• Sonuç bulunamadı

Makro Ekonomik İstikrarsızlık ve Kamu Politikalarının Etkinsizliği 34

BÖLÜM 1: BÖLGESEL KALKINMA OLGUSU VE BÖLGELERARASI

1.2 Bölgelerarası Gelişmişlik Farklılıklarının Nedenleri

1.2.3 Ekonomik Nedenler

1.2.3.2 Makro Ekonomik İstikrarsızlık ve Kamu Politikalarının Etkinsizliği 34

Fiyatlar genel düzeyi, döviz kurları ve faiz oranları gibi temel ekonomik göstergelerde meydana gelen değişmelerin belirlediği makro ekonomik istikrar kavramı, “ekonominin var olan durumunun korunması, ekonominin içinde bulunduğu koşulların daha kötüye gitmesinin engellenmesi ve koşulların iyileştirilmesi yoluyla ekonomik büyüme ve gelişmenin sağlanması” (Baldemir ve diğ., 2009:459) şeklinde tanımlanmaktadır. Bu bağlamda, makro ekonomik istikrarın sağlanması durumunda firmaların yatırım kararlarını olumsuz yönde etkileyen belirsizliklerin ortadan kalkacağı ve bunun bir sonucu olarak geri kalmış bölgelerde uygun yatırım ortamının sağlanacağı söylenebilir. Özellikle daha düşük bir enflasyon düzeyini ifade eden fiyatlar genel düzeyi istikrarının, yatırımcıların gelecekle ilgili öngörülerini netleştirerek yatırım kararlarını vermelerinde olumlu etkiler oluşturacağı (Pindyck ve Solimano, 1993:295) bilinmektedir. Benzer şekilde faiz oranları ile döviz kurları istikrarının da başta rekabet gücü, daha düşük faiz oranı risk primi ve sermaye girişi gibi yatırımları olumlu yönde etkileyen gelişmelerin sağlanmasında etkili oldukları ve bu yönüyle kaynakların yeniden dağılımı sürecinde geri kalmış bölgelerin ekonomik gelişmesine katkı sundukları ifade edilebilir (Baldemir ve diğ., 2009:460). Dolayısıyla tersinden bakıldığında, makro ekonomik istikrarsızlığın yatırım iklimini olumsuz yönde etkileyeceği ve bunun bir sonucu olarak bölgelerarası gelişmişlik farklılıklarının oluşmasına katkı sunacağı söylenebilir (Uzay, 2006:49).

Yukarıda ifade edildiği şekliyle makro ekonomik istikrarsızlığın ortaya çıkması geniş ölçüde kamu politikalarının etkinsizliğiyle açıklanabilir. Bir başka deyişle kamu politikalarının etkinsizliği makro ekonomik istikrarsızlığı doğurmakta, bu durum ise bölgelerarası gelişmişlik farklılıklarına neden olmaktadır. Sözkonusu süreci daha iyi anlayabilmek için kamunun bölgelerarası gelişmişlik farklılıklarını gidermek amacıyla benimseyebileceği üç farklı yaklaşımdan bahsetmek gerekir (Taylor, 2009:6): Bu yaklaşımlardan ilki piyasa temelli yaklaşımdır. Bu yaklaşım esas itibariyle neoklasik görüşe1 dayanmakta ve devletin piyasadaki başarısızlıkların giderilmesi üzerine yoğunlaşması gerektiğini vurgulamaktadır. İkinci temel görüş olan müdahaleci yaklaşım ise, gelişmişlik farklılıklarını gidermeye yönelik politika uygulamalarının sağladığı deneyimlerin, serbest rekabetin kendi başına dengeli bir gelişmeyi sağlamaya yeterli olmayacağı gerçeğini ortaya çıkardığını, özellikle gelirin düşük, işsizliğin yüksek olduğu ve diğer bölgelere göre verimliliğin düşük gerçekleştiği bölgelerde, kamunun altyapı ve üretken yatırımlar gibi doğrudan araçlarla müdahale etmesi gerektiğini ifade etmektedir. Üçüncü yaklaşım olan mali transferler yaklaşımı ise, mali transfer şeklinde otomatik denge sağlayıcı mekanizmaların devreye sokulması gerektiğini vurgulamaktadır. Kamunun bu yaklaşımlarla müdahalesi, sadece bölgelerarası gelişmişlik farklılıklarının giderilmesi amacına yönelik değil, aynı zamanda söz konusu farklılıkların derinleşmesini önlemek amacıyla da gerçekleştirilebilir. Dolayısıyla kamunun uygun politikalarla müdahalesinin bölgelerarası gelişmişlik farklılıklarının giderilmesinde önemli bir rol üstleneceği gerçeğinden hareketle (HM Treasury, 2001:39), uygulanacak politikaların etkinsiz kalması durumunda tersine etkiler doğuracağı ve hiç kuşkusuz bölgelerarası gelişmişlik farklılıklarını derinleştireceği söylenebilir.

