• Sonuç bulunamadı

1. KÖY, KÖYLÜ/LÜK VE KÜÇÜK ÜRETİCİLİK:

2.1. Teorik Çerçeve

2.1.1. Marksist Yaklaşımlar

Köylülüğe ve küçük üreticiliğe ilişkin yaklaşımlardan en etkilisini kuşkusuz ki Marksist yaklaşım oluşturmaktadır. Günümüzde bile küçük üreticiliği anlamada başvurulan teorilerden birisini oluşturan bu yaklaşım, uzun yıllar birçok araştırmaya kaynaklık etmiştir. Marx’ın Kapital isimli eserinde açıkladığı fikirler, köylülüğün ve

küçük üreticiliğin teorik bir zemine oturmasında önemli bir aşamayı oluşturmaktadır. Marksist yaklaşımları sadece Marx ile sınırlandırmak ise hatalı olacaktır. Çünkü Marx ile birlikte Lenin, Kautsky gibi düşünürler Marx’ın temelde ele aldığı fikirleri geliştirerek bu teorik çerçeveyi zenginleştirmişlerdir. Yine Chayanov, Polanyi, Bernstein ve daha birçok teorisyende bu akımda yer almışlardır. Marx’ın kapitalizm veya kapitalist üretim biçimi olarak ifade ettiği ve köylülüğü açıklamaya çalıştığı kavramsal ve teorik düzlem birçok farklı teoriye de ilham kaynağı olmuştur. Yine aynı şekilde Marx’da kendi teorisini şekillendirirken birçok farklı düşünürden etkilenmiştir.

Marx, Kapital’de köylülüğe ve küçük üreticiliğe ilişkin ortaya koyduğu fikirleri İngiltere örneğinde ele almıştır. Marx’a göre kapitalist9 üretim kendisini hiçbir yerde olmadığı kadar İngiltere’deki tarım emekçilerinin durumundaki gerilemede göstermektedir. Örneğin İngiltere’de sadece 1737-1777 yılları arasında tarım emekçilerinin ücreti yüzde 25 oranında azalmıştır. Marx, fiyatlardaki bu düşüşü İngiltere’deki Northamptonshire Kontluğu’nda 1795 yılında ortaya çıkan durum ile açıklamaktadır. Burada haftalık ücret 7 Şilin 6 Peni’ydi, 6 kişilik bir ailenin ise yıllık gideri 36 Sterlin 12 Şilin 5 Peni ve bu 6 kişilik ailenin yıllık geliri 29 Sterlin 18 Şilin’di. Arada oluşan 6 Sterlin 14 Şilin 5 Penilik fark ise yardım kurumu tarafından kapatılmaktaydı. 1814 yılına gelindiğinde ise yardım kurumunun kapatması gerek fark 18 Sterlin 6 Şilin 4 Peni’ye yükselmiş dolayısıyla çiftçinin ezilmesi her geçen gün artmıştır. İngiltere tarımında önemli bir dönüm noktasını tahıl yasasının kaldırılması oluşturmaktadır. Bu süreçten sonra tarımda yeni yöntemlerin kullanılması, mekanik

