• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: BÖLGESEL KALKINMA OLGUSU VE BÖLGELERARASI

1.3 Bölgelerarası Gelişmişlik Farklılıklarını Gidermeye Yönelik Politikaların İlkeleri,

1.3.1 Bölgelerarası Gelişmişlik Farklılıklarını Gidermeye Yönelik Politikaların

1.3.3.2 Kamu Yatırımlarının Gerçekleştirilmesi

Bölgelerarası gelişmişlik farklılıklarını gidermeye yönelik politikaların bir diğer aracı, geri kalmış bölgelerde gerekli kamu yatırımlarının gerçekleştirilmesidir. Bu araç genellikle devlet aygıtının göreceli olarak geri kalmış bölgeye, o bölgeden elde ettiği kamu gelirinden daha fazla bir harcama yaparak, söz konusu bölgede ilave bir satın alma gücü oluşturması şeklinde uygulanmaktadır. Böylece artırılan satın alma gücü sayesinde bölgede bir taraftan ekonomik canlanma başlatılırken, öbür taraftan bölgenin üretim kapasitesi artırılmış veya tamamlanan altyapı yatırımları sayesinde bölge yatırım açısından daha cazip hale getirilmiş olmaktadır (Dinler, 2005:287). Devletin kamu yatırımları adı altında gerçekleştirdiği yatırımları üretken ve altyapı yatırımları olmak üzere iki temel başlık altında incelemek mümkündür.

Üretken Yatırımlar: İster gelişmiş isterse geri kalmış ülkelerde olsun, farklı

yoğunluklarda da olsa geri kalmış bölgelerde kalkınmanın başlatılabilmesi için devletin o bölgede üretken yatırımları bizzat kendisi gerçekleştirmek durumunda kalabilmektedir. Kalkınma amacına yönelik olarak gerçekleştirilen bu yatırımların ileri ve geri bağlantılarının yüksek olması önemli bir husus olurken, faaliyete geçirilen endüstri dalının kârlı konuma geçirildikten sonra özel sektöre devredilmesi bir diğer

önemli husus olmaktadır. Çünkü üretken kamu yatırımlarının geri kalmış bölgelerde gerçekleştirilmesi nispeten verimlilikten taviz verilmesi anlamına gelirken, yatırımların sadece sosyal yönü dikkate alınmış olmaktadır. Dolayısıyla söz konusu yatırım planlaması yapılırken, sağlıklı bir bölgesel kalkınma politikası için ekonomik ve sosyal yönünün iyi dengelenmesi önemli olmaktadır (Ildırar, 2004:26-27).

Altyapı Yatırımları: Bir ekonomik düzende üretken yatırımlara yön vermek ve

onların verimliliklerini yükseltmek için, temel nitelikte bazı yatırımların yapılması gerekmektedir. Altyapı yatırımları olarak ifade edilen bu tür yatırımların, bir işletmenin tek başına altından kalkamayacağı maliyetlere sahip olması nedeniyle çoğu kez devlet aygıtı tarafından gerçekleştirildiği görülmektedir (Han ve Kaya, 2006:227). Söz konusu yatırımlar dar anlamda, “bir bölgenin yalnızca ulaşım ve haberleşme düzeniyle alakalı olan yatırımlar” şeklinde tanımlanırken, geniş anlamda “belirli bir ekonomik alanda üretim şartlarının oluşturulması ya da geliştirilmesi amacıyla ekonomik, kurumsal ve sosyal düzenin tümünü ilgilendiren her çeşit yatırım” şeklinde tanımlanmaktadır (Dinler, 2005:288). Buna göre, yollar, limanlar, enerji santralleri, barajlar, sulama ağları, hava alanları, organize sanayi bölgeleri, küçük sanayi siteleri gibi maddi altyapı; ekonominin idari örgütlenmesi, hukuk ve sosyal düzeni ile bireylerin alışkanlıkları, davranışları, düşünce sistemleri ve toplumsal değer yargılarının oluşturduğu kurumsal altyapı (Erkan, 1987:41); eğitim, sağlık ve sosyal refah alanlarında yapılan beşeri altyapı yatırımlarının tümü bu kategoride değerlendirilmekte ve burada belirtilen altyapı yatırımlarının tümü arasında fonksiyonel açıdan sıkı bir tamamlayıcılık ilişkisi söz konusu olmaktadır. Bir başka deyişle birindeki yetersizlik diğerlerini de olumsuz yönde etkileyebilmektedir.