1.2.3.3 Bölgelerarası Verimlilik Farklılıkları

Bölgelerarası verimlilik farklılıkları özetle kaynakların bölgeler arasında farklı verimlilik düzeylerinde kullanılmasını ifade etmektedir. Bir başka deyişle başta işgücü ve sermaye olmak üzere tüm üretim faktörlerinin geri kalmış bölgelerde etkin olarak kullanılmamasının yansımaları verimlilik farklılıkları şeklinde ortaya çıkmaktadır.

1

Neoklasik görüş özetle bölgelerarası gelişmişlik farklılıklarının serbest piyasa ekonomisi şartlarının tam işlemesi durumunda uzun dönemde kendiliğinden ortadan kalkacağını ifade etmektedir.

Buna göre bir bölgede ekonomik gelişmenin sağlanması için sadece yeterli düzeyde kaynağa sahip olmak yetmemekte, aynı zamanda sahip olunan bu kaynakların etkin bir şekilde değerlendirilmesi de önemli olmaktadır (Ercan, 2006:67). Dolayısıyla kaynakların bölgeler arasında farklı etkinlik düzeylerinde kullanılması bölgelerarası verimlilik farklılıklarının oluşmasına neden olmakta, verimlilik düzeylerinde oluşan bu farklılıklar ise en başta kişi başına gelirlerde dengesizliklere1 yol açmaktadır. Bunun sonucunda da gelir düzeyi düşük kalan geri kalmış bölgeler, kırılması güç olan “fakirlik kısır döngüsü”2 ile karşı karşıya kalmakta ve sonuç olarak birbirini izleyen bu süreç bölgelerarası gelişmişlik farklılıklarının nedeni olarak karşımıza çıkmaktadır. Bölgelerarası verimlilik farklılıklarının ortaya çıkmasında üç temel etkenden bahsetmek mümkündür: Bunlardan birincisi ekonomik faaliyetlerin yapısında meydana gelen değişmedir. Bir başka deyişle üretim faktörlerinin üç temel sektör olan tarım, sanayi ve hizmetler sektöründe istihdam edilmesinin bir sonucu olarak bu farklılıklar ortaya çıkmaktadır3. Çünkü gelişmiş bölgelerin sanayi, geri kalmış bölgelerin ise daha çok tarımsal üretim yapısına sahip olmaları ve üretim faktörlerinin tarım sektörüne nispetle sanayi sektöründe daha yüksek verimlilikte kullanılmaları durumu birlikte düşünüldüğünde, söz konusu farklılığın nedeni kendiliğinden ortaya çıkmış olmaktadır (Uzay, 2005:50).

Bölgelerarası verimlilik farklılıklarının ikinci temel nedeni nüfusun gelişmiş bölgeye göç etmesi şeklinde ifade edilebilir. Söz konusu göç hareketinde etkili olan temel unsur ise gelişmiş bölgenin hem ücret hem de diğer fırsatlar açısından daha iyi olanaklar

