 248. Şu âyetler de konuyla ilgilidir: “Allah sizi rastgele (kasıtsız) yaptığınız yeminlerinizden dolayı sorumlu tutmaz.

Fakat kalplerinizin kazanıp kastettiği (bilinçli) yeminlerden dolayı sorumlu tutar. Allah bağışlayandır, hilim sahibidir.” Bakara, 2/225. (Bu âyete göre, kalbin kasıtlı ve bilinçli tercihiyle değil de dilin istemsiz olarak söylemesi nedeniyle lağv yeminin şâri’ nazarında bir değeri olmadığı gibi, buna terettüp eden bir kefaret de yoktur. Bkz. Nedvî, el-Kavâidu’l-fıkhiyye, s. 248); “…Hata olarak yaptığınız işlerde sizin için hiç bir günah yoktur. Ancak kalplerinizle kasıt gözeterek (taammüden) yaptıklarınızda vardır. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.” Ahzâb, 33/5; “Allah’ın rızasını kazanmak arzusuyla ve kalplerini sağlamlaştırmak için mallarını harcayanların durumu…” Bakara, 2/265. (Bütün bu âyetlerin, amellerin sıhhat ve kabulü için niyetin temel bir rükün olduğuna açık bir şekilde delalet ettiği belirtilmiştir. Bkz.

Nedvî, el-Kavâidu’l-fıkhiyye, s. 248). İbn Hazm da, bütün amel ve tasarruflarda niyetin vacip olduğunu

1) Rabî’ b. Habîb’in (ö. 170-180/776-786) el-Câmiu’s-sahîh’inde “Ebû Amr er-Rabî’ b. Habîb b. Amr el-Basrî- Ebû Ubeyde Müslim b. Ebû Kerîme et-Temîmî- Câbir b. Zeyd el-Ezdî- Abdullah b. Abbâs.” şeklindeki isnâd ile nakledilen bir rivayet şöyledir:

ىون ام رما لكلو تاينلاب لامعلأا امنا

“Ameller ancak niyetlere göredir ve herkes için niyet ettiğinin karşılığı vardır.”1 Kaynaklarda mezkûr isnâdda yer alan Müslim b. Ebû Kerîme’nin mechûl olduğu yönünde bilgiler bulunmaktadır.2 Ancak sika olduğu belirtilen Rabî’ b. Habîb’in3 ondan hadis rivayet etmesi onun tadil edilmesi için yeterli görülebilir. Nitekim âdil olan râvînin mechûl râvîden hadis rivayet etmesini mechûlün tadili olarak gören bir görüş de bulunmaktadır.4 Yine isnâdda yer alan diğer râvî Câbir b. Zeyd’in de sika olduğu belirtilmiştir.5 Bu bilgilere göre rivayetin sahîh olduğu söylenebilir.

Rivayet İmam Mâlik’in Muvatta’ının Muhammed b. el-Hasen eş-Şeybânî rivayetinde Hz. Ömer’den de ziyade bir cümle ile nakledilmektedir ki şöyledir:

نمو هلوسرو الله ىلإ هترجهف هلوسرو الله ىلإ هترجه تناك نمف ىون ام ئرملا امنإو ةينلاب لامعلأا امنإ ايند ىلإ هترجه تناك

هيلإ رجاه ام ىلإ هترجهف اهجوزتي ةأرما وأ اهبيصي

“Ameller ancak niyete göredir ve kişi için sadece niyet ettiğinin karşılığı vardır.

Kimin hicreti Allah’a ve rasûlüne ise, hicreti Allah’a ve rasûlünedir. Kimin de hicreti

belirten bir başlık altında şu âyetleri kaydetmiştir: Beyyine, 98/5; Nisâ, 4/114; Hûd, 11/31; Fetih, 48/18;

Hac, 22/46; Münâfıkûn, 63/1. Bkz. İbn Hazm, İhkâm fî usûli’i-ahkâm, V, 141. Ayrıca bkz. Nedvî, el-Kavâidu’l-fıkhiyye, s. 248-249. İbn Hazm, Hz. Peygamber’in Allah’ın elçisi olduğuna şahitlik eden münafıkların, Allah tarafından yalancı olarak nitelendirilmesini bu konuda en esaslı bir açıklama olarak görür. Çünkü onlar dilleri ile söyledikleri bu sözü kalpleri ile arzu etmemiş ve onaylamamışlardır. Bkz.