Altyapı yatırımları, yarattıkları dışsal tasarruflarla ve sağladıkları kolaylıklarla doğrudan üretken faaliyetleri destekler ve özendirirler (Han ve Kaya, 2006:228). Bu yönüyle altyapı yatırımlarının bölgesel kalkınmadaki rolü ve önemine yönelik analizlerin iki teori çerçevesinde yoğunlaştığı görülmektedir. Birinci yaklaşım Solow’un geliştirmiş olduğu Neo-klasik teori ile ilişkilendirilen teoridir. Bu teoriye göre bölgeler, işgücü, sermaye ve doğal kaynakların daha etkin kullanılması ile kalkınabilmektedir. Altyapı yatırımları bu yönüyle bölgesel büyüme üzerinde iki yönlü pozitif etki oluşturmaktadır: İlk etki, beşeri ve fiziki sermayenin verimliliğini

yükseltmesi ile birlikte hem daha düşük üretim maliyetleri hem de daha yüksek ürün sonucunda bölgesel ürüne olan talebi artırmasıdır. İkinci etki ise üretim sürecinde bir faktör girdisi olarak doğrudan yatırım düzeyini artırması ve dolayısıyla bölgesel çıktıyı yükseltmesidir. Yani altyapı yatırımlarının oluşturduğu bu iki pozitif etki bölgesel büyümeye önemli katkılar sunmuş olmaktadır. İkinci yaklaşım Kümülâtif Nedensellik Teorisi1 çerçevesinde geliştirilen yaklaşımdır. Bu yaklaşıma göre, doğal kaynaklar donanımı gibi bir başlangıç avantajı bölgesel büyümeyi başlatmakta ve altyapı yatırımlarının güçlendirdiği yığılma ekonomileri daha çok yatırımın yapılmasını cezbetmektedir. Bu bağlamda altyapı yatırımlarının tamamlanması, özel sektör yatırımlarını tamamlayıcı olanakların artırılması, kapasite sınırlamalarının ortadan kaldırılması ve oluşacak tıkanıklıkların azaltılması gibi etkiler oluşturmaktadır (Guild, 2000:275). Sonuçta bu etkilerin oluşturduğu bölgesel üstünlükler, ölçeğe göre artan getiri ve yığılma ekonomilerinin de etkileriyle bölgesel kalkınmaya büyük katkılar sağlamış olmaktadır.

Devlet kamu yatırımlarını gerçekleştirirken üretken yatırımlar ile altyapı yatırımları arasında dengeyi sağlayıcı bir takım uygulamalara gitmek zorundadır. Çünkü herhangi bir bölgede yetersiz altyapının varlığında, sadece üretken yatırımlar gerçekleştirilirse, söz konusu yatırımların hem maliyeti daha yüksek ve verimlilikleri daha düşük gerçekleşecek, hem de dış sermayenin bölgeye girişi azalış gösterecektir. Tercih edilmeyen bu durum “yetersiz altyapı ile kalkınma” şeklinde ifade edilmektedir. Öbür taraftan, üretken yatırımların istenen düzeyde gerçekleşmediği ve sadece altyapı yatırımlarının mevcut olduğu durumda ise “altyapı fazlası ile kalkınma” durumu ortaya çıkar ki, bu durum da tercih edilen bir durum değildir. Dolayısıyla bir bölgede ekonominin bütün kesimlerinde üretimin hızla ve aksamadan artırılması isteniyorsa üretken yatırımlar ile altyapı yatırımlarının belli bir ahenk içinde yapılması gerekli olmaktadır (Han ve Kaya, 2006:228-237).

1 Kümülâtif nedensellik ilişkileri üzerine kurulan bu teori özü itibariyle süreci oluşturan elemanların birinde ortaya çıkan bir değişmenin karşılıklı bağımlılık ilişkisi içinde tüm sisteme yansıması ve bundan etkilenen unsurların tekrar başlangıçtaki ilk elemanı etkileyerek (geri besleme) tüm sistemin belli bir yöndeki değişimini gittikçe artan bir şekilde (kümülatif olarak) hızlandırmasını ifade etmektedir. Malthus, Thünen, Marx, Myrdal, Nurkse, Hirchman, Rostow gibi birçok araştırmacı söz konusu teoriyi sosyo-ekonomik gelişme sürecinin analizinde açık veya dolaylı bir şekilde kullanmışlardır (Erkan, 1987:49-50).