• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

2.5. Mali Sosyoloji

Bu bölümde detaylı açıklamalar yerine genel hatlara yer verilecek, görece yeni olan bu mecranın öncüleri ve teorik temellerine kısaca değinilecek konuya ilişkin düşünsel yapının detaylı hali devam eden bölümlerde verilecektir.

Avrupa Kıtasında kamu görevlilerinin eğitiminden memnun olmayan Prusya Kralı Frederick William’ın 1723’de Üniversite birimlerinde iki kameral bilimler kürsüsü kurmasıyla iktisat kurumsal bir kimlik kazanır. Kameral bilim özünde kamu maliyesi anlamını taşımaktadır. Ortaçağda, Latince “camer” ve Almanca “Kammer” kelimesi, kubbealtı manasına gelir ve hükümdarların gelirlerinin toplandığı, depo edildiği yeri anlatırdı. Kelime önceleri “hazine odası” manasına gelirken sonradan

“hazine” anlamında kullanılmaya başlamıştır. Avrupa da bu kavram tam anlamı ile

kralın gelirlerinin hesaplandığı yerleri ima etmektedir (Sur,1949:256).

Türkçede benzer anlamı ile yer olan divan kelimesine yönelik İbni Haldun tarafında getirilen açıklama temel bağlamda dönem Avrupa’sı ile benzerlikler taşımaktadır. “Devlet gelirlerini toplamak, gelirlerde ve giderlerde, içeri sokulan ve

çıkarılanlarda devletin hukukunu korumak… tüm bunları mali işlerin ilgilerinin gelir gider hesap uzmanlarının düzenlediği kurallara yasalara başvurarak yürütmek… , konunun kuralları, gelir ve giderlerin yerlerini tüm ayrıntılarıyla içeren bir kitap ta yazılıdır…, işte o kitaba divan adı verilir, bu işlerle uğraşan ilgililerin toplandıkları yere de divan (daire) denir” (Haldun,2013:144).

Haldun (2013) eserinde öncelikle, divanın tanımlamasına ve üstlendiği görevlere yer vermektedir. Ardından divan kelimesinin kökenine yönelik saptamalarda bulunmuştur. “Anlatıldığına göre: İran hükümdarı, bir gün sarayındaki kâtiplere baktı,

bunlar kendi kendilerine hesap yapıyorlardı, hesap yaparlarken konuşuyorlar gibi oluyorlardı (sesli düşünüyorlardı). O zaman, divane’ler yani deliler diye konuştu onlara seslenerek. Bu söz Farsça bir sözdü. Kuruldakiler için söylenen bu sözcük, kurulun bulunduğu yer için de kullanılmıştır. Çok kullanıldığı için de dile kolay gelsin diye ‘e’ sesi atılmış ve divan denmiştir…” (Haldun,2013:144)144

. Batı ve Doğu açısından bu konuda ki benzerlikler oldukça önemlidir. Haldun’un yer verdiği açıklamalar gerek

144 İbni Haldun’un eserinden alıntılanan bu bölümde yer alan parantez içi kullanımlar doğrudan

çevirmene aittir.

dönemin fikri yapısı gerek ekonomik ve siyasi yapısı açısından benzerlikler taşırken verginin genel işleyişi hakkında vermiş olduğu ipuçları Avrupa’da bilimsel açıdan başlayan bu sürecin doğu uygarlıkları açısından nasıl ele alındığına yönelik bilgiler sunmaktadır.

Avrupa kıtasında kamu maliyesi iktisat bilimi ile birlikte başlamaktadır. Kısaca yukarıdaki bölümde de değinildiği gibi devlet odaklı ve devletin zenginleşmesine yönelik bu teoriler maliye biliminin salt iktisat temelli değerlendirmelerine yer vermekte ve kimi yönleri ile sosyolojik açılardan incelenmesinden uzaklaşmaktadır (Backhaus,2001:6).

Bu anlamda mali sosyoloji devletin mikro veya makro iktisadi analizlerle, finansal kurumsal tanımlamalarla kavranamayacak olan mali faaliyetleri ile geniş bir alanla ilgilenmektedir (Çelebi,2012:5). Mali Sosyoloji maliye politikalarını ve onların etkilerini biçimlendirecek şekilde devleti ve toplumu birbirine bağlayan karmaşık sosyal etkileşimlere, kuramsal ve tarihi bağlamlara tam olarak odaklanmak suretiyle diğer yaklaşımlardan kesinlikle farklılaşmaktadır. Mali sosyoloji temelde vergiler üzerine yoğunlaşmaktadır. Klasik soysal bilimciler Avrupa’daki modern devletin oluşumunu rasyonel-yasal bürokrasiye (Weber), kapitalizme (Marks)145, veya emeğin işbölümüne bağlı karmaşık ilişkilere (Durkheim) dayandırırken Goldscheid ve Schumpeter vergilemede meydana gelen büyük tarihsel değişime dayandırmışlardır (Çelebi,2012:5- 6).

