• Sonuç bulunamadı

Dünya Tarımında ÇUŞ’lar ve Süpermarketler

3. KÜRESELLEŞME, ÇOKULUSLU GIDA ŞİRKETLERİNİN TARIMA

3.3. Tarımda Çok Uluslu Şirketlerin (ÇUŞ) Ortaya Çıkışı ve Süpermarketleşme

3.3.1 Dünya Tarımında ÇUŞ’lar ve Süpermarketler

Kapitalist üretim tarzının tarihsel süreç içerisindeki değişen mantığına bakacak olunursa; 15. yüzyılda ticari kapitalizm olarak başladığı, 18 ve 19. yüzyılda post- endüstriyel kapitalizme doğru bir değişimin olduğu, 20. yüzyıl içerisinde emperyalizme doğru kaydığı ve son yirmi yılda da küresel finans sermayesinin tekelinde yürütülen bir sistem olduğu anlaşılmaktadır55. Son dönemde küresel finans sermayesinin tarıma olan

55

Günümüzdeki küresel gıda ekonomisi, yüz yıllık değil, bin yıllık dönem boyunca gerçekleşen bir dizi devrimci değişim sonucunda meydana gelmiştir. Şuan da ise bu değişimler on yıllık zaman aralığına sıkışmıştır. Bin yıllık dönem, 12 bin yıl önce yerleşik tarım toplumların temelini oluşturmuştur. Bin yıllık dönem boyunca gerçekleşen değişimler sonuçları itibariyle derin etkiler yaratmıştır. Asya halklarının büyük bölümü, Kuzey Afrika’nın ve Avrupa’nın ekim yapılan alanları ile sahra altı Afrika’nın ve Amerika’nın nüfusu az olan bölgeleri tarımsal üretimin gerçekleştirildiği bölgeleri oluşturmakta ve bu üretimin büyük çoğunluğunu ise köylüler gerçekleştirmekteydi. 18. yüzyılın sonlarına gelindiğinde ise bu bölgelerde yapılan tarımsal üretim 770 milyonluk dünya nüfusunu beslemekteydi. Yüzyıllık döneme bakıldığında, 1750’lerden sonra sanayileşmenin başlaması tarımsal üretimde de bir dönüşümün

ilgisinde bir artışın olduğu gözlenmektedir. Bu sermayenin tarımla olan ilişkisini farklı yollardan devam ettirmeye ve bu şekilde tarıma nüfuz etmeye çalıştığı görülmektedir. Bu sürece bakıldığında ilk olarak küresel sermayenin tarımla ilgili üretim yapan şirketleri satın aldığı görülmektedir. İkinci olarak bu şirketler dolardaki dalgalanmalardan faydalanarak ulusal ekonomilere dâhil olmaya başlamış ve ulusal şirketleri satın almışlardır. Üçüncü olarak, DTÖ, IMF Dünya Bankası gibi kurumların politikaları bu şirketlerin ulusal hükümetlere baskı yapmalarını kolaylaştırmış ve bu şirketler ülkelerin ulusal tarım piyasasında uluslararası kurumlarında desteğiyle daha güçlü yer almaya başlamıştır. Dördüncü olarak, tarımsal üretimde tüm ülkeler endüstriyel ürünlere bağımlı kılındığından ve bu ürünleri almak zorunlu olduğundan, banka kredileri sayesinde ülkeler ve üreticiler bu şirketlere bağımlı kılınmışlardır. Son olarak ise, hükümetler geleneksel tarım politikalarından vazgeçerek ve de piyasalardaki serbestleşme, vergilerdeki indirimler gibi nedenlerle de bu şirketler artık daha geniş bir alanda hâkimiyetlerini kurmaya başlamıştır. Bugün ise dünyada otuz büyük şirketin tüm tarım piyasasını kontrol ettiği bir anı yaşamaktayız. Artık bu şirketlerin tarımsal üretimin her aşamasında tohumdan, gübreye, sulamadan tarımsal makinelere, ürünlerin fiyatının belirlenmesinden pazarlanmasına ve sunulmasına kadar tüm süreçlerde etkin ve hâkim olduklarını görebilmekteyiz. Örneğin tahıl ve süt ürünleri gibi standardize olmuş ürünlerin denetimi dünyada birkaç şirketin elinde bulunmaktadır. Bu şirketler tüm tarımsal girdi zincirine hâkim konumda bulunmaktadırlar. Bu tablo, sermayenin nasıl merkezileştiğini bizlere göstermektedir. Artık bu şirketler tarımsal alandaki tüm bilimsel çalışmalara da hâkim olmuşlardır. Belli bir standardı yani endüstriyel tarım, en güvenilir ve uygun olan olarak tanıtılmakta, geleneksel üretim ve ekolojik tarım bu sürecin dışına