9 Ricardo’nun ücret, kar ve rant kavramlarına dayalı bölüşüm sistemi, kapitalizmin üç ana sınıfını

oluşturan işçi, kapitalist ve toprak sahibi sınıfların paylarını ve bunlara bağlı olarak ekonominin dinamiğini açıklama eğilimindeydi. Aslında Ricardo’nun kurgulamış olduğu bu üçlü sistem kapitalizmin genel mantığını yansıtmaktan öte 19.yüzyıl başlarındaki İngiltere’nin durumunu açıklamaktaydı. Ricardo’nun kurgulamış olduğu bu yapıda, tarım kesiminde toprak sahipleriyle toprak kiralayan kapitalist çiftçilerin kesin hatlarla birbirinden ayrılmış olmaları ve tarımda bunun dışında kalan işletme biçimlerinin ihmal edilebilir bir yer kaplaması söz konusuydu. Bu nedenle Ricordo’nun kavramları zamanın İngiltere’sindeki tarımsal durumu açıklamada yeterli oluyordu. Ancak tarımda kapitalist ilişkilerin egemenliğine rağmen en yaygın üretim şeklinin küçük aile işletmelerine dayanması Ricordo’cu kavramların açıklayıcı niteliğinin ortadan kaybolmasına neden olmaktaydı. Çünkü Ricordo’nun ücret, kar ve rant çerçevesinde oluşturduğu sistem yalnızca belli bir sınıfa atfedilebilmekte ve her bir sınıfın tek bir gelir tipi elde ettiği durumlarda geçerli olmaktadır. Ancak bu durum küçük üreticiler özelinde gerçekleşmez (Boratav, 1980: 37).

gübreleme aletlerinin yaygın kullanımı, buharlı makinalardan yararlanılması gibi daha yoğun bir tarımsal üretim dönemine geçilmiştir. Diğer bir ifadeyle üretimdeki girdi maliyeti azalırken verimde büyük artışlar yaşanmaya başlamıştır. Ancak tüm bunlar yaşanırken çiftçi sayısında azalma yaşanmış ve çiftçinin durumu daha kötüye gitmiştir. Bu durumu Julian Hunter şöyle açıklamaktadır: Tarımdaki emekçilerin masrafları her zaman hayatta kalabilmesi için yetecek olan en düşük ücret üzerinden hesaplanır. Emek masrafı ise hiçbir zaman hesaplanmaz. Elinde geçinebileceği kadar yiyeceği olduğu için ise gelecekle ilgili bir planı ve kaygısı olmaz. Marx, çiftçilerin içerisinde yaşadıkları kötü koşulları ise bir hapishane örneğiyle açıklamaya çalışır. Ona göre, 1863 yılında bir İngiliz hapishanesindeki mahkûm bir tarım işçisinden daha iyi beslenmektedir. Ona göre tarımda çalışan ailelerin büyük bir kısmının aldığı besin miktarı onları hastalıktan önlemeye yetecek olan asgari besin miktarının altında kalmaktadır ( Marx, 2003: 580- 583). Dolayısıyla Marx’a göre küçük üreticiler her geçen gün daha zor şartlar altında üretim yapmaya zorlanmakta, temel besin ihtiyaçlarına ulaşabilme imkânları giderek azalmaktadır. Marx’ın İngiltere10 örneğinden yola çıkarak yaptığı bu tespit kuşkusuz ki tüm coğrafyalarda geçerli değildir. Örneğin bu dönemde Osmanlı11 tarımına

10

İngiltere örneğine bakıldığında Tarım devriminin Sanayi devriminden önce geldiği açıkça görülebilmektedir. Tarım tekniklerinde önemli ilerlemelerin kaydedilmesi, toprak çevrilmesi hareketi ve tarım işletmelerinin birleştirilmesi güçlü bir köksüzleşme yaratmıştır. Köy evlerine karşı açılan savaş, ortak topraklar üzerindeki köylülerin haklarının gasp edilmesi ev sanayisinin iki temelini ortadan kaldırmıştır. Bunlar aile kazancı ile tarımın oluşturduğu temeldir. Ev sanayisi, küçük bir toprak üzerinde üretim yapıp hayvanlarını otlattığı sürece para ekonomisine bağımlılık mutlak değildi (Polanyi, 2010: 144).