İbn Hazm, el-İhkâm fî usûli’i-ahkâm, V, 143. Ayrıca bkz. Nedvî, el-Kavâidu’l-fıkhiyye, s. 249. Ayrıca konuyla ilgili bazı âyetlerin söz konusu kâidelerle ilgisi hakkında kapsamlı bir değerlendirme için bkz.

Tuzcu, Abdullah, Kur’ân-ı Kerîm Açısından Mecelle’nin Küllî Kaideleri, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Erzurum 2012, s. 33-36.

1 Rabî’ b. Habîb, İbn Ömer el-Ezdî el-Basrî, el-Câmiu’s-sahîh (Müsnedü’l-İmâm er-Rabî’ b. Habîb), thk.

Muhammed İdrîs, Âşûr b. Yusuf, Dâru’l-Hikme-Mektebetü’l-İstikâme, Beyrut-Saltanatu Ammân 1415, s.

23, had. no: 1.

2 Zehebî, Şemsüddîn Muhammed b. Ahmed b. Osmân, Mîzânü’l-i’tidâl fi nakdi’r-ricâl, I-VIII, (thk. Ali Muhammed Muavvad, Âdil Ahmed Abdülmevcûd, Abdülfettâh Ebû Sinne), Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1416/1995, VI, 419; İbnü’l-Cevzî, Ebu’l-Ferec Cemalüddin Abdurrahmân b. Ali b. Muhammed, Kitâbu’d-duafâ ve’l-metrûkîn, I-III, (thk. Ebû’l-Fidâ Abdullah el-Kâdî), Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1406/1986, III, 118. Ricâl kitaplarında yer alan, bu râvînin mechûl olduğu bilgisinin siyasi bir boyutu olması da ihtimal dâhilindedir. Nitekim bu zatın Hâricîlerin bir kolu olarak bilinen ancak öyle olmadığı iddia edilen İbâziyyenin ikinci imamı ve tâbiîne mensup büyük bir ilim ve aksiyon adamı olduğu ifade edilmektedir. Bu şahsın kimliği ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Ateş, Orhan, “İbâzî Bilgin Ebû Ubeyde Müslim b. Ebî Kerîme”, Avrasya Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi, 4/4, ss. 1-24, 2017.

3 İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, I, 591; a.mlf., Takrîbu’t-Tehzîb, I, 293.

4 Bkz. Koçyiğit, Hadis Terimleri Sözlüğü, s. 260.

5 İbn Hacer, Takrîbu’t-Tehzîb, I, 152.

kazanmak istediği bir dünyalık veya evlenmek istediği bir kadın içinse hicreti, hicret ettiği şeyedir.”1

Tayâlisî de rivayete Müsned’inde küçük lafız farklarıyla ve başında سانلا اهيأ اي “Ey insanlar!” ziyadesi ile Muvatta’dakine benzer bir metinle ve yine Hz. Ömer’den naklen yer vermiştir.2

Rivayet, Humeydî’nin ve Ahmed b. Hanbel’in Müsned’leri ve Kütüb-i sitte’nin tamamında yer almaktadır.3 Ancak bu eserlerdeki versiyonlarında bazı lafız, kısalık-uzunluk ve takdim-tehir farkları görülmektedir ki4 bunlar rivayetin mana ile nakledildiğinin kanıtı olarak değerlendirilmiştir.5 Bununla beraber rivayetlerin tamamının anlam birliğine sahip olduğu söylenebilir.6

Tirmizî hadis hakkında hasen sahîh olduğu değerlendirmesinde bulunmuş ayrıca Mâlik b. Enes, Süfyân es-Sevrî ve pek çok hadis imamının bu hadisi Yahya b. Saîd’den (ö. 143/760) rivâyet etmiş olduklarını ve hadisin sadece Yahya b. Saîd el-Ensârî’nin rivâyetiyle bilinmekte olduğunu da ifade etmiştir.7 Yahya b. Saîd el-Ensârî’nin ise sika ve sebt olduğu bilinmektedir ki İbn Sa’d, Ali b. el-Medînî, Ahmed b. Hanbel, Yahyâ b.

1 Mâlik, Muvatta’ (Muhammed b. el-Hasen eş-Şeybânî rivayeti), tlk-thk. Abdulvehhâb Abdullatîf, Vizâratü’l-Evkâf/el-Meclisü’l-A’lâ li’ş-Şuûni’l-İslâmiyye, Kahire 1414/1994, Nevâdir, had. no: 983.

