• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: BÖLGESEL KALKINMA OLGUSU VE BÖLGELERARASI

1.3 Bölgelerarası Gelişmişlik Farklılıklarını Gidermeye Yönelik Politikaların İlkeleri,

1.3.1 Bölgelerarası Gelişmişlik Farklılıklarını Gidermeye Yönelik Politikaların

1.3.3.1 Bölgesel Planlama

Daha önceki bölümlerde bölgesel kalkınmanın tanımı yapılırken, bölgesel kalkınmanın sadece gelir artışını ifade eden mekanik bir süreç olmadığı, aynı zamanda sosyo-kültürel ve kurumsal yapılardaki olumlu gelişmeleri de içerdiği görülmektedir. Bu bağlamda bölgesel kalkınmanın sağlanabilmesi için diğer bütün şartlar oluşmuşsa dahi, bunları belirli bir plan çerçevesinde bir araya getirmek ve ortaya çıkan planı uygulamak önemli olmaktadır. Burada ifade edilen planlama anlayışı “bölgesel planlama”1 olması yönüyle ulusal planlamadan ve kent planlamasından birkaç yönüyle farklı anlamları içermektedir. Nitekim ulusal kalkınma için hazırlanan planlar daha çok

1 Belirli bir dönemde belirli sosyo-ekonomik amaçlara ve sayısal olarak ifade edilebilen hedeflere ulaşabilmek için, bu işle görevlendirilmiş organlar tarafından ve daha önceden saptanan araçları kullanmak suretiyle yürütülen faaliyetlerin tümüne iktisadi planlama adı verilmektedir (Öney, 1987:20). Bu tanımdan hareketle iktisadi planlamanın bölgesel düzeyde gerçekleştirilmesi ise bölgesel planlama olarak ifade edilebilir.

ekonomik, kent planlaması için hazırlananlar ise fiziksel nitelik taşımakta iken, bölge planlamasına yönelik hazırlanan planlar bunlardan her ikisine de ağırlık vermektedir. Bir başka deyişle bölge planlarının ulusal kalkınma planlarından daha fazla mekânsal içeriği, kent planlarından daha fazla ekonomik yönü vardır. Çünkü bölge planları, ulusal kalkınma planlarında olduğu gibi sadece yatırımlarla değil, aynı zamanda yatırımların kuruluş yeri ile de ilgilenmekte, ayrıca kent planlarından farklı olarak, ekonomik kaynakları da hesaba katmaktadır (Keleş, 1997:231).

Yukarıda ifade edilen farklılıklara rağmen, bölgesel planlamanın ulusal planlama ile uyumlu bir yapı arz etmesi oldukça önemli bir husus olmaktadır. Çünkü bölgesel planlama, sadece, belirli bir bölgenin kalkınma sorunlarıyla uğraşmaz, aynı zamanda ulusal planlamanın daha başarılı olabilmesi için, ulusal planın prensip ve politikalarını da dikkate alan bir yapı sergilemektedir (Erkal, 1990:55). Dolayısıyla bölgesel plan, ulusal plan çerçevesinde ulusal önceliklerin ve politikaların, yerel ölçekteki gereksinimlerini karşılayacak biçimde, yereldeki fiziksel ifadesini somutlaştıran bir araç olarak değerlendirilmektedir (Ildırar, 2004:22). Bu bağlamda bölgesel planlamayı gerektiren nedenleri aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür (Keleş, 1997:230-231; Arslan, 2005:280):

• Ulusal planların kalkınmanın yersel, mekânsal, bir başka deyişle, coğrafi boyutlarını yeterince hesaba katmaması,

• Yerel bilgilerin ulusal planlara aktarılmasının kolaylaştırılması ve aynı zamanda ulusal kalkınma amaçlarının yerel planlara yansıtılması,

• Soyut ve genel düzeyde olan ulusal planlama eylemleri ile somut ve yerel düzeyde olan yerel planlama eylemleri arasında eşgüdümün sağlanması,

• Birkaç kentin ortak faaliyet alanlarının planlanması ve bu yolla kaynak savurganlığının engellenmesi,

• Birbirleriyle etkileşim halinde bulunan kentlerin karşılıklı ekonomik ve toplumsal ilişkileri hakkında bilgi sağlanması ve böylece daha kolay planlama yapma imkânına kavuşturulmaları.