gerçekleşmesine neden olmuş ve çiftçiliği dönüştürmüştür. 1750’de 770 milyon olan dünya nüfusu 1950’de 2.5 milyara yükselmiştir. On yıllık döneme bakıldığında dünya nüfusu 2000’lerde 6 milyara ulaşmıştır. 2008 yılında ise dünyada ilk kez kentli nüfus ile kırsal nüfus eşitlenmiştir. Tüm bu gelişmelere bakıldığında (bin yıllık, yüzyıllık ve on yıllık) 20. yüzyılın ikinci yarısından sonra dünya nüfusunun artması ve tarımsal üretimde artışların meydana gelmesi önemli bir gelişme olarak gözükmektedir. Bu artışların yanında öbür taraftan da küresel gelirde, yaşam standartlarında büyük eşitsizlikler bulunmaktadır. Tarımsal üretim dünyadaki nüfusu besleyebilecekken birçok insan açlıkla yüz yüze bulunmaktadır (Bernstein, 2014: 10-11).

itilmektedir. Diğer bir taraftan bu şirketler tüm dünyada gıda ve hayvanların kayıt altına alınması ve standardize edilmesi gibi tehlikeli bir süreci başlatmışlardır. Bu süreç de gıda bir metaya dönüştürülmüş, hemen tüketilmesi gereken bir nesne halini almıştır. Bu olup bitenin, yerel beslenme düzenleri ve kültür üzerinde yapacağı tahribat ise kuşkusuz daha büyük olacaktır. Bu süreç artık köylü tarımını yok etmekte, her yerde makinaların ve ilaçların kullanılması sonucunda köylüler topraklarını ve mekânlarını terk etmektedirler (Stadile, 2009: 99-103).

Aşağıdaki tabloya (Tablo-25) bakıldığında dünyadaki en büyük tarım ve gıda üretimi yapan şirketleri görülmektedir. ABD ve Avrupa merkezli olan bu ÇUŞ’ların dünyadaki tüm piyasaya hemen hemen hâkim oldukları bilinmektedir. Bu şirketlerin yaptıkları satışlara bakıldığında da ne denli büyük bir ekonomik güce sahip oldukları rahatlıkla anlaşılabilmektedir. Bu ekonomik güçlerinin yanında uluslararası örgütleri de arkalarına alan şirketler, etki alanlarına daha da genişletmektedirler.

Tablo 25: Dünyanın En Büyük Gıda Üretim Şirketleri (2009)

Kaynak: (Oral, 2015: 165).

Şirketler (Merkezleri) Gıda-İçecek Satışları

(Milyon $) Toplam Satışları (Milyon $) İlk 10'daki Pazar Payları (%) Nestle (İsviçre) 91,560 98,735 23,6 PepsiCo(ABD) 43,232 43,232 11,2 Kraft (ABD) 40,386 40,386 10,4 ABInBev (Belçika) 36,758 36,758 9,5 ADM (ABD) 32,241 69,207 8,3 Coca-Cola (ABD) 30,990 30,990 8,0