Nedvî, alanında uzman muhaddis ve fakihlerin bu rivayetin şanı ve yüceliği üzerinde söz birliği ettiklerini belirtmiştir. Bkz. Nedvî, el-Kavâidu’l-fıkhiyye, s. 247. Rivayetin değeri ile ilgili olarak âlimlerin ifadeleri için bkz. Nevevî, Ebû Zekeriyyâ Yahya b. Şeref, el-Minhâc şerhu Sahîhi Müslim b. el-Haccâc, I-XVIII, Dâru’l-Gaddi’l-Cedîd, Kâhire 1429/2008, XIII, 50; İbn Hacer, Fethu’l-bârî, I, 492; Aynî, Umdetü’l-kârî, I, 51; Suyûtî, el-Eşbâh ve’n-nezâir, I, 17-22; Mübârekfûrî, Tuhfetü’l-ahvezî, V, 286-287. Bu rivayetin vürud sebebi ile ilgili olarak da bir olay nakledilmektedir. Buna göre bir şahıs Mekke’den Medine’ye hicret faziletini elde etmek için değil de Ümmü Kays adında bir kadınla evlenmek için hicret etmişti.

Bundan sonra bu adamın adı “Ümmü Kays muhaciri” olarak kaldı. Bkz. Taberânî, el-Mu’cemu’l-kebîr, IX, 103, had. no: 8540; İbn Battâl, Ebu’l-Hasen Ali b. Halef b. Abdülmelik, Şerhu Sahîhi’l-Buhârî, I-X, thk. Ebû Temîm Yâsir b. İbrahim, Mektebetü’r-Rüşd, Riyâd, 1423/2003. VII, 165; İbn Hacer, Fethu’l-bârî, I, 491; Aynî, Umdetü’l-kârî, I, 61.

2 Tayâlisî, Müsned, I, 41, had. no: 37.

3 Bkz. Humeydî, Müsned, I, 163, had. no: 28; Ahmed, Müsned, I, 303, had. no: 168; Buhârî, Bed’ü’l-Vahy 1, had. no: 1, Îmân 41, had. no: 54, Itk 6, had. no: 2529, Menâkıbu’l-Ensâr 45, had. no: 3898, Nikâh 5, had. no: 5070, Talâk 11, Eymân 23, had. no: 6689, Hiyel 1, had. no: 6953; Müslim, İmâre 155, had. no:

1907; İbn Mâce, Zühd 26, had. no: 4227; Ebû Dâvûd, Talâk 11, had. no: 2201; Tirmizî, Fedâilü’l-Cihâd 16, had. no: 1647; Nesâî, Talâk 24, had. no: 3434.

4 Bu farklılıklar hakkında toplu bilgi için bkz. Aynî, Umdetü’l-kârî, I, 49-51.

5 Bkz. Yıldırım, Enbiya, Hadis Problemleri, Otto Yay., Ankara 2015, s. 92. Yıldırım bu tespitin gerekçesi olarak Hz. Ömer’in, rivayetin birbirinden farklı ibarelerini ayrı ayrı işittiğini ve kendisinden sonraki râvîye de bu farklı şekillerde aktardığını düşünmenin mümkün görünmemesini zikretmiştir.

6 Bu rivayet Suyûtî tarafından da bilhassa ilk kâidenin aslı olarak gösterilmiştir. Bkz. Suyûtî, el-Eşbâh ve’n-nezâir, I, 15. Ahmed Zerkâ, Ali Ahmed en-Nedvî, Ömer Nasuhi Bilmen, Muhammed Mustafa ez-Zuhaylî, Bâ Hüseyin ve Abdulfettah Muhammed en-Neccâr da kâidenin dayanağı olarak bu rivayete işaret etmektedir. Bkz. Zerkâ, Şerhu’l-kavâidi’l-fıkhıyye, s. 47; Nedvî, el-Kavâidu’l-fıkhiyye, s. 246;

Bilmen, Kâmûs, I, 255; Zuhaylî, el-Kavâidu’l-fıkhiyye, I, 64; Bâ Hüseyin, el-Kavâidu’l-fıkhiyye, s. 197;

Neccâr, Abdulfettah Muhammed, Kavâidu’l-fıkhi’l-külliyye, Câmiatu’l-Ezher, Külliyyetü’ş-Şerîati ve’l-Kânûn, Tantâ 1997, s. 33. Ayrıca bkz. Yıldırım, Mecelle’nin Küllî Kâideleri, s. 29.