Avusturya ve İtalya’da gelişen bu gelenek Avrupa’da çalışma alanı bulmuştur. Kavram olarak ilk defa Rudolph Goldscheid tarafından 1917 yılında ortaya konulmuştur. Goldscheid, tarih, sosyoloji ve mali istatistiği tek başına kamu maliyesi teorisini destekleyebilecek üç sütun olarak görse de mali sosyolojinin bunlardan en önemlisi olduğunu dile getirmektedir (Sert,2011:6). Bu dönemde Goldscheid, Marks’tan ve mali sonuçlarla ilgili olarak Marks’ın sınıf analizlerinden etkilenmiştir (Mumyakmaz,2013:699).

Diğer öncü isim Avusturyalı iktisatçı Schumpeter, Goldscheid’in temel yaklaşımını destekleyerek mali sosyolojinin tarihsel bir temele dayanması gerektiğini

145Weber’in toplumsal tabakalaşmave Marks’ın sınıf tabanlı analiz alanındaki temel tezlerine dair

kapsamlı analiz Frank Parkin tarafından gerçekleştirilmiştir. Parkin makalesinde Weber’in teorik yaklaşımını Amerika’nın sınıfsız bir toplum olduğuna dair tez ile güçlendiğini ve savunucu bulduğunu dile getirmektedir. Bahsi geçen siyasal ve ekonomik dönem olup, 1925-1955 arasını kapsar. İki rakip düşünsel temel Amerika üzerinde düşünsel teorik savaş gerçekleştirmiştir. Weber’in izlerini taşıyan “çok boyutlu yaklaşım” kavramı Marks’ın sınıf tahlillerine rakip olmuştur.

belirtmiştir. 1918 yılında Viyana’da konferansta bir toplumunun ruhunun, kültürel seviyesinin, sosyal yapısının, politik hareketlerinin hepsinin ve daha fazlasının onun mali tarihinde yazılı olduğunu ilan etmiştir. Schumpeter’in146

Rudolph Goldscheid’dan ayrıldığı noktalardan biri, onun sınıfsal bir mali sosyoloji tahlili değil, bireysel ve toplumsal ihtiyaçların arasındaki ilişkinin karmaşık yapısı içindeki gelişimden hareketle vergi devletinin doğasını analiz etmesidir (Çelebi,2012:8). Bu değerlendirmelerin temelinde verginin, iktisadi, sosyal, hukuki, politik, ahlaki yönleri ile karmaşık bir müessese olduğuna dair görüşler yatmaktadır.

Mevcut mali sosyoloji literatürü özellikle Türkiye bağlamında düşünüldüğünde son dönemde oldukça hızlı bir ivme kazanmıştır. Teorik temelleri hakkında her ne kadar da Mali Sosyoloji öncülerine dayanmakta ise de altında yatan temel düşün Weber ve devamında oluşan “çok boyutlu”147 yaklaşım olarak tanımlanan ve ilerleyen süreçte Warner’in topluluğun sınıfsal yapısı hakkındaki görüşlerine dayanmaktadır. Warner Okulu148ve onun uzantıları, tipik Amerikan kentlerinde formelleşmiş bir sınıf yapısının varlığını ortaya koymak için sosyal antropolojinin araştırma tekniklerini uygulamaya çalışmışlardır (Parkin,2002: 600).

Bununla birlikte mali sosyoloji eğer var olacaksa, devlet ve toplum arasındaki eklenme ile ilgilenmelidir. Hükümetin harcama ve/veya vergi politikasının işlemesi ve gelişmesinin tarihsel tanımlaması yanı sıra yapısının kurumsal analizini, sistem içindeki dışsal gruplar ve/veya sınıf çıkarlarının temsiliyet mekanizmalarının analizini, harcama ve vergileme politikalarının ekonomik büyüme, gelir dağılımı, gruplar arası ekonomik ilişkilerin düzenlenmesi ve siyasetin kendisinin değişen yapısı gibi daha geniş ölçekli sosyal olgular üzerindeki etkilerinin nedensel analizini içermelidir (Sert,2011:5).

