• Sonuç bulunamadı

Refah Partisinin yükselen oy oranını ne Erbakan‟ın “kayıp altınları” ne de Bosna‟ya toplanan paraların parti bünyesinde iĢletildiği iddiaları azaltabildi. Ġktidardaki DYP-CHP koalisyonu (SHP ile CHP, CHP bünyesinde birleĢti. Ayrıca CHP liderliğine Deniz Baykal geldi. Ancak ilerde belirteceğimiz Gazi Mahallesi olaylarından sorumlular üzerinde uzlaĢılamaması bu koalisyonun baĢkanlarının yollarını bir süre sonra ayıracaktı) artan terör olaylarını engellemekte yetersiz kaldı. 24 Mayıs 1993‟te ġemdin Sakık baĢkanlığında bir grup, Bingöl‟de 33 askeri katletti. Bu olayın ardından Kuzey Irak‟a Çelik-1 Harekâtı sınır ötesi operasyonu düzenlendi (20 Mart 1995). BaĢbakan Çiller askere tam destek ve sınırsız yetki verdi. Ancak bu sınırsız yetki orada yaĢayan halk ile asker arasında var olan kutuplaĢmaları daha da derinleĢtirmiĢ ve bölge halkı arasında askerden sorumlu olan devlete olan itimadı zedeleyip, nefreti artırmıĢtır. Ve PKK‟nın bir terör örgütü olduğu anlayıĢının o çevrelerce ortadan kaldırılmasına zemin hazırlamıĢtır.

Bu dönemde “En dramatik geliĢmelerden biri, köy koruculuğu sisteminin kurulması oldu. Bu, Kürt‟ü Kürt‟e kırdırmaktı. Devletten yana olan Kürt aĢiretlerinden korucular oluĢturuldu. Devletin silahlandırdığı, parasını verdiği birer milis gücüydüler. PKK nasıl katliamlarla “Ya bizdensin ya devletten” diyorsa, devlet de halkı “örgüt ya da devlet yanlısı” olarak fiĢlemeye baĢlamıĢtı” (Birand ve Yıldız, 2012: 75). Ne yazık ki bu yapılanmalar halk arasındaki uçurumları derinleĢtiriyor, kitlelere önündeki yıllara sirayet edecek bir nefret aĢılıyordu.

Bu dönemler Kürt meselesinde aĢırı hassaslaĢmanın olduğu, en küçük bir tahammülkarlığın gösterilmediği, etnik yapısı gözetilmeksizin sabit düĢüncenin

dıĢında düĢünmeye, görüĢ bildirmeye çalıĢan herkesin PKK sempatizanı, terörist gözüyle bakıldığı dönemlerdi. Halk taraf seçmek zorunda bırakılmıĢtı. Devletin bütün kollarındaki tek vücut olma hali, dıĢarıdan gelen bütün destekleri de savmıĢ; muhalif hiçbir düĢünceye yer vermemiĢti. Nitekim o dönemde Kürt milletvekillerine kapatılan siyaset yolunu protesto etmek ve DEP‟li milletvekillerinin serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla Avrupa Parlamentosu(AP) YeĢiller Grubu Sözcüsü Parlamenter Claudia Roth‟un sözleri dönemin Devlet Bakanı Ayvaz Gökdemir tarafından çok sert Ģekilde karĢılandı. A.Gökdemir “Avrupa‟dan gelen bilmem ne temsilcileri fahiĢelerin hatırı için biz bu hainleri serbest bırakmayız!” demiĢtir (Aktaran: Birand ve Yıldız, 2012: 105). Bu örnek tarihinden beri var olan etnik ve siyasi mozaiğin ne denli beton haline getirildiğinin en açık göstergelerinden biri olmuĢtu.