7 Tirmizî, Fedâilü’l-Cihâd, 16, had. no: 1647. Ayrıca bkz. İbn Hacer, Fethu’l-bârî, I, 492.

Maîn, Ebû Hâtim, Ebû Zür’a, Nesaî ve İclî gibi cerh ve ta’dîl âlimleri bu kanaattedir.1 Ayrıca Zührî ile eş değerde hatta Medinelilere göre ondan daha üstün olduğu dahi ifade edilmiştir.2 İbn Hibbân da onu Kitâbu’s-sikât’ında zikretmiştir.3

Nevevî ve İbn Hacer de hadisin sıhhati üzerinde icmâ olduğu bilgisini nakletmişlerdir.4 Yine Nevevî’nin bildirdiğine göre, “Yahya b. Saîd el-Ensârî- Muhammed b. İbrahim et-Teymî- Alkame b. Vakkâs- Ömer b. Hattâb.” şeklindeki isnâd, hadis hafızlarına göre rivayetin Hz. Peygamber’den (a.s) sahîh olarak geldiği tek isnâddır.5 Hatta İbn Abdülber’in (ö. 463/1071) ifadesine göre hadisin bundan başka isnâdı da bulunmamaktadır.6 İbn Cerîr et-Taberî (ö. 310/922) ise farklı bir görüş olarak, bu mezkûr isnâdı nedeni ile bazı kimselerin hadisi ferd olarak gördüğünü dolayısıyla da merdûd olarak değerlendirdiklerini belirtmiştir.7 Ancak bu görüş doğru görünmemektedir. Nitekim yukarıda Rabî’ b. Habîb’in el-Câmiu’s-sahîh’inden nakledilen metnin İbn Abbâs’tan gelen farklı bir isnâdı olduğu görülmüştü.

İbn Hacer’in naklettiğine göre hadisin sadece mevzu bahis olan isnâd ile bilindiği hususunda hadis âlimleri arasında ihtilaf olmadığına Hattâbî de işaret etmiştir. Ancak İbn Hacer onun sözünün iki şartla doğru olduğunu belirttikten sonra şöyle demiştir: “Bu şartlardan ilki sıhhattir. Çünkü hadis, Dârekutnî, Ebû’l-Kâsım b. Mende ve diğer bazı âlimlerin zikretmiş olduğu illetli tarikler yoluyla gelmiştir. İkincisi ise siyâktır. Çünkü bu hadisle aynı anlamda ve mutlak niyetle ilgili çeşitli sahîh hadisler rivayet edilmiştir.”8 İbn Hacer daha sonra, sayılması zor daha birçok hadis olduğunu da belirterek bahsettiği bu sahîh hadislere örnekler vermiştir ki bunlar ileride müstakil olarak incelenecektir. Ayrıca, yapmış olduğu bu açıklamanın sonucunda İbn Hacer, Hz.

Ömer’den nakledilen rivayetin mütevatir olduğunu düşünenlerin bu düşüncesinin yanlış olduğunun anlaşıldığını, ancak bununla manevî tevatür kastediliyorsa bunun ihtimal dâhilinde olduğunu da belirtmiştir.9 Ancak mütevatir haberdeki, yalan üzerinde

1 İbn Hacer, Şihâbüddin Ahmed b. Ali b. Muhammed b. Ahmed el-Askalânî, Tehzîbu’t-Tehzîb, I-IV, Müessesetü’r-Risale, Beyrut 1995, IV, 360-361; a.mlf., Takrîbu’t-Tehzîb, I-II, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1415/1995, II, 303.

2 İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, IV, s. 360.

3 İbn Hibbân, Kitâbu’s-sikât, V, 521.

4 Nevevî, el-Minhâc, XIII, 50; İbn Hacer, Fethu’l-bârî, I, 492.

5 Nevevî, el-Minhâc, XIII, 50. Bu isnâd, son tarafında fazladan Kuteybe b. Saîd’in Abdulvehhâb’dan nakli olmak üzere Buhârî’nin Sahîh’indeki metnin de isnâdıdır.

