• Sonuç bulunamadı

Resmi ideolojinin ötekileĢtirmeler ve “belli bir zümre zihniyeti” etrafında

örgütlendiği toplumlarda tam anlamıyla demokrasiden söz etmek imkânsızdır. Belli bir vesayet sistemi vardır ve bu sistemin dıĢında bıraktığı herkese vatana ihanet edebilir gözüyle bakılır. Bu sistemi kuranlar, sürdürenler kendilerini ülkenin yegâne

bekçileri olarak görürler. Bu nedenledir ki “Bu ülkeye Komünizm gelecekse, onu da biz getiririz” anlayıĢı zaman zaman ortaya çıkar. Ardında üç darbe bırakmıĢ bu nedenle gerekli siyasi birliğin oluĢturulmamasında yaĢanacakları bilen, bu siyasi havada büyüyüp olgunlaĢmıĢ ve halkın oylarıyla seçilmiĢ siyasetçilerimiz, bulundukları konumun hakkını, temsil ettikleri misyonu yerine getirememiĢlerdir. 12 Eylül‟den gelen tanıdık simaların her önemli dönemeçte dik ve sağlam bir tavır sergileyememesi RP‟ye olan desteği artırdı çünkü Ģimdiye kadar RP‟nin birkaç Ģehirdeki belediyeciliği dıĢında yönetim esaslarına dair bir tecrübe yaĢanmamıĢtı. Ülkenin en tepesindekilerin dahi aydınlatıl(a)mayan olayların yalnızca bir noktasına kadar ilerleyebildiği ancak sonrasının boylarını aĢtığı düĢüncesi halkta yöneticilere ve hukuka olan güveni bitirecek noktaya getirdi. ġimdiye kadar çeĢitli sebeplerle engellendiklerini, mağdur edildiklerini iddia eden ve birçok noktada bu iddiayı doğrulayacak sebepleri olan RP‟liler ciddi bir destek toplamıĢlardı. Ancak halk üzerinde bu Ģüpheler tamamen giderilmemiĢ olacak ki halk, DP‟nin illegal yollarla alaĢağı edildiği günden bu sürece kadar tek baĢına iktidarı teslim edecek kadar hiçbir partiye güven duymamıĢtır (bazı seçimler hariç)5 ve bu seçimlerde de bu durumu devam ettirmiĢtir.

Temsil ettikleri halkın sosyal ve siyasal dokusunu incelemeden, etnik ve dinsel ayrımlaĢtırmalara sebebiyet veren, kitlelerin arzu ve isteklerini yok sayan, ülkenin sürekliliği ve çıkar kaygısını taĢımadan; yalnızca siyasetçilerin kiĢisel hayatları, geçmiĢi, ideolojik örgütlenmesi etrafında konuĢlanan siyasetin sonuçlarının bu durumdan farklı olacağı beklenemez. Nitekim oylarını artıran partinin adının Ģimdiye kadar gelen partilerden farklı olması da (bu temellerde yükselmedikçe) bu anlayıĢı tersyüz etmeye yetmeyecektir. Ancak bu durumu değiĢtirmek istemiĢ olsa bile RP‟nin tek baĢına bu durumu değiĢtiremeyeceği de bilinen bir gerçektir.

GelenekselleĢmiĢ üstü kapaklı oyunlar, suikastler, gözaltında meçhule giden insanlarla öbeklenen siyasi ve toplumsal yaĢamımız iktidar değiĢse de ne yazık ki değiĢmiyordu. Nitekim bu dönemde Türkiye‟nin en saygın ve en zengin ailelerinden birisi olan Sabancı Ailesine suikast düzenlenmiĢti. Sabancı Ailesi, Türkiye‟nin

5 DP geleneğinin mirasçıları AP, 65 ve 69 seçimlerinde tek başına iktidar olmuştur. Aynı şekilde DP

geleneğinin yakın dönem temsilcilerinden ANAP da 12 Eylül sonrası iktidar olmuştur. Ayrıca merkez sağ gelenekteki bölünme 1970 ve 1990’larda herhangi bir sağ partinin tek başına iktidara gelmesini engellemiştir.