Bölgesel planlama gerçekleştirilirken göz önüne alınması gereken iki önemli unsur bulunmaktadır. Bunlardan ilki küresel düzeyde mevcut olan eğilimlerin ve gelişmelerin, ikincisi ise ülkenin özgün koşulları ve bölgesel düzeyde çözüm gerektiren problemlerin dikkate alınmasıdır (Kılıç, 2004:70). Bu iki unsuru dikkate alarak hazırlanan bölge planlarının bölgelerarası gelişmişlik farklılıklarını gidermesi açısından başarılı olması diğer bazı şartlara da bağlı olmaktadır. Buna göre başarılı bir bölge planlamasının özetle, sektörel etkinliklerin karşılıklı bağımlılığını vurgulaması ve tüm sektörleri kapsaması, bölge için stratejik vizyon geliştirilmesine olanak tanıması, ulusal öncelikleri ve yerel talepleri yansıtması, değişen koşullarda çıkacak sorunlarla başa çıkabilecek güçte olması, yapım ve uygulama sürecinde yerel aktörlerin görüşlerinden yararlanılması, düzenli gözlem ve yeniden gözden geçirmeye olanak tanıyacak mekanizmayı içermesi gerekmektedir (Acar, 2006:16).

Bölge planlamasına yüklenen anlamlar ve bölge planlamasının kapsamı tarihi süreç içerisinde bazı dönüşümler geçirmiştir. Nitekim, 1970’li yıllara kadar benimsenen bölge planlama anlayışı, her ülkenin sosyo-ekonomik, siyasi ve kültürel yapılarına göre farklılık göstermekle birlikte, kaynakların optimum kullanımı, ekonomik yararın maksimize edilmesi ve yararın bölgeler arasında dengeli dağılımını amaçlamışken (DPT, 2000a:19), 1970’li yılların sonundan 1990’lı yılların başına kadar geleneksel planlama yaklaşımları ve refah devleti anlayışının sorgulanmaya başlanması1 ile birlikte, ekonomik gelişme hedefinin bölgelerarası gelişmişlik farklılıklarıyla mücadele gibi hedeflerin önüne geçmesine neden olmuştur (Çelik, 2004:71). Bu gelişme bölge planlaması fikrinin nispeten popülaritesini kaybettirmiştir. 1990’lı yıllarda ise küreselleşme ve bölgeselleşme eğilimlerinin artmasıyla birlikte özellikle gelişmiş ülkelerde yaşanan ekonomik, teknolojik ve toplumsal değişimin (post-fordist üretimin ekonomiye hakim olması, bilgi teknolojisindeki gelişim ve bilginin stratejik kaynak haline gelmesi, post modern toplumda yerelliğin ve katılımın öne çıkması gibi) bölge planlama anlayışında da değişimler oluşturduğu ve günümüze kadar geçen süreçte bölge planlama anlayışının yeniden önem kazandığı görülmektedir (DPT, 2000a:20).

1 1950 ve 1960’larda uygulanan politikaların bölgeler arasındaki gelir uçurumunu azaltma konusundaki başarısızlığı ve o dönemlerde yaşanan ekonomik bunalımın pek çok ülkenin bölgesel planlama politikalarının sürdürülebilirliği için gerekli finansman olanaklarını zayıflatması söz konusu politikaların sorgulanmasının en önemli nedenleri olarak ifade edilmektedir (Çakmak ve Erden, 2004:81).

Bölge planlama anlayışının ulusal plan bütünlüğü ilkesine ters düştüğü gerekçesiyle bu anlayışı reddeden bazı görüşler de bulunmaktadır. Buna göre ulusal planlama ile iktisadi faaliyetlerin coğrafi dağılımı ve bütün iktisadi sektörlerin aynı zamanda ve karşılaştırmalı olarak planlanabileceği gerçeği çerçevesinde, bölge planlamasına gerek kalmayacağı şeklinde bir görüş dile getirilmektedir. Ayrıca, bir bölgede üretilecek mal ve hizmetlerin en ekonomik olarak üretileceği yerin o bölgede olmayabileceği, bölgede üretilecek bir malın sahip olduğu pazarın o bölgenin sınırlarını aşabileceği, bölgenin sahip olduğu yatırım fonlarının o bölgenin yatırım potansiyellerini karşılayabilecek yeterlilikte bulunamayacağı ve bir bölgede üretim için yeterli girdilerin o bölge dışından temin edilmesinin gerekebileceği (Erkal, 1990:56) gibi gerekçeler de bu görüşü desteklemektedir. Ancak daha önce de ifade edildiği gibi bölge planlaması ile ulusal planlama arasındaki eşgüdümün en iyi şekilde kurulması sayesinde burada ifade edilen mahzurların giderilmesi ve kaynak israfının önlenmesi mümkün olabilmektedir.