6 İbn Abdülber, Ebû Amr Yûsuf b. Abdullah en-Nemerî, et-Temhîd limâ fî’l-Muvattai mine’l-meânî ve’l-esânîd, I-XXIV, thk. Mustafa b. Ahmed el-Ulvî, Muhammed Abdulkebîr el-Bekrî, Müessesetü’l-Kurtuba, Magrib 1387, XXI, 270.

7 Bkz. İbn Hacer, Fethu’l-bârî, I, 492.

8 İbn Hacer, Fethu’l-bârî, I, 492.

9 Bkz. İbn Hacer, Fethu’l-bârî, I, 492.

birleşmeleri âdeten mümkün olmayacak sayıdaki râvî tarafından nakledilme şartını manevî mütevatirde de arayan görüş1 açısından bakıldığında rivayetin ma’nen mütevatir olması muhtemel görünmemektedir. Çünkü rivayet görüldüğü kadarıyla en fazla iki sahâbîden nakledilmiştir. Fakat bir rivayetin birinci tabakada haber-i vâhid olup sonraki tabakalarda meşhûr olmasını, onun manevî mütevatir sayılabilmesi açısından sakıncalı bulmayan âlimler söz konusu hadisi ma’nen mütevatir saymışlardır.2 Ancak bu hadisin meşhûr olduğu görüşü de, ilk tabakada ferd olup Yahya b. Saîd’den sonra şöhrete ulaşması ve bu nedenle de meşhûrun tarifine uymaması nedeniyle itiraza uğramıştır.3 Fakat yukarıda da değinildiği üzere hadisin İbn Abbâs’tan gelen bir başka isnâdının daha bulunmasının bu itirazı temelsiz kıldığı da söylenebilir.

Yine hadisin, Yahya b. Saîd el-Ensârî’den sonra yayıldığı ve kendisinden, çoğunluğu hadiste imam olan iki yüzden fazla râvî tarafından rivayet edildiği de hadis hâfızları tarafından ifade edilmiştir.4 Tirmizî, Nesâî, Bezzâr, İbnü’s-Seken ve Hamza b.

Muhammed el-Kinânî gibi âlimler de bu görüşte olup bunlar, Yahyâ b. Saîd’in üzerindeki râvîlerin hadiste teferrüd ettiklerini de belirtmişledir.5 Hâfız Muhammed b.

Ali b. Saîd en-Nakkâş ise hadisi Yahyâ’dan rivayet edenlerin sayısının iki yüz elli olduğunu söylemiştir.6 Ebû’l-Kâsım b. Mende de bu râvîlerin isimlerini tek tek saymış ve sayıyı üç yüzün üzerine çıkarmıştır.7 Ebû Musa el-Medînî’nin, bazı şeyhlerinden naklen haber verdiği, hâfız Ebû İsmail el-Ensârî el-Herevî’nin zikrettiği sayı ise çok daha fazladır. Buna göre Herevî, hadisi Yahyâ’nın ashâbı olan yedi yüz kişiden yazdığını söylemiştir.8 İbn Hacer ise buraya kadar nakledilen bilgilerin sıhhatini uzak bulduğunu belirtmiş ve hadis ilmini öğrenmeye başladığı günden o güne kadar piyasada bulunan meşhur rivayetler ve yaygın olan cüzler içerisinde bu hadisin tariklerini araştırdığını ancak sayıyı yüze bile tamamlamayı başaramadığını ifade etmiştir.9 Buna binaen hadis imamları, yukarıda İbn Hacer’den de nakledildiği üzere, ulemâ ve halk

1 Koçyiğit, Talat, Hadîs Usûlü, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., Ankara 2013, s. 21.

2 Bkz. Subhî es-Sâlih, Ulûmu’l-hadîsi ve mustalahuhu, Dâru’l-İlmi li’l-Melâyîn, Beyrut 1984, s. 150.

3 Bkz. Suyûtî, Celaleddin Abdurrahman, Tedrîbü’r-râvî fî şerhi Takrîbi’n-Nevevî, Dâru İbn Hazm, Beyrut 1430/2009, s. 311.

4 Bkz. Nevevî, el-Minhâc, XIII, 50. Ayrıca bkz. Davudoğlu, Ahmet, Sahîh-i Müslim Tercüme ve Şerhi, Sönmez Neşriyat, İstanbul 1978, IX, 5311.