Mars Inc. (ABD) 30,000 30,000 7,7

Unilever (Hollanda) 29,180 55,310 7,5

Tyson Foods (ABD) 26,704 26,704 6,9

Cargili (ABD) 26,500 116,579 6,8

Tarım ve gıda piyasasına hâkim olan ÇUŞ’ların genel yapısı analiz edildiğinde bu şirketlerin tek bir alanda faaliyet göstermedikleri görülmektedir. Tarımsal üretimin her aşamasına hâkim olmak isteyen bu dev şirketler bu sayede özellikle küçük üreticileri kendilerine bağımlı hale getirmekte ve bunun neticesinde de küçük üreticiler ya zamanla topraktan kopmakta ya da tarımda çalışan bir işçi haline gelmektedirler. Bu bağlamda değerlendirildiğinde tohumdan, gübreye, kullanılan kimyasallardan marketlere kadar birçok alanda bu şirketlerin egemenlikleri bulunmaktadır.

Küresel şirketlerin tarım üzerinde yapmış olduğu en büyük yıkımların başında tohum gelmektedir. Tarih boyunca üçüncü dünya ülkelerindeki çiftçiler tarım ürünlerini zenginleştirmiş ve bugün bizleri besleyen gıda çeşitliliğini ortaya çıkarmışlardır. Çiftçilerin bunu başarmalarında ise tohumlarına sahip çıkmaları ve onları korumaları büyük önem arz etmektedir. Çiftçi bir tohumu saklayarak sadece gıdayı güvenli hale getirmemekte aynı zamanda tohumla birlikte kültürü ve tarihide saklamaktadır. Çiftçiler tohumları birbirleriyle değiş-tokuş yaparak bilginin, kültürün de aktarılmasını ve yayılmasını sağlamışlardır. Bu esnada çiftçiler ileride yetiştirmek istedikleri ürünler hakkında da diğer çiftçilerden bilgiler almakta ve onların söyledikleri yöntemlerle ürünlerini yetiştirmektedirler. Ancak günümüzde DTÖ vasıtasıyla fikri mülkiyet hakkı çerçevesinde büyük şirketlere tohum bilgisini gasp etme ve bunu tekelleştirme imkânı tanınmaktadır56. Örneğin ABD’li bir şirket olan RiceTec, Basmati pirinci üzerinde hak iddia etmektedir. Yine Doğu Asya’da evrimleşmiş olan soya fasulyesi Monsanto’nun sahibi olduğu Calgene şirketi tarafından patentlenmiştir. Bu şirket Hint kökenli bir bitki olan Hardal üzerinde de çeşitli patent hakları elde etmiştir. Böylece yüzyıllardan beri var olagelen çiftçilerin birikimleri büyük şirketler tarafından gasp edilmektedir. Günümüzde on büyük şirket ticari tohum pazarının yüzde 32’sini, genetiği değiştirilmiş tohum

56 Tarım tarihçileri, tarımın keşfedildiği neolitik çağdan beri uygarlıkların giyinmek ve beslenmek için 10

bin çeşit bitki türüne ihtiyaç duyduklarını söylemektedirler. Oysa tarımın büyük sermaye gruplarının eline geçmesiyle birlikte günümüzde tarım 50 kadar türle yapılır bir hale gelmiştir. Artık dünyanın her yerinde aynı tohum, aynı kimyasallar büyük şirketlerin çalışanları tarafından söylendiği gibi toprağa atılmakta ve bu şekilde tek tip bir üretim yapılmaktadır. Bu işleyiş öncelikle büyük şirketler tarafından planlanmakta ve daha sonra DB, IMF, FAO gibi örgütler tarafından devletlere dayatılmaktadır (Başkaya, 2016: 88).

