• Sonuç bulunamadı

2. OSMANLIDAN CUMHURİYETE TARIMSAL SİSTEMİN DÖNÜŞÜMÜ VE

2.3. Çok Partili Dönem ve Değişen Tarımsal Politikalar (1950-1980)

2.3.2. Kırdan Kente Göç

yukarıdaki tabloya göre, tarımsal üretimde mekanizasyon süreçlerinin etkili olmaya başladığı 1950’li yıllardan sonraki on yıl içerisinde ürünlerden elde edilen verimlerde ciddi miktarda artışların yaşandığı görülebilmektedir. Özellikle hububat ürünlerinden elde edilen verimde on yıl içerisinde toplamda iki kattan daha fazla artış olması ve şeker pancarında neredeyse beş katlık bir artışın olması dikkat çekicidir.

Tüm bu gelişmeler değerlendirildiğinde 1950’li yılların Türkiye’de önemli değişim ve dönüşümlerin yaşandığı bir dönem olduğu anlaşılmaktadır. Marshall Yardımlarının neticesinde tarımda yaşanan makineleşme hareketi durağan olan tarımsal görünümü tersine çevirerek önemli mesafelerin kat edilmesine olanak sağlamıştır. İlk etapta tarımsal makineler büyük çiftliklerde ve bazı bölgelerde kullanılsa da zamanla bu durum değişmiş ve Türkiye’nin birçok bölgesinde başta traktör olmak üzere diğer tarım aletleri etkin bir biçimde kullanılmaya başlanmıştır. Bu duruma ek olarak DP’nin alt yapı yatırımlarına hız vermesi özellikle ulaşım ağlarının genişlemesini sağlamış böylelikle tarımsal ürünlerin daha kısa sürelerde diğer bölgelere ve pazarlara ulaşma imkânı sağlanmıştır. Böylelikle tarımda pazar ilişkileri daha güçlü bir hal almaya başlamış, kapitalist tarzda bir üretim biçimi yaygınlık kazanmıştır.

2.3.2. Kırdan Kente Göç

Sosyolojik anlamda çok önemli bir olgu olan göç, insanlık tarihi kadar eski bir geçmişe sahiptir. Diğer bir ifadeyle insanlık tarihini aynı zamanda bir göçler tarihi olarak görmek doğru bir yaklaşım olacaktır. Kuşkusuz ki bu denli köklü bir geçmişe sahip olan bu olgunun anlaşılabilmesi de kendi içerisinde bir takım güçlükleri barındırmaktadır. Birçok farklı boyuttan oluşan göç olgusunun tek ve üzerinde karar kılınmış bir tanımının olmaması da bu durumun doğruluğunu güçlendirmektedir. Basit bir ifadeyle, insanların bir yerden başka bir yere yapmış oldukları hareketliliği ifade eden göç, nedenleri, sonuçları ve etkileri bakımından çok kompleks bir durumu ifade etmektedir. Daha geniş bir tanımlamaya göre ise “göç (az veya çok) bireylerin ya da

grupların sembolik veya siyasal sınırların ötesine, yeni yerleşim alanlarına ve toplumlara doğru kalıcı hareketini içerir” (Marshall, 1999: 685).

Göç çalışmalarında genel anlamda literatüre bakıldığında tartışmaların iki noktada yoğunlaştığı görülmektedir. Bunlardan ilki insanların neden göç ettikleri sorusu üzerinde yapılırken bir diğeri ise insanların göç ettiklerinde ne kadar uzağa gittikleri sorusu üzerinde şekillenmektedir. Bu tartışmalar ise genel bir adlandırmayla “itme- çekme” formülasyonu bağlamında değerlendirilmektedir (Mabogunje, 1970: 1-2). Kırsal göç bağlamında itici ve çekici etkenler değerlendirildiğinde, yoksulluk, gelir düşüklüğü, eğitim ve sağlık hizmetlerinin yetersiz oluşu itici faktörler, istihdam ve yüksek gelir fırsatı, eğitim, sağlık ve diğer alanlardaki hizmetlerin yeterli oluşu çekici faktörler arasında gösterilmektedir (Karpat, 2003: 45).