Bu dönemdeki terör olayları sadece Kürt Milliyetçiliği kaynaklı değildi. Ġdeolojik yapılanma sürecinde halkın hepsini kapsayamayan toplumlarda görüldüğü üzere bazı kesimler ötekileĢtirilmiĢ, “üvey evlat” muamelesi görmüĢlerdi. Bu kesimlerden birisi ise; Alevilerdi. Madımak Olayının etkisi geçmeden, üzerindeki belirsizlikler kaldırılmadan bu defa da çoğunlukla Alevi vatandaĢlarımızın yaĢadığı Gazi Mahallesi olayları patlak verdi. Günümüzden o dönemlere baktığımızda yaĢanan her olayın birbirini tamamlayan bir denklem olduğunu görebiliyoruz ancak ne yazık ki o dönemlerde bunu görmek pek mümkün değildi. Ve elbette 28 ġubat‟a çanak tutan medyanın bu olayları çarpıtarak göstermesi de olayların büyümesine büyük katkı sağlamıĢtı.

Son olarak bu yıllara büyük etki eden ve hatta günümüzde yeniden örgütlenmeye baĢlayan Cumartesi Anneleri‟ni belirtmek gerekmektedir. Cumartesi Anneleri, gözaltında kaybolan ne ölüsüne ne de dirisine ulaĢabildikleri çocuklarının akıbetini merak eden ve bu uğurda örgütlenen annelerden oluĢuyordu. 1995 yılından itibaren eylemlerine baĢlayan bu grup, her cumartesi saat 12.00‟de Galatasaray Meydanında toplanmanın çok fazla ötesini baĢardılar. O dönemin aydınlatılamayan siyasi cinayetlerinin gölgesinde bir sivil uyanıĢı doğurdular. “Devlet Baba”nın kucaklayıcılığına teslim olup sorgusuz sualsiz kabulleniĢler sorgulanmaya baĢladı. Devletin bekası için canlarını feda eden insanlar, bu bekanın gerekliliği için kendi “fedakârlıklarının en azından fedakârlık için canlarını vermenin” o kadar da gerekli

olmadığının farkına vardılar. Bu nedenle Cumartesi Anneleri, sadece belli saatte bir meydanda oturmanın çok ötesini baĢardı.

Mevcut iktidarın yaĢanan bu olayların önüne geçmeye çalıĢmak, olayların arkasından gitmek için mücadele etmek bir yana; koalisyon ortaklarının anlaĢamaması ve bu olayların yaĢanmaması için gerekli siyasi kararlığının sağlanamaması sivil iktidarda boĢluğa neden olmuĢtur. Sivil iktidardaki siyasi boĢluğun ya asker ya da böylesi aydınlatıl(a)mayan olaylarla doldurulacağının siyasilerin (ardında üç darbe bırakmıĢ bir toplumun liderlerinin) farkına var(a)maması iktidara pahalıya mal olmuĢtur. Sesini ve tepkisini Ģimdiye kadar sandık baĢında en iyi Ģekilde gösteren halk, 21 Aralık 1995 günü Refah Partisini % 21‟in üzerinde oy oranına yükselterek yeniden “ben de varım!” demiĢtir.

Yolsuzlukların, terörün, etnik ve din ayrımcılığının, ekonomik krizin, siyasi otoritesizliğin gölgesinde var olma mücadelesini daha önce denenmemiĢ bir parti olan Refah Partisi kazanmıĢtır. Bu kazanımda kuĢkusuz Ankara BüyükĢehir Belediye BaĢkanı Gökçek ve Ġstanbul BüyükĢehir Belediye BaĢkanı Erdoğan‟ın katkıları büyüktür. Belediyecilikte gösterdikleri baĢarılar Refah Partisi‟nin oylarını artırmasında oldukça etkili olmuĢtur. Ancak RP‟nin bu mücadelenin mağlubu ya da galibi olduğunu söylemek için partiyi bekleyen ciddi sınavlara bakmak gerekmektedir. Var olması ve kitle partisi olduğunu belli etmesi için verilen Ģansı RP‟nin ne kadar iyi ne kadar kötü kullandığını görmek için 28 ġubat sürecindeki tavrına bakmak yeterli olacaktır.