piyasasının da tamamını ellerinde tutmaktadırlar. Bu şirketler aynı zamanda tarım kimyasalları pazarına da hâkimdirler. Küresel tahıl pazarına beş büyük şirket hâkimdir. Bunlardan en büyüğü olan Cargill 1998 yılında ikinci büyük şirket olan Continental’i satın alarak bu alanda tekelleşmiştir. Tekellerin bu alandaki hâkimiyetlerine uluslararası kuruluşlarında destekleri eklendiğinde ABD ve Avrupa ülkelerinden üçüncü dünyaya muazzam bir gıda ihracatı ortaya çıkmaktadır. Örneğin NAFTA (Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması) sonrasında 1992 yılında Meksika’da tüketilen ithal gıda oranı yüzde 20’lerden 1996 yılına gelindiğinde yüzde 43’lere çıkmış, NAFTA’dan 18 ay sonra 2.2 Milyon Meksikalı işsiz kalmıştır. Buna benzer tablolar Filipinler’de şeker, Hindistan’da kauçuk, Kenya’da mısır gibi ürünlerde de görülmüştür (Shiva, 2006: 16- 17).

Tablo 26: Dünyanın En Büyük Tohum Şirketleri (2009)

Kaynak: (Oral, 2015: 162).

Tablo-26’ya bakıldığında dünya tohum piyasasına hâkim olan ÇUŞ’lar görülmektedir. Bu listede başı çeken ise birçok alanda olduğu gibi ABD’li Monsanto57 şirketidir. Bu şirket dünya tohum pazarının yüzde 27’lik en büyük kısmına egemen konumda bulunmaktadır. Yine listedeki diğer ülkelere bakıldığında ABD ve Avrupa merkezli şirketlerin ağırlıkta oldukları görülebilmektedir. Bu 10 ÇUŞ, dünya tohum piyasasının yüzde 77’sini ellerinde tutmaktadırlar.

Tohum piyasasında ortaya çıkan bu tekelleşme düzeni kuşkusuz ki geleneksel üretim biçimlerini ortadan kaldırmakta, tarımsal üretimde bir tek tipleşmenin ortaya çıkmasına neden olmakta ayrıca endüstriyel ortamlarda üretilen bu tohumlar çeşitli yasal

57 1901 yılında ABD’de kurulan bu şirket tarımsal üretimin her aşamasına dahil olmaktadır. Dünya

genelinde 66 ülkede 20 binden fazla çalışanıyla faaliyet gösteren şirket 1997 yılından itibaren de Türkiye pazarına girmiştir. Şirket 2013 yılı itibariyle 20 milyar doları aşkın bir varlığa sahip bulunmaktadır (Wikipedia, 2016). 2016 yılında Alman Bayer firması (bu firma daha çok sağlık alanındaki faaliyetleriyle biliniyor) 66 milyar dolarlık bir ödemeyle Monsanto şirketini satın almıştır. Dolayısıyla iki büyük şirketin birleşmesi tarımsal üretim ve kimyasallar konusundaki tartışmaları yeniden gündeme getirmiştir.

Şirketler (Merkezleri) Satışları (Milyon $) Pazar Payları (%)

Monsanto (ABD) 7,297 27

DuPont (ABD) 4,641 17

Syngenta (İsviçre) 2,564 9

Groupe Limagrain (Fransa) 1,252 5

Land Q'Lakes/Winfield Solutions (ABD) 1,1 4

KWS AG (Almanya) 997 4

Bayer CropScience (Almanya) 700 3

Dow AgroScience (Almanya) 635 2

Sakate (Japonya) 491 2

DLF-Trifolium A/S (Danimarka) 385 1

En büyük 10 şirket toplamı 20,062 73

düzenlemelerle zorunlu olarak çiftçilere kullandırılmaktadır. Tohumdaki bu tekelleşmeye paralel olarak tarım ilaçları ve kimyasalların kullanımda da benzer bir tablo söz konusudur. Dünya tohum piyasasına hâkim olan şirketlerden 5 tanesi aynı zamanda tarım ilaçları üretiminde de dünyadaki 10 büyük şirket arasında yer almaktadır (Tablo-27). Dolayısıyla tarımsal üretimin temelini oluşturan tohumun, bu tablolar değerlendirildiğinde tamamen farklı bir boyuta evirildiği görülebilmektedir. Tohum piyasasına hâkim olan şirketlerin aynı zamanda da tarım ilaçlarını üretiyor olması da tarımsal üretimde ve tohumlarda kimyasalların ne denli fazla olduğunu kanıtlar bir durumdur.

