• Sonuç bulunamadı

Ekonomide alınan ciddi kararların etkisiyle birlikte toplumda da Milliyetçilik,

Turancılık gibi sesler yükselmeye baĢlamıĢtı. O dönemde Avrupa‟daki savaĢ yeni yeni bitmeye baĢlamıĢ ve Sovyetler “Türk-Sovyet Dostluk ve tarafsızlık” antlaĢmasını feshetmiĢti. Bu feshedilmenin etkisiyle Turancılar üzerindeki baskı ve yargılamaların Ģiddeti artırılsa da, Sovyetler yatıĢtırılamamıĢtı. Bunun üzerine Türkiye, Batıyla olan iliĢkilerini daha sıcak hale getirmeye baĢladı. Çünkü müttefiksizken savunmasız ve destekçisiz de olacaktı. Ayrıca Avrupa‟daki savaĢı demokrasi anlayıĢı kazanmıĢtı bu nedenle demokrasinin temelleri atılmak zorundaydı. Ve 24 ġubat 1945‟te Türkiye‟nin BM beyannamesini imzalaması da çok partili hayata geçiĢ sürecini hızlandırdı. Ancak çok partili hayata geçiĢte tek sebep olarak sadece bu dıĢ baskıları göstermek elbette büyük bir haksızlık olacaktır.

Bütün bu dıĢarıdan alınan tepkiler yaĢanırken parti kendi içinde tam anlamıyla kaynamaya baĢlamıĢtı. “Asıl kırılma Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu görüĢülürken ortaya çıktı. Tasarının 17. ve 21. Maddeleri tartıĢılırken Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan ve Emin Sazak sert eleĢtiriler dile getirdiler. Bu yasanın görüĢüldüğü günlerde Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuad Köprülü ve Refik Koraltan, CHP Grubu‟na “Dörtlü Takrir” adlı bir önerge verdiler” (Aykol, 2011: 77). Ġlk muhalif ses Celal Bayar‟dan gelmiĢti. Nitekim Bayar ve Ġnönü hiçbir zaman tam anlamıyla aynı sahnede duramamıĢlardı. Hükümetin baskıcı politikalarının ciddi bir muhalifi olmuĢtu Bayar. Ġktidar bu Ģartlar altında daha fazla muhalif sesleri susturamazdı. Hem Batıyla olan iliĢkilerini geliĢtirmek için hem de ülkedeki kötü gidiĢata bir dur demek için Ġnönü 19 Mayıs 1945‟te demokrasiye geçiĢ sözü verdi. “7 Haziran 1945 günü Halk Partisi Meclis Grubu‟na “dörtlü” önergenin verilmesiyle muhalefet daha belirli bir Ģekil almaya baĢladı. Bu önergeyi imzalayanlar; eski BaĢbakan Celal Bayar ile Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan‟dı. Önerge sahipleri, artık savaĢ bittiğine ve köylüler ile aydınlar demokrasiye hazır hale geldiğine göre, Millet Meclisi‟nin hükümeti fiilen kontrol etmesini, kiĢiye anayasada yazılı olan hak ve hürriyetlerinin tanınmasını ve birden fazla partiye dayanan siyasi faaliyetlerin geliĢmesine izin verilmesini teklif ediyorlardı” (Karpat, 2010b: 233). Bu önergenin sunulması ve reddedilmesi Türk Siyasi hayatında yepyeni baĢlangıçlara neden olacak Demokrat Partinin temellerini atacaktı.

Demokrat Parti, resmi ideolojiyle bütünleĢmiĢ ve belirli bir kesimin partisi olan CHP‟nin aksine daha çok halktan gelen, bütün halkın partisi olmuĢtur. “DP bir sınıfa değil, sınıflar koalisyonuna dayanmıĢ ve halk kavramını “patronla-iĢçiyi” ve “ağayla- çobanı” kapsamıĢ bir partidir” (Timur, 2003: 39). Bu özelliğiyle bir kitle partisi olma özelliği taĢımıĢtır. Demokrat Parti, daha çok köyden gelen zengin kesim ya da taĢranın daha elit kesimi diyebileceğimiz bir kesim tarafından kurulmuĢtur. Bu kesim resmi ideolojinin dayattığı din, kültür ve siyaset çeliĢkisi arasında yetiĢmiĢ ve bu sisteme içten içe bir karĢıtlık beslemiĢtir. Nitekim çok partili hayata geçilmesinin ardından bu karĢıtlık gün yüzüne çıkmıĢ, Demokrat Parti‟nin gerek siyasi sahnede gerekse halk tabanında büyük bir destek almasına neden olmuĢtur.

