• Sonuç bulunamadı

2. OSMANLIDAN CUMHURİYETE TARIMSAL SİSTEMİN DÖNÜŞÜMÜ VE

2.2. Cumhuriyet’in İlk Döneminde Tarımsal Yapılanma (1923-1950)

2.2.3. Ekonomik Buhran ve Savaş Dönemi

Osmanlı Devleti’nin son dönemini ve cumhuriyet rejiminin ilk yıllarını kapsayan zaman diliminde tüm dünya devletlerini etkileyen I. Dünya Savaşı, dünya ekonomik buhranı ve II. Dünya Savaşı gibi hadiseler cereyan etmişti. Büyük çaplı olayların yaşandığı bu dönemin ortaya çıkarmış olduğu yeni düzen, bugün içerisinde yaşadığımız bölgeyi de derinden etkilemiştir. Savaş sırasında binlerce insanın yaşamını yitirmesi, nüfus sorunları, ekonomik problemler ve ortaya çıkan krizler bu dönemin ilk akla gelen etkilerindendir. Tüm bunlara ek olarak ise özellikle tarımsal üretim ve küçük üreticilik

bağlamında değerlendirildiğinde bu dönem büyük sıkıntıların yaşanmasına neden olmuş, savaşlarda çok fazla insanın kaybedilmesi emek kıtlığını doğurmuş ve toprakların çoğu uzun dönem ekilememiştir.

Cumhuriyetin ilanından sonraki ilk dört yıla baktığımızda ise tarımsal gelişme bağlamında iki önemli sürecin yaşandığı görülmektedir. Bu gelişmelerden ilki 2000 civarında traktörün ithal edilmesidir. Tarımda makinelerin kullanılmasıyla birlikte eskiden kullanılmayan araziler tarıma elverişli hale getirilmekte ve ticari çiftçiliğin yaygınlaşması başlamaktaydı. Bu süreç ise kuşkusuz ki büyük çiftçinin elinde daha fazla miktarda toprağın yoğunlaşmasına yol açmıştı. Diğer bir gelişme ise bu süreçte yaşanan kitlesel nüfus hareketliliğidir. Cumhuriyetin ilk dört yılında bir milyona yakın Hıristiyan Yunanistan’a göç etmişti. Ege kıyılarında yoğunlaşan bu Rum nüfus üzüm, incir, tütün gibi ticari ürünler yetiştirmekteydi. Dolayısıyla bu nüfusun göç etmesi bu bölgedeki Müslüman çiftçilerin işletmelerini büyütmeleri sonucunu doğurdu. Yunanistan’dan gelen Müslüman nüfusa ise iç kısımlarda ve Marmara Denizi kenarında küçük işletmeler verilmişti (Birtek ve Keyder, 1975: 450).

I. Dünya Savaşı sonrasında oluşan temel dengesizliklerin aşılamaması sonucunda dünya ekonomisi 1929 yılında ciddi bir bunalıma girdi. Bu dönemde özellikle tarım fiyatlarındaki aşırı düşüş nedeniyle Türkiye gibi ekonomisi tarıma dayanan ülkeler bu krizden ciddi bir biçimde etkilendi. Bu dönemde Türkiye’de buğday38 fiyatı 192739 yılında kilo başına 12 Kuruş’tan 1932 yılında 3 Kuruş’a kadar

38 Ekonomisinin temeli tarıma dayanan Türkiye’de tahıl kritik öneme sahiptir. Tahıl üretiminde ise

buğdayın ayrıcalıklı konumu söz konusudur. Buğday, sahip olduğu bu önemi nedeniyle de sürekli olarak devletin ilgisini çekmeyi başarmıştır. Bu bağlamda da 29 Mayıs 1934 yılında Buğdayı Koruma Kanunu çıkarılmış ve hükümet her türlü olumsuz gidişat karşısında buğday üretimini koruma altına almayı amaçlamıştır. ( Ayrıntılı bilgi için bakınız; Refii Şükrü Süvla (1943). Dünya’da ve Türkiye’de Buğday Meselesi, İktisat Fakültesi Mecmuası, Cilt:4, Sayı:1, 17-20, Gülten Ö. Kazgan (1952). Hububat Politikamız ve Milli Ekonomimiz Üzerindeki Tesirleri, İktisat Fakültesi Mecmuası, Cilt:14, Sayı: 1-4, 162).