Tablo 27: Dünyanın En Büyük Tarım İlaçları Şirketleri (2009)

Şirketler (Merkezleri) Satışları (Milyon

$ Pazar Payları (%)

Syngenta (İsviçre) 8,491 19

Bayer CropScience (Almanya) 7,544 17

BASF (Almanya) 5,007 11

Monsanto (ABD) 4,427 10

Dow AgroSciences (ABD) 3,902 9

DuPont (ABD) 2,403 5

Sumitomo Chemical (Japonya) 2,374 5

Nufarm (Avustralya) 2,082 5

Makhteshim-Agan Industries (İsrail) 2,042 5

Arysta LifeScience (Japonya) 1,196 3

En büyük 10 şirket toplamı 39,468 89

Dünya agro-kimya pazarı 44,000 100

Kaynak: (Oral, 2015: 163).

Yukarıdaki veriler ve bilgilerden de anlaşılacağı gibi dünyadaki tarım ve gıda piyasasına bakıldığında ABD ve Avrupa merkezli ÇUŞ’ların bu piyasaya egemen oldukları açıkça görülmektedir. Bu egemenlik yalnızca maddi koşulları (tohum, kimyasallar, gübre vb.) içermemekte aynı zamanda da kültürel süreçleri de

kapsamaktadır. Bu kültürel süreçler, insanlık tarihi kadar eski olan bir zaman dilimini kapsamaktadır. Bin yıllardır süregelen tarımsal birikim ve aktarım endüstrileşme ve ÇUŞ’ların politikaları neticesinde çok kısa bir zaman diliminde yok olmaya yüz tutmuştur58. Bu süreç ise giderek hızlanmakta, köylüler ve çiftçiler üzerinde baskılar artmakta ve geleneksel tarımın sahipleri olan bu topluluk yavaşça topraktan koparılmaktadır. Bu gelişmeler yaşanırken günümüzdeki tarım ve gıda düzeninde ürünlerin paketlenmesi, ulaşılabilirliği ve tüketimi ayrı bir tartışma alanını oluşturmuştur. 20. yüzyılla birlikte dünya genelinde kentleşmenin hızlanması, insanların büyük kentlerde toplanması, iş yaşamında ortaya çıkan değişimler yeme alışkanlıklarında da bir değişimin meydana gelmesine neden olmuştur. Kentlerde hayatın çok hızlı yaşanması bireylerin yemek yemek için ayırdıkları zamanın kısalmasına neden olmuş, bunun sonucunda da hazır yemeklerin veya fast-food tarzı beslenmenin yaygınlaşması söz konusu olmuştur. Bunun yanında geleneksel pazarların yerini büyük marketler almaya başlamış ve binlerce farklı türde ürün bu raflarda yerini almıştır. Dolayısıyla tıpkı tohum ve kimyasallar pazarında ortaya çıkan tekelleşme durumu bu kez üretilen bu ürünlerin dağıtımı ve pazarlanması konusunda ortaya çıkmıştır.

Günümüzde bir süpermarkette 4.000-12.000 arasında ürün bulunmaktadır. Bir tüketici herhangi bir süpermarkete girdiğinde dünyanın birçok farklı yerinde üretilmiş ürünleri aynı raflarda bulabilmektedir. Bir ürünün üretildiği tarladan raflara gelme süreci birçok sosyal ve ekonomik ilişkiler sonucunda olmaktadır. Bu dönemde endüstriyel tarım sonucunda elde edilen hazır ve paketlenmiş gıdalara olan talebin arttığı görülebilmektedir. Zamanla yarışılan bu dönemde yemek kültürleri de değişmiş, artık beslenmeye ayrılan süre azalmış dolayısıyla da fast-food ürünlerine olan talep artmıştır (Bor, 2015: 82-83).