11 Osmanlı tarım ekonomisi ve toplumsal yapısı ele alındığında akla gelen en önemli şey; Nasıl oluyor da

tüm bu gelişmeler yaşanırken bağımsız köylülerin oluşturdukları aile işletmeleri güçlü bir biçimde varlığını sürdürebiliyor sorusudur. Bu soruya verilen cevaplar ise genellikle Osmanlı’da emeğin kıtlığı ve ekilecek toprakların bol olması tarzında bir işlevselci mantık çerçevesinde verilmektedir. Oysaki bu cevaplar ve açıklamalar kuşkusuz ki bu durumu açıklamada yetersiz ve eksik kalmaktadır. Bu yaklaşım tarzı bağımsız köylülüğün süre gelmesinde etkili olan toplumdaki iktidar ilişkilerini ve merkezi hükümetin yerel güçlerle yapmış olduğu müzakere süreçlerini göz ardı etmektedir. Bu bağlamda değerlendirildiğinde Osmanlı’da bağımsız köylülük müzakere ve pazarlıklar sonucunda iktidar ilişkilerinin oluşturduğu bir kurumdur. Burada önemli olan diğer bir husus ise, Osmanlı’daki bağımsız köylünün hayatta kalma stratejilerini çok iyi bilmesi ve önemli bir pazarlık gücüne sahip olmasıdır. Örneğin 16.yy da Anadolu’da köylü ayaklanmalarının yaygın olması köylülerin zayıf bir konumda olmadıklarının ve direnme gücüne sahip olduklarının bir göstergesidir. Diğer bir taraftan ise nüfusun arttığı dönemlerde ekilebilir toprakların azalması sonucunda köylüler yoğun emek kullanımı gerektiren faaliyetlere yönelmişler ve herhangi bir kıtlık ve açlık durumu yaşamamışlardır. Bu yeni oluşan şartlara uyum sağlayabilme başarısı ve yetisi, bağımsız köylülüğün nüfusun arttığı dönemlerde de güçlü bir biçimde varlığını sürdürebilmesini

bakıldığında küçük üreticilerin bir takım zorluklar içerisinde olsa da İngiltere12 örneğinden çok iyi durumda oldukları görülmektedir.

Marx, kapitalizm ve kapitalist üretim tarzıyla tarımsal üretimi açıklama gayretindedir. Marx’a göre kapitalist üretimin ilk örneklerini 14. ve 15. yüzyıllarda dağınık olarak Akdeniz kentlerinde görsek de kapitalist dönemin asıl başlangıcı 16. yüzyıldır. Ona göre ilkel birikim tarihindeki en önemli süreç büyük kitlelerin zorla geçim kaynaklarından koparılmasıdır. Tarımsal üreticilerin, köylülerin mülksüzleştirilmeleri ve topraktan koparılmaları ise bu sürecin temelini oluşturmaktadır. Bu süreç farklı ülkelerde ve bölgelerde farklı şekillerde görülse de İngiltere’de klasik biçimiyle görülmektedir. Kapitalist sistem, emekçilerin, emeklerini gerçekleştirebilecekleri araçlar üzerindeki her türlü mülkiyet hakkından ayrılıp kopmuş olmasını öngörür. Kapitalist üretim ise bu durumu sürekli artan boyutta tekrardan üretir. Dolayısıyla kapitalist sistem aslında emekçinin elindeki üretim araçlarının alınması sürecidir ve bu şekilde de emekçiler ücretli emekçi haline gelirler. Marx’a göre ilkel birikim denilen şey de, üreticiyi üretim araçlarından ayıran tarihsel süreci ifade etmektedir. Ona göre üretici ve emekçi ancak bir başkasına bağımlı olmaktan kurtulduktan sonra kendisi üzerinde tasarrufta bulunabilir (Marx, 2003: 612-614). Küçük köylüleri ücretli emekçiye ve bunların geçim ve emek araçlarını sermayenin maddi öğelerine dönüştüren olaylar aynı zamanda bu sermaye için bir iç pazar yaratmıştır. Eskiden bir köylü ailesi geçim hammaddesini ve araçlarını kendisi üretir ve yine kendisi için tüketirdi. Ama artık bu hammaddeler ve araçlar meta halini almıştır. Örneğin iplik, sağlamıştır. Özellikle 16 ve 17. yüzyıllarda ve 18. yy’ da nüfusun artması, pazar için üretimde yaşanan artışlar Osmanlı’da küçük köylü üreticilerin topraksızlaşmalarına ve büyük çiftliklerin ortaya çıkmasına neden olmamıştır. Bunun nedenini ise köylü küçük üreticiler ile vergiler üzerinde hak iddia edenler arasındaki iktidar ilişkilerinde aramak gerekmektedir (İslamoğlu, 2010: 63-67).

12 Marx’a göre İngiltere’de 14. Yüzyılın sonlarına doğru serflik hemen hemen tamamen ortadan kalkmıştı.

15. Yüzyılda ise nüfusun büyük bölümü kendi toprağını işleyen özgür çiftçilerden oluşmakta ve İngiltere toprakları küçük köylü toprakları ile kaplı bulunmaktaydı. Kapitalist üretimin temelini atan devrimin ilk perdesi 1470-1510 arasında atıldı. Kral ve parlamento ile sıkı bir çatışmaya giren büyük feodal beyler köylüleri topraklarından sökerek ve ortak topraklara el koyarak büyük bir proleterya kitlesi yaratmışlardır. 16. Yüzyıla gelindiğinde ise çiftçinin zorla mülksüzleştirilmesi süreci Reformasyon ve kilise mallarının yağmalanması ile hız kazanmıştır. Katolik kilisesi Reformasyon hareketi sırasında İngiliz topraklarının büyük bir kısmının feodal sahibi konumundaydı. Manastır ile benzeri kurumların kapatılması buralarda barınan nüfusu da proleterya haline getirmiştir (Marx, 2003: 616-618).

keten, yün gibi şeylerin hammaddesine küçük köylü ailesi kolayca ulaşıp ve bunları ihtiyacına göre işleyebilirken artık bunlar manüfaktür malına dönüşmüş ve pazarlarda satılmaya başlanmıştır (Marx, 2003: 643). Dolayısıyla zamanla artan bu kuşatılmışlıkla birlikte küçük üretici toprağını terk etmeye başlayarak kent merkezlerine doğru bir göçü başlatmıştır. Boşta kalan topraklar ise büyük üreticiler tarafından parsellenmiş veya küçük üreticiler bu büyük çiftliklerde çalışmaya başlamış ya da kentlerdeki fabrikalarda işçi olmuşlardır. Marx’ın genel hatlarıyla ortaya koymuş olduğu bu tablo pek çok eleştiri13 alsa da halen köylülüğü açıklamada temel başvuru teorilerinden birisini oluşturmaktadır.

Marksist düşünürlerden birisi olan Karl Kautsky, Tarım Sorunu adlı eserinde köylülüğe ve küçük üreticiliğe ilişkin fikirlerini açıklamıştır. Kautsky’de Marx gibi kapitalist üretim mantığı çerçevesinde köylü sorununu ele almıştır. Kautsky’e göre, birkaç sömürge dışında kapitalist üretim tarzı ilk etapta tarım dışında sanayide gelişmeye başlamıştır14. Ancak kısa bir süre sonra sanayideki bu gelişim tarımın da karakterini etkilemiştir. Ortaçağ’daki bir köylü ailesi sadece kendi yiyeceğini üretmekle kalmamış, aynı zamanda kendi evini inşa etmiş, kendi kullanacağı araçları yapmış ve bu şekilde kendi kendine yetebilen bir ekonomik kooperatif durumuna gelmiştir. Köylüler pazara sadece fazla ürünlerini satma ve ihtiyacı olan, kendisinin ulaşamadığı ürünleri almak için giderlerdi. Bu kendi kendine yetebilen sistem yok edilemezdi. Kendi toprağı üzerinde işleyen, aile emeğini kullanan, üstündeki birisine kira ödemeyen ya da altında çalışana ücret ödemeyen, kendi tüketimine uygun olarak üretimini yönlendiren ve

13 Örneğin Eröz, Marx ve Engels’i, köy ve köylüyü sosyolojik bakımdan incelemek, sosyal organizasyon

zaviyesinden de ele almak yerine, sadece iktisadî bakımdan incelemekle eleştirmektedir. Determinist ve maddeci bir tarih görüşüne sahip olduklarından, sanayi ve diğer kollarda olduğu gibi, ziraatta da kapitalizmin, büyük çapta makinalı ziraatın, büyük mülkiyet şeklinin hâkim ve cari olacağına inanıyor- lardı. Orta ve küçük çaptaki ziraî işletmeler, kapitalist ziraatin rekabeti karşısında dayanamayıp, ortadan kalkacak ve bunların sahibi olan köylüler, ya şehirlere giderek sanayi işçisi olacak, ya da büyük kapitalist çiftliklerin ziraî işgücünü temin ederek, yarı proleter haline geleceklerdi (Eröz, 1968: 325).

14 Kautsky’ın bu tespiti daha erken dönem Marksist düşünürlerinden Chayanov’da da görülmektedir.

Chayanov’a göre, tekstil ve metal işleyen sanayi işletmeleri ilk ortaya çıktığında küçük aile işletmeleri şeklinde örgütlenmişlerdi. Kapitalizmin gelişmesiyle birlikte ise modern fabrikalar ortaya çıkmaya başladı. İlk etapta tekstil fabrikalarının ortaya çıkmasıyla başlayan bu kapitalistleşme süreci zamanla tarımsal alanlara da nüfuz etmeye başladı (Chayanov, 1991: 3).

piyasa fiyatları nedeniyle çok az endişe eden köylü ailesi klasik bir köylü tipini betimlemektedir. Ancak sanayinin ve ticaretin gelişimiyle birlikte üretilen yeni araçlar kırsal alanlarla girmeye başlamış ve böylece yeni ürünlere olan ihtiyaç artmıştır. Bu şekilde kentlerin cazibesi arttı ve tasarruflu bir hayat yaşayan köylüler için sanayinin ürettiği ürünlere ulaşmak zorlaştı. Bu ürünler köylünün alıp tüketemeyeceği lüks ürünler halini aldı. Sanayideki bu gelişim aynı zamanda köylünün üretmiş olduğu bazı ürünlerin üretiminin durmasına yol açtı. Örneğin pamuk endüstrisinin gelişmesi köylünün kendi ihtiyacı için üretmiş olduğu keten yetiştiriciliği her yerde azaldı. Dolayısıyla Ortaçağ’da kendi kendine yetebilen köylü ekonomisi kentsel zanaat sektörünün yükselişiyle parçalanmaya başladı. Bu durum diğer bir taraftan köylünün paraya olan ihtiyacını da arttırdı ve zorunlu hale getirdi. Artık sanayinin ürettiği ürünlerin bir kısmını alabilmek için köylünün nakdi parası olması gerekiyordu. Köylünün bu ihtiyacı, sömürücülerin, feodal lordların ve aristokrasinin yükselmesini sağladı. Köylünün para kazanabilmesinin tek şartı ise ürünlerini pazarda satmaktı. Bu süreç ise tarım ve sanayi arasındaki uçurumu daha da derinleştirdi (Kautsky, 1988: 13-16). Kautsky, tıpkı Marx’ın belirttiği gibi köylülüğün ve küçük üreticinin sanayileşme hareketinin başlamasıyla ve paranın15 kullanımının daha görünür hale gelmesiyle birlikte zorlu bir döneme girdiğini ve bu sürecin köylünün sömürülmeye başlamasının da başlangıcını oluşturduğunu belirtmektedir. Köylüler artık bu dönemde eski alışkanlıklarından da vazgeçmek zorunda bırakılmaktadırlar. Bir köylü eski dönemde ihtiyacı olan bir ürünü takas yoluyla elde edebilirken artık kapitalist düzende bu mümkün olmamaktadır. Dolayısıyla köylüler ihtiyaçlarının bir kısmını nakit parayla sağlamak durumunda bırakılmışlardır. Bu durum ise tarımdaki metalaşma sürecini başlatmıştır.

Rus Marksist düşünürlerden Lenin, Rusya ve ABD örneklerinde köylülüğü ele almış ve kapitalist üretim biçiminin küçük üreticiler üzerindeki etkilerini incelemiştir.

15 Tarımda feodal dönemden modern döneme geçilmesi ve teknik anlamda ilerlemelerin kaydedilmesi

paraya olan ihtiyacı arttırmıştır. Bu bakımdan da para olmadan modern tarım yapmak mümkün değildir. Modern bir çiftlik aynı zamanda kapitalist bir girişimdir ve kapitalist üretim tarzının karakteristiğini taşır. Arazideki özel mülkiyet hakkı ve tarımsal ürünlerin meta karakteri taşıması modern tarımın iki temel özelliğini oluşturmaktadır. Meta, üreticinin kendi tüketimi için üretmediği ancak tüm üretim sürecine dahil olduğu ve başkaları tarafından tüketilmesi için üretilen ürünlerdir (Kautsky, 1988: 59).

Lenin, kapitalizmin gelişiminin en iyi biçimde Birleşik Devletler örneğinde incelenebileceğini söyler. Ona göre sanayi ile kıyaslandığında tarımsal üretimde el emeği kullanımı çok güçlüdür. Ancak sanayinin ilerlemesi ve tarım aletlerinin gelişmesi çiftçiliğin tekniğini yükseltmekte ve onu daha kapitalist yapmaktadır. Tarıma kapitalizmin nüfuz ettiğinin en belirgin örneği ise ücretli emeğin yaygın bir biçimde kullanılmaya başlanmasıdır. Ücretli emeğin yaygınlığı ve tarımda makinaların kullanılması Birleşik Devletler örneğinde net bir biçimde görülebilmektedir. Lenin’e göre bu ilerleyiş küçük üreticilerin mülksüzleşmesini de beraberinde getirmektedir. Bu durum ise tarımın sanayi karşısında geri kalmasını ve küçük üreticilerin geri plana itildiğini göstermektedir16 (Lenin, 1989: 10-13). Sanayileşme hamlesi ve bunun akabinde tarımda kullanılan makinaların üretiminin hızlanması, hem kapitalist üretimi hem de büyük çiftliklerin kurulmasını hızlandırmıştır. Teknik anlamda yaşanan bu ilerlemenin küçük üreticileri zor durumda bıraktığı düşüncesini Kautsky ve Lenin ortak bir biçimde dile getirmişlerdir.

Lenin’e göre büyük işletmelerin gerek ekonomik gerekse teknik bakımdan üstün olmaya başlamasıyla birlikte kapitalizm öncesi üretim biçimlerini geri plana itmeye başlamıştır. Bu durum ise sermayenin tek bir merkezde yoğunlaşmasına neden olmuştur. Bu merkezileşme kısmen küçük işletmelerin çöküşünü hazırlarken kısmen de onları büyük işletmelerin yardımcı kolları konumuna düşürmüştür. Buna benzer gelişim tarımda da ortaya çıkmıştır. Tarımda merkezileşmeyle ve toprağın tek elde toplanmasına paralel olarak köylüler proleterleşmeye başlamış ve toprak sermayesinin egemenliği

16 Lenin’in yapmış olduğu bu tespite karşı görüşlerde vardır. Örneğin, bazı revizyonistler (Herz, David,

Vollmar gibi) tarımda yoğunlaşma yasasını inkâr ettiler ve kapitalizmin ilerlemesine rağmen köyde küçük üreticiliğin sağlamlaştığını ve daha çok yerleştiğini söylediler. David’e göre, tarımın kendine özgü biçimi küçük üreticiliğin sağlamlaşmasını sağlamaktadır. Tarımsal üretim ile sanayi üretimi arasında özsel bir farklılık vardır. Tarımdaki üretim süreci organik iken sanayideki üretim süreci mekanik özelliklere sahiptir. Dolayısıyla David’e göre, küçük işletmeleri yıkıma uğratan sanayideki gelişmeler ve makineleşme tarımın sınırlarına geldiğinde duracaktır. Çünkü burada üretim araçlarının hem tarım hem de hayvancılığın temelini oluşturan organik süreçlerde hiçbir belirleyici etkisi yoktur. David’e benzer bir açıklamayı Otto Bauer’de yapmaktadır. Ona göre, tarımdaki gelişim sanayiye göre başka bir yol izlemektedir. Tarımdaki küçük işletmeler ve üreticiler sanayide olduğu gibi ortadan kalkmamakta hatta daha da sağlamlaşmaktadır (Lenin, 1989: 13-14).

altına girmişlerdir. Küçük üreticiler17 son derece yoğun bir emek harcayarak ve normalin altında tüketimde bulunarak bağımsız olarak görünebiliyorlardı. Köylülüğün bu ayrışma süreci ise kırsal nüfusun iki yeni tipini ortaya çıkarmıştır. İlk tip, zengin köylülüktür. Bu gruba tarımsal pazar üretimini tüm çeşitleriyle yapan bağımsız köylüler, sanayi ve ticari işletme sahipleri dâhildir. Tarımsal pazar üretiminin sanayi ve ticaret ile birleşmesi bu grubun özelliğidir. Bu zengin köylülükten ise çiftlik sahibi yeni sınıf doğar. Çünkü pazar için tahıl üretmek bu sınıf için kritik öneme sahiptir. Bu büyük çaplı üretimi gerçekleştirebilmesi için kendi arazisinin sınırlarının dışında bir üretim yapmak durumundadır. Üretim kendi arazisinin sınırlarına ulaştığında ise toprak kiralama yöntemiyle yeni arazileri işlemeye başlar. Bu büyük ölçekli arazinin işlenmesi ise yoğun bir emek gücü gerektirdiğinden burada bir gündelikçiler grubu meydana gelir. İkinci tip ise kır proletaryasıdır. Bunlar toprak parçasına sahip ücretli işçilerdir. Aynı zamanda yoksul köylüler ve tamamen topraksız köylülerde bu gruba girer. Ancak az bir toprağı olan aynı zamanda da gündelik işlerde çalışan köylüler bu tipin baskın grubudur (Lenin, 1989: 15-17). Kapitalist üretimle birlikte büyük işletmelerin görünür hale gelmesi küçük köylüler üzerinde bir baskı unsuru oluşturmuştur. Tarımsal makinalara ve büyük sermaye birikimine sahip olan büyük işletme sahipleri, makinalar sayesinde büyük miktarlarda toprağı işlemeye başlamışlardır. Kendi arazilerini hızlı bir şekilde işleyen büyük işletme sahipleri arta kalan zamanı, emeği ve sermaye birikimlerini küçük üreticilerin sahip oldukları toprakları satın alarak veya işleyerek değerlendirme yolunu seçmişlerdir. Zamanla hızlanan bu sürecin sonunda ise pek çok küçük üretici topraksız kalmış ve büyük işletmelerde işçi olarak çalışmaya başlamıştır. Lenin’e göre bu durum köylülüğün iki kutup olarak ayrışmasına neden olmuştur.

17 Lenin’e göre küçük köylü, aile ile birlikte işleyebileceğinden daha büyük, ailenin beslenmesi için

zorunlu olandan daha küçük olmayan bir toprak parçasının sahibi ya da kiracıdır. Bu açıdan da küçük köylü modern proleterden üretim araçlarını elinde bulundurması açısından ayrılır, yani küçük köylü geçmiş üretim tarzını yansıtır. Küçük köylüler eskiden bugün satın aldıkları sanayi ürünlerinin bir çoğunu kendileri üretmekteydiler. Eksik kalan ürünler ise tarım yanında bir zanaatla uğraşan komşu köylülerden çoğu zaman ürünleri takas etme veya belirli bir işte çalışma karşılığında alınmaktaydı. Aile ve köy kendi kendilerine yetebiliyor ve neredeyse paraya hiç ihtiyaç duyulmuyordu. Ancak, kapitalist üretim ve para