DP‟nin Türkiye‟ye getirdiği en büyük katkı, demokrasinin iki temel ilkesinin kabul ettirilmesidir. Bunlardan bir tanesi, muhalefettir. Ġkincisi, genel oy ilkesidir: dört yılda bir seçim yapılması, seçime dileyen partilerin katılması, oyların gizli verilip açık sayılması (Kahraman, 2009: 9). DP‟nin kurulup tam anlamıyla muhalefet olgusunun yerleĢmesinin ardından partililer halkın bunalıp benimsemekte direndiği ne varsa kendi lehlerine kullanmayı baĢarmıĢtır. Bu duruma bir de CHP‟nin hile yaparak kazandığı 1946 seçimleri eklenince siyaset hayatındaki toplumsal kabullenmesi çok daha hızlı olmuĢtur. Demokrat Parti, halkın beklenti ve isteklerini çok iyi okumayı baĢarmıĢtır. Uzun yıllar süren tek parti iktidarının verdiği bıkkınlığın etkisiyle halk, iktidara olan muhalefetini DP‟yi destekleyerek göstermiĢtir. Din-kültür-siyaset çeliĢkisi içindeki halk, DP‟nin varlığıyla günlük hayatın siyasetinden dıĢlanan dinin yeniden pratik olarak varoluĢuna tanık olmuĢ ve “dindar” kılıfına bürünmüĢtür. Ġdeolojinin kontrolünde halka parça parça verilen din meyvesi artık halkın kontrolüne geçmiĢtir.

Ġlk olarak büyük kitlelerin tepkisini çeken Türkçe Ezan kanunu değiĢimi için verilen teklifler doğrultusunda çalıĢmalar baĢlatılmıĢtır. “Tekliflerde Türkçe ezan uygulamasının yanlıĢ olduğu belirtilmekte ve bu yasağın din ve vicdan özgürlüğüne bir baskı olduğu vurgulanmakta, daha sonra da Müslüman Türklere sebepsiz yere manevi huzursuzluk veren böyle bir yasağın demokrasiyle yönetilen bir devlet düzeni içinde yer alabilmesinin imkânsız olduğu söylenmektedir” (Armağan, 2010: 32-33). Yapılan kanun değiĢikliği ile yıllar sonra darbeci kesimin kendisine darbenin baĢlangıcı olduğu gerekçesiyle meĢruluk kazandırmaya çalıĢtığı bu kanun, kitleler üzerinde DP‟ye karĢı büyük sempati kazandırmıĢtır. ÇalıĢmaların sonucunda ezan orijinal haline çevrilmiĢtir. Ülkede bitme noktasına gelen tarımsal faaliyetlerin dıĢ kredilerin desteğiyle de olsa yeniden faaliyete geçirilmesi (bu nedenledir ki partinin en büyük destekçisi köylüler olmuĢtur), ekonomi de daha liberal bir politika izlenmesi ve NATO‟ya üyelik gibi politikaların etkisiyle DP; yeni kurulmuĢ hatta politik örgütlenmesini henüz tam anlamıyla oturtamamıĢ bir partinin hayal edemeyeceği kadar yüksek konumlara yerleĢmiĢtir. Ancak iktidarının en baĢından beri varlığından rahatsız olan belirli bir kesim, Demokrat Partinin ve karizmatik lideri Menderes‟in en ufak bir otorite boĢluğunu bile kendi lehine değerlendirmesini bilmiĢtir. Bunlara bir de iktidarının son dönemlerinde parti siyasetinin özünü

oluĢturan “demokrasi” kavramının sadece sözde kalması ve uzun yıllar dile getirilmeyen “din” kavramı üzerinden yapılan siyasetin yeniden baĢlaması, ekonomik sıkıntılar, CHP‟nin iktidarı kaybetmesinde büyük rol oynayan otoriter tutumunu DP‟nin de benimsemesi, muhalif seslerin susturulmaya baĢlanması gibi durumlar eklenince partinin gücünü kaybetmesini Menderes‟in karizması bile engelleyememiĢtir. Nitekim daha sonra Menderes‟in karizması da bir rutinleĢme sürecine girmiĢ ancak idamından sonra, hiçbir zaman bitip tükenmeyecek etrafında Ģekillenecek bir geleneğin merkezi karizması haline gelecektir.