58 Şuan küresel gıda pazarı Monsanto ve Cargill gibi şirketler tarafından kontrol edilmektedir. Özellikle

tohum konusunda tekelleşen bu çok uluslu şirketler köylüler üzerinde kendi üretimleri olan tohumların kullanılması yönünde baskılar yapmaktadırlar. Üreticilerin bu GDO’lu tohumları kullanmaya mecbur kalmalarının bir sonucu ise dünya ölçeğinde bitki çeşitliliğinin yüzde 75 oranında azalmasıdır (Morvaridi, 2012: 252-253).

Aşağıdaki tabloya (Tablo-28) bakıldığında dünya genelinde tarım ve gıda ürünlerinin üretiminde ve dağıtımındaki en büyük şirketler görülmektedir. Bu şirketler günümüzdeki süpermarketlerin raflarında yer alan ürünlerin hemen hemen hepsini üretip dağıtımını yapmaktadırlar. Yine ABD ve Avrupa merkezli oldukları görülen bu ÇUŞ’lar çok büyük bir ekonomik sermayeye ve güce sahiptirler. Türkiye’nin de aralarında bulunduğu dünyadaki birçok ülkede faaliyet gösteren bu ÇUŞ’lar aynı zamanda girdikleri ülkelerin pazarlarına daha etkin bir şekilde nüfuz edebilmek için yerel şirketlerle ortaklıklar kurmakta veya satın almalar gerçekleştirmektedirler.

Tablo 28: Dünyanın En Büyük Gıda Perakende Şirketleri (2009)

Şirketler (Merkezleri) Satışları (Milyon $) İlk 10'daki Pazar Payları (%)

Walmart (ABD) 191,711 25,5

Carrefour (Fransa) 104,29 13,9

Schwarz Group (Almanya) 65,012 8,6

Tesco (İngiltere) 63,288 8,4

Aldi(Almanya) 62,268 8,3

Kroger (US) 61,772 8,2

AEON (Japonya) 52,874 7,0

Edeka (Almanya) 51,625 6,9

Rewe Group (Almanya) 51,435 6,8

Ahold (İngiltere) 48,553 6,4

En büyük 10 şirket toplamı 752,829 100,0

Kaynak: (Oral, 2015: 165).

Dünya genelinde hızlı bir şekilde artış göstermekte olan süpermarketleşme sürecini Reardon üç aşamada açıklamaktadır. Ona göre, 1990’dan sonra gelişmekte olan ülkelerde geleneksel pazarların varlığına rağmen bir süpermarketleşme devrimi ortaya çıkmıştır. İlk olarak Latin Amerika ve Orta Avrupa ülkelerinde etkili olmaya başlayan bu eğilim daha sonra Asya ülkelerine sıçramış ve son aşamada ise Hindistan ve Rusya gibi ülkelerde başlamıştır. İkinci aşamada ise dünya geneline yayılmaya başlayan bu

eğilim daha sonra büyük şehirlerden küçük şehirlere, üst sınıflardan alt sınıflara, işlenmiş ürünlerden taze ürünlere ve yerel zincirlerden çokuluslu bir birlikteliğe doğru yoğunlaşma göstermiştir. Son aşamada ise başlangıçta toptan olarak tedarik edilen ürünler zamanla kooperatiflerden, çiftçilerden elde edilmeye başlanmış ve böylece bu süreç daha mikro ölçeğe indirgenmiştir (Reardon, 2011: 14-15). Görüldüğü gibi 1950 sonrasında ortaya çıkmaya başlayan ve 1990’larda zirve noktalarına ulaşan süpermarketlerin sayıları günümüzde her geçen gün artmaktadır. Özellikle kentsel yaşamın artmasına paralel bir gelişim gösteren bu süreç tarım ve gıda zincirinin en kritik halkalarından birisini oluşturmaktadır.