Dünya geneline bakıldığında özellikle II. Dünya Savaşı sonrası dönemin göçler açısından önemli olduğu bilinmektedir44. Bu dönemde dünyanın birçok farklı bölgesinde Türkiye’de olduğu gibi benzer göç hadiselerinin yaşandığı görülmektedir. Örneğin bu dönemde Asya, Afrika ve Güney Amerika’da köyden kentlere doğru göçler başlamış ve bu durum “kentlerin köyleşmesi” kavramıyla ifade edilir hale gelmiştir. Birleşmiş Milletler verilerine göre, dünya genelinde azgelişmiş alanlardaki kentsel nüfus 1940 yılında 220 milyonken 1960’lı yıllarda 490 milyona yükselmiştir. Bu artışın nedeni ise kırsal göçlerden kaynaklanmaktadır. Dünyadaki toplam nüfus içindeki kentsel nüfus oranlarına bakıldığında, 1940’larda yüzde 25 olan kent nüfusunun 1960’da yüzde 33’e

44

Göç literatüründe her ne kadar İkinci Dünya Savaşı sonrası dönem önemli olsa da aslında daha geriye gidildiğinde Sanayi Devrimi sonrasında oluşan durum neticesinde de özellikle Avrupa ve Amerika’da kırsal nüfusun azalmasıyla birlikte kent nüfusunun önemli ölçüde arttığı bilinmektedir. Örneğin, 1890’larda Amerikan nüfusunun üçte biri kentlerde yaşamaktaydı. Yine benzer bir durum batı ülkelerinde de söz konusuydu. Londra ve Paris’in nüfusu 1850-1890 arasında iki kattan fazla artış göstermişti. Berlin’in nüfusu ise 4 kat artmıştı. (Ayrıntılı bilgi için bakınız; Max Weber (2012). Şehir Modern Kentin Oluşumu, (Çev: Musa Ceylan), İstanbul: Yarın Yayınları, 13.). Yine bu döneme ait başka bir veriye göre, İngiltere kırsalındaki nüfusun 1850’lerde toplam nüfus içerisindeki oranı yüzde 50’ye düşmüş, bu oran 1998 yılında yüzde 11’e gerilemiştir. Tarımdaki işgücünün payı Amerika’da 1851 yılında yüzde 21’den 1911’de yüzde 7’ye ve 1995 yılında ise yüzde 2’ye gerilemiştir (Ayrıntılı bilgi için bakınız; Robert E. Lucas, Jr, (2004). Life Earnings and Rural-Urban Migration, Journal of Political Economy, Vol. 112, No. S1, 29-30).

ve 1980’li yıllarda da yüzde 41’e çıktığı görülmektedir (Karpat, 2003: 9-35). Bu verilerden de anlaşılacağı gibi tüm dünya genelinde II. Dünya Savaşı sonrası dönem kırdan kente göçlerin başlaması anlamında önemli bir kırılma noktasını oluşturmaktadır.

II. Dünya Savaşı sonrası dönemde Türkiye’ye bakıldığında dünyadaki diğer bölgelere benzer göç hadiselerinin yaşandığı görülmektedir. 1945-1950 yıllarına bakıldığında çok kısa bir zaman diliminde önemli hadiselerin gerçekleştiği görülebilmektedir. Bu dönemde tek parti iktidarının ortadan kalması ve DP’nin kurulması süreci neticesinde çok partili hayata geçilmesi, II. Dünya Savaşının sona ermesi, Marshall Yardımlarının yapılmaya başlanması gibi daha birçok farklı alanda sosyal, ekonomik ve siyasi gelişmenin yaşanması toplumsal yapıda bir takım değişmelerin meydana gelmesine neden olmuştur. Toplumun büyük bir kesiminin kırsal alanlarda yaşıyor olması da bu değişimlerden etkilen kesimin önemli ölçüde köylülerden oluştuğunu göstermektedir.