5 Bkz. İbn Hacer, Fethu’l-bârî, I, 492.

6 Bkz. İbn Hacer, Fethu’l-bârî, I, 492.

7 Bkz. İbn Hacer, Fethu’l-bârî, I, 492. Ayrıca bkz. Davudoğlu, Sahîh-i Müslim Tercüme ve Şerhi, IX, 5312.

8 Bkz. İbn Hacer, Fethu’l-bârî, I, 492. Ayrıca bkz. Davudoğlu, Sahîh-i Müslim Tercüme ve Şerhi, IX, 5312.

9 Bkz. İbn Hacer, Fethu’l-bârî, I, 492.

arasında yaygın olsa da başlangıcında tevâtür şartını kaybettiği için hadisin mütevâtir olmadığını belirtmişlerdir.1 Dolayısıyla hadis hakkında, şartlarını taşıması nedeni ile meşhûr veya yukarıda da kaydedildiği üzere bazı âlimlerin bakış açısıyla manevî mütevâtir olduğu değerlendirmesinde bulunulabilir. Hadis hakkında Süyûtî’nin değerlendirmesi de sahîh ve meşhûr olduğu yönündedir.2

Hattabî’nin talak mevzuuyla ilgili bir meselede delil olarak göstermiş olmasının, rivayetin hukukî boyutunu ortaya koyması açısından önemli olduğu da belirtilmelidir.

Buna göre bir kimse sarih veya kinâî lafızlardan herhangi biri ile eşini boşasa ve bu esnada talak sayılarından birini niyet etse, bir, iki veya üç olarak niyet etmiş olduğu bu sayı kadar talak gerçekleşmiş olur. Hattâbî ayrıca Şâfiî, Mâlik b. Enes, İshak b. Râhûye ve Ebû Ubeyd’in de bu görüşte olduğunu ifade etmiştir.3

2) Rabî’ b. Habîb’in el-Câmiu’s-sahîh’inde Abdullah b. Abbâs’tan, yukarıda konu ile ilgili ilk kaydedilen rivayetin sahîh olarak değerlendirilen isnâdı ile nakledilen merfû bir rivayet de şöyledir:

هلمع نم ريخ نمؤملا ةين

“Müminin niyeti amelinden hayırlıdır.”4

Bu rivayeti Taberânî de (ö. 360/971) el-Mu’cemu’l-kebîr’inde, Sehl b. Sa’d es-Sâidî’den yine merfû’ olarak nakletmiştir. Ancak buradaki metinde yukarıda kaydedilen metne ilave olarak şu cümle de mevcuttur: ىلع لمعي لكو هتين نمريخ قفانملا لمعو رون هبلق يف ران لامع نمؤملا لمع اذاف هتين “Münafığın ameli de niyetinden hayırlıdır. Herkes niyetine göre amel eder. Mümin bir amel işlediğinde kalbinde bir nur parıldar.”5

Kudâî de (ö. 454/1062) rivayeti, Nevvâs b. Sem’ân el-Kilâbî’den ve yine merfû olarak nakletmiştir. Burada da ilk kaydedilen metne ilave olarak, هلمع نم رش رجافلا ةينو

“Fâcirin niyeti de amelinden şerlidir.”6 cümlesi yer almaktadır.

Beyhakî’nin ifadesiyle bu hadis, niyetin kimi zaman diğer ibadetlerin kendisine muhtaç olduğu başlı başına bir ibadet olabileceği düşüncesini de temellendirmektedir.7

1 Bkz. Nevevî, el-Minhâc, XIII, 50. Ayrıca bkz. Davudoğlu, Sahîh-i Müslim Tercüme ve Şerhi, IX, 5311.

2 Bkz. Suyûtî, el-Eşbâh ve’n-nezâir, I, 15.

3 Bkz. Hattâbî, Meâlimu’s-sünen, III, 244.

4 Rabî’ b. Habîb, el-Câmiu’s-sahîh, s. 23, had. no: 1. Bu rivayet Suyûtî tarafından da kâidenin esası olarak gösterilmiştir. Bkz. Suyûtî, el-Eşbâh ve’n-nezâir, I, 15.

5 Taberânî, Ebû’l-Kâsım Süleyman b. Ahmed, el-Mu’cemu’l-kebîr, I-XX, thk. Hamdî b. Abdülmecîd Selefî, Mektebetü’l-Ulûm ve’l-Hikem, Musul 1404/1983, VI, 185, had. no: 5952. Ayrıca bkz. Suyûtî, el-Eşbâh ve’n-nezâir, I, 15.