39 1927 yılındaki verilere göre nüfusun yüzde 82’ye yakını tarımla uğraşmaktaydı. O dönemde her ne

kadar toprak kıtlığından söz edilemese de üretilen buğdayın ülkenin ihtiyacını karşılamadığı görülmekteydi. Bu durumun başlıca nedenleri arasında ise; eski usul tarımsal üretimin yapılması ve ulaşım ağlarının yetersiz olması gelmekteydi (Ayrıntılı bilgi için bakınız; Ömer Celal Sarc (1970). 50 Yıllık Cumhuriyet Döneminde Ekonomik ve Sosyal Bünyedeki Başlıca Değişmeler, İktisat Fakültesi Mecmuası, Cilt:30 Sayı: 1-4, 6-7).

geriledi. Buğdayın dışında diğer tahıl ürünlerinde ve fındık, pamuk gibi ihraç ürünlerinin fiyatında da yüzde 50’ye varan düşüşler görüldü40 (Pamuk, 2014: 186). Yaşanan bu süreç sonucunda ise hükümet, korumacılığa ve devlet desteğiyle özel sektöre dayanan bir sanayileşmeye ağırlık vermeye başladı. Böyle olunca tarımsal ürünlerin fiyatları iyice düşmüş ve tarım kesimi ciddi sorunlarla karşılaşmış, özellikle geçimlik üretim yapan küçük üreticiler tefecilere ve büyük toprak sahiplerine borçlarını ödeyemedikleri için topraklarını elden çıkarmak zorunda kalarak kendi topraklarında kiracı konumuna gelmişlerdir (Pamuk, 1988: 91-92).

Bu gelişmelerin ardından ise 1930’lu yıllara gelindiğinde Türkiye tarımı için bir “çöküntü dönemi” olarak bahsetmek yanlış olmayacaktır. Bu dönemde yaşanan en önemli gelişme, dünya piyasalarındaki fiyat istikrarsızlıklarına bağlı olarak gerek tütün, üzüm, incir pamuk, fındık gibi ihraç ürünlerinin gerekse hububat ürünlerinin fiyatlarının hızlı bir şekilde düşmesidir. Bu süreçte ise hükümetler sanayileşmeye ve korumacılığa ağırlık vermişler ancak pek de başarılı olamamışlardır. Bunlara ilave olarak hava koşullarının da kötüye gitmesi tarımsal kesim için sıkıntılı bir tablo ortaya çıkarmıştır. Özellikle de geçimlik üretim yapan küçük üreticiler bu gelişmelerden daha fazla etkilenmişlerdir. Küçük üreticiler tefecilere ve büyük toprak sahiplerine olan borçlarını ödeyememişler, bunun neticesinde ise topraklarını elden çıkarmak zorunda kalmışlardır. Büyük oranda kendi geçimi için üretim yapan küçük üreticiler bu zor durum karşısında geçimlerini sağlamak için kentlerde geçici olarak işçilik yapmaya başlamışlardır. Ortaya çıkan bu olumsuz tablo II. Dünya Savaşı öncesinde bir nebzede olsa düzelmeye başlamıştır. 1936 yılında bitkisel üretimde yaşanan sıçrama istatistiklere şu şekilde yansımıştır: 1938-1939 yılları arasındaki genel bitkisel üretim seviyesi, 1928-1929 ve 1932-1933’deki seviyenin yüzde 63 üzerine çıkmıştır. Yine bir başka veriye göre bu

40 Tarımsal ürünlerin fiyatlarındaki ani düşüşlerden sonra hükümet, zor durumda kalan çiftçileri

koruyabilmek amacıyla bir dizi önlemler almaya çalışmıştır. Bu çerçevede Buğday Koruma Kanunu çıkarılmış ve Ziraat Bankası’na belirlenen yerlerde 5.5 kuruştan buğday satın alma yetkisi verilmiştir. İlerleyen dönemde ise diğer hububatlarında koruma kapsamına alınmasıyla birlikte bu yetki 1938 yılında Toprak Mahsülleri Ofisi’ne devredilmiştir (Ayrıntılı bilgi için bakınız; Fahri Yavuz (2000). Türkiye’de Tarım Politikası, Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 31. Özel Sayı, 11).

dönemde buğday üretimi yaklaşık yüzde 80, hububat üretimi ise yüzde 70 oranında artmıştır (Özensel, 2015: 84-86).

Yaklaşık 40 yıllık bir zaman dilimi içerisinde birinci dünya savaşının ve dünya ekonomik buhranının etkilerini derinden hisseden Türkiye, sosyal, ekonomik ve siyasal anlamda zor bir dönemden geçmiş, tarımsal anlamda her ne kadar toparlanmaya çalışsa da ikinci dünya savaşının patlak vermesiyle birlikte bu toparlanma süreci de sekteye uğramış, ülke olarak savaşa fiilen dâhil olunmamış olmasına rağmen 1939-1945 yılları arasında tekrardan sıkıntılı bir dönem başlamıştır.