1 Bir görüşe göre (Uzay, 2005:50), verimlilik faklılıkları bölgesel gelirdeki farklılığın %60’ını açıklamaktadır.

2

Kalkınma iktisadının öncülerinden Ragner Nurkse geri kalmış ülkelerde kişi başına gelirin niye artırılamadığı sorununu “fakirlik kısır döngüsü” ile açıklamaktadır. Az gelişmiş bölgelere de uygulanabilecek bu teoriyi Nurkse, hem arz hem de talep yönünden ele almaktadır: Buna göre arz

yönünden; kişi başına gelirin düşük gerçekleşmesi tasarrufların azlığına, bu da gereken seviyede

yatırımların yapılamamasına neden olmakta, düşük seviyede gerçekleşen yatırımlar ise düşük verimlilik düzeyine ve dolayısıyla gelir seviyesinin düşük kalmasına yol açmaktadır (Manisalı, 1982:11-12). Talep

yönünden ise; gelir seviyesinin düşüklüğü, satınalma gücünün düşüklüğüne neden olurken, yatırım için

gerekli talebin oluşmaması ise pazarın sınırlı kalmasına ve pazarın yetersiz kalması da girişimcilerin yatırım yapma isteğini azaltarak sermaye talebinin düşük olmasına neden olmaktadır. Sonuçta üretim sürecinde yeterli miktarda sermaye kullanılmaması üretimde verimliliğin düşük olmasına yol açmakta ve kişi başına gelir düşük seviyede kalmaktadır (Kar ve Taban, 2005:11). Yani hem arz hem de talep yönünden düşük gelir seviyesi kendisini yenileyen bir kısır döngüye maruz kalmış olmaktadır.

3

Avrupa Komisyonu’nun (EC, 2000) gerçekleştirmiş olduğu bir çalışmanın sonuçlarına göre, tarım sektöründen sanayi sektörüne her %1’lik geçiş kişi başına GSYİH’ı %0,5-%1 artırabilmektedir.

sağlamasıdır (Çetin, 2005:143). Burada göç eden nüfus genellikle üretimde verimliliği yüksek, nitelikli ve sermaye sahibi olan nüfus, geriye kalan nüfus ise verimliliği düşük, niteliksiz nüfus olduğundan, kamunun gerçekleştirmiş olduğu yatırımların verimliliği de düşük gerçekleşmekte (Duyar, 1988:525) ve sonuç olarak bölgelerarası verimlilik farklılıkları ortaya çıkmış olmaktadır.

Bölgelerarası verimlilik farklılıklarının üçüncü temel nedeni ise, geri kalmış bölgelerde üretim faktörlerinin tam istihdam edilmemesi (gizli işsizlik) ve optimal dağılımının sağlanamamasıdır. Bir başka deyişle üretim faktörlerinin en verimli olabilecekleri üretim alanları dışında kullanılmasıdır. Üretim faktörlerinin en verimli olacakları üretim alanlarından daha az verimli olabilecekleri alanlara kaydırılması, kaynakların atıl hale gelmesi sonucunu doğurmakta ve bu durum geri kalmış bölgelerde refah kaybı olarak ortaya çıkmaktadır (Bozdoğan, 2006:29).

Bölgelerarası gelişmişlik farklılıklarının nedenlerini yukarıda ele alınan etkenler çerçevesinde toparlamak gerekirse; sistematik olan ve sistematik olmayan nedenler şeklinde bir sınıflandırma yapmak mümkündür. Bunlardan ilki olan Sistematik nedenler kendi içinde “endüstriye özgü nedenler” ile “bölgeye özgü nedenler” olmak üzere iki kategoride değerlendirilebilir. Endüstriye özgü nedenler arasında karşılaştırmalı üstünlükler, ölçek ekonomileri, dışsal ekonomiler ve yığılma-yayılma ekonomilerinin etkileri sayılabilirken, bölgeye özgü faktörler olarak coğrafi etkenler ve doğal kaynak yapısı belirtilebilir. Diğer yandan sistematik olmayan nedenler ise genellikle tarihsel nedenler sonucu ortaya çıkabilen bazı rastlantısal oluşumların ya zaman faktörüne bağlı olarak gelişme göstermesi veya yeniden sistematik nedenlerin etki alanına girerek özellikle dinamik dışsallıklar tarafından yönlendirilmesi ve sonuçta bölgelerarası gelişmişlik farklılıklarına katkı sunması şeklinde ifade edilebilir (Küçüker, 1998:75). Ancak bu iki kategori nedenlere birde kamuya özgü nedenleri ilave etmek mümkündür. Çünkü kamu politikalarının yetersiz kalması bölgelerarası gelişmişlik farklılıklarını etkileyen nedenler arasında yer almaktadır.