6 Kudâî, Ebû Abdullah Muhammed b. Selâme b. Cafer, Müsnedü’ş-Şihâb, I-II, thk. Hamdî Abdülmecid Selefi, Müessesetü’r-Risale, Beyrut 1407/1986, I, 119, had. no: 148. Ayrıca bkz. Suyûtî, el-Eşbâh ve’n-nezâir, I, 15.

7 İbn Hacer, Fethu’l-bârî, I, 492; Suyûtî, el-Eşbâh ve’n-nezâir, I, 17; Mübârekfûrî, Tuhfetü’l-ahvezî, V, 286.

Yine bu yönde olmak üzere İbn Abdülber de hadisin, amelsiz niyetin niyetsiz amelden hayırlı olduğu anlamına geldiğini çünkü niyet olmadan amelin Allah katına yükselemeyeceğini oysa güzel niyetin amelsiz de faydalı olacağını belirtmiştir.1 Ancak görüldüğü kadarıyla bu yorumlar davranışların değerini belirleyen bir etken olarak niyet ve maksadı dünyevî/hukukî boyutundan çok uhrevî boyutu ile ele almaktadır.

3) Tayâlisî’nin Ebû Musa’dan (r.a) naklettiği bir rivayet de şöyledir:

لجرلا الله لوسر اي : لاق لاجر نأ : لاق ؟ الله ليبس يف نمف منغملل لتاقيو ركذلل لتاقيو هناكم ىريل لتاقي

الله ليبس يف وهف ايلعلا يه الله ةملك نوكتل لتاق نم

“Bir adam Hz. Peygamber’e (a.s), ‘Yâ Rasûlallah! Bir kimse yiğitlikteki derecesi görülsün diye savaşır, bir diğeri insanlar arasında adının söylenip övülmesi için savaşır, bir diğeri de ganimet malı için savaşır. Şu hâlde Allah yolunda olan kimdir?’ diye sordu. Hz. Peygamber (a.s) cevaben, ‘Her kim Allah’ın kelimesi en yüksek olsun diye savaşırsa o Allah yolundadır.’ buyurdu.”2

Bu rivayetin Ahmed b. Hanbel’in Müsned’indeki metninin isnâdı hakkında Şuayb el-Arnaût Buhârî ve Müslim’in şartlarına göre sahîh olduğu değerlendirmesinde bulunmuştur.3

Rivayet, ilk kaydedilen rivayette olduğu gibi niyet ve maksadın uhrevî ecir ve mükâfat açısından önemi ile ilgilidir. Nitekim İbn Hacer de, “Bu hadis, ‘Ameller niyetlere göredir.’ hadisinin şâhididir.”4 demek suretiyle aralarında bulunan anlam benzerliğine temas etmiştir. Görüldüğü üzere burada Hz. Peygamber (a.s), cihâdın doğru bir niyetle yapılmasına yönlendirmekte ve Allah’ın kelimesini yüceltmenin, cihad esnasında arzu edilmesi gereken en üstün gaye olduğunu ve amellerin her türlü riya ve cahiliye taassubu şaibesinden arınmış olması gerektiğini beyan etmektedir.5 Ancak bazı âlimlerin bu hususta farklı görüşleri olduğu da ifade edilmelidir. Örneğin aslî maksat

1 İbn Abdülber, Ebû Amr Yûsuf b. Abdullah en-Nemerî, el-İstizkâr, I-VIII, thk. Sâlim Muhammed Atâ, Muhammed Ali Muavvad, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1421/2000, II, 81; a.mlf., et-Temhîd, XII, 265. Ayrıca bkz. Zürkânî, Muhammed b. Abdülbâkî b. Yûsuf, Şerhu’z-Zürkânî alâ Muvattai’l-İmâmi Mâlik, I-IV, Dâru'l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1411, I, 345.

1 İbn Abdülber, Ebû Amr Yûsuf b. Abdullah en-Nemerî, el-İstizkâr, I-VIII, thk. Sâlim Muhammed Atâ, Muhammed Ali Muavvad, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1421/2000, II, 81; a.mlf., et-Temhîd, XII, 265. Ayrıca bkz. Zürkânî, Muhammed b. Abdülbâkî b. Yûsuf, Şerhu’z-Zürkânî alâ Muvattai’l-İmâmi Mâlik, I-IV, Dâru'l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1411, I, 345.