Vergi sosyolojik bir öykü içermektedir. Bu bağlamda, verginin tanımlaması, altında yatan etmenler, getirmiş olduğu sosyal, siyasal ve kültürel birikim tarihten kopuk bir şekilde ele alınmamalıdır. Başlangıcı, üretim artığı şeklinde ortaya çıkarken,

146Schumpeter’in “Vergi Devletinin Krizi” hakkında detaylı bilgi için bkz. Jhon L. Campbell, The State

and Fiscal Sociology, Departman of Sociology, Harvard University, Cambridge, Massachusets, 1993, s.163-185

147Sınıftan bağımsız olarak işleyen ve onun toplumsal etkilerini yumuşatan statü etkenlerinin oynadığı

role atıf yapılmaktadır.

148 Bu yaklaşıma göre; kentlerdeki halkın, farklı sınıfların oluşturduğu bir hiyerarşik düzenin açıkça

bilincinde olduğu savunulmakta, bu sınıfların her biri kendine özgün davranış ve değer kalıplarına sahip ve farklı çıkarlar etrafında örgütlenmişlerdir. Warner Okulunun faaliyetleri, bir sınıf yapısı modeli ortaya koymaktan çok, yerel statü grupları arasındaki farklılıkları ayrıntılarıyla işlemeye yöneliktir. Warner bu noktadan hareketle gerçekleştirdiği çalışmalarında 6 tane sınıf bulmuştur.

beraberinde toplumsal düzen ve sınıfsal yapılanma ile devam etmektedir. Devlet teorilerinin gelişimi ve bu bağlamda ideolojik olarak esaslar içermektedir. Din ile doğrudan ilgili olup, birey tanımlamaları ve buna bağlı insan davranışlarına yönelik tanımlamaları ve detayları içermektedir. Gelişen toplumsal yapılar ile birlikte küresel boyuta taşınan ekonomik gelişmeler, beraberinde siyasi güdülerin küresel olmasına neden olmuş, verginin kendisi küresel bir teori olmaya başlamıştır. O halde küreselleşme ile yakında ilgilidir. Vergi tanımlaması salt devlet tarafından toplanılan zorunlu bir olgu olmaktan çıkmakta sahip olduğu sosyolojik, tarihsel, sınıfsal, ekonomik, kültürel ve psikolojik unsurların tamamını kapsayan yeni bir tanımlamayı, devlet açısından algılamayı dahası yeni bir paradigma geliştirmeyi zorunlu kılmaktadır.

Diğer yandan iktidar ve vergi açısından klasik teori şu hikâye ile daha kolay kavranabilir. Adamın birisi terziye ısmarladığı takımı denemektedir. Terziye, ‘bu kolu

biraz daha içeri almalısınız!’ der, ‘fazladan üç santim uzun bu’. ‘Hayır’, der terzi. ‘kolunuzu dirsekten bükün… bakın, işte, yen nasıl çekiliyor.’ ‘E, tamam,’ der adam, ‘fakat şimdide yakaya bir bakın. Dirsekten kolumu büktüğümde yaka tam enseme çıkıyor!’. ‘E’ der terzi, başınızı dik tutun ve biraz arkaya atın. ‘Şahane oldu şimdi’. ‘İyi ama böyle yapınca sol omuzum sağdan üç santim aşağıda kalıyor!’. ‘Hiç dert değil, der

terzi, ‘belden sola doğru biraz eğildiniz mi, tamamdır’. Adamcağız sağ kolu kıvrık ve yana açık, kafası dik ve biraz geride ve belden sola yatık çıkar terzinin atölyesinden. Sallana tökezlene, bir garip yürümektedir. Aynı anda sokaktan geçen iki kişi adama dikkat eder. ‘Vah zavallı adamcağız”, der birincisi, ‘genç yaşta sakat kalmış. İçim

paralandı valla’. ‘Öyle ama terzisinin bir dahi olduğu kesin,” der diğeri, ‘baksana takım elbiseyi tam oturtmuş!’ (Cathcart ve Klein,2012:69).

Terzi, dikilen elbise ve gözlemcilerin edindikleri sonuçlar açısından vergi ve vergiye dair klasik yaklaşım benzerlik gösterir. Terzi hikâyesinde olduğu gibi gözlemciler salt teknik ve hukuki yaklaşımlar ile vergiyi gözlemleme, kavrama ve aktarma sırasında sentetik ön kabuller yapmaktadırlar. Bu bakımdan normal bilim

halidir149.

149“Normal bilim paradigmanın öngördüğü sorunlar, araştırma modelleri ve yöntemleri çerçevesinde,

paradigmanın sayıtlarını sorgulamaksızın hatta ontolojik ve çoğu epistemolojik kabullerden pek fazla haberdar olmaksızın yapılan bilimsel faaliyetlerdir”. Detaylı bilgi için bkz. Dikeçligil, Bilimsel

Paradigmaların Oluşumunda ve Dönüşümünde Sosyolojik Bağlam, Toplum bilim Dergisi, Haziran 2010,1-3, s.53-61.