Türkiye II. Dünya Savaşı’nda tarafsız bir konumda bulunsa da bu durumun yine de bir takım olumsuz etkileri görülmekteydi. Savaş boyunca askeri harcamalarda yaşanan artış ve ithalatın azalması ekonomiyi olumsuz anlamda etkilemişti. Tarımsal anlamda değerlendirildiğinde ise, 18 milyonluk nüfusun 1 milyonun ordudan oluşması, erkeklerin büyük bölümünün silahaltına alınması ve daha birçok neden emek anlamında bir daralmaya yol açtı. Ayrıca savaş döneminde devletin tarımsal üretimin büyük bölümüne piyasanın altında kalan fiyatlarla el koyması ve tarım kesimine ağır vergi yükleri getirmesi ortaya çıkan durumu iyice çıkmaza soktu (Pamuk, 2014: 202-203). Bu gelişmeler sonucunda ise ekilen alanlarda ve ürün verimlerinde düşüşler gözlemlendi. Bu yıllarda tek parti rejimleri (Refik Saydam ve Şükrü Saraçoğlu hükümetleri) ordunun ve kentlerin iaşesini sağlayabilmek için piyasaya yoğun bir biçimde müdahalede bulunmuşlardır41. Bu süreçte sıkı polisiye önlemler alınarak üretim kontrol edilmeye çalışılmıştır. Bu dönem her ne kadar zorlu geçse de ülkede yaygın bir kıtlık ve açlık görülmemiştir. Ancak tarımsal üretimde yaşanan büyük sıkıntılar kırsal alandaki ve kentlerdeki düşük gelirli kesimler üzerinde olumsuz etkiler yaratmıştır (Pamuk, 1988: 95-97).

41 Savaş yılları döneminde Cumhuriyet Halk Partisi hükümetlerinin uyguladıkları politikaların yasal

dayanağını 18 Ocak 1940’da TBMM tarafından kabul edilen Milli Koruma Kanunu oluşturmaktaydı. Bu kanun hükümete ekonomiye yaygın bir şekilde müdahale etme yetkisi veriyordu (Ayrıntılı bilgi için bakınız; Şevket Pamuk (2014). Türkiye’nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi (3.Baskı). İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 100).

II. Dünya Savaşı sırasında ortaya çıkan olumsuz tablo milli gelire de yansımıştı. Bu dönemde milli gelirde ciddi bir düşüşün yaşandığı görülebilmektedir. Örneğin, 1940 yılında 33.684 milyon TL olan milli gelir, savaşın sona erdiği 1945 yılında yüzde 33’lük bir düşüşle 23.128 milyon TL olmuştur. Yine bu dönemde tarımın GSMH içindeki payı 1940’da yüzde 38.7’den 1945 yılında yüzde 38.4’e gerilemiştir (İTO, 1989: 27).

Bu dönem, tarımsal üretim ve politikalar açısından son derece sert geçişlerin yaşandığı bir zaman dilimi olmuştur. Bu süreçte, her geçen gün artan savaş masrafları çiftçi ve tüccar kesimi üzerindeki yükü ağırlaştırmıştır. Sadece savunma masraflarının bütçe içerisindeki payı yüzde 50’nin üzerinde seyretmiştir. Bu olumsuzlukların yanında olumlu gelişmelerde yaşanmıştır. Savaş yıllarında uygulanan tarımsal politikalar sayesinde ordunun ve kentlerin iaşesi sağlanmıştır. Türkiye’nin ekonomisi savaş öncesine göre daha iyi bir konuma gelmiştir. Örneğin savaştan önce Merkez Bankası’nın kasasında 26 ton altın varken 1945 yılı sonunda bu rakam 209.5 tona ulaşmıştır (Şener, 2004: 91).

2.2.4. Tarımsal Anlamda Kurumsal Düzenlemelerin Gerçekleştirilmesi

Osmanlı’nın son dönemindeki tarımsal yapıların ve işleyişin cumhuriyet dönemiyle birlikte varlıklarını devam ettirdikleri bilinmektedir. Osmanlı’dan kalan bu miras cumhuriyet rejimi tarafından gerçekleştirilen düzenlemelerle birlikte daha farklı bir şekle bürünmüştür. Bu dönem içerisinde yaşanan birçok uluslararası boyutlu olay, cumhuriyet hükümetlerinin tarım ve köylülük konularında istedikleri başarıyı yakalayamamalarında etkili olmuştur. Ancak her ne olursa olsun Osmanlı’nın son döneminden 1950’li yıllara yani çok partili siyasi sisteme geçilene kadar geçen sürede, tarıma yönelik yapılan kurumsal düzenlemeler oldukça fazladır.

Cumhuriyet döneminde tarıma ve köylüye yönelik uygulamalardan en önemlisini 18 Mart 1924 yılında çıkarılan Köy Kanun’u oluşturmaktadır. Bu kanuna göre köy toplulukları tüzel kişiliğe kavuşturulmuş ve yerinden yönetim birimi konumuna