geliĢimi ve dönüĢümü için gerekli olan bütün engellerin aĢılması için uğraĢ veriyordu. Nitekim aile suikastin hazırlandığı süreçte de Kürt meselesi ile ilgili bir metin üzerinde çalıĢma yaptırıyordu. Suikastte asıl hedef Sakıp Sabancı idi. Ersin Kalkan bir röportajında, “Çünkü sermaye sınıfı kontrolden çıkmaya baĢlamıĢtı o dönemde. Kürtler ile Türklerin arasında süren bu anlamsız savaĢı çözmek için bir demokratikleĢme paketi hazırlamıĢlardı. TÜSĠAD, Prof. Doğu Ergil‟in baĢkanlığında bir heyete demokratikleĢme paketi hazırlatmıĢtı. TÜSĠAD‟ın yönetiminde o dönemde Sabancı ailesi vardı. DemokratikleĢme paketi olmayacak Ģeyler söylüyordu. Asker vesayetine doğrudan değinmese bile, demokratikleĢme sürecinin doğrudan meclisin iradesiyle ve meclis dıĢı güçlerin tasfiyesiyle mümkün olabileceğini ve onların kontrol edilmesiyle mümkün olabileceğini söyleyen, bugün aslında “açılım” adı verilen pakete de öncülük eden bir metindi” demiĢtir (Birand ve Yıldız, 2012: 133). Ancak kardeĢi Özdemir Sabancı suikaste uğramıĢtır.

Sağda ve soldaki bölünmüĢlük, parçalanmıĢlık Refah Partisi‟nin oylarını artırdığı bu 1995 seçimlerinde gayet net Ģekilde ortaya çıkmıĢtır. Dahası siyasetin merkezi diye ifade edilen ana kitlede bir parçalanma ve erozyon durumu gözlenmekte olup oyların partiler arasında fazla büyük bir fark olmadan dağıldığı görülmektedir. Önceki seçimlerde olduğu gibi (koalisyon hükümetleri daha önceki yıllarda görülmüĢ olsa da) hiçbir parti salt çoğunluğu elde edemediğinden tek baĢına hükümet kurabilecek konuma gelememiĢtir (Dursun, 2002: 399). Bu nedenle birbirine yakın oy oranlarına sahip partiler koalisyon arayıĢına girdi. Laik kesimin ve askerin üzerinde RP‟nin iktidara gelmesinin baskısı vardı. Bu yüzden askerin de baskısıyla zoraki ANAYOL koalisyonu kuruldu. (Ancak bu koalisyonun uzun soluklu olmayacağı, baĢkanlarının Ģimdiye kadar ki birbirleri üzerinden yürüttükleri siyasetten belliydi) “1995 seçimleri sonunda kurulan ANAYOL hükümeti Tansu Çiller‟in yolsuzluklarıyla ilgili tartıĢma nedeniyle 6 Haziran 1996‟da sona ermiĢtir. ANAP‟ın örtülü ödenekle ilgili olarak Tansu Çiller hakkında verdiği soruĢturma önergesine RP karĢı oy verince, Çiller soruĢturmadan kurtulmuĢ ve Erbakan‟ın kuracağı hükümete katılmaya karar vermiĢtir. Kısa bir süre önce Çiller “Ġslamcılar” ile asla iĢbirliği yapmayacağını bütün kamuoyuna beyan etmiĢti. Pazarlıklar RP liderlerine olan güveni sarsmıĢtı. Bu durum DYP‟yi yaraladığı gibi RP‟ye de gölge düĢürmüĢtü” (Karpat, 2012: 236). Muhalefetteki hak, hukuk, adalet vaatlerinden

vazgeçen RP, iktidar olmanın diyetini Çiller‟i aklayarak ödedi. “Yalı çetesi ve ahlaksız” olarak suçladıkları Çiller‟i “sütten çıkmıĢ ak kaĢık” olarak niteleyen RP yönetimi, soruĢturma komisyonlarına “sorun çıkartmayacak milletvekillerini” atadılar (Aksoy, 2000: 171). Ve RP, bu oyunuyla ANAYOL‟u yıktı. Yıkılan boĢlukları varlığıyla doldurmaya alıĢan RP, görünürde bu iĢten karlı çıktı ve DYP ile REFAH-YOL Hükümetini kurdu. Ancak bu kazanım kısa sürecekti.