• Sonuç bulunamadı

2.4. Bitmeyen Asker Karizmasının Sol Karizma ile SavaĢı

2.4.1. Yükselen Sol Karizması Konjonktüründe Türkiye

2.4.2.12 Mart 1971

12 Mart 1971‟de Genelkurmay BaĢkanı BaĢbakana, Silahlı kuvvetlerin ültimatomu niteliğinde bir muhtıra verdi. Muhtıra, anarĢiyi sona erdirebilecek ve reformları Atatürkçü bir görüĢle uygulayacak güçlü ve inandırıcı bir hükümetin kurulmasını istiyordu. Bu talepler karĢılanmadığı takdirde ordu “anayasal görevini yerine getirecek” ve iktidara el koyacaktı (Zürcher, 2009: 373). “12 Mart, demokratik geliĢmeyi engelleyen bir darbedir. BaĢlangıçta sözü çok edilen reformlar hiçbir Ģekilde gerçekleĢtirilememiĢtir. Bunların yaĢama geçirilmesini isteyenler de kısa sürede tasfiye edilmiĢlerdir (Çavdar, 2008: 207).

12 Mart 1971‟de muhtıra yoluyla gerçekleĢtirilen müdahale ikili bir anlama sahipti. Bu muhtıra hem ordunun kendi içindeki bir kırılmaya hem de orduyla aydınlar arasındaki tarihsel kopuĢa iĢaret ediyordu. 12 Mart muhtırası, ordu üst kademelerinin alt kademelerden gelen bir darbeye karĢı müdahalesidir. Bu, bir çırpıda ortaya çıkmamıĢ, 1961 yılında yapılan seçimlerden sonra iktidarın sivillere devredilmesini izleyen süreçte kendisini gösteren sayısız cuntanın kurulması ve darbe giriĢimiyle beslenmiĢ bir süreçtir. Darbenin asıl hedefi, ordu üst kademesinin görüĢleriyle aynı görüĢleri savunan hükümet değildi. Buna mukabil, darbe eylemi baĢbakan Süleyman Demirel‟in aynı gün istifasıyla tamamlanmıĢtır.

12 Mart darbesi o tarihte Sol Kemalizm olarak geliĢen ve genel anlamda sosyalist görüĢlerden beslenen sol açılımın tüketilmesi ve ordunun 27 Mayıs‟la birlikte attığı bir adımın geri çekilmesiydi. Dönemin en dramatik geliĢmesi ise iki düzeyde yaĢanmıĢtır. Bunların ilki, ordunun kendi denetiminde hazırlanan 27 Mayıs anayasasını radikal biçimde değiĢtirmesidir. (Nitekim bu anayasanın değiĢtirilmesiyle sözde fazla özgürlükçü olan anayasanın tekeli kırılmıĢ oluyordu.) Bu değiĢiklik esnasında kendisini destekleyen kuvvet, zamanında o anayasaya karĢı çıkan eski DP, yeni AP kadrolarıdır. Bu, ordunun o tarihten sonraki ittifak odağını

belirlemesi açısından önemlidir. Ordu, ideolojik olarak merkezi ve çok uzun bir tarih boyunca sürdürdüğü anlayıĢı artık terk etmiĢ, çok muhafazakâr bir tutum içine girmiĢtir. Ġkincisi, merkez-çevre etkileĢimini göstermesi açısından da ilginç baĢka bir geliĢme CHP‟nin tepkisidir. 1971‟de 12 Mart günü kuvvet komutanlarının muhtırasıyla gerçekleĢtirilen yarı askeri darbe Merkez‟in bir kez daha iktidarı ele geçirme atılımıdır (Kahraman, 2010: 218-220). Bu darbe aydın-ordu-resmi ideoloji bağlarının ilelebet koptuğunun en açık göstergesi olmuĢtur.

12 Mart muhtırası her kesim için farklı anlam ifade etmekteydi. Sağ ya da sol kesim ya da adına ne dersek diyelim her kitlede farklı yankı etmiĢtir. Aynı zamanda darbeye hazırlanan ordu içerisinde de farklılıklar yaratmıĢtı. Liberal basın, bunu Demirel karĢıtı bir önlem olarak gördü ve bu nedenle selamladı. Hangi silahlı kuvvetler hizbinin kontrolü ele geçirdiğini hiç kimse hemen fark edemedi. Aydınlar, Demirel‟e düĢman ve 1961 Anayasasındaki reformların gerçekleĢtirilmesine bağlı radikal-reformist hizip olduğunu sandılar (Ahmad, 2010: 353).

Günümüzde sol cenah, bu muhtırayı Türkiye‟de sosyalist-sol hareketlerin güç kazanması nedeniyle kapitalist sınıfın çıkarlarını korumak amacından hareket eden bazı üst düzey komutanların yönetimi fiilen ele geçirmesine yönelik bir hareket olarak görme eğilimindedir. Bu yaklaĢıma göre ordu içinde pek çok alt rütbeli subay sol hareket içerisinde yer almakta ya da en azından sol düĢünüĢe sempati duymaktadır. Ordu komuta kademesi, muhtırayı her ne kadar merkez sağ bir iktidara yöneltse de asıl hedef soldur (BeriĢ, 2009: 440). Ayrıca belirtmek gerekir ki diğer darbelerden farklı olarak; 12 Mart‟ta ordu kendi içerisinde ciddi anlamda bir hizipleĢme yaĢamıĢtır ve parlamento kapatılmamıĢtır.

Halkın toplumsal ve siyasal istekleri göz ardı edilerek yapılan her giriĢim gibi bu darbe de aksi yönde seyretmiĢtir. Ülke ve kurucu partisi daha da sola kaymıĢ; “ortanın solu” kavramını geliĢtirmiĢ, ulaĢamadığı kesimlere dahi ulaĢmaya baĢlamıĢtır. Kendisini sol bir parti olarak tanımlamaya baĢlayan CHP, tek parti döneminden sonra ilk kez oy çoğunluğunu kazanmayı baĢarmıĢtır.

Sol‟un yükseliĢinin önüne geçilmek için yapılmıĢ olsa da bu darbeyle birlikte gelecek nesillere karizma sağlayacak üç lider idam edilmiĢtir. Bu idamın haklılığı ya

da haksızlığının sorgulanması gereken yer elbette burası değildir. Ancak gözden kaçırılmaması gereken çok önemli bir nokta vardır ki: Bu darbe de tıpkı Menderes gibi bu üç gence tükenmez bir karizmanın kapılarını açmıĢtır. Karizma atfedenler üzerinde büyük bir tepkiye neden olmuĢ, bu tepki büyük bir desteği getirmiĢtir. Bu durum bugün bile halen bu kitlelere merkezi güç kaynağı sağlayıp, muhtaç olduğu karizmayı devam ettirmektedir.

Son olarak M.Belge‟ye göre, “Seksen öncesinde politik partilerin baĢkanları gelecekten söz ediyordu. “Ak Türkiye”, “Kara Türkiye”, “YeĢil Türkiye”, “Kızıl Türkiye” çeĢitli kiĢiler ve kuruluĢlar tarafından anlatıldı. Kimlik arayan bir toplumun bu kimliği gelecek için düĢündükleriyle bir arada yoğurması doğaldır. Ama özellikle yetmiĢ-seksen arasında bütün politik odaklar kendilerini gösterme ve fiilen tanıtma imkanı buldular, bunları bizzat iktidara gelerek veya iktidarı paylaĢarak ne yapmak, insanlara nasıl bir kader çizmek istediklerinin somut örneklerini verdiler. Toplum, sonuçsuz bir mücadeleye girdi ve her Ģey yıprandı. 12 Mart‟ın baĢaramadığını, sonraki süreç baĢaracaktı” (Belge, 1993: 196-197). Bir silsile halinde cereyan edip 27 Mayıs‟la baĢlayıp 12 Mart ile güç kazanan gelenek, 12 Eylül‟le sokaklara hakim olup 28 ġubat ile de zihinlerde sürecekti.