Türkiye’de 1950’lerden sonra başlayan kırdan kente göç hareketliliğinde, Türkiye’nin dünya sistemi ile entegre oluşunun hızlanması, tarımdaki makineleşme ve modernleşme durumunun ortaya çıkması, toprak rejimindeki geleneksel durumun ortadan kalkması, topraksızlaşma ya da toprağın belirli kişilerin elinde toplanması durumunun yaşanması ve ulaşım imkânlarındaki iyileşmeler etkili olmuştur (İçduygu, Ünalan 1998: 43). Akşit’e göre ise Türkiye’de köyden dışarıya doğru yaşanan göçler, köye modern teknolojinin girmesiyle birlikte ekilebilecek olan toprakların son sınırına ulaşması, toprağın parçalanma tehlikesinin ortaya çıkması ayrıca kentlerde iş ve hizmet imkânlarının daha iyi olduğu anlaşıldığında gerçekleşmeye başlamıştır (Akşit, 1998: 27).

Tablo 9: Kır ve Kent Nüfusunun Dağılımı (1927-2000)

Sayım Yılı Toplam Nüfus Kent Nüfusu Yüzde Kır Nüfusu Yüzde

1927 13.648.270 3.305.879 24,22 10.342.391 75,78 1935 16.158.018 3.802.642 23,53 12.355.376 76,47 1940 17.820.950 4.346.249 24,39 13.474.701 75,61 1945 18.790.174 4.687.102 24,94 14.103.072 75,06 1950 20.947.188 5.244.337 25,04 15.702.851 74,96 1955 24.064.763 6.927.343 28,79 17.137.420 71,21 1960 27.754.820 8.859.731 31,92 18.895.089 68,08 1965 31.391.421 10.805.817 34,42 20.585.604 65,58 1970 35.605.176 13.691.101 38,45 21.914.075 61,55 1975 40.347.719 16.869.068 41,81 23.478.651 58,19 1980 44.736.957 19.645.007 43,91 25.091.950 56,09 1985 50.664.458 26.865.757 53,03 23.798.701 46,97 1990 56.473.035 33.326.351 59,01 23.146.684 40,99 2000 67.803.927 44.006.274 64,90 23.797.653 35,10 Kaynak: (TÜİK, 2010: 8-10).

Yukarıdaki tablo incelendiğinde 1950’li yıllara kadarki süreçte gerek toplam nüfus artışında gerekse kır-kent nüfus oranlarında keskin bir artış veya düşüşün olmadığı ancak 1950 sonrası dönemde toplam nüfus artışının yanında kent nüfusunda da ciddi artışların meydana geldiği görülmektedir. Burada dikkati çeken diğer bir husus, 1950’li yıllara kadarki dönemde toplam nüfus artışının az olmasıdır. Toplam nüfusun artışındaki bu azlığın nedenleri arasında ise bu yılların savaştan sonraki döneme rastlaması, ölüm oranlarının yüksek doğum oranlarının ise az olması, sağlık ve ulaşım hizmetlerinin yetersiz olması gibi faktörler etkili olmuştur. 1950 sonrası dönemde ise toplam nüfusun yüksek oranda artmasında ise yine sağlık ve ulaşım hizmetlerinde yaşanan iyileşme, hastalıklarla mücadelede yeni yöntemlerin kullanılmaya başlanması ve kentlere ulaşabilme imkânlarının artması etkili olmuştur.

Türkiye’de 1950 sonrası dönemde hız kazanan kırdan kente göç hareketliliğinde ülkenin toplam nüfusunun artması ve tarımda makineleşmenin başlaması iki bağımsız değişken olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak bu göç hareketliliğini sadece tarımda makineleşmenin yaşanması sonucu kırsal alanlarda emek fazlalığının ortaya çıkmasıyla açıklamaya çalışmak hatalı olacaktır. Kuşkusuz ki tarımda makineleşme süreci kırsal alanlarda bir takım değişmelerin yaşanmasına neden olmuş ve göç durumunu ortaya çıkarmıştır ancak eğer tarımda makineleşmenin yaşanması göçün belirleyici faktörü olsaydı bugün tarımda makineleşmenin daha yoğun yaşanması sonucu kırdan kentlere daha çok göç edilmesi gerekirdi. Bu bakımdan niceliksel değişimlere dayanan bir açıklama yerine kırdaki sosyal yapının analiz edilmesi sonucunda yapılacak açıklamalar daha doğru olacaktır ( Tekeli